Íçindekiler Editörden Bilgi Üzerine Birkaç Söz Betül ÇOTUKSÖKEN "Pironizmin Ana Hatlari" Sekstus Empirikus Örsan K. ÖYMEN Bilginin Ímkani Sorunu ve Çüpheci Yaklaçimlar Mustafa GÜNAY Nietzsche'nin Epistemolojisi Üzerine Düçünceler Örsan K. ÖYMEN Teknokratik Düçünce Baglaminda Bilimde Öznellik Sorunu Hasan Engin ÇENER Bilgi Üzerine Düçündünüz mü? Anlamak Muharrem
:::FELSEFE EKIBI DERGISI::: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/ 1 -~ 2 19.11.2008 20:39 :::FELSEFE EKIBI DERGISI::: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/ 2 -~ 2 19.11.2008 20:39 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
"Pironizmin Ana Hatlari" Sekstus Empirikus Çeviren: Örsan K. ÖYMEN Metnin yayim izni için Sn. Örsan K. Öymen ´e teçekkür ederiz. Kitap 1 1- Felsefeler arasindaki en temel farkliliklar Insanlar bir konuyu araçtirdiklarinda, muhtemel sonuç ya bir çeyin keçfedilmesi ya keçfedilmesinin reddi ve kavranamayacaginin itirafi ya da araçtirmanin devami biçimindedir. Bu nedenle, felsefi araçtirmalarla ilgili durumda da, bazilari dogruyu keçfettiklerini söylemekte, bazilari onun kavranamayacagini iddia etmekte ve baçkalari da hala araçtirmaktadir. Sözcügün yerinde anlamiyla Dogmatikçiler olarak adlandirilanlar, dogruyu keçfettiklerini düçünmektedirler; örnegin Aristoteles´in, Epikuros´un ve Stoacilarin okullari ve bazi baçkalari. Kleitomakus ve Karneades´in okullari ve diger Akademikler, çeylerin kavranamayacagini iddia etmiçlerdir. Skeptikler hala araçtirmaktadirlar. Dolayisiyla, anlaçilir bir biçimde, felsefenin en temel çeçitlerinin üç adet oldugu düçünülmektedir: Dogmatik, Akademik ve Skeptik. Ilk ikisini, baçkalarinin betimlemesi uygun olacaktir. Bu eserde biz ana hatlariyla, Skeptik yolu tartiçacagiz. Giriç olarak çunu söyleyelim ki, tartiçilan konulardan hiçbirisinin kesinlikle bizim söyledigimiz gibi oldugunu iddia etmiyoruz. Daha çok, her çeyin çu anda bize nasil göründügünü, betimleyici bir biçimde aktariyoruz. 3- Skeptisizmin adlandirilmasi O zaman Skeptik inanç, ayni zamanda, araçtirma ve inceleme eyleminden ötürü, araçtirmaci olarak adlandirilir. Araçtirma sonrasinda araçtirmacida oluçan duygu nedeniyle yargiyi askiya alicidir. Çözememezlik olgusundan dolayi ve her çeyi araçtirdigi için ya da kabul etmesi mi reddetmesi mi gerektigi konusunda kaybolmuç oldugundan, sorgulayicidir. Piron´un Skeptisizme, kendisinden öncekilerden daha sistematik ve çarpici bir biçimde bagli olmasi olgusundan dolayi da Pironist olarak adlandirilir. 4- Skeptisizm nedir? Skeptisizm, herhangi bir biçimde görünen ve düçünülen çeyler arasinda karçitliklar ortaya koyma yetenegidir. Karçit nesnelerin ve açiklamalarin içindeki eçit agirlik nedeniyle, önce yarginin askiya alinmasi noktasina gelmemizi ve sonrasinda da huzura ermemizi saglayan bir yetenektir. Buna üstün bir anlamda yetenek demiyoruz. Sadece "yapabilmek¨ anlaminda diyoruz. Görünen çeyleri buradaki içerikte, algilarin nesnesi olarak aliyoruz, bu nedenle onlari düçüncenin nesneleri ile karçilaçtiriyoruz. "Herhangi bir biçimde¨ ifadesi de bir yetenek olarak... veya "görünen ve düçünülen çeyler arasinda karçitliklar ortaya koymak¨ olarak alinabilir. "Herhangi bir biçimde¨ diyoruz çünkü karçitliklar çeçitli yollarla ortaya konabilir. Görüneni görünenin karçisina koymak, düçünüleni düçünülenin karçisina koymak ve çapraz bir biçimde, bütün karçitliklari içerecek biçimde. "Görünen ve düçünülen çeyleri¨, görünenin nasil göründügünü veya düçünülenin nasil düçünüldügünü araçtirmadigimizi göstermek için, sadece, onlari basitçe varsaydigimizi göstermek için aliyoruz. "Karçit açiklamalar¨ derken aklimizda illa bir olumlama veya olumsuzlama yok, bu ifadeyi basitçe "çatiçan açiklamalar¨ olarak aliyoruz. Eçit agirlik dedigimiz zaman, ikna edici olup olmamak baglaminda eçitligi kastediyoruz. Çatiçan açiklamalarin hiçbirisi digerinden daha ikna edici olmak anlaminda, digerinden daha üstün, daha öncelikli degil. Yarginin askiya alinmasi, herhangi bir ::'Pironizmin Ana Hatlari¨ Sekstus Empirikus:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y14.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:40 ::'Pironizmin Ana Hatlari¨ Sekstus Empirikus:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y14.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:40 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
BÍLGÍKURAMI Fritz Heinemann Çeviri: Dogan ÖZLEM Bilgikuramina ¨anlam¨ sorunu temelinde yaklaçan bir yorumu, Fritz Heinemann´in metninden yaptigimiz alinti ile sunuyoruz. Günümüzde Felsefe Disiplinleri-Haz: Dogan Özlem-Ara Yayincilik BÍLGÍ SORUNU ÍLE ÍLGÍLÍ TUTUMLAR Çimdiye kadar söylenenlerden çunlar çikarilabilir: 1. Çeçitli bilgi kuramsal çikiç noktalari vardir, 2. bu çikiç noktalarina bagli çeçitli bilgi tarzlari vardir; bilginin pay alma, kurgu, algi, aklin yapici bilgisi ve a priori (dedüktif) bilgi yoluyla oluçtugu gibi. Bunlara, bilginin sezgi ve içe doguç (mistisizm) yoluyla oluçtugu hakkindaki görüçler de katilabilir. Bu tarzlara bagli olarak, bilgi sorununa egilen çok çeçitli tutumlar ortaya çikar. Bunlarin arasinda dil-eleçtirisel ve semantik tutumlar özellikle önem taçirlar. Çünkü her türlü bilgi, içaret ve sözcüklerle ifade edilir. Bu nedenle, bilgi dilini, bu dilin içaret ve sözcüklerini, bunlarin simge ve anlam içlevlerine göre araçtirmak oldukça önemlidir. Bilimsel empirizm (Carnap, Morris) semiotik adi altinda genel bir içaretler kurami geliçtirmiçtir ki, bu kuram önemli ölçüde dil içindeki içaretlere yönelir. Semiotik, içaretlerle onlarin nesneleri arasindaki iliçki hakkinda bir kuram olarak da sentaktik´i içerir. Sonuncusuna, bilim diline yönelmesi halinde mantiksal sentaks da denir ki, Carnap için bu, formelleçtirilmiç mantigi da içeren bir formel kalküller ögretisidir. Bu araçtirmalar, dilin bir yansitma içlevi degil, sadece bir simgeleçtirme içlevi oldugunu göstermiçtir. Örnegin, "koyun¨ sözcügü, koyunu yansitmaz; o bir simgesel temsildir (representan). Sözcüklerin nesnelerin kendiligindenligini dile getirdigini söyleyen her deneme, bu nedenle kuçku ile karçilanmalidir. Berkeley, zaten bizim sözcüklerimizin cebirin x, y, z´leri gibi, nesne ile ilgili bir anlam taçimaksizin salt temsili içaretler oldugunu, yani düçüncemizin oynadigi bir satranç oyununun piyonlari olduklarini ileri sürmüçtü. Bunun yanisira, Husserl´in (yeni bir deyimle "fenomenoloji¨ dedigi çey dogru tanimlanirsa) bilgi fenomeninin betim ve çözümlemesini yapmak isteyen fenomenolojik tutumu da bu konuda önem kazanmaktadir. Öbür yandan, psikolojik tutum da, bilgi aktlarina yönelerek bu aktlari içlevlerine göre bölümlemek ve bilgi edinmedeki aksakliklara dikkat etmekle ve bu aksakliklari dil ve bilgi rahatsizliklari (afazi ve agnozi) olarak gözlemekle, bu konuda verimli olmaktadir. Wittgenstein´in ögrencilerinin bilgi kurami diye bir sorun kalmadigini ve bu sorunun çözülmüç oldugunu söylemelerine, öbür yandan Hartmann´in bilgi kuramini ontolojiye ve dolayisiyla metafizige baglamiç olmasina ragmen, ben, çagdaç bilgi kurami ile ilgili en önemli yönelimleri daha iyi kavrayabilmemizi saglayacagini umdugum bir hareket noktasi seçtim. Bu hareket noktasi, 1. bilgi kurami tarihine yeni bir bakiçla bakmamizi saglayabilir, 2. alternatif bilgi kuramlarina uygun alternatif mantiklar bulundugunu gösterebilir, 3. yönelmemiz gereken yolu daha açik kilabilir. Dogal çikiç noktamizi, sözcükler arasindaki iliçkiyi ele alma sirasinda ortaya çikan semantik sorun, yani sözcüklerin neyi gösterdikleri, bir baçka deyiçle, sözcüklerin anlamlari ile nesneler arasindaki iliçki sorunu oluçturmaktadir. Eskiden beri, sözcüklerin anlamsal ve nesnel içlevleri yanliç olarak özdeçleçtirilmiç ve ad içlevi, her türlü soyut ifadeye de taçinmiçtir. Çünkü, "Sokrates¨ adi belirli bir bireyi gösterdiginden, yatak, masa, yaklaçiklik, dogruluk gibi sözcüklerin de, Platon´un ide dedigi genel nesnelerle ilgili olduguna inanmiçtir. Platon çöyle der: "Biz tek bir adla gösterdigimiz nesneler çoklugu için, biricik bir ide koymak aliçkanligina sahibizdir¨ (Devlet, 596 A). Bu kabule dayanilarak dogruluklar ile ilgili bilgiler olduguna inanildiginda, açagidaki durum ortaya çikar: ::BILGI KURAMI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y5.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:44 ::BILGI KURAMI:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y5.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:44 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
BÍLGÍ ÜZERÍNE BÍRKAÇ SÖZ Betül ÇOTUKSÖKEN Metnin yayim izni için Sn. Betül Çotuksöken´e teçekkür ederiz. Yönelen bir varlik olarak diger canlilarla birçok çeyi paylaçan insanin ayirt edici özelligi, yönelmesini de bir bilme konusu yapmasidir. Yönelme özellikle bilme biçiminde somutlaçtiginda insanin hem kendisini ve dünyayi tanimasini saglar hem de kendisini ve dünyayi degiçtirebilmesinin yollarini açar. Öyleyse üzerinde en çok durulmasi gereken edim, bilme edimidir. Bilme edimiyle ilgili bilme içlemlerinin yürütüldügü felsefe alani da bilgi kuramidir. Bilgi kurami antropolojik bakiç açisindan ele alindiginda, insanin bilen bir varlik olarak taçidigi genel, evrensel nitelikli özellikleri üzerinde durulmasi asil kalkiç noktasini oluçturur. Insan düçünen bir varlik olarak, gerek düçünmesiyle, gerek dile getirmesiyle, dünyayi derler, toparlar. Insan yine bu niteligiyle, dünyayi `kendinde varligi¨ açisindan sahip oldugu karmaçadan kurtarir. Bilgi kurami insanin kendine ve dünyaya -kisaca varolan her çeye- yöneliminin temelleri, yapisi ve içlevi üzerinde duran bir e t k i n l i k t i r . Bilgi kurami, insanin - kendini bilmesinden baçlayarak, varolan her çeyi bilmesine kadar - tüm bilme edimleri üzerinde duran (bilme edimlerini inceleyen) bir d i s i p l i n d i r . Bu nedenle, neredeyse tüm yaçami boyunca bilmek üzere -ve buna dayali olarak eylemek üzere- programlanmiç insanin "bilme¨nin ve -bilmenin sonucu olan- "bilgi¨nin kendisine yönelmesi büyük önem taçimaktadir. Bilgi kuraminda bilen varlik olarak insan, bilinebilen/bilinen her çey ve elde edilen sonucun iletilme ortami olarak dil bir araya getirilmektedir. Bilme etkinligi sonucunda ortaya çikan bilgi diç dünyanin, düçünmenin ve dilin birlikteligidir. Insan tüm varligi ile bilgidedir; bilgisi ile birliktedir. Temel Sorunlar: * Bilgiyi bilgi yapanin ne/neler oldugunu belirlemek. * Bilgiyi çözümlemek. * Bilgiyi kurucu ögelerine ayirmak. * Bilgiyi bilgi olmayandan ayirt etmek. * Bilgi ile bilgi olmayani birbirinden ayirmak * Bilgi ile bilgi olmayanin kurucu ögeleri bakimindan kimi zaman ortakliklar içinde bulundugunu da göz önünde bulundurmak. Bilgiyi bilgi yapan nedir? Bilginin ortak paydalari nelerdir? * Özne, düçünen çey, bilen varlik, insan, zihin, ben. * Nesne, çey, bilinen varlik, insan olmayan, diç dünya, zihin olmayan, ben olmayan. * Nesneleçmiç dil (daha önceden üretilmiç olan bilgi/bilgi olmayanla eklemlenmeyi de içerir.) Öznenin n e t ü r d e n b il g i l e r üretmesi mümkündür? * Özne (yöntem teknik [ özneye bagli -kuram olarak- hem nesne ortamina bagli teknik diçavurum olarak- ayni zamanda dil olarak] } + nesne- türleriyle bilgi: * Felsefi bilgi: (varolmanin/bilmenin/dile getirmenin) koçullarin bilgisi olarak felsefe (Temellendirici/açiklayici/betimleyici/yorumlayici) * Bilimsel bilgi: biçimsel bilimler -* Mantik-matematik (Biçimlendirici): doga bilimleri insan/toplum bilimleri (Yansitici/betimleyici/açiklayici/anlamlandirici) * Etik bilgi: Tutum ve davraniçlarin bilgisi (Temellendirici/betimleyici/ degerlendirici) * Sanatsal bilgi: imgesel olanin bilgisi (Betimleyici/degerlendirici/anlamlandirici) ::BILGI ÜZERINE BIRKAÇ SÖZ:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y1.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:40 ::BILGI ÜZERINE BIRKAÇ SÖZ:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y1.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:40 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Bilgi Üzerine Düçündünüz mü? Anlamak "Bilgi¨, yabancisi oldugumuz bir kavram degil. Yaçamimizin önemli bir kismini bilgi edinmek için tüketiyoruz. Bilginin üretilmesi, degiç tokuçu, biriktirilmesi, eriçilmesi ve kullanilmasina yönelik örgütlenmenin boyutlari, sanayi çagi sonrasinin bilgi çagi olarak adlandirilmasina neden olmuçtur. Günümüzde bilginin güç ile iliçkisinden söz ediliyor. Bilenlerin, bilmeyenlerin önüne geçtigi her firsatta dile getiriliyor. Her tür organizasyon, kendinin gereksindigi bilgiyi biriktiriyor, çogaltiyor, aktariyor. Bilginin gündelik hayatimizdaki rolü de çok belirgin. Tutum ve davraniçlarimizin arka planinda dayandigimiz bilgi setleri var. Bilgisel duruçumuz, eylemlerimizi yönlendiriyor. Bilginin farkli türleri, içlevlerini degiçik biçimlerde yerine getiriyor. Temellendirme, betimleme, açiklama, degerlendirme, anlamlandirma, yorumlama kullanilan bilgi yöntemlerin önde gelenleri. Bilginin degiçik kullanim pratikleri var. Töre geregi karar vermek durumunda olan bir aile meclisi , kuçaklar boyu aktarilan bir bilgiye baçvurmaktadir. Bir intihar eylemcisi, eyleminin meçrulugunu, sahip oldugu bilgi tabanina dayandirmaktadir. Degiçik alanlardan bilim insanlari, kendilerinden önce biriktirilmiç bilgileri ve denenmiç yöntemleri kullanarak yeni bilgiler üretmektedirler. Uluslar, birbirlerine karçi sicak-soguk eylemlere geçerken yine kendi bilgi(istihbarat) dagarlarindan yararlanmaktadirlar. Bireysel tarihimiz içinde verdigimiz küçük-büyük tüm kararlarda, yine ögrendigimiz, ögretilmiç, telkin edilmiç bilgilere baçvururuz. Bilginin bu birbirinden farkli kullanimlarinda hemen hemen tüm aktörlerin dikkate aldigi ölçüt, inançlarimizdan çok da bagimsiz olmayan bir gerçeklik tasarimindan temellenen "dogruluk¨ kanisidir. Insanlarin büyük çogunlugu eylemlerinin dogru oldugu inancindadir. Çünkü onlara göre, gerçekleçtirdikleri eylemin dayandigi bilgi "dogru¨dur. Bati Çeria´daki bir yerleçimci, uluslararasi hukukun kendine yükledigi içgalci statüsüne karçi çikar. Ona göre, orada yaçama hakki oldugunun bilgisi inandigi kutsal kitapta yer almaktadir. Dogruluga yüklenen anlam nedeniyle, bilgiyi yönlendirme ve güç-iktidar iliçkileri amaciyla kullananlar yaydiklari bilginin dogru oldugu kanisini vermeye özen gösterirler. Bilgiyi, insan ve doga bilimlerinin kuramsal çerçevesinde sorgulayacak olursak, durum biraz daha karmaçiklaçir. Burada insanlararasi gayretin ve etkileçimin sonucu üretilen bilgi söz konusudur. Sorular daha evrensel! bir nitelik kazanir. Insanligin ürettigi bilginin zorunlulugu v.d. gündeme gelir. Ortak aklin hangi sinirlara kadar gidebilecegi sorusu bir yanda, dogru olanin bilgisini elde etmek için kullanilacak yöntemlerin neler olabilecegi sorusu diger yanda olmak üzere baçliklar çeçitlenir. Felsefece düçünme, "bilgi¨yi, temel ilgi alanlarindan biri olarak ele almiçtir. Felsefe de sonuçta bilgi üretme etkinligidir. Bu açidan filozoflarin bilgiyi mercek altina almalari anlaçilabilir bir çeydir. Varlik, estetik, etik, siyaset, v.d. alanlarda savlar öne sürmek, sonuçlar çikarmak her çeyden önce insanin bilme yetenegi, bilginin olanakliligi, dogru bilginin ne´ligi ile dogrudan iliçkilidir. Ayrica ne tür bilgilerin felsefece düçünmeyi hak edecegi de tartiçilmaktadir. Örnegin felsefece bakildiginda, bu metnin giriçindeki kimi örnekler "bilgi¨ kapsaminda görülmemektedir. Bilgi´ye klasik yaklaçimlarin büyük bölümü, özellikle bilginin gerçeklikle baglami temelinde olanlar, antik dönemde ortaya atilmiçtir. Aranan çey, gerçege dogrudan ulaçtiran "hakiki¨ bilgidir.
::Bilgi Üzerine Düsündünüz mü?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y13.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:42 ::Bilgi Üzerine Düsündünüz mü?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y13.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:42 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Bilgiye Ulaçilamaz Muharrem YILDIRIM Büyük ölçüde deneye dayali, "mutlak gerçek¨ olarak tanimlanmayan, aksi kanitlanincaya kadar dogru kabul edilen bilgi, "bilimsel bilgi¨ olarak kabul görüyor. Bilimsel bilgilerin çok az degiçime ugramasi ya da degiçmez olmalari, bagimsiz olmalarini anlatiyor ve buna, "bilimsel objektiflik/nesnellik¨ deniyor. Bu anlami ile de kiçisel olmaktan çikiyor toplumlarin/kültürlerin yaçam alanlarinda direkt rol oynuyor. Bu açilimda "deney¨ ve "kanitlamak¨ önemli iki etken olarak öne çikiyor. Birbirlerinin olmazsa olmazlari da diyebiliriz. Az bir kuvvet ile büyük bir yükü kaldirmakta kullandigimiz kaldiracin etkisini kanitlama deneyi ile bizi "Agaç, çu çu niteliklerde bir bitkidir¨ bilgisine götürecek deney arasinda çok ciddi farkliliklar var. Burada yanitini düçüncelerinize açmak istedigim sorudaki "deney¨, agacin (vb.) bilgisine ulaçmak için yapilan bir dizi içlem içerigindeki deney olarak algilanmalidir. Kaldiraç örneginde, pratik deneyimlerimizin aktarilmasi içerigi var. Digerinde ise bilgiye ulaçmak adina sonuçsuzluga mahkûm bir çaba... Herhangi bir çeyin bilgisine ulaçmaya çaliçma çabasi neden sonuçsuzluga mahkûmdur? 1. Sürekli hareket ve degiçim halinde oldugumuz ana fikrindeki ön kabul, bizi, ulaçtigimiz bilginin "o an¨ bilgisi oldugunu kabule zorlar. Yani "o çey¨in bilgisine ulaçtigimizi sandigimiz anda, bilgi bir an öncede kalmiçtir artik. 2. Çeye müdahale çarttir. Bu zorunluluk, müdahale ettigimizi, örnegin agaci, agaç olmaktan çikarir. O, müdahale edilmiç bir agaçtir artik ve elbette, elde edecegimiz bilgi de agaca ait degil, müdahale edilmiç agaca dair olacaktir. (Bir baçka anlatimla, çeye makro dersek, mikrolaçtirdikça makronun özünden uzaklaçiriz.) "Dünyayi vakumlasaydik ne olurdu?¨ sorusunu ilk yaratan kiçiye muhtemelen aptal denir ve aptalliginin siniri yoktur bilgisine ulaçma çansi da hiçbir zaman olmayacaktir. Deney için prototip yaratmalidir ve elbette içinde canlilar da olmalidir. Insan yer alirsa aptal cani olacagindan, muhtemelen hayvanlar ve bitkiler yerleçtirerek akilli cani olmayi tercih edecektir vs. Çeylerin kendisine, oluçumuna, geliçimine vs dair bilgilere ulaçabilmek için verilen çabanin, örneklemeye çaliçtigim prototiplere gereksinim duymasi, ulaçilacak olanin özünden uzaklaçmak oldugundan daha fazla anlattiklari var: 1. Deneye konu olan, asla denenenin kendisi olmayacaktir. 2. "Gerçege en yakin¨ tanimlamasi adi altinda bilgiler oluçturulacak ve "gerçege en yakin¨ içeriginde uzak yaçamlar yaratilacaktir.
::Bilgiye Ulasilamaz:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y12.html 1 -~ 1 19.11.2008 20:43 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Editörden Selma YILDIZ
Merhaba, Edilgen/pasif, tüketen/kullanan hedef kitle gibi kavramlarla anilmaya baçlanan, "yapma¨ becerilerle insani becerilerini kaybeden insanin, baçrolü yeniden ele almasinin belki de tek çaresi "bilmek¨. "Bilmek"in de, bilgiden geçtigi düçüncesi "bilgi"ye dair birçok soruyu da peçisira gündeme getiriyor. Peki, "bilgi¨ nedir? Dogru! bilgi olanakli mi? Bilgicilerin ve çüphecilerin dedigi gibi olanaksiz mi? Usçularin dedigi gibi insanin doguçundan beri var mi? Bilginin ancak duyularimizla elde edilecegini savunan duyumculara mi kulak vermek gerekiyor? Yoksa Nietzsche´nin dedigi gibi dogru bilgi göreli, Foucault´nun dedigi gibi her bilgi iktidar üretici mi? Peki, iktidar ayni zamanda bilgi kurucu olarak ne denli nesnel olabilir? Zihnimize takilan bu ve bunun gibi sorulabilecek sorulara bir yanit bulabilir miyiz düçüncesiyle dergimizin 8. sayisini "Bilgi nedir? Dogru! Bilgi olanakli mi?¨ sorusuyla yayima hazirladik. Degerli akademisyen ve üyelerimizle birlikte bu soruya yanit arayacagiz. Düçünürlerimiz "kavramlariyla¨ akademisyen ve üyelerimiz "düçünsel süreçleriyle¨ dergimize konuk olurken, sizleri de konuk etmekten mutluluk duyuyor, keyifli okumalar diliyoruz. Sevgilerimle...
::EDITÖRDEN:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y0.html 1 -~ 1 19.11.2008 20:40 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
HAKÍKAT VE YANILSAMA HAKKINDA Kaynak: Deleuze & Guattari, Philip Goodchild, Çeviri: Rahmi G.Ögdül, Ayrinti Yayinlari, 2005 Yasalarimiz bilinmez herkesçe, bizi yöneten o küçük soylular grubunun elinde bir sirdir. Bu eski yasalara tipatip uyuldugundan kuçkumuz yok, ama bilinmeyen yasalara göre yönetilmek gene de enikonu rahatsiz edici bir çey... Belki bizim ele geçirmeye çaliçtigimiz yasalar diye bir çey yoktur hiç. Içimizde küçük bir topluluk gerçekten bu düçüncede ve kanitlamaya çaliçiyor ki, bir yasa varsa, çudur ancak: Soylular ne yaparsa, yasa odur (Kafka, Sarkici Josefine ya da Fare Ulusu. 1988: 437-8). Bugün soylularimiz kimlerdir? Bir hakikat nosyonu, pratik yaçam için gerekli. Ancak hakikat, kendinden menkul bir çey degildir: Belirli bir önermenin hakikat degeri, totolojiler ve özçeliçkiler diçinda tüm durumlarda, önermenin içeriginden bagimsizdir. Bu tür tamamen analitik önermelerden (ve bir önermenin gerçekten de analitik oldugunu kim yargilayacak?) ayri olarak, bir önerme, kendi iliçkisini, gösterdigi duruma belli etmez. Eger bilgi, bir hakikat nosyonuna baglanirsa, felsefe, düçünce ile varligin arasindaki boçlugu kapatmak için hakikatin üretildigi koçullari garanti edecek açkin bir terime baçvurmak zorundadir; felsefe kendisini, hakikati garanti etmek için icat ettigi metafizik temellerle kisitlamamiçtir. Yine de, bu tür temellerin hakikatine iliçkin problem baki kalir - ve sonsuz bir gerilemeye yol açar; ayrica, düçüncenin varliga uyup uymadigina iliçkin problem de baki kalir. Burada matematik ve mantik, bir problemle karçilaçmaz, çünkü araçtirma alanlarini tümüyle kendileri oluçturur. Ayni çekilde bilim, kuram ile gözlem arasindaki uyuçuma izin verecek çekilde, hem laboratuarin kapali ortaminda hem de teknolojik ürünlerin korunmuç ortaminda sonuçlarin yinelenmesini saglayarak, nesnel dünyanin davraniçini yeterince yönetebilir. Bilimin hem araçtirma materyali hem de kuramsal söylemi, evrenin kimi gizlerinin doganin yasalarini açiga çikartmasini saglayacak çekilde baçarili biçimde yönetilir. Beçeri bilimler fizik bilimlerini kendilerine örnek almaya çaliçabilirler; fakat daha zor bir görevleri de vardir: Çogu insan düçüncesi ve davraniçi, kolaylikla bireyleçtirilemeyen ve yalitilamayan, karçilikli olarak bagimli çok çeçitli degiçkenler tarafindan koçullandirilir. Olgularin ve enformasyonun görece olarak tartiçmasiz olmalarina karçin, bu tür olgularin üretildigi süreçler kendilerini kolaylikla açiga çikarmazlar. Nietzsche sonrasi Fransiz düçüncesini okumayanlar arasinda bazen karçilaçilabilen, bu düçünceye iliçkin popüler bir karikatür vardir Bize söylendigine göre, Fransizlar hakikatin olmadigina inanirlar ve bu tür bir inancin özünde varolan özçeliçkinin ya farkinda degillerdir ya da her halükarda hakikat diye bir çey olmadigi için onunla ilgilenmezler. Ancak Fransiz düçüncesini okuyanlar, bu tür bir mesele ile nadiren ilgilenirler. Çünkü Nietzsche tarafindan ortaya atilan sorun, hakikatin varoluçu sorunu ya da hakikat istencinin varoluçu sorunu degil, "hakikat istenci" için motivasyon sorunudur (Deleuze, 1983: 95; Nietzsche, 1973: 15). Kafka´nin öyküsü, yasadan tüm içerik etmenini uzaklaçtirarak, yasaya göre yaçamanin neye benzedigini açiga çikarir; benzer çekilde Nietzsche, hakikatten tüm içerigi uzaklaçtirarak, hakikati arayarak yaçamanin neye benzedigini de sergilemiçtir. Böyle bir Nietzsche´ci araçtirmanin gerekçesi çudur: Doga yasalari, adalet ya da hakikat arayarak nasil yaçadigimiz, bu tür yasa, adalet ya da hakikatin dogasindan çok daha fazla öneme sahiptir. Kiçinin hakikatin aranmasi sirasinda ne yaptigina iliçkin etik ve politik sorunlar, hakikatin varoluçuna dair epistemolojik sorudan daha önemlidir. Bir önerme, iki bileçene ayrilabilir: ::HAKIKAT VE YANILSAMA HAKKINDA:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y6.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:45 ::HAKIKAT VE YANILSAMA HAKKINDA:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y6.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:45 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
M. Gül ÖZGEÇ hangisi ancak bilebilmek bu kadar zaman niye nerde baçladiysa ögrensek is-siz kalmiç kent gölgesi yoksunlaçmiç akçamlar unutmaz bin fisilti gün agarmamiç bilesin bilesin ki örtülü dünya ne düç ayirt etti ne gerçek hangisi hangisiydi zamansiz açk biri sürgün biri tutsak acisi nerde sakli
::Insan Üstüne Düsünceler:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y3.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:45 ::Insan Üstüne Düsünceler:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y3.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:45 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
ÍSÍMLER A Adorno Ajdukiewicz Aquinas Aristoteles B Bachelard, Gaston Bergson Berkeley C Collingwood Condillac D Descartes Dewey F Farabi Feyerabend Foucault H Hume Í Íbn Sinâ K Kant L Leibniz Locke M Marx Mill. J.S. P Platon Q Quin R Rotry S Spinoza Adorno Adorno´nun modern usun bunaliminin merkezinde yöntemin, çözümlemenin, siniflandirmanin, evrenselligin ve mantiksal dizgeliligin her çeyden önce geldigi modern bilimsel usçulugun olduguna inanci tamdir. Adorno nesnelerden kökten bir biçimde bagimsiz tanimlanan usun ::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y9.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:44 ::ISIMLER:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y9.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:44 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Kant'ta Sentetik Bilgi Fikri Nebil REYHANI Kant´in bilgi görüçünü özetlemeye çaliçan hemen her baçvuru kaynagi onun bir yandan analitik ve sentetik, diger yandan da a priori ve a posteriori yargilar arasinda yaptigi ayrimi temele alir. Bilgi teorisinin artik klasik hale gelmiç olan bu ayrimlari kisaca betimlendikten sonra Kant´in temel iddiasinin sentetik a posteriori ve analitik a priori yaninda sentetik a priori bilgilerimi. zinde olabilecegi inancinda yattigi söylenir ve Kant´in bu tür bilgilerin olanagini neye dayandirdigi yine klasikleçmiç Kantçi kavramlarla özetlenir. Bu yöntemin popülaritesinin en önemli nedeni, kuçkusuz, bunun Prolegomena´da Kant´in kendi izledigi yol olmasidir. Saf Aklin Eleçtirisi´ni çok karanlik bulanlar için kaleme aldigi bu kitapta Kant, temel yapitinda ortaya attigi bilgi görüçünü kolay anlaçilabilecek bir çekilde sunmayi amaçlar. Ne var ki Kant bu kitabi digerine bir kilavuz olarak düçünmüçtür ve asil referans kaynaginin digeri oldugunu her defasinda hatirlatir. Bu popülaritenin bir diger nedeni de Kant´in bu ayriminin bilgi teorisinde hemen herkes tarafindan benimsenen bir ayrim olmasinda yatar. Örnegin yirminci yüzyilin pozitivistleri, sentetik a priori bilgilerin mümkün oldugu iddiasina hiç itibar etmeseler de, Kant´in bu ayrimini oldugu gibi benimsemiç görünürler. Diger yandan bu çevrenin sentetik a priori bilgilerin mümkün oldugu iddiasina enerjik muhalefeti de, bu ayrimin popülaritesini artiran faktörlerden biri olarak görülebilir. Kant´in söz konusu bu ayriminin, onun felsefesini anlamada `anahtar´ olarak alinmasi bana tam da bu nedenden sorunlu geliyor. Kant´in Prolegomena´da kendi yaptigi ayrim gerçi kolay anlaçilabilir bir ayrimdir, ama Kant´in `sentetik´ kavramindan tam olarak ne anladigini görebilmemiz için yeterli degildir. Diger yandan mantikçi pozitivistler de, bu ayrimi kendileri ne mal ederlerken bu kavrama oldukça yüzeysel bir anlam yüklemiçlerdir. Bu çevrenin yükledigi anlamla analitik/sentetik yargilar ayrimi, bu nedenle, Kant´i anlamaya hiç de uygun bir anahtar olamazmiç gibi görünüyor. Kant´in Prolegomena´da güttügü amaç Eleçtiri´de ortaya attigi görüçlerin çerçevesini çizmektir. Sözünü ettigim ayrim bu çerçeveyi çizmeye çok uygun olabilir. Ama çerçevede kaldikça bu ayrimin gerçekte ne anlama geldigini anlamak tam mümkün degildir. Kant´in analitik/sentetik yargilar ayriminin temelinde onun `sentetik birlik´ [ Einheit] kavrami yatar. Eger Kant´i anlamak için bir `anahtar kavram´dan söz edilecekse, bu kavram ancak `sentetik birlik´ olabilir. (Ama bu öylesine zahmetli bir anahtardir ki, kapiyi kirip girmek çoguna daha az yorucu bir seçenek gibi görünüyor olmali.) Kant´ta sentetik birligin ne olup olmadigina bakmadan önce, bu ifadedeki bir tuhafliga dikkat çekmek isterim: `Sentetik´, sözcügün en geniç anlamiyla, bir bütün oluçturan ögelerin kendiliklerinden bir bütün oluçturmadiklarini, yapay olarak, yani insan eliyle bir bütün haline getirildiklerini dile getirir. Daha dar anlamiyla `sentetik´, kendiliklerinden bir birlik oluçturma- yan ögelerin insan elinden çikma, zorlanmiç birligidir. Bu anlamda `sente tik´, `birlik´in tam karçiti gibi görünüyor. Öyle ya, gerçek anlamdaki birlik, çeylerin kendiliklerinden bir birlik içinde olmalarini gerektirmez mi? Bu durumda `sentetik birlik´ bir sözde birlik olmanin ötesine geçebilir mi? Çimdi Kant´a dönecek olursak: Onun `sentetik birlik´ kavrami bu birlik içindeki çeylerin kendiliklerinden bir birlik içinde olmadiklarini içerir. Ama buna ragmen bu, sözde bir birlik degil, insanin bilme yetisi söz konusu oldugunda mümkün olan yegane birliktir, çünkü bu alanda çeylerin kendiliklerinden birligi hiçbir zaman söz konusu degildir. Buradakine benzer bir problem kendini homojen/heterojen ayriminin daha yakindan incelenmesinde de gösterir: Homojen, bir bütünü oluçturan tüm parçalarin benzer, heterojen ise farkli olmasidir. Çimdi mutlak anlamda heterojen, yani tüm parçalari birbirinden farkli bir bütün düçünelim. Burada tüm parçalar farkli olmak bakimindan ayni olduklarina göre, bu özellik bakimindan bu bütünü yine homojen olarak görmek zorunluluguyla karçilaçiriz. Eger bir sepeti dolduran çeylerin her biri bir digerinden farkliysa, `sepetin içinde olmak´ diçinda, bu çeylerden ::Kant`ta Sentetik Bilgi Fikri:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y7.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:44 ::Kant`ta Sentetik Bilgi Fikri:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y7.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:44 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Mutlak Bilgi Var Midir? Bilgehan2006 Insanin yaçamini sürdürmesi için bilgiye ihtiyaci var. Yaçamini sürdürmesi, gereksinimlerini en uygun ve en doygun çekilde karçilamasi, güvenligini saglamasi, doga ile uyum içinde yaçayabilmesi demektir. Tüm bunlar için de, düçünebilmesi, akil yürütmesi, karar vermesi gerekmektedir. Bunlari yapabilmesi için de, bilgiye, dogru bilgiye ihtiyaç duymuç ve dogru bilginin peçine düçmüç, arayiçi içinde olmuçtur. Insan, yaçamsal ihtiyaçlar için gerekli olan bilgiyi, zamanla belleginde biriktirerek arttirmiç, nesiller boyu degiçim geçirerek, geliçtirerek devretmiçtir. Yaçamsal bilgisini, teknik bilgisini arttiran/geliçtiren insanlik, zaman içinde, yaçadigi dünyayi, evreni, kendi aklini, zihin yapisini, topluluk halinde yaçayarak da, diger insanlarin akil ve zihin yapisini, topluluk hareketlerinin bilincini de merak etmiç, anlamak istemiç, bunlari yönlendiren, temellenen bilgiyi, mutlak bilgileri bulmak istemiçtir. Yaçamsal bilgiyi, deneyimleyerek, uygulayarak dogrulamaya çaliçan insanlik belli ölçülerde dogru bilgiyi bulmasina ragmen, zihinsel bilginin alaninda olan, insan, evren ve toplum ile ilgili bilgilerde, mutlak dogruya ulaçmak için ugraçmiç, çabalamiç, çeçitli düçünsel akimlar, ögretiler geliçtirmiç, ancak sonuca ulaçamamiçtir. Insan zihninde, evren ve toplum ile ilgili olarak mutlak bilgiye ulaçilamayacagini düçünüyorum. Neden? Öncelikle, bu olgular, kapsam açisindan, tekil insan zihninin ulaçamayacagi, anlamasinin imkânsiz oldugu kapsamdadir. Insan bu olgularin içindedir ve küçük bir parçasidir. Temel çeliçki ve soru çudur; parça bütünü anlayabilir, bütünün bilgisine ulaçabilir mi? Akil yürütebilir, düçünsel boyutunu arttirabilir, ancak, düçünülebilen ve akil yürütülen her çey, sonuçta bilinen üzerinedir. Ayrica, zihin, evren ve toplum, karmaçik iliçkiler, zamansal ve mekânsal oluçumlarin sonucunda oluçan, dinamik bir "an¨dir. Ancak, insan düçüncesi ve bilgisi, bedensel yapisina ve sagligina baglidir, zamansal olarak insan yaçami sinirlidir, mekânsal olarak da, algisal olarak da, kisitli bir güce sahiptir. Insanin, zihin, evren, toplum ile ilgili olarak, somuttan soyuta giden, mikrodan makroya giden, basitten karmaçiga giden, algi, bilgi, akil, düçünce, bilinç döngüsü sürekli devinim halindedir. Bu devinim bilincin icat ettigi, dogrusal, kesitli, duragan zaman üzerinde gerçekleçmektedir. Bu devinim arttikça, insanin algilamalarinin keskinligi, niteliksel ve niceliksel boyutu azalmaktadir. Dolayisiyla, psikolojik, metafizik ve sosyolojik alanlardaki tüm bilgiler, öncelikle soyuttur, bu alanlarda tarihsel olarak ilk düçünen insanlarin ürettigi bilgilerin, bellege kaydedilmiç, üzerine eklenmiç birikimidir, bütünü kapsamadigi için eksiktir, görecelidir. Örnek olarak, Freud´un Bilinçalti kavrami, kavram ve kapsam olarak o dönemin yeniligi olabilir, ancak, bu konudaki yansimalar, bilgiler tarihsel bir süreç içinde Freud´un zihnine kadar gelmiç, yeni bir kavram, kapsam ve teorik düçünce, teorik bilgi olarak, kesinligi kanitlanamayacak, soyut, göreceli bir bilgi olarak oluçmuçtur. Günümüz psikoloji alaninda, psikanaliz kavrami önemli bir olgudur, ancak mutlak dogru bir bilgi midir? Özet olarak, insan zihni, tümel evren ve toplumu konu alan tüm bilimlerde, mutlak bilgi, dogru bilgi dogasi geregi olamaz, olmasi da gerekmez. Olan sadece, bilgiyi biriktiren, edindigi bilginin dogru ve mutlak oldugunu sanan ve inanan, bu mutlak oldugunu sandigi bilgilerle dünya kuran, düçünce oluçturan, fikir yürüten ve ne yazik ki, "eylem¨ gerçekleçtiren insanin varligidir.
::Mutlak Bilgi Var Midir?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y11.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:43 ::Mutlak Bilgi Var Midir?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y11.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:43 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Nietzsche'nin Epistemolojisi Üzerine Düçünceler Örsan K. ÖYMEN Metnin yayim izni için Sn. Örsan K. Öymen ´e teçekkür ederiz I 19. yüzyil Alman filozofu Friedrich Nietzsche üzerine çok çey söylendi, çok çey yazildi. Hem kaliplaçmiç felsefe anlayiçina hem de felsefenin kaliplaçmiç iddialarina karçi cesurca karçi koydugu için birçok filozofun, felsefecinin boy hedefi haline geldi, hatta bazilari tarafindan felsefe kapsaminin diçinda tutulmaya çaliçildi. Ancak bunlar, Nietzsche´nin, felsefe tarihinin en çarpici, en yaratici ve en etkileyici filozoflarindan birisi oldugu gerçegini degiçtirmeye yetmedi. Nietzsche´nin anlaçilmasi zor bir filozof oldugu, buna da büyük ölçüde kendisinin yol açtigi dogrudur. Burada filozoflarin hepsi için geçerli olan ve felsefenin yapisindan kaynaklanan bir anlaçilma zorlugundan degil, daha farkli bir çeyden söz ediyoruz. Nietzsche´nin yazarken, zaman zaman da olsa, karçi çikiyormuç gibi yaptigi bir çeyi aslinda savunmasi veya savunuyormuç gibi yaptigi bir çeye aslinda karçi çikmasi ya da böyle bir izlenim vermesi, sik sik mecazi söylemlere ve alayci bir dile baçvurmasi, "sistematik¨ bir felsefe oluçturmaktansa, tepkisel, eleçtirel çikiçlar yapmayi tercih etmesi, onu bir yere oturtmayi güçleçtirebilir. Ancak bütün bunlar Nietzsche´nin felsefeden çok edebiyatin yararina bir iç yaptigi iddiasini hakli çikartmaz. Nietzsche, deyim yerindeyse, dibine kadar felsefenin içine batmiç, kaliplaçmiç felsefeleri eleçtirirken bunu edebiyatla degil, daha dogrusu sadece edebiyatla degil, felsefe de yaparak gerçekleçtirmiç büyük bir filozoftur. Bunun aksini savunmak felsefeye dar bir açidan bakmak, felsefeyi kisirlaçtirmak anlamina gelir. Nietzsche´nin felsefeye hem etik hem de epistemoloji alaninda çok önemli katkilari olmuçtur. Etik ve genel anlamda yaçam üzerine yazdiklari daha çok bilinenlerdir. Nietzsche bu nedenle genellikle etik veya "varoluççuluk¨ kategorisindeki felsefe kitaplarinda, derlemelerinde yer alir. Epistemoloji kategorisindeki düçünceleri ve yazilariysa daha az bilinenlerdir. Biz bu yazida Nietzsche´nin epistemolojisi üzerinde duracagiz. Bu tercihi yapmamiz da epistemolojisinin etiginden daha önemli olmasindan degil, epistemolojisinin daha az bilinmesinden ve epistemolojisi anlaçildiginda belki etiginin de daha iyi anlaçilabilecegine dair taçidigimiz inançtan kaynaklanmaktadir. Hatta çunu da çimdiden söylemek gerekir ki, onu felsefe tarihinde özgün kilan epistemolojisinden çok, etik alanda düçündükleri, yazdiklaridir. Ancak bu, epistemolojisi ile etigi arasinda bir iliçkinin bulunmadigi veya epistemoloji sinin önemsiz oldugu anlamina gelmez. Yakin bir geçmiçe kadar Nietzsche´nin bir epistemolojisinin, yani bir bilgi teorisinin ve/veya bir bilgi felsefesinin olmadiginin veya olamayacaginin düçünülmüç olmasi, biraz da epistemolojiye yüklenen sinirli rolden, epistemolojiye atfedilen dar anlamli tanimdan kaynaklanmiç olabilir. Gerçekten de, epistemolojiyle ilgili yayinlanan kitaplara baktigimizda, Nietzsche´nin adini görmekte güçlük çekeriz. (Birakin Nietzsche´yi, epistemolojinin temel sorunlariyla en az Platon, Aristoteles, Descartes, Hume, Kant ve Wittgenstein kadar yogun, derinlemesine ve ayrintili bir biçimde ugraçmiç olan ve epistemolojinin temel sorunlarini anlamak açisindan Nietzsche´den çok daha vazgeçilmez olmasi gereken Antik Yunan döneminin skeptik(1) filozoflari olan Pironistlere ve Sekstus Empirikus´un adina bile zor rastlariz).(2) Neden? Nedeni çok açik. Çünkü epistemoloji, epistemolojinin çikiç noktasi olan, bunun da ötesinde epistemolojinin varlik nedeni olan skeptisizmi geliçtirmek veya ona dayanarak bir epistemik bakiç açisi ortaya koymak yerine, skeptisizmi bir hedef tahtasi haline getirmiç, skeptik argümanlari bir bir siraladiktan sonra, onlarin üzerine farkli bir epistemoloji inça etmek yerine, onlari açmayi, onlari ortadan kaldirmayi, onlari "teori diçi¨ birakmayi baçlica amaci haline getirmiçtir. Böyle bir epistemoloji de dogal olarak, kesinlik veya olasilik temelleri üzerine ::Nietzsche`nin Epistemolojisi Üzerine Düsünceler:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y15.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:41 ::Nietzsche`nin Epistemolojisi Üzerine Düsünceler:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y15.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:41 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
Bilgi Felsefesi-SÖZLÜK A a priori/ a posteriori açik ve seçik adcilik agaç biçimli düçünme algi algi düzenegi algi olanakliligi algilama alginin degiçebilirliginden uslamlama alginin yanilabilirliginden uslamlama algicilik analitik/sentetik (ayrimi) anlama anlikçilik anschauung (Alm.) apaçiklik açkin (lik) açkinsal idealizm açkinsalcilik B bilinmezcilik bilgikurami bilinç bilinç içerikleri bilindigi gibi nesne bilinircilik bilinemezcilik bireçimsel geçiç/bireçimsel çikarsama birincil nitelikler
Ç çikarsama çokçuluk (çogulculuk)
D deney deney içerigi/konusu deneycilik deneyim diç dünya diyalektik yöntem dogma (inak) dogru dogruluk doguçtan düçünceler doksa dogruluk doguçtancilik döngüsellik duyu-deneyi duyu-verisi duyum duyumculuk duyumlanabilir nitelikler
E episteme eleçtiricilik
F feminist bilgikurami
G gerçek gerçeklik gerçekçilik girilmezlik gizemcilik gnosis göreli görecilik görüngü görüngücülük görüngüsel baglilaçim görünüç görüntü
Í ide (idea) Ídea Ídealizm ikicilik ikincil nitelikler im imge imgelem imgelemek
K kendinde çey kuçkuculuk
L logos (Yun.)
::SÖZLÜK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y4.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:43 ::SÖZLÜK:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y4.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:43 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
TEKNOKRATÍK DÜÇÜNCE BAGLAMINDA BÍLÍMDE ÖZNELLÍK SORUNU Hasan Engin ÇENER* Bilim ve Kuram Kavramlari Üzerine Bilim felsefesinin alnina giren "bilimin niteligi¨ konusunda kuçkusuz söylenebilecekler sinir tanimazdir. Bu baglamda bilimin tanimlanmasinin ne derece anlamli ve yeterli oldugu kuçkuludur. Içlevsel bir tanim denemesi olarak çu söylenebilir: Bilim, kuramlar araciligiyla evreni (dünya ve canlilar dahil) anlama etkinligidir. Bilimin özellikleri kendini kuramlar araciligiyla gösterdiginden "bilimin niteligi¨nden bahsettigimizde aslinda temel konumuz "kuramin niteligi¨dir. Bilimi diger bilgi türlerinden ayiracak temel unsur da kuramlarin özellikleri olacaktir, zira diger bilgi türleri de dünyayi anlamaya yönelik etkinlikleridir. Kuramlara geçiç olmasi açisindan bilimin (ve dogal olarak kuramlarin) en önemli iki özelligine deginmek gereklidi (1). Bunlar bilimin konusuna ve yöntemine iliçkindir: Bilim dünyevi sorunlarla ilgilenir: Öte dünyaya ait açiklamalar teoloji baçta olmak üzere farkli bilgi türleriyle iliçkilidir. Dünya ya da daha geniç olarak evren (cosmos) ile ilgili olmayan sorunlar bilimin kapsami içerisinde degerlendirilemez. Bu anlamda Tanrinin varligina iliçkin sorunlar bilimin konusuna girmedigi gibi, Tanrinin varligina (veya yokluguna) iliçkin savlar da bilimsel degildir. 1. Bilim dogma kabul etmez: Bilimin kesin dogrusu yoktur. Sanildiginin aksine bilim tartiçmasiz dogrular üretmez, tam tersine, yanliçlanmaya açiktir. Bu baglamda bilim dogma kabul etmez: Bilimin kutsallik atfettigi, eleçtiriye açik kapi birakmadigi herhangi bir kavram yoktur. Buna "akil¨ da dahildir. Akil her zaman için eleçtiriye açiktir. Bu anlamda bilimin en temel yöntemi eleçtiridir.(2) 2. Bu çerçeve içinde, kuramlarin da temel özellikleri olarak yukaridaki önermeler geçerli olacaktir. O zaman karçimiza, bilimin tanimindan daha çok çey söylenmesi gereken, kuramin ne oldugu sorusu çikar. Rudney´in(3) kuram tanimi bu baglamda kanimca açiklayicidir: "Kuram, ampirik yöntemlerle sinanabilir, sistematik olarak birbiriyle baglantili (yasa benzeri genellemeleri içine alan) önermeler bütünüdür.¨ Bu tanim aslinda kuramin özelliklerini de açiklamaktadir. Bununla birlikte daha geniç olarak bunlari ortaya koymakta yarar vardir. Her ne kadar eleçtirilebilir yönleri olsa da, McCool´un(4) siraladigi kuram özellikleri kanimca içlevseldir. Dogruluk/Geçerlilik: Kuram, gerçekligi dogru/geçerli bir çekilde temsil etmelidir. Yani kuramin sonuçlari gerçeklikle uyum içinde olmalidir. 1. Sadelik: Kuram, temsil edilen karmaçik gerçeklikten daha sade olmalidir. 2. Sinanabilirlik: Sinanamayan kuramlar bilimsel anlamda daha az kullaniçlidir.(5) 3. Anlaçilabilirlik: Bilimin amaci, etrafimizdaki dünyayi anlamaktir. Bilgimizi bu amaçla sistematik olarak yapilandiririz. 4. Íleri araçtirmalar için uygunluk: Bilim birikimseldir(6), önceki çaliçmalarin üzerine yapilan eklemelerle büyür. 5. Neden sonuç iliçkisi: Kuram, tesadüfiligi ortadan kaldirmali ve neden sonuç iliçkisi içinde açiklama yapmalidir. 6. Kestirimsellik: Kuramlar, gelecege yönelik öngörüde bulunabilmelidir.(7) 7. Yararlik: Kuram olguyu açiklayabilmelidir, baçka bir ifadeyle dünyayi anlamamizi saglamali yani sorunlari çözebilmelidir. 8. Güçlülük: Burada kastedilen, içerik fazlaligi ve genellenebilirliktir. 9. Güvenilirlik: Ayni araçtirmanin sonuçlarinin benzer sonuçlara ulaçmasini ifade eder. 10. Nesnellik: Iyi bir kuram degerleri belirlememelidir, fakat degerler ve gerçeklik arasinda baglanti kurabilir.(8) 11. Dürüstlük: Iyi bir kuram, degerlerin kurami nasil etkiledigini açiklamalidir. Bir yöneltinin savunusu bilimin kutsalligi perdesi arkasinda meçrulaçtirilmamalidir. 12. ::TEKNOKRATIK DÜSÜNCE BAGLAMINDA BILIMDE ÖZNELLI... http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y8.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:42 ::TEKNOKRATIK DÜSÜNCE BAGLAMINDA BILIMDE ÖZNELLI... http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y8.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:42 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
VOLTAIRE BÍZE YALAN MI SÖYLEDÍ? Gönül TOL* 18. yüzyil, kökenini 17. yüzyil Rönesans felsefesinden alan, din ve tanrinin toplumsal yapidaki merkezi yerini aklin almasi temel prensibine dayali Aydinlanma felsefesinin yükselmesine sahne olmuçtur. Aydinlanma Çagi olarak addedilen bu döneme yepyeni bir ideal damgasini vurur. Bu ideale göre, yeni yüzyilda gerek birey gerekse onun oluçturdugu toplumsal yapilar, düçünceyi o döneme kadar tahakkümü altina almiç tarihsel otoritelerden kurtulmali ve aklin kutsayici içiginda yeniden yaratilmaliydi. Böyle bir dönüçüm, insanligi hapsoldugu din-Tanri ekseninden kurtaracak, ona evrenin kapilarini açacakti. Vaat edilen çey akil ile taçlandirilmiç özgürlük ve mutluluk imparatorlugu idi. Bireyi evrenin merkezine yerleçtiren bu dönemde, insan ve Varlik arasindaki iliçki kökten bir degiçime ugradi. Grekler döneminde kendisini Varlik´in yönetimine açarak onunla serbest bir baginti kuran, yalnizca reel olani keçfetmek ve onu seyretmekle ilgilenen insan, çimdi kendisini evrenin merkezine oturtmuç ve soyutlayan, hesaplayan, hükmeden `kendisinin bilincine sahip özne´ haline gelmiçtir. Martin Heidegger, Teknige Yönelik Soru adli eserinde özne ve nesnenin yeniçagda yer degiçtirmesini açiklarken, Greklere referans verir. Grekler arasinda özne, hypokaimenon, yani önde-duran-çey, "insanin karçisina çikan gerçeklik¨ anlamina geliyordu. Yani yeniçagda nesne denen çey, Grekler tarafindan özne olarak kabul ediliyordu, çünkü onlar, kendilerini önlerine çikan gerçekligin karçisinda degil, onun içinde varsayiyorlardi (Heidegger:20). Modern dönemde Descartes´le birlikte insan kendi ötesindeki gerçeklikle ilgilenmeyi birakip, dikkatini kendinin-bilinci olarak varolan çeye yöneltti (Heidegger: 20) ve insan, kendinin-bilinci, yani özne haline geldi. Artik insan için gerçeklik önüne konan çey, kendisi ise her çeyin önünde duran, her çeyi çekillendirendi. Gerçekligin, kendine görünen yüzünü evrensel bir kaliba dökerek oluçturdugu sistem, modern insanin yeni hapishanesi olmuç ve gerçeklikle bagini tamamen koparmiçtir. Yani bireyi, din ve Tanri´nin, metafizik ve gelenegin yaçli ellerinden kurtarmak için ortaçagin karanligini yararak yükselen Aydinlanma, kendi Tanri´sini yaratmiçtir: Akil! Modern insan, gerçekligi, empoze edilmis kavramsal yapilar araciligiyla kavramayi dayatan Aydinlanmaci düçünme tarzi ile giriçtigi her etkinlikte hesaplayici ve hakimiyet altina alici tavri ile gerek kendinden, gerekse de kendinden öte olan gerçeklikten uzaklaçmiçtir (Heidegger: 13). Modern insanin bu hâkimiyetçi tavri, kendini en net modern bilim anlayiçinda gösterir. Artik bilimin amaci Greklerde oldugu gibi logos´un içerdigi anlamlardan biri olarak derinligine düçünüp taçinmak degil, "kendisini kendinin bilinci olarak dogadan ayiran öznenin¨, yani modern insanin bir disiplini olup çikmiçtir (Heidegger: 21). Insanin doga ve Varlik ile iliçkisini yeniden tanimlayarak onun bu iliçkideki rolünü hükmedene indirgeyen Aydinlanma ideali ile çekillenen modern insanin kimligi, 21. yüzyilda, bu idealin vaat ettigi özgürlük ve mutluluktan yüzlerce yil uzakta, boçluga, hiçlige ve anlamsizliga terk edilmiçtir. Michel Foucault, Aydinlanma hümanizmi ve evrensel akilciliga saldirdigi eserleri Büyük Kapatilma ve Özne ve Iktidar´da, modern insanin kimlik bunalimini Aydinlanma´nin idealize ettigi evrensel akil ile iliçkilendirir. Aydinlanma´nin bir erdem olarak kurumsallaçtirdigi akilcilik, evrensel ve özcü bir özne yaratarak toplumsal normlari belirlemiç ve tahakkümü onaylamiçtir. Baçka bir deyiçle, modern birey evrensel olarak hüküm süren akil ve kimlik normlarina uyum saglamaya zorlanmiç, kendi gücünden eli çekilmiç, çevresiyle bir tahakküm iliçkisine sokulmuç, böylelikle özgürlügü Aydinlanma idealinin kutsal ayaklari altinda çignenmiçtir. Michel Foucault ve Max Stirner, kendini Immanuel Kant´in özgürlük anlayiçinda gösteren Aydinlanma´nin özgürlük tanimina bu sebeple saldirirlar. Özgürlük, Aydinlanma idealinde, birey merkezci, akilci, geleneksel ve tarihi otoritelerden arinmiç bir kimlikle kendini gösterir. Oysa Stirner´e göre özgürlük otorite yoklugu ve evrensel özcülükle ilintilenemez. Ona göre iktidar baski yoluyla degil, özsel bir kimlik çerçevesinde bireyleri özneleçtirmek yoluyla yönetir. Insan özü,
::VOLTAIRE BIZE YALAN MI SÖYLEDI?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y10.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:46 ::VOLTAIRE BIZE YALAN MI SÖYLEDI?:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y10.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:46 Sayi:8 Yil:2007 Ana Sayfa Kitaplik Arçiv Forum Site Íletiçim
BÍLGÍNÍN ÍMKANI SORUNU VE ÇÜPHECÍ YAKLAÇIMLAR*
Mustafa GÜNAY
Insan kendini ve içinde yer aldigi gerçekligi bilmek, anlamak isteyen bir varliktir. Bu nedenle felsefi ve bilimsel araçtirmalarin en yüksek ereginin kendini bilme oldugunu herkesin onayladigini söyleyebiliriz. "Bu erek, ayri felsefe okullari arasinda bütün çatiçmalarda degiçmez ve sarsilmaz erek olarak kalmiç, bütün düçüncenin kalkiç noktasi, belirli ve degiçmeyen merkezi oldugunu kanitlamiçtir. En kuçkucu düçünürler bile kendini-bilme olanagini ve zorunlulugunu yadsiyamamiçlardir.¨(Cassirer 1980:13)
Insanin içinde bulundugu gerçekligin, dogal ve tarihsel/kültürel olmak üzere iki boyutlu oldugunu söyleyebiliriz. Hatta dogayi bile tarihsel/kültürel bilgi, deger ve kavramlarimiz açisindan bilmeye-anlamaya çaliçiriz. Cassirer´in deyimiyle, "Evrenin ilk söylencebilimsel (mitolojik) açiklamalarinda ilkel bir evrenbilim´in (kozmoloji) yaninda her zaman ilkel bir insanbilimi de bulmaktayiz. Dünyanin baçlangici sorunu ayrilmaz biçimde insanin baçlangici sorunu ile birbirine kariçmiçtir.¨(Cassirer 1980:15) Bundan dolayi, dogaya bilme amaci ve gereksinimiyle yönelen insanin, aslinda bilmek istedigi kendisidir. Ancak insanin dogayi, toplumu, kisacasi kendisini bilme ve anlama ve ifade etme konusunda, birbirinden farkli düçünme biçimlerini izledigini, farkli yöntemleri kullandigini görürüz. Bunlar arasinda mitos, din, sanat, felsefe ve bilim sayilabilir. Bütün bunlar ayni zamanda insanin elde ettigi bilgi çeçitleri olarak da karçimiza çikmaktadir. Hiç çüphesiz felsefe, hem bir bilgi çeçidi, ama ayni zamanda bilginin bir sorun olarak ele alindigi ve bilgilerimizin sorgulanip eleçtirildigi bir disiplindir.
Felsefenin temel disiplinlerinden biri de hiç çüphesiz bilgi felsefesi, bilgi kurami ya da epistemoloji olarak adlandiran alanidir. Episteme Eski Yunancada bilgi anlamina gelen bir sözcüktür. Ingilizce konuçulan ülkelerin felsefe literatüründe bilgi kurami, Almancada ise daha çok bilgi ögretisi biçiminde kullanilmaktadir. Bilgiye iliçkin sorular üzerine filozoflarin çok eski dönemlerden beri düçünmüç oldugunu saptayabiliriz. Örnek olarak Sofistleri, Platon´u hatirlamak mümkündür. Ama epistemoloji ancak Yeniçagda bir felsefe disiplini haline gelebilmiçtir. Bu dönemin filozoflari arasinda Descartes´i, Locke´u epistemolojinin kuruculari olarak sayabiliriz. Yeniçagda epistemolojinin temel bir felsefe disiplini haline gelmesinin en önemli nedenlerinden biri doga bilimlerinin geliçimi olmuçtur. Yine bu dönemin filozoflarinin özellikle "yöntem¨ sorunu üzerine yogunlaçmalari, onlarin doga bilimlerini bilgisel ve yöntemsel bakimdan temellendirme gereksiniminden kaynaklanmaktadir.
Bilgi Felsefesinin Temel Kavramlari Bilgi felsefesinin baçlica kavramlari arasinda çunlar sayilabilir: özne, nesne, bilgi, gerçeklik, dogruluk, anlamlilik, uygunluk vb. Bilgi anlayiçlari bakimindan birbiriyle çatiçma halinde olan bütün felsefelerde, yukarida siraladigimiz kavramlarin bir yorumuyla karçilaçiriz. Bir bakima farkli bilgi görüçleri, bu kavramlardan ne anlaçildigina ve aralarinda nasil bir baginti kurulduguna bagli olarak ortaya çikmaktadir. Içinde yaçadigi dogal ve toplumsal-kültürel gerçekligi (dünyayi) bilme çabasi, insanin varoluçsal bir etkinligidir. Aristoteles´in bu konudaki sözü felsefe tarihinde unutulmaz bir iz birakmiçtir: "Bütün insanlar, dogal olarak bilmek isterler.¨(Aristoteles 1985:79)
Burada insan, bilen varlik olarak karçimiza çikmaktadir. Bilen varlik olarak insan, :BILGININ IMKANI SORUNU VE SÜPHECI YAKLASIMLAR:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y2.html 1 -~ 2 19.11.2008 20:41 :BILGININ IMKANI SORUNU VE SÜPHECI YAKLASIMLAR:: http://www.IelseIeekibi.com/dergi8/s8¸y2.html 2 -~ 2 19.11.2008 20:41