Sie sind auf Seite 1von 57

Altar Maket

Ordû-yi Hümâyûn
OSMANLI ASKERİ TEŞKİLATI

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Bu makale, yoğun ve detaylı bir araştırma sonucu,


yerli ve yabancı kaynaklar kullanılarak
oluşturulmuştur. Makalede yararlanılan kaynaklar
açık bir şekilde dipnotlarda belirtilmiştir.

Kaynak göstermek kaydıyla, bu makalede yer alan


görüş, bilgi ve resimlerden sizler de kişisel
kullanımınız için faydalanabilirsiniz.

Maket yaparken gerçeğe bağlı kalmak, elinizdeki


figürün gerçekte ne tür bir kıyafet giydiği, silah
kullandığı, savaş tarzının ve ordu sisteminin nasıl
olduğunu öğrenmek diorama ve figürlerinize büyük
değer ve gerçekçilik katacaktır.

Bu makale maketseverlerin yanı sıra, Osmanlı


Askeri Teşkilatının nasıl kurulduğu ve işlediğini
merak eden araştırmacıları da hedeflemektedir.

Figürlerinizle savaş oyunu oynarken de yardımcı


olacağını umuyoruz.

Mohaç 1526
Sipahiler ve Delibaşı
Süleymanname, Esin Atıl, National Gallery of Art,
Washington D.C. 1986, s 132-133

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Kanuni Sultan Süleyman’ı av esnasında koruyan Solaklar


Süleymanname, Esin Atıl, National Gallery of Art, Washington D.C. 1986, s 116-117

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ
I ) ERKEN DÖNEM ASKERİ TEŞKİLATLANMA
II) 14-17. YY ARASI ASKERİ TEŞKİLATLANMA
* KAPIKULU ASKERLERİ
• ACEMİ OCAĞI
• YENİÇERİ OCAĞI
• CEBECİ OCAĞI
• TOPCU OCAĞI
• TOP ARABACILARI OCAĞI
• KAPIKULU SÜVARİLERİ

** EYALET ASKERLERİ
• TIMARLI SİPAHİLER
• AZABLAR
• AKINCILAR
• DELİLER
• GERİ HİZMET KITALARI ve KALE KUVVETLERİ

III) OSMANLI ORDUSUNUN SAVAŞA ÇIKIŞI


• SAVAŞ KARARI
• KARARIN İLANI ve SEFER HAZIRLIKLARI
• LOJİSTİK DESTEK
• SAVAŞTA ORDUNUN DÜZENİ
• TEMEL TAKTİKLER
• KOMUTA
IV) ÖRNEK SAVAŞLAR
NİĞBOLU 1396
V) 14.yy – 17. yy ARASI OSMANLI SAVAŞLARI (Liste)
VI) OSMANLI ASKERİ TEŞKİLATININ MAKET DÜNYASINDA ELE
ALINMASI VE ÖRNEK ÇALIŞMALAR

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

GİRİŞ

Osmanlı topraklarındaki canlı cansız, görünen görünmeyen herşey Padişaha aitti. Bu


aidiyet ise mübarek, kutsal anlamına gelen “Hümâyûn” tabiri ile belirtilirdi. Hümâ,
inanışa göre, Türk kavimlerinden Oğuzların Asyanın kalbinden Batıya doğru yaptıkları
uzun yürüyüşte onlara yol gösteren Huma kuşuna atfen söylenmekteydi. Kutsal olan bu
kuş, yol göstermiş ve Oğuzların güçlü ve uzun ömürlü imparatorluklar kurmalarını
sağlamıştır.

11.yy’da, Büyük Selçuklu Devleti, Anadolu üzerinde yüzlerce yıl süren Bizans Devleti
kontrolünü kırmış, Doğudan dalga dalga boylar ve aşiretler halinde Anadolu’ya giren
Türkler Anadolunun çeşitli yerlerine yerleşmeye ve yeni yurtlar edinmeye başlamışlardır.

Geleceğin haşmetli İmparatorluğu olan Osmanlı Devletinin temeli de 13.yy ortalarında,


Süleyman Şah önderliğinde Anadoluya giren Oğuzların Günhan kolunun Kayı boyuna
mensup bir aşiret tarafından atılmıştır. Süleyman Şah’ın ölümünden sonra oğlu Ertuğrul
Anadolu içlerinde ilerlemeye devam etmiş ve aşiretiyle Erzurum bölgesine yerleşmiştir.

İran üzerinden Anadolu içlerine saldırılar düzenleyen Moğol yıkımından kurtulmak için
Selçuklu Sultanına başvuran Ertuğrul Beye, Batı’da, Moğol tehlikesinden uzak, Söğüt ve
Domaniç bölgelerine yerleşme izni verilmiş ve Selçukluların batı bölgesinde uçbeyliği
verilmiştir.1 Babasının ölümünden sonra aşiretinin başına geçen Osman Bey 1299 yılında
Osmanlı Devletini kurmuştur.

Kayıların, Anadolu’ya girdikten sonra Söğüt’e nihai yerleşmelerine kadar izledikleri


yol.
Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 33

Bu makalede Osmanlı kara ordusunun faaliyetleri ele alınacaktır. Deniz savaşları ve


donanma yapılanması başka bir makale konusudur. Osmanlı ordusu, kurulduğu zaman,

1
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 13
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
düşmanlarıyla savaşırken toplam gücü 13.yy ortalarında 250-300 basit atlıdan, iki asır
sonra, 15. yy’da 150-160 bin kişilik devasa ve her türlü sınıfın en üstün şekilde temsil
edildiği bir askeri yapıya ulaşmıştır.2

ERKEN DÖNEM ASKERİ TEŞKİLATLANMA

Fetih düşüncesi ve askeri üstünlük kazanma çabası kuruluşundan itibaren Osmanlıların


önceliği olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu, kuruluşudan güç kaybedip parçalanıp
yıkılışına kadar yüzyıllarca askeri bir imparatorluk olarak kalmıştır.3

İlk zamanlar eldeki tek askeri güç beylere bağlı atlı aşiret askerleri idi. Bu birlikler
düşmana akınlar düzenlerdi ve başarılı olurlardı. Başarılı olamadıkları, yetersiz kaldıkları
yer ise kale kuşatmalarıydı. Kalesinde direnen düşmanı çözmek bu tür birliklerle
mümkün değildi.

Osmanlı Devletinin ikinci padişahı, Osman Gazi’nin oğlu Orhan Bey, bu durumu görerek
aşiret birliklerinin yanında devamlı ilk ordunun temelini attı ve “yaya” ve “müsellem”
adı altında yeni bir piyade ve süvari sınıfları oluşturdu.4 Bu kuvvetler savaşa devamlı
hazır olarak bekleyecek, savaş zamanında beylikten günlük para alacak, barış
zamanlarında kendilerine tarım yapabilmeleri için toprak verilecek ve vergilerden muaf
tutulacaklardı. Kapıkulu ocaklarının kuruluşuna kadar Osmanlı’nın askeri başarılarını
elde eden bu birimlerin, devlet daimi kuvvetlerini kurduktan sonra savasa katılmalarına
gerek kalmamış ve ordunun geri hizmetinde bu kuvvetlerden istifade edilmiştir.5 XV.
yy’dan itibaren bu sınıflar ordunun nakliyat, maden işletmeleri, kale inşaatı ve tersane
hizmetleri gibi işlerinde kullanılmışlardır.

Osmanlı devleti’nin kurucusu Osman Gazi. İlk komutanlarından Konur Alp sağında, Akçakoca Bey ise
solunda yer almaktadır.

2
Bizans ile yapılan Kulucahisar (1285) savaşında Osmanlının mevcudu 300 kişilik aşiret birliği idi. 1453
yılındaki Istanbul Kusatmasında ise Padisahın ordusu 165 kisilik bir guce ulasmıstı.
3
Askeri İmparatorluk kavramı kullanır İlber Ortaylı, TV programı, TRT, 28 Eylul 2006
4
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 127
5
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 128
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Kaynak: 19uncu Asır Başlarında Osmanlılarda Resmi Kıyafetler, Arif Paşa Serisi

Osman Gazi’nin hükümdar olması


Kaynak: Hünername, Topkapı sarayı Müzesi

Kayıların aşiret kuvvetleri


Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 33

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Osmanlı ve Bizans kuvvetleri arasındaki erken dönem savaşlarına örnek


Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 75

14-17. YY ARASI ASKERİ TEŞKİLATLANMA

Yapılan başarılı seferlerle sınırlar genişledikçe, ve özellikle Rumeli’de başarılar


kazanıldıkça, mevcut askeri yapının yetmediği görüldü. Osmanlının ilerlemesini
sürdürmek için daha düzenli ve en önemlisi sürekli kuvvetlere ihtiyacı vardı. Üçüncü
padişah, I. Murad (Murad Hüdavendigar) zamanında, ele geçirilen topraklardaki erkek
savaş esirlerinin beşte birini silah altına alma süretiyle 1363 yılında Pençik Oğlanları
kanunu ile Yeniçeri Ocağı kuruldu6. Bu kuvvetlerin her şart altında Padişaha kayıtsız
şartsız sadık kalacak muhafızlar olarak kalmaları amaçlandı.

Osmanlı askeri teşkilatlanmasında 14üncü yüzyılda atılan bu temeller 17.yy sonlarına


kadar devam etti. Askeri yapı temel olarak Kapıkulu Askerleri ve Eyalet Askerleri olarak
ikiye ayrılıyordu. Birincisi, devlet tarafından bakılan, devlet tarafından sağlanan
imkanlarla kışlalarda yatan ve düzenli maaş alan, bir anlamda düzenli bir asker grubu,
sürekli bir ordu diğeri ise devletten maaş almayan, barış zamanında kendi işine bakan,
savaş zamanı çağrıldığında askere koşan gruptu.

Osmanlı ordusunun bu temel sistemi uzun asırlar boyu devam etti ve ancak 18.yy’dan
itibaren yavaşça değişmeye başlayarak 19.yy’da yeni bir sisteme geçildi. Osmanlı’nın
etkili bir askeri sisteme sahip olduğu zamanlarda tüm ordu içinde devletten maaş alan
Kapıkulu askerleri ile devletten maaş almayan eyalet askerleri arasında belirli bir denge
vardı. 100-200 bin eyalet askerine karşılık 15 bin civarında Kapıkulu askeri olan bu
denge, devlette yozlaşmanın başlaması ve tüm kurumların çökmeye başlamasından
nasibini alarak tersine dönmüş ve 18yy da bu oran 7-8 bin eyalet askerine karşılık 92 bin
civarında Kapıkulu askerine dönmüştür.7

6
Pençik Kanunu Hicri 764 (Miladi 1362-1363) tarihinde ortaya çıktığı Kabul edilir. Bkz. İsmail Hami
Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947, s 40
7
Veli Şirin, Asakir-I Mansure-i Muhammediye ordusu ce seraskerlik, Tarih ve Tabiat Vakfı yayınları,
Istanbul 2002, s 10
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
KAPIKULU ASKERLERİ

Kapıkulu, padişaha tamamen bağlı demektir. Bu sınıfa mensup askerler padişah nerede
bulunursa onunla beraber bulunurdu. Kapıkulu ocağı merkez askeri teşkilat içinde yer
almakta ve altı kısımdan oluşmaktadır.8 Bunlar Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Cebeci
Ocağı, Topçu Ocağı, Top Arabacıları Ocağı ve Kapıkulu süvarileridir.

Kapıkulu askerleri nizamiye askerleri olup ocaklara ayrılmaktaydı. Bu grup sayesinde,


Osmanlı ordusu her zaman savaşa hazır, meslekleri askerlik olan bir kitleden müteşekkil
bir kuruluş olmayı başarmıştı.9 Böyle etkili bir ordu sisteminin önemini anlamak için
Osmanlı’nın çağdaşı bazı büyük Avrupa devletlerine bakmak bunun ne kadar erken ve
önemli bir kazanım olduğunu ispat etmektedir. Örneğin, İngiliz İmparatorluğunda,
17.yy’daki İngiliz İç Savaşına (1642-1651) kadar daimi bir ordu yoktu. Savaş zamanı,
asker ihtiyacı bölgelerden sağlanıyordu.10 Osmanlı ise devşirme sistemiyle kurulan
Kapıkulu ocakları vasıtasıyla 14.yy’dan itibaren özel eğitimli, profesyonel askerlerden
oluşan daimi bir orduya sahipti. Bu, Avrupa’da kurulan ilk düzenli orduya sahip olmak
anlamına geliyordu.

ACEMİ OCAĞI

Osmanlı, Rumeli’de fetihler yaptıkça, daha fazla askere ihtiyaç duyuyordu. Bu ihtiyacı
gidermek amacıyla, elde edilen esirlerin beşte birini Türk terbiyesi vererek devlet
hizmetine almaya ve bunlardan bir askeri sınıf teşkiline karar verildi. Yeniçeri ocağına
asker yetiştirmek için acemi ocağı ilk olarak Gelibolu’da kuruldu. Fakat bir sorun vardı,
bu yetişkin esirler fırsat buldukça kaçıyorlardı. Bunu dikkate alarak yeni bir sisteme
geçildi, bu sefer savaşlarda, özellikle akınlarda elde edilen küçük yaştaki çocuklar
Anadolu’daki Türk köylülerinin yanına verilmeye ve burada zaman içinde Türk örf
adetleri ile müslümanlığa iyice adapte olduktan ve benimsedikten sonra acemi ocağına
alınmaya ve belli bir süre sonra da yeniçeri ocağına alınmaya başlandı.

Acemi oğlanı

8
Yusuf Halaçoğlu, XIV -XVII. Yüzyılarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s 45
9
Yılmaz Öztuna, Türk Savaş Taktiği, Hayat Tarih Mecmuası, sayı 9, Ekim 1971, s 11
10
http://www.english-civil-war-society.org/public_html/html/clothing.html
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Osmanlı yöneticileri, ellerinde mevcut askerlerin yanında bu yeni tip askerleri de
katmaya karar verdiler. Rivayete göre, Cendereli Hayreddin Paşa eyitti (dedi): “bunları
[esirlerin beşte birini] Türke verelim, hem müslüman olsunlar hem Türkçe öğrensinler,
sonra getirelim yeni çeri [yeni asker] olsunlar. 11

Acemi Ocağı, tüm Kapıkulu Ocaklarının nefer ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştu.
Hatta bu ocağın düzgün fizikli, iyi adaba ve beceriye sahip olanları saraylara dahi verilir,
buralarda kendini ispatlayanlar da padişahın sarayına kadar çıkabilirlerdi. Acemi ocağına
çocuk seçimi devşirme kanunu çerçevesinde alınır ve pek çok kritik kritere bakılarak bu
kanun uygulanırdı. Devşirmeyle görevli memur, sancak ve kazaları gezer, kilisenin
temsilcileriyle beraber devşirme işlemini gerçekleştirirlerdi. Belli başlı kurallar ve
kriterler şunlardı:12

Bir köyde, görevli tarafından devşirilen çocuklar


Kaynak: Süleymanname, Esin Atıl, National Gallery of Art, Washington D.C. 1986

- Çocuğun yaşı 8 ile 18 arasında olmalı


- Tek çocuklu aileden çocuk alınmamalı
- Çocuğun soyu sopu belli olmalı ve iyi bir aileden gelmeli
- Orta boylu olmalı
- Kısa boylu, köse ve sanat sahibi veya şehir kasaba görüp gözü açılanlar alınmamalı

11
Neşri’de aktaran İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1,
s 508
12
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 510
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
YENİÇERİ OCAĞI

Gereklüdür yeniçeri kapuda


Ki Han’ı gözleyeler her tapuda….’13

Üçüncü Padişah Murat Hüdavendigar zamanında devrin ileri gelenlerinden Çandarlı


(Cendereli) Kara Halil ve Karamanlı Molla Rüstem’in büyük çabalarıyla kurulmuştur.14
Kuruluş tarihi olarak 1363 gösterilir.

Padişaha hayatlarıyla bağlı Osmanlı tarihinin bu en önemli ve renkli asker ocağı, Cemaat,
Bölük ve Sekban namı ile üç sınıfa ve 196 Orta’ya ayrılmışlardı.15 Bu 196 Orta’nın 101’i
Cemaatli, 61’i Bölüklü ve kalan 34 Orta ise Sekban Ortasıydı.16 Orta, birim olarak bir
tabur gibi değerlendirilebilir.17 Bir Ortanın mevcudu genel olarak 60 ila 70 nefer olurdu.
Ortalar’ın Osmanlı İmparatorluğunda dağılımı şöyleydi:

Cemaat Ortaları (yaya bölükleri): 60, 61, 62 ve 63’üncü ortalar İstanbul’da otururlar
ve törenlerde Padişah’a eşlik ederlerdi. Bunlara Solaklar denmiştir. Kalan diğer tüm
ortalar hudut kalelerine taksim edilmiş muhafızlardı.

Sekban Ortaları: Bu orta 1451’de oluşturulmuştur. Padişahın av maiyetleriydi. Büyük


ve gösterişli av partilerini bu ortalar düzenlerdi.

Bölük Ortaları: II. Bayezıd devrinde oluşturulmuştur. Otuz bir tanesi Istanbul’da
Sancak-ı Şerif’i korumakla, kalan otuz orta ise otuz iç vilayet merkezinde iç kaleleri
korumakla görevliydi.

13
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 70
14
Yusuf Halaçoğlu, XIV -XVII. Yüzyılarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara 2003, s 50. Reşat Ekrem Koçu bu kurucu listesine Balkan Fatihi Gazi
Evrenos’u da ekler bkz Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003,
sayfa 71
15
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 71 ve
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Konferans Broşürü, Ankara 1976, s 26
16
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 74
17
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 73
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Her bir ortada bulunan asker sayısı değişiklik göstermiş ve Ocak disiplinin yoğun olduğu
zamanlarda 60 ile 70 askerden oluşurken, disiplin ve düzenin kaybolduğu yıllarda bu sayı
binlerle ifade edilen bir rakama ulaşmıştır.

Geleneksel olarak Osmanlı Padişahı, 1. Orta’nın defterinde 1 nolu nefer olarak


kayıtlıydı.18 Defterterde padişah isimleri, diğer yeniçeri isimleri gibi yazılır ve ulufe
günlerinde maaş verilir, o da bu maaşın üzerine altın ekleyip ocağa hediye ederdi.
Padişah için ayrıca yeniçeri kışlası, birinci Ağa bölüğünde hususi bir oda ve taht
bulunurdu.19

Padişah sefer çıktığında, hastalar ve imkanı olmayanlar hariç, tüm Yeniçeriler sefere
çıkar, savaş esnasında yeniçeriler padişahın bulunduğu ordunun merkez bölümünde
padişahın önünde dururlardı. Padişah Yeniçerilerin oluşturduğu sıraların arkasında veya
ortasında, atının üzerinde muhabereyi kontrol ederdi. Sefere giderken ise yeniçeriler
padişaha eşlik ederlerdi. Geride sadece, kışlalarının muhafazası için bıraktıkları, korucu
isimli, ihtiyar yeniçeriler bırakılırdı.20

Düşmanla sıcak temas sağlanma ihtimali belirince, yeniçerilere, cebeci ocağınca silah ve
cephane dağıtılır, onlar da padişahın önünde arka arkaya dokuz saf halinde savaş düzeni
alırlardı. Savaşa başlamadan hep bir ağızdan yüksek sesle mensup oldukları Bektaşi
tarikatine mensup gülbankı okurlardı.21 Savaş başlayınca, gerekirse ön sıra tüfekleriyle
düşmana ateş açar, onlar diz çöküp tüfeklerini yeniden ateşe hazırlarken ikinci sıra
düşmana ateş ederlerdi.22

Padişah Camiye giderken, Solaklar Sultana eşlik ediyor (16yy)


Kaynak: Hayat Tarih Mecmuası, Haziran 1971

18
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 74
19
Veli Şirin, Asakir-I Mansure-i Muhammediye ordusu ce seraskerlik, Tarih ve Tabiat Vakfı yayınları,
Istanbul 2002, s 20
20
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 512-513
21
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 557
22
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 557
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Sefere giderken Yeniçeri ağası ve yeniçeri çorbacıları (bölük komutanları) at üzerinde
bulunurdu.

Yeniçeri Ocağı Komuta düzeni ve rütbeler

Osmanlı imparatorluğunda orduda rütbe kullanımı yeniçeri ocağının kurulmasıyla


başlamıştır.23

OCAK
Yeniçeri Ağası:

Yeniçeri Ocağı’nın en üst komutanı Yeniçeri Ağası idi. 16yy başlarına kadar Ocak
içinden yetişen neferler atanırdı. (bu gelenek sonraları bozuldu ve dışardan atamalar
yapıldı saray tarafından). Yeniçeri ağası Padişah tarafından atanır ve ancak Padişah
tarafından görevinden azledilirdi. Ağa, devlet malı bir sarayda otururdu. Buraya Ağa
Kapısı denirdi. Yeniçeri ocağının büyük zabitleri Ağa Divanı denilen toplantıda Ağa
liderliğinde ocağın sorunlarını ve yeniçerilerin davalarını görüşürlerdi. Yeniçeri ağası
Padişahın Cuma ve bayram namazı alylarında bulunur, Padişaha ata binerken ve inerken
kolundan tutarak yardımcı olurdu. Ağa, İstanbulun en büyük zabıta amiriydi. Ağa, sancak
beyine denk bir makam olarak kabul edilmiştir ve yeniçeri ağaları terfi ettikleri
beylerbeyi ya da kaptan-ı derya olurlardı.

Sekbanbaşı Ağa:
Ocağın ikinci büyük zabiti.
Sekban ocaklarının en büyük amiri, tüm sekban ortalarının komutanı.
Yeniçeri ağası sefere çıktığında İstanbulda ağa vekili olarak kalırdı

23
Osmanlı Ordusunda Rütbeler, Kuruluşunun 700. yılında Osmanlı Devleti, Genelkurmay Askeri Tarih ve
Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s 23
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Kul kethüdası:
Yeniçeri ağasının muavini. Ocak işlerinden ağaya karşı sorumlu. Ağanın kurmay başkanı

Zağarcıbaşı Ağa:
Cemaat Ortalarından 64. Orta komutanı. Padişahın av zağarlarına bakan ortaların
kumandanı. Padişah ava gittiğinde yanında bulunmakla görevli.

Seksoncu Ağa (samsuncubaşı ağa):


Cemaat ortalarından 71. ortanın kumandanı
Ayı avında kullanılan sekson denen savaş köpeklerine bakarlardı

Turnacıbaşı Ağa:
Cemaat ortalarından 68. orta kumandanı. Padişahın av maiyetindeydi. Tazılara
bakarlardı. Turna da besledikleri için bu ad verilmiştir. Ocağa acemi oğlan devşirmekten
de sorumluydular.

Haseki ağalar:
Cemaat ortalarından 14, 49, 66, 67nci ortaların kumandanı olan 4 komutan. Padişahın av
maiyetindelerdi. Cuma namazı alayında, kıdemlerine göre, padişahın sağ ve sol
yanlarında ikişer ikişer yürürlerdi. En kıdemlisi Başhaseki diye anılırdı.

Başçavuş ağa:
5. bölük ortası komutanı ve tüm Ocağın başçavuşu idi. Ağa kapısının teşrifat amiriydi.
Ağa divanından önce duayı o eder, yeniçeri gülbankını o çekerdi. Ağa emirleri onun
vasıtasıyla tebliğ edilirdi. Emrinde 130 tane kul çavuşları denen küçük emir zabitleri
vardı.

Başçavuş

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Muhzir ağa:
Bölük ortalarından muayyen olmayan bir ortanın kumandaına verilen rütbe. Kendi
ortasıyla sadrazamın maiyetinde bulunur. Divanı Hümâyûn ve Vezir Divanında ocagın
işlerini takip ederdi. Divanda, Yeniçeri ağasına hitaben yazılan yazılar fermanlar Muhzir
ağaya verilirdi. Sadrazam İstanbulda kol gezerken yanında bulunur, suçlu tevkif ve
hapsine memur haberciler onun emrinde olurdu.

Kethüda ağa:
Muhzir ağadan bir rütbe aşağı zabit. Bu rütbe de muayyen olmayan bir ortanın
kumandaına verilirdi. Kul kethüdası sefere gittiğinde kendisine vekalet ederdi. Ocağa
bağlı sanatkarlar ve imalathanelerin en büyük amiri idi.

Başyayabaşı ağa:
101 cemaat ortasının tüm komutanlarınının en kıdemlisi. Tüm 101 ortanın başında
yayabaşı bulunurdu. Görevleri, ocak beytülmacılığı (ölen yeniçerilerin para ve eşyalarını
muhafaza etmek, varisleri yoksa ocak hazinesi kaydetmekti, seferde hazine bekçiliği,
seferde erzak tedariki, kadılara ve sancakbeylerine sefer emirleri götürmek, yaralı
nakletmek, kale muhafızlığı yapmaktı. Bunlara subaşı da denirdi.

Bölükbaşı ağa:
Bölük ortaları kumandanlarının en kıdemlisi

Solakbaşı ağalar:
Cemaat ortalarından 60, 61, 62, 63üncü ortaların komutanlarına verilen ad.
Solaklar yeniçerilerin güçlü, gösterişli ve cesur olanlarından seçilirdi. Törenlerde ve
seferlerde padişahın atının sağ yanında yürürlerdi. Padişahın güvenliğinden
sorumluydular. Solaklar seferde veya seyahatte padişah maiyetinde daima yayları gerili
ve okları hazır olarak yürürlerdi.

Ocak imamı:
Cemaat ortalarından muayyen olmayan bir ortanın kumandanı. Namazlarda camide
Yeniçeri ağasına imamlık ederdi.

Ocak katibi (yeniçeri efendisi):


Ocağın künye defterini tutardı.

ORTA (bugünkü bölük düzeyinde)

Çorbacı:
Yeniçeri Ortasının en üst komutanı (bugunkü yüzbaşı rütbesine denk gelen)

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Çorbacı

Başodabaşı:
Ağa bölüklerinin odabaşılarının en kıdemlisi.

Oda Kethüdası:
Cemaat ortalarında yayabaşından sonra gelen en büyük subay

Odabaşı:
Orta’da, yayabaşı ve bölükbaşından sonra gelen ve bölük erlerinin disipliniyle en çok
ilgilenen subay. Bugünkü karşılığı üsteğmen.

Vekilharç:
Odabaşından bir derece aşağı rütbe.

Bayraktar:
Orta bayrağını taşıyan subaydır. Genelde ortanın en eskilerinden seçilir. (bayrak:yarı
yarıya sarı kırmızı renkte üzerinden zülfikar vardır)

Başeski:
Orta erlerinin en eskisidir. Bayraktardan bir derece aşağıdadır.

Aşçıbaşı
Ortanın yemeklerini pişirir. Tüm orta aşçıları içinde en yüksek mevkide olanı 32. orta
aşçısıdır.

Yeniçerilerin Kıyafetleri

Uç bölgelerindeki Türkler kendilerinin o bölgede yaşayan halktan ayırt edilmelerini


sağlamak için Gazi Serpuşu denen börk adı verilen beyaz keçeden başlık giyerlerdi.
Yeniçerilerin kıyafetlerinin en önemli parçası işte bu börk adı verilen şapkalarıydı.
Börkün arkasında yatırtma denen, ve askerin omzuna kadar inen, ensesini ve bazen
kısmen sırtını kapatan bölüm bulunurdu. O zamanlar Rumlar sırma işlemelei külah,
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Türkmenler de renkli tülbentlerle süslü kırmızı keçeden yapılmış külah giyerlerdi.
Osmanlı, bunlardan ayrı kalmak için beyaz keçe kullandı.24

Yeniçeriler börklerini eğri, zabitleri düz giyerlerdi.25 Zabitlerin börklerinin başa giyilecek
yeri sırma işlemeli olup buna üsküf denirdi.

65. Orta
Genç Osman’ın ölümüne varan isyan sırasında Yeniçeriler sorumlu tutulmuştu. Padişahın
katlinden 65. Orta’ya bağlı askerler sorumluydu. Ocağı, Padişah kanı lekesinden
kurtarmak için 65. Orta lanetlenmiş ve bu orta lağvedilmiştir. Bu tarihten sonra Yeniçeri
Ocağı bir orta eksik kalmıştır.

Maaşları
Yeniçeriler maaşlarını 3 ayda bir olmak üzere yılda 4 defa alırlardı. Kanun olarak maaş
Salı günü alınırdı.

Nişanlar, alametler
Her Orta’nın bir bayrağı ve nişan denen bir alameti vardı. Neferler, ait oldukları ortanın
bu sembollerini bazen vücudlarına dövme olarak işlerlerdi.

Kullandıkları Silahlar

Yeniçerilerin uymak zorunda oldukları kurallar


Yeniçeri Ocağına mensup bir nefer:
Geceleri kışladan ayrılamaz, başka yerde yatamaz
Erkekliğe yakışmayacak şekilde süslenemez
Askerlik eğitimi dışında başka işler uğraşamaz
Emekli olana kadar sakal bırakamaz
24
Joseph von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Milliyet Yayınları, s 8
25
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 511-512
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Emekli olana kadar evlenemez
Orta değiştiremez
‘di.

Emekli yeniçeriye oturak denirdi. Oturak ölene kadar devletten maaş alır ölünce ardında
bıraktığı duluna ve yetimlerineher gün birer fodla tayın bağlanırdı.

Yeniçerilere verilen cezalar


Suçlu bir yeniçeri ancak kendi amiri tarafından cezalandırılabilirdi. İdama mahkum olan
yeniçeri asılamaz kellesi uçurulurdu. Ocaktan kovulmaya “keçe külah etmek” denirdi,
kovulacak yeniçerinin kışla meydanında kıyafeti üstünde törenle yırtılır ve kovulurdu.
Suçu dayaktan veya atılmaktan daha büyük olan ve idamlık olanlar ise, ölüm kararından
sonra isimleri yeniçeri defterinden silinerek Rumeli hisarına yollanır ve orada gece
boğulur ve cesedi denize atılırdı.26

Yeniçeriler ve Bektaşilik
Yeniçeri ocağı kendisini Hacı Bektaş Veli öğretisine dayandırmaktaydı. İslami eğitime
tabii tutulan bu esir çocuklarına İslamiyeti anlatmak için İslam için pratik yollar
geliştirmiş olan Bektaşiler devreye girdi. Bektaşilerin esnek ve liberal düşünceleri bu
askerlerin hayatına uygun gelmiş ve Bektaşiliğe bağlılık kuvvetlenmişti.27

Yeniçeri Ocağının kuruluşunda Bektaşiliğin yeriyle ilgili pek çok rivayet vardır.
Bunlardan en meşhurunu Hammer Tarihinde oldukça ilginç bir şekilde görmekteyiz.

Bir gün Orhan beraberinde bu yeni islamlığa dönmüş


olanlardan bir kaç kişi bulunduğu halde Amasya
dolaylarında Suluca-Kenaryun köyünde oturmakta olan
Hacı Bektaş’ın yanına giderek, yeni asker için dua
etmesini ve bir sancak ile bir de ad vermesini istedi. Şeyh,
abasının kolunu askerlerden birinin başına öyle bir surette
koydu ki, kolun ucu askerin sırtına kadar sarktı, sonra
ilhamlı bir sesle şu kerametli sözleri söyledi “bu
kurduğunuz askere Yeniçeri denilecektir, yüzü ak ve
parlak, bazusu zorlu, kılıcı keskin, oku tiz, dokunaklı
olacaktır. Bütün savaşlarda üstün gelecekve her zaman
zaferle dönecektir. Bu duayı hatırlatmak üzere
yeniçerilerin beyaz keçe külahının arkasına şeyhin
abasındaki kolun bir anmalığı, armağanı olarak bir kumaş
parçası eklendi ve yeniçeri külahı ağaç kaşık ile
28
süslendi.

Tarihi verilere göre, Hacı Bektaş Veli 13.yy’ün ikinci yarısında ölmüş, Orhan Gazinin
babası Osman Gazi’yi bile görmemişti. Dolayısıyla yukarda Hammer Tarihinde
bahsedilen yeniçeri ocağına isim vermesi ve yeniçerilerin başına beyaz keçeden börk
giydirmesi, çok sevilen bir hikaye olmakla beraber, sadece bir efsanedir.29 Fakat, ocağın
26
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 558
27
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 76
28
Joseph von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Milliyet Yayınları, s 8
29
Reşad Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Doğan Kitap, Istanbul 2004, sayfa 116
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
kurulma aşamasında, Murad Hüdavendigar’a akıl veren ulema içinde, soylarını Hacı
Bektaş Veli’ye dayayan Timırtaş Dede veya vezir Bektaş Paşa’nın isimlerinden dolayı
yanılmadan kaynaklanmış da olabilir.30 Gerçek veya değil, Yeniçeriler ocaklarına, Hacı
Bektaş Ocağı derlerdi ve bundan gurur duyarlardı.

Yeniçerilerin iç güvenlik görevleri


Osmanlı kalelerinde, iç kaleye Yeniçeri dışında o bölgeden asker alınmazdı. Bir isyan
anında, merkeze sadık yeniçeriler en önemli sigortaydı.31 İç kaleler kale dizdarı
(komutanı) ve yeniçeri kıtası emrindeydi. Sancak beyleri veya beylerbeyleri kalede
konuşlandırılmış yeniçeri ağasını değiştiremezdi, ancak merkez buradaki komutanı
değiştirebilirdi. İç kaleler silah, erzak ve cephane açısından kendi kendine yetecek bir
şekilde tasarlanmıştı. Valilerin isyanında buradaki yeniçeri kuvvetleri isyan eden güçlere
oldukça zorlu anlar yaşatmışlardır.

Başkent İstanbul’da ise asayiş ve güvenliğin sağlanmasından Yeniçeriler sorumluydu.


Her semt bir Ortanın emrine verilmişti. Her semtte “kolluk” denilen bir yeniçeri karakolu
bulunurdu.32

Çağının en büyük şehirlerinden biri olan İstanbul neredeyse tamamen ahşap yapılardan
meydana gelmekteydi. Yangınların büyümeden ve etrafa yayılmadan söndürülmesi
gerekliydi. Bu görev de her daim hazır, disiplinli tek güç olan yeniçerilere düşmekteydi.
Istanbul’daki yangınlara yeniçeriler bakarlardı.

Mehter
Yeniçeri Ocağının bir parçası olan, sanatçıları askerden oluşan, orduya seferde ve savaşta
eşlik eden askeri müzik ekibi. Mehter takımı, ordu seferdeyken durulduğu zaman saltanat
sancaklarının altında ikindi ezanı sonrası çalmaya başlar askere cesaret vermek ve onların
yorgunluğunu hafifletmeye çalışırdı. Savaş başladığında ise ordu hücuma geçerken savaş
havaları çalınırdı. Savaş alanında gece olduğunda nöbetçiler uyumasın diye de devamlı
çalarlardı.33

30
İsmail Hami Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947, s
41
31
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 74 ve 68-69
32
Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 74
33
Osmanlı’da Mehter, Kuruluşunun 700. yılında Osmanlı Devleti, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik
Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1999, s 67
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Yeniçeri Gülbankı (hep birlikte yüksek sesle okunan dua)

Binlerce Yeniçeri, savaş meydanlarında, kendi kışlalarında, sarayda veya Istanbul


sokaklarında yüksek sesle bu duayı okur ve dünyaya meydan okurlardı.

Allah Allah illallah


Baş üryan, sine püryan, kılıç al kan
Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran
Eyvallah, eyvallah...
Kahrımız, kılıcımız düşmana ziyan
Kulluğumuz padişaha ayan
Üçler, yediler, kırklar
Gülbankı Muhammedi, nuri Nebi, keremi Ali,Pirimiz hünkarımız Hacı Bektaşı Veli,
Demine, devranına hu diyelim!..
Huuuuuuuuuuuuuuuuu!..34

Yeniçeri teşkilatını kuranlar, Osmanlı padişahına kayıtsız şartsız bağlı, onu herşart altında
her türlü tehlikeye karşı korumak amacıyla zamanın modern ve elit bir gücü olarak
tasarlamışlardı. Bu kararın temelini atan üçüncü Padişah Murad Hudavendigar, ne
gariptir ki 36 Osmanlı padişahı içinde, düşman suikastı sonucu hayatını kaybeden tek
padişahtır. Savaş alanında, savaş sonunda yanına sinsice yaklaşan sinsi bir düşman
tarafından katledilen I. Murad’ın kurduğu bu askeri sınıf, bozulmaya başlamadan önce,
uzun süre padişahların dayandığı en önemli güç olmuşlardır.

34
Reşad Ekrem Koçu, Yeniçeriler, Doğan Kitap, Istanbul 2004, s11
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
CEBECİ OCAĞI

Cebeci Kethüdası

Cebe, zırh anlamına gelmekteydi fakat Osmanlılar bunu anlamını oldukça genişleterek,
yeniçerilerin kullanığı her türlü silahı kapsayacak hale getirdiler (cephane kelimesi
buradan gelmektedir). Yeniçerilerin kullandıkları silahları tedarik eden ve savaşlardan
sonra bunların bakım ve onarımını yaparlardı. Cebeciler katır ve develerle taşıdıkları
silahları cephede dağıtır sonra da toplarlardı. En üst komutanı Cebecibaşı idi. Cebeci
ocağı da ortalar halinde örgütlenmişti. Bu ocağa alınacak neferler Acemi Ocağından
gelirdi. Kale kuşatmalarında önemli bir göreve sahip olan, günümüzdeki istihkam
birliklerinin görevini yerine getiren Humbaracı (savaşta humbara denilen demirden veya
tunçtan dökülmüş içi patlayıcı madde dolu toplarla veya elle atılan topu kullanmakla
görevli asker) ve Lağımcılar (düşman kalelerinin altına tünellerle ulasarak yerlestirdikleri
patlayıcılarla kaleleri yıkan askerler) bu ocağa mensup bölüklerdi. Savaş alanında
ordugah kuruldugu zaman, kanunla belirtildigi gibi, cebeciler, ordunun merkez
cephesinin ardında dururlardı.35

TOPÇU OCAĞI

Osmanlı ordusunda ilk top Üçüncü. padişah Murad Hüdavendigar zamanında, 1389
yılında Birinci Kosova savaşında kullanılmıştır. Topçu ocağının görevi ordunun
gereksinimi olan topları dökmek ve top mermilerini hazırlamaktı. En üst komutanı
Topçubaşı idi. Bu ocağa alınacak neferler Acemi Ocağından gelirdi

Topçubaşı

35
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 15
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Sefere gidilirken, topçular, cebecilerin önünde yrür ve kırmızı sarı bayraklarını
tasırlardı.36 Savaş esnasında topçu bölükleri, üç bölüme ayrılırlardı. Bir kısmı top
arabalarıyla zincirlerle birbirine bağlı olarak ordunun merkez cephesinde, yeniçerilerin
önünde sıralanır ve buradaki toplarla düşman hücumuna karşı ordu merkezini ve
yeniçerileri korurlardı.37 Diğer toplar da kanatlardaki beylerbeylerinin oluşturduğu
alanlara konulurdu.

TOP ARABACILARI OCAĞI

İlk zamanlarda kullanılan hafif toplar hayvanlarla kuşatmalara ve savaşlara nakledirlirdi.


Osmanlı topçuluğunun gelişmesine paralel olarak Fatih Sultan Mehmet devrinden
başlayarak geliştirilen büyük topların taşınması amacıyla kurulan bu ocak bu büyük
toplara uygun araçlar yapmakla görevliydi. En üst komutanı Arabacıbaşı idi. Bu ocağa
alınacak neferler Acemi Ocağından gelirdi

KAPIKULU SÜVARİLERİ

Bu birim, Timurtaş Paşa’nın tavsiyesiyle, I. Murad zamanında sipah ve silahdar


isimleriyle iki bölük olarak kurulmuştur ve daha sonra bu iki bölüğe sağ ulufeci, sol
ulufeci, sağ garipler ve sol garipler ismi verilen dört bölük daha eklenmesiyle Kapıkulu
süvarileri ocağı altı bölüğe çıkarılmıştır.38 Altı Bölük Efradı veya Halkı olarak bilinir.
Süvari ocağı, maaş itibarıyle yeniçerilerden üstündü. Fakat yeniçeriler hizmet, padişah ve
devletin ileri gelenleri üzerindeki üstünlük bakımından süvarilerden kat kat ileriydiler.

36
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 57
37
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 514
38
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 1, s 514
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Sipah Bölüğü: Baş bölüktü. Üç yüz bölükten oluşurdu. Her bölükte 20 ila 30 süvari
bulunurdu. Kırmızı Bayrak da denilirdi. En yüksek komutan sipah ağası. Sipah bölüğü,
Padişah sefer çıktığında veya camiye giderken ikişer ikişer sağ tarafında yürürlerdi. Savaş
sırasında ordu merkezinin sağ tarafındaki saltanat bayrakları altında ve bazen padişahın
arka tarafında dururlardı. Savaş alanında otağlarını hükümdar otağının sağına kurarlardı.
Savaş alanında otağ-ı Hümâyûn’u (padişah çadırını) bir gece Sipah bir gece Silahdar
Bölüğü korurdu.

Silahdar Bölüğü: İki yüz altmış bölükten oluşurdu. Sarı Bayrak da denilirdi. En yüksek
komutan silahdar ağası. Silahdar bölüğü, Padişah sefer çıktığında veya camiye giderken
ikişer ikişer sol tarafında yürürlerdi. Savaş sırasında ordu merkezinin sol tarafındaki
saltanat bayrakları altında ve bazen padişahın arka tarafında dururlardı. Savaş alanında
otağlarını hükümdar otağının sağına kurarlardı. Savaş alanında otağ-ı Hümâyûn’u
(padişah çadırını) bir gece Sipah bir gece Silahdar Bölüğü korurdu. Sefer gidilirken
askerin geçeceği yolların açılıp temizlenmesi, körülerin tamir edilmesi, zor bataklıkların
tespiti ve ıslahı bu bölüğün görevleriydi. Eğer padişah bizzat sefere katılacaksa ordunun
geçeceği yolun iki tarafına bir kaç milde bir Sancak Tepesi denilen topraktan suni tepeler
yaptırırlardı.39 Eğer sefere padişah değil de sadece Serdar-ı Ekrem çıkmışsa bu tepeleri
yolun sadece sol tarafına yaparlardı.40 Silahdarlar 260 bölüktü.

Sağ ulufeciler (Ulufeciyan- yemin): Yüzbeş bölükten oluşurdu. En yüksek komutan sağ
ulufeciler ağası. Yeşil Bayrak da denilirdi. 120 bölüğe ayrılmışlardı. Savaş alanında ve
ordugahta padişah sancağının sağında dururlardı.

Sol Ulufeciler (Ulufeciyan-ı yesar): Yüz bölükten oluşurdu. En yüksek komutan sol
ulufeciler ağası. Sarı-Beyaz Bayrak taşırlardı. 100 bölüğe ayrılmışlardı. Savaş alanında
ve ordugahta padişah sancağının solunda dururlardı.

Sağ garipler (Guraba-i yemin): Sefer sırasında Otağ-ı Hümâyûnu, Sancak-ı Şerif ve
öteki sancakları korurlardı. En yüksek komutan sağ garipler ağası. 100 bölüklerdi. Savaş
alanında padişahın sağındaki sancağın dibinde dururlardı. Sarı beyaz bayrak taşırlardı.

Sol garipler (Guruba-i yesar): Sefer sırasında Otağ-ı Hümâyûnu, Sancak-ı Şerif ve öteki
sancakları korurlardı. En yüksek komutan sol garipler ağası. 100 bölüklerdi. Savaş
alanında padişahın sağındaki sol alem dibinde dururlardı. Yeşil beyaz bayrak taşırlardı.

Sağ ve sol garipler, savaş alanında, sancak-ı şerif’in konulduğu çadırın etrafında karargah
kurarlardı.

Kapıkulu süvarilerini, diğer bir askeri birlik olan eyalet askerlerinden olan tımarlı
sipahiden ayırtetmek için birincisine Kapıkulu süvarisi, bölük halkı veya sipah ikincisine
ise Tımarlı süvari veya erbab-ı tımar denmiştir.

39
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 149
40
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 149
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Padişahla sefer gidilirken, Sipah padişahın sağında, silahdar solunda, sipahın sağında sağ
ulufeciler, silahdarın solunda da sol ulufeciler bunların sağ ve sollarında da sağ ve sol
garipler yürürlerdi.

Savaş esnasında bu süvariler ordu merkezinde, yeniçerilerin yanlarında yer alarak yandan
gelebilecek saldırıları önlemekle görevliydiler.41 Sefer esnasında ve savaş sırasında Sipah
ve silahdarlar, padişahın çadırını, ulufeciler saltanat sancaklarını, garipler ise ordu
mallarını ve hazineyi korurlardı. Savaş sırasında, ordunun merkezinde bulunan süvariler
düşmana hücüm edecekleri zaman diğer askerler gibi Allah Allah diye bağırarak düşman
üzerine şiddetle atılırlardı. Düşmanın durumuna göre süvariler genellikle iki derin hat
halinde sıralanırdı, düşman sayısı çok ise bunu üç hatta çıkartabilirlerdi. Her hat düşmana
üç hücum denerdi, eğer bu üç deneme sonucu başarılı olmazsa, ikinci hat devreye girerdi
ve bu düşmanı yarana kadar devam ederdi.42

Altı Bölük Efradı, silah olarak ok, yay, kalkan, harbe, balta, pala, hançer, eğerlerinin
kayışlarına astıkları gaddare denen geniş yüzlü kısa kılıç ve bozdoğan denilen, yuvarlak
başlı ağaç topuz kullanırlardı. Başlarında otağa denen bir nevi sorguç bulunurdu.
Üzerlerine çelik zırhlı gömlek giyerlerdi. Kalkanları elbise ve başlıklarının renginde
boyanmıştı. Savaş esnasında duruma göre en uygun olan silahlarını kullanırlardı. Tabanca
taşıyanları da vardı fakat bu silaha pek itibar etmezlerdi. Kapıkulu süvarileri savaşta
yanlarında yedek hayvan bulundururlardı. Kullandıkları atların çoğu dayanıklı, atik ve
güçlü Anadolu atlarıydı ve bunlar çoğunlukla Çukurova bölgesinden temin edilirlerdi.

EYALET ASKERLERİ

Osmanlı kara ordusu oluşturan iki temel ayaktan ikincisidir. Eyalet askerleri Osmanlı
ordusu mevcudunun büyük çoğunluğunu oluşturan, devletten maaş almayan, barış
zamanında kendi işine bakan, savaş zamanı çağrıldığında askere koşan gruptu. Tımarlı
sipahiler, azablar, akıncılar, deliler ve çeşitli geri hizmet birimleri bu kategoriye
girmekteydi.

TIMARLI SİPAHİLER

Bu grup, Osmanlı kara kuvvetlerinin çoğunluğunu oluşturan askeri gruptu. Sefer emri
geldiğinde tımarlı sipahiler cebeli denen maiyyetleriyle sefere çıkarlardı. Kendilerine
bildirilen toplanma alanına gelirler ve toplandıkları zaman beylerbeylerinin emrine
girerlerdi.Bu toplanma alanında savaş öncesi padişah önünde resmi bir geçit yaparak
kendilerini gösterirlerdi. Sipahiler kargı, kılıç, kalkan, ok, mızrak kullanır, zırh ve başlık
kullanırlardı. Savaş sırasında, sipahiler, yarım hilal şeklinde düzen alan Osmanlı
ordusunda sağ ve sol kanatları oluşturur, yanlardan gelecek saldırılara karşı ordu
merkezini korurlardı.

41
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 565
42
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 182
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
AZABLAR

Azab bekar genç erkek demektir. Bu askerler, Osmanlı ordusunda hafif yaya asker
sınıfını oluşturmaktaydı. Anadoludan gelen bekar ve güclü Türk gençlerinden
oluşturulurdu. Bunların masrafları ve iaşelerin toplandıkları bölgelerin halkı verirdi. Silah
olarak ok, yay ve pala kullanırlardı. Savaş esnasında azaplar, merkez ordusunun önünde,
yani topçu ve ardındaki yeniçerilerin önünde dururlardı. Savaş başladığında sağa ve sola
açılarak topçunun ateş etmesine imkan verirlerdi.

AKINCILAR

Osmanlı ordusunun hafif süvari kuvvetleridir. Akıncılar, serhad denilen İmparatorluk


topraklarının Rumeli kısmındaki uç kısımlarında faaliyet göstermişlerdir. Akıncıların
başlıca görevleri:43

- keşif yapmak
- düşman topraklarında araziyi tanıyarak esas orduya kolaylık sağlamak
- düşman pusularını engellemek
- ordunun güzergahındaki mahsulatı ve ikmal imkanlarını korumak
- esir alarak düşman hakkında bilgi toplamak
- ordu güzergahı üzerindeki nehirleri tespit ederek köprü kurmak.
- düşman topraklarında yaşayanların maneviyatını bozmak, düşmanı sindirmek.
- Osmanlı ordusu seferdeyken ordunun işini kolaylaştırmak üzere düşmana değişik
kollardan saldırarak zaman ve kuvvet kaybettirmek
- Osmanlı ordusunun savaştığı düşmana yardım edebilecek devletlere akınlar yaparak
onları oyalamak
- Büyük meydan muharebelerinde gerektiğinde katılmak
- Sınırların güvenliğini sağlamak

Akıncı birimleri Akıncı Kumandanlarına bağlı hareket ederlerdi. Bu kumandanların


üstünde ise Akıncı Beyi bulunurdu. Her bölge akıncıları ocak halinde bulunur, her
bölgenin akıncı komutanı ve toyçe ve doçe adı verilen bölük komutanları bulunurdu.44
Düşman ülkesine yapılan akınların akın adını alabilmesi için mutlak surette bu akının
ankıncı kumandanı emrinde yapılması lazımdı. Osmanlı ordusu sefere çıkmadan,
genellikle ilkbaharda akıncılara haber verirler ve onlarda düşman üzerinde çalışmaya
başlarlardı. Silah olarak zırhlı bir göğüslük, yaka ile mızrak, kalkan ve atlarını eğerlerine
astıkları bozdoğan kullanırlardı. Zırhı hepsi kullanmazdı. Akıncı rakamları değişiklik
gösterir fakat bir fikir vermesi açısından, 1530 Budin ve 1532 Alman seferlerinde akıncı
kumandanının emrinde 50 bin akıncı bulunmaktaydı.45

43
Detaylı bilgi için bkz. Çetin Arslan, Türk Akıncı Beyleri ve Balkanların İmarına Katkıları, Kültür
Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2001 , s 38
44
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 573
45
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 573
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
DELİLER

“....Türkler’in yapmak istediği manevrayı anlayarak sağ kanattan bütün gücüyle yüklendi. İşte o zaman
savaş en şiddetli en korkunç halini aldı. Davul ve zurna sesleri, trampet ve boru uğultuları, at kişnemeleri,
silah şakırtıları, nağaralar, küfürler, feryatlar, dualar ve beddualar koca sahrayı inletti. Türk ordusundan
yükselen tekbir sesleri ise bunların hepsini bastırmaktaydı....Bu sırada sağ kanattan süvariler, sol kanattan
Anadolu sipahisi düşmanı sarmaya başlamıştı. Aynı anda II. Murad Han (canından geçmiş delülerle)
merkezden şiddeti bir taarruza geçti.....Kıskaç tamamlanmış, imha savaşı başlamıştı......46

Padişahın peşi sıra, 1448 yılında, İkinci Kosova Meydan Muharebesinde, şiddetli taaruza
geçen bu “canından geçmiş delüler”, Osmanlı tarihinin ve dünya askeri tarihinin en
ilginç ve en göz alıcı askeri sınıflarından biridir. Bu askeri kuvvetler, genellikle iriyarı,
cesur ve pervasız kişilerden oluşturulmuş, akıncılara benzeyen hafif atlı birliklerdi. Deli
askeri teşkilatı akıncıları andırsa da aslında bu kuvvetler farklıydı ve sancakbeyleri veya
beylerbeyinin idareleri altında bulunurlardı. İnanılmaz cesaretlerinden, düşmana
tereddütsüz saldırabilmelerinden gözlerini budaktan esirgemeden hayatlarını hiçe
saymalarından dolayı kendilerine deli lakabı verilmiştir.47 Deliler, ocaklarını halife
Hazreti Omeru’l Faruk’a mensup addedmişlerdir. Kaderde ne varsa, onun gerçekleşeceği
inancıyla hareket eden deliler, hiçbir tehlikeden kaçınmazlardı. Korkunç kıyafetleri,
inanılmaz cesaretleri ve atılganlıklarıyla deliler, düşmanlarına üstünlük sağlamışlar ve
korkulan bir askeri sınıf olmuşlardır.

46
Midhat Sertoğlu, II. Kosova Savaşı, Hayat Tarih Mecmuası, Mayıs 1966, Sayı 4, s 10
47
Kimi kaynaklar deli’nin yol gösteren anlamında delilden geldigini bunlarında ordunun onunde bir akıncı
gorevi gormelerinden dolayı verildigini iddia etmişse de bu bakıs acısı itibar görmemiştir. Uzunçarsılı gibi
onde gelen tarihcilerimiz bu acıklamayı yanlıs bulduklarını beyan etmislerdir. İsmail Hakkı Uzunçarşılı,
Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 573 ve Metin And, XVI. yy’da Eyalet
Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 14
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Delilerin askeri bir sınıf olarak ne zaman kuruldukları tam olarak bilinmemektedir. Kimi
tarihçilere göre bu sınıf XV. yy’dan itibaren görülmeye başlanmış ve XVI. yy’da en
bilinen ve kuvvetli dönemine ulaşmıştır.48 Halbuki, önemli bir Osmanlı tarihçimiz ise bu
askeri sınıfın XVI.yy’dan önce görülmediğini aktarmıştır.49

Silah olarak akıncıların da kullandığı mızrak, kalkan ve atlarını eğerlerine astıkları


bozdoğan kullanırlardı. Ayrıca eğri pala, tekne kalkan, gürz, şeşber kullanırlardı. Bu
silahları yaya askerinkine göre daha hahifti ve kullanmadıkları zamanlar eyerlerinin sol
yanına asarlardı. Başlarında benekli sırtlan derisinden yapılmış ve üzerine kartal kanatları
takılmış bir başlık bulunurdu. Kıyafetleri tüyleri dışarı olmak üzere aslan, kaplan, tilki,
kurt veya ayı postundandı. Ayaklarında burunları sivri arkasında uzun serhadlik denilen
mahmuzları olan çizmeler giyerlerdi.50 Hızlı ve dayanıklı atlar kullanırlardı.

Deliler zaman zaman kendileri gibi hafif bir süvari sınıf olan akıncılarla karıştırılmıştır.
Bazı tarihi kaynaklarda ikisi birmiş gibi aktarılmışlardır51. Evliya Çelebi bu atlıları şu
şekilde tasvir etmiştir: “ Mehabetli ve şeci askerlerdir...Başlarına taçları samur ve
kaplan postundan kalpak taç koyup arkalarında bebr, kurt ayı postları vardır...koltukları
altlarından karakuş kanatları bağlıdır, ellerinde kurt derisi sarılı olup nicesinin alet ve
silah levazımı kendisini garip ve acayip şekle koyar. Korkunç ve düşmana belayı asumani
misal bir askeri zafer pekerdir.”52

XVI yy. da deliler, Rumeli Beylerbeyi ile Semendire ve Bosna sancakbeylerinin emirleri
altında bulunurken daha sonraki zamanlarda diğer vezir ve beylerbeyleri de bu tür deli
kuvvetleri olusturmuslardır. Delilerin 50- 60’ı bir bayrak olur, birkaç bayrak birleşince
bir delibaşı emrine verilirlerdi.53 Eğitimlerini bitiren adaylar törenle yemin eder ve deli
başlığını giyip ağa çırağı olurlardı. Yeminini tutmayanların ise başlığı alınır ve ocaktan
atılırlardı.

Delilerin gözü karalığıyle ilgili tarihi kayıtlara geçmiş bir olay 1582 tarihinde
yaşanmıştır. Padişah III: Murad’ın oğullarının sünnet alayında, bir grup deli kesici
aletlerle kendilerine yaptıkları gösteri maiyetindeki korkunç işkencelerle çevrelerine
korku saçmış, bazı deliler bu gösteride kan kaybından ölmüş ve Padişah da bu gösteriyi
yasaklamıştır.54

48
Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 14
49
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt ???, s ??? ve Yusuf
Halaçoğlu, XIV -XVII. Yüzyılarda Osmanlılarda Devlet Teşkilatı ve Sosyal Yapı, Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara 2003, s 60
50
Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 14
51
Örneğin Reşad Ekrem Koçu’nun, akıncı tarifi deli tarifne uymakta veya Metin And’ın makalesinde
yayınladığı akıncı resmi deli kıyafetlerine uymaktadır. Bkz. Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin
Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 266-267 ve Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve
Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 13
52
Aktaran Reşad Ekrem Koçu, Osmanlı Tarihinin Panoraması, Doğan Kitap, Istanbul 2003, sayfa 267
53
İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Büyük Osmanlı Tarihi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Cilt 2, s 574
54
Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 15
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
XVII. yy’dan itibaren kıyafetleri değişmiş, başlarına siyah kuzu derisinden bir endaze
uzunluğunda boru gibi üzeri renkli sarıklı başlık giymeye başlamışlardır.55 Deli askeri
teşkilatı, Osmanlı İmparatorluğuna büyük hizmetlerle katkıda bulunmuş bir teşkilattı.
XVI ve XVII. yy’larda, İmparatorlukta yaşanan genel bir bozulmadan nasiblerini alarak
bu teşkilat da bozulmaya başlamıştı. Padişah II. Mahmud’un yeniçeri ocağını kaldırıp
yepyeni bir askeri sistem ve ordu kurmasıyla bu sınıf da kaldırılmış, kalan delilerden
kaçabilenler Mısır ve Suriye’ye gitmişlerdir.56

DİĞERLERİ

GERİ HİZMET KITALARI ve KALE KUVVETLERİ

Yeniçeri ocağı kurulmadan önce teşkil edilen yayalar, XV.yy ortalarından itibaren geri
hizmete alınmışlar ve savaş zamanlarında kendilerine yol açmak, hendek ve siper
kazmank, top çekmek, gülle ağırlık ve erzak nakli vazifeleri verilmişti. Bunun dışında
pek çok irili ufalı ve değişik isimli grup Osmanlı ordusu sefere giderken veya muharebe
esnasında ordunun geri temel gereksinimlerini gidermek için çalışırlardı. Kale kuvvetleri
olarak adlandırılan gruplar ise, Farisanlar, topçu, cebeci, lağımcı ve martalos ve azablar
kuvvetleriydi.

OSMANLI ORDUSUNUN SAVAŞA ÇIKIŞI

Ordu-yi Hümâyûn’un sefere çıkmadan once tüm planlar ayrıntılı olarak tamamlanmış
olur ve Ordu sefere büyük bir törenle çıkardı. Pek çok Osmanlı işinde olduğu gibi, sefere
nasıl ve ne şekilde çıkılacağı muntazam kurallara bağlanmış ve kusursuz işleyen bir
mekanizma halinde uygulanmıştır.

SAVAŞ KARARI
Osmanlılar sefere devamlı ilkbaharda başlarlardı. İki sefere aynı anda başlamazlar, kısa
savaşlar yaparak özellikle büyük meydan muharebeleriyle kesin netice alarak sonbaharda
orduyu istirahate çekmeye çalışırlardı. Asıl ordu asla bölünmezdi. Düz arazi tercih
edilerek eldeki tüm adamların konmasına çalışılırdı.

KARARIN İLANI ve SEFER HAZIRLIKLARI


XIV ve XVI. yy’lar arasında tüm büyük askeri seferlere Padişahlar katılmış ve Ordu-yi
Hümâyûn’u bizzat yönetmiştir. Paidşahın başında bulunduğu sefere, Sefer-i Hümâyûn
denilirdi. Sefer-i Hümâyûn törenleri oldukça görkemli olurdu ve üç kısımdan oluşurdu:57

Tuğ-ı Hümâyûn’un çıkartılması


Otağ-ı Hümâyûn’un kurulması
Sefer Alayı

55
Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 15
56
Metin And, XVI. yy’da Eyalet Askerleri ve Deliler, Hayat Tarih Mecmuası, Sayı 4, Mayıs 1970, s 15
57
Dündar Ali Kılıç, İmparatorluk Seremonisi: Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, Tarih Düşünce
Kitapları, İstanbul, 2004, s 83
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Osmanlı ordusunun sefere çıkacağı, Padişah tuğlarının Babüssade’ye çıkartılmasıyla ilan
olunurdu.58 Bu törene devletin tüm ileri gelenleri davet olunur ve hepsi sarayda
toplanırdı. Padişahın eşliğinde divan toplantısı yapılır, hassa müzezzinleri Feth-i Şerif
suresini okur bunu takiben “tuğ-ı Hümâyûn” hazırdır diye haber verilirdi. Feth-i Şerif
okunduktan sonra Fatiha duası okunur ve tuğlar çıkartılırdı. Tüm devlet erkanı kalkarak
tuğları Babüssafde önündeki yerlerine dikerlerdi.59 Bu esnada sandık içinde bulunan
Sancak-ı Şerif de çıkartılır ve yerine konurdu. Bu işlemden sonra şeyhulislam dua eder,
diğerleri dağılırdı. Bu törenlerde, Padişahın altı tuğundan ikisini çıkarmak kanundu.60

Tuğ-ı Hümâyûn’dan sonra Otağ-ı Hümâyûn kurulurdu. Yine, ileri gelenlerin katıldığı bir
törenle saraydan tuğlar alınır ve Padişahın otağı ile ordunun toplanacağı yere gidilerek
Otağ-ı Hümâyûn kurulurdu.

Son aşamada ise sefer alayının oluşturulması vardır. Bu alayın oluşturulacağı günün
sabahı Müslüman bir ordu için kutsal olan Sancak-ı Şerif saraydan çıkartılırdı.
Padişahtan, sancak-ı şerifi alan Vezir-i azam veya serdar-ı ekrem, bunu omzuna koyar,
şeyhülismanın duasının ardından dışarı çıkar Sipah ve Silahdar ağaları sancağı elinden
alıp dışarı kapıya kadar sancağı vezirin önünden götürür ve dışarda sipahiler ağası
sancağı vezirin imamına teslim ederdi.61 Sancak-ı Şerif, ordunun toplandığı yere bu yolla
önceden giderdi. Yüksek sesle okunan duanın ardından Padişah görünür, herkes sefer
alayında önceden belirlenmiş yerlerini alırdı. Sefer Alayı, büyük bir ihtişamla yoluna
çıkardı ve Padişahın İstanbul’dan ayrılmasıyla Sefer-i Hümâyûn başlardı.

LOJİSTİK DESTEK
Osmanlı ordusu, büyük yükle hareket ederdi. Taşıma için deve öküz gibi büyük
hayvanların çektiği arabalar kullanılırdı. Büyük oranda kendi kendine yeter bir halde ordu
ilerlerdi. Sefer esnasında geçilen kasabalar tarlalar talan edilmez o yörede yaşayan halkın
malı zorla alınmaz ve huzurları kaçırılmazdı. Eğer bir asker bir mal veya hizmet alacaksa
pazarlık yapar ve peşin olarak ücretini ödeyerek bunu alırdı. Ordunun oldukça önünde
ilerleyen akıncılar, ordunun seferin ileriki aşamalarında faydalanacağı değerli bölgeleri
işaret ederdi.

SAVAŞTA ORDUNUN DÜZENİ


Osmanlı ordusu, merkez (kalp), sağ kol ve sol kol olarak üç kısımlı düzen alırdı. Bu ana
ordunun önünde öncü kuvvetleri (pişdar) ve gerisinde ordu ağırlıklarıyla ardcılar
(dimdar) bulunurdu.62 Osmanlı ordusu düşman arazisinde ilerlerken açık bir hilal veya at
nalı şekline benzerdi. Akıncı kuvvetleri önden gider ve genellikle en az iki gün önünde

58
Dündar Ali Kılıç, İmparatorluk Seremonisi: Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, Tarih Düşünce
Kitapları, İstanbul, 2004, s 83
59
Dündar Ali Kılıç, İmparatorluk Seremonisi: Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, Tarih Düşünce
Kitapları, İstanbul, 2004, s 84
60
Dündar Ali Kılıç, İmparatorluk Seremonisi: Osmanlı’da Devlet Protokolü ve Törenler, Tarih Düşünce
Kitapları, İstanbul, 2004, s 84
61
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 174
62
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 255
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
yürürlerdi ana ordunun. Sağa sola yayılarak düşmanı kollar ve ana ordunun baskına
uğramasını önlerlerdi. Geriye verdikleri bilgiler hayati öneme sahipti. Akıncıların
arkasında ve ana ordunun en az bir gün ilerisinde olan yol açmak , köprü tamir etmekle
görevli askerler yürürlerdi. Bunların ardından ise Azablar gelirdi. Azabların ardında ise
ana ordu bulunurdu. Savaş öncesi Osmanlı ordusu geleneksel olarak yürüyüşe gece yarısı
başlar, ertesi gün ortasında ise istirahatae çekilirdi. Savaş sırasında padişah atının
üzerinde, savaş başlamadıysa kırmızı renkli çadırında bulunurdu. Padişah ordunun
merkezinde yer alır. Yeniçeriler ise padişahın önünde mevzilenirlerdi. Aralarında ise
saltanat bayrakları, padişahın sağında vezirler, sol tarafında ise kazaskerler
bulunurlardı.63 Yeniçerilerin önlerinde ise zincirle birbirine bağlanmış toplar bulunurdu.
Gerekirse, sağ ve sol kanat başlarına da top konulurdu. Sefere giderken Padişahın sağ ve
sol yanlarında solaklar (yeniçeriler) ön tarafında emirleri tebliğ eden memur çavuşlar
bunların önlerinde de müteferrikalar bulunurdu. Bunların önünde iki kazasker ve en önde
de beş altı yüz kişilik maiyyetiyle defterdar giderdi. Solakların biraz açığında kapıcılar
yürürdü (padişahın huzuruna çıkacaklara padişaha ulaştırmak için). Yeniçerilein tüm bu
grubu içine alacak oval bir şekil alarak yürümeleri kanundu.64 Yeniçerilerin bu oval
şeklinde dizilişinin dışında ise onları muhafaza için sağ ve sol yanlarda Kapıkulu
süvarileri bulunurdu. Yeniçerilerle Kapıkulu süvarisinin arasındaki geniş alanda ise
merkez ordusunun ağırlıkları, arabaları vardı. Osmanlı ordu düzeninde askerin önü ve
arkası top arabaları ve ağırlık kolları ile kapatılırdı.

Sefere giderken Yeniçeri ağası ve yeniçeri çorbacıları (bölük komutanları) at üzerinde


bulunurdu. Savaş sırasında merkezde bulunan padişah etrafında adeta bir kale oluşturulur.
Buraya düşmanın yaklaşması hemen hemen imkansızdı. Tarihte bu düzenin bozulduğu da
incelenen dönemde görülmemiştir. Savaştan kaçanları caydırmak ve engellemek üzere
ordu çevresinde çok sayıda elleri topuzlu süvari çavuşu bulunurdu.65

TEMEL TAKTİKLER
Osmanlı ordusunun komutanları, düşmanı sürekli takip eder, düşmanla daha önce
karşılaşmış tecrübeli akıncı beylerini dinler ve düşmanın taktiğini çözmeye çalışır ve
buna göre orduyu meydanda yerleştirirdi. Temelde, Osmanlı, düşmanı tek bir meydan
savaşında yok edip sonuca ulaşmayı hedeflerdi bunun içinde ustaca manevralarla
düşmanı böyle geniş bir alana yönlerdirip orada kıstırmaya çalışırlardı.

Klasik olarak Osmanlı ordusu savaş alanında, merkez (kalp), sağ kol ve sol kol olarak üç
kısımlı düzen alırdı. Tüm birimler buna göre yerleştirilirdi. Ordunun önündeki hafif atlı
ve piyade birlikleri düşmanın üzerine atılır ve daha sonra sahte bir geri çekiliş ve kargaşa
bozulma intibaı uyandırılarak düşmanın coşarak bunları takip etmesi amaçlanır, ve
düşman bu numarayı genelde yutarak azimle bu hafif birlikleri takip ederken sağ ve sol
kanat süvarileri yavaş yavaş düşmanın geniş bir daireye alırdı. Hızla ilerleyen düşman bir

63
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 256
64
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 257
65
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu
Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 2, s 258
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
anda Osmanlı topçusuyla burun buruna gelir, yoğun topçu ateşinden kurtulanları da
kapanan süvari ve piyade birlikleri yokederdi.

KOMUTA
Osmanlı ordusunda mutlak bir disiplin vardı. Tüm askeri sınıflar ve birimler görevlerini
ve nereden emir alacaklarını açık ve net bir şekilde bilirlerdi. Eğer sefere katıldıysa,
orduyu Padişah, katılmadıysa, Serdar-ı Ekrem denilen Vezir idare ederdi. Savaşın
gelişimi esnasında tüm emirler en tepeden en aşağıya süratle geçerdi. Dönemin pek çok
toplama Avrupa ordusunda yaşanan emirlerin birimler arasında anlaşılamaması veya
iletilememesi veya komutanın kimde olduğu gibi savaşta bir orduyu hareketsiz
bırakabilecek büyük sorunlar Osmanlı ordusunda yaşanmazdı. Padişah veya Serdar-ı
Ekrem emirleri verir ve emirler o anda tüm alt birimlere aktarılır ve uygulanırdı, bu esas,
Osmanlı tabiyetinde savaşan yabancı birimler için de geçerliydi.

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Mohaç Savaşı, 29 Ağustos 1526


Kanuni Sultan Süleyman, siyah atı üzerinde, Ordû-yi Hümâyûn’un başında savaşı idare ediyor
Önde birbirine zincirler toplar, hemen ardında, hükümdarın önünde iki sıra halinde mevzilenmiş düşmana
ateş eden Yeniçeriler. Sultan’ın etrafında, onu her daim korumakla görevli Solaklar ve arkada, orduyu
çoşturmakla görevli Mehter takımı
Süleymanname, Esin Atıl, National Gallery of Art, Washington D.C. 1986, s 134-136

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
ÖRNEK SAVAŞLAR

Niğbolu 1396
Avrupa!nın son Haçlı Seferi denemesi

Battle of Nicopolis 1396, The Last Crusade

Hicri, 21 Zülhicce 798, Pazartesi / Miladi, 25 Eylül 139666

Bugün Bulgaristan sınırları içinde kalan, Tuna nehrinin sağ yakasında kurulu olan
Nikopol kasabası yakınlarında meydana gelmiş büyük bir meydan muharebesidir.

Tuna nehri kıyısındaki Nikopol kasabası, Bulgaristan


Kaynak: Google Earth Uydu Görüntüleme Sistemi

1389 yılında babası Murad Hüdavendigar’ı savaş alanında suikast sonucu kaybeden I.
Bayezıd (Yıldırım Bayezıd), Osmanlı tahtına geçti ve süratle babasından aldığı mirası
geliştirmek için futühatları sürdürmeye çalıştı. Rumeli’de Sırp Krallığına baskı yaparken,
aynı zamanda da Anadolu Beylikleri üzerinde de kontrol sahibi olmak gerekiyordu.
Elbette, gittikçe Osmanlı toprakları içinde boğulmakta olan Bizans’tan kalan toprakları
ve buradaki zayıflayan Bizans gücünü de unutmamak gerekiyordu. 1391’den itibaren
Osmanlı kuvvetleri İstanbul’u kuşatmaya başladı. Bu İstanbul’un Osmanlı tarafından ilk
defa kuşatılmasıydı. 1395’te ikinci defa kuşatıldı.

Osmanlı’nın Rumeli’de kademe kademe güçlü ilerleyişi ve Hristiyan krallıklarına son


verişi Avrupa’da kaygı uyandırıyordu. Yaklaşan Osmanlı ateşi sırayla Orta Avrupa

66
Savaşın asıl günü üzerinde tarihçiler arasında uzlaşma yoktur. 25 veya 28 Eylül 1396 günü asıl meydan
muharebesinin olduğu gün olarak söylenir fakat en sağlam rivayetlere göre muharebe 21 Zülhicce yani 25
Eylül günü cereyan etmiştir. Bkz. İsmail Hami Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1,
Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947, s 104
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Krallıklarını yakmaya başlamıştı. Bu ateşle ilk karşılaşan ve yanan Bulgar ve Sırp
Krallıklarıydı. Sıranın kendisine gelmekte olduğunu kavramış bulunan, ve bu durumdan
en çok endişe eden ise, Bulgarlar ve Sırpları görece olarak kolayca ezen Osmanlı
ordularının önünde kalan, Macar Krallığı idi. Macar Kralı, sıranın kendi ordusunda
olduğunu görmekte ve Osmanlı ile tek başına başa çıkamayacağının farkında olduğu için
Avrupa’da kendisine yardım edebilecek müttefik arayışı içinde çabalıyordu. Almanya,
Fransa, Burgunya, İtalya’ya pek çok elçi gönderdi. Papa’ya, İstanbul’u kuşatan ve
Hristiyan krallıklarını ezen Osmanlı’nın, Hristiyan alemi için büyük tehlike arzettiğini
söyledi ve onu bu konuda ortak ordu kurulması çağrısı yapması için ikna etmeye çalıştı.
Macar Kralı Sigismond, bu çabasında başarılı oldu ve Papa’nın desteğiyle, Fransa, İtalya
ve Almanya (Töton Şövalyeleri) bu sefere asker gönderdiler. Ayrıca, İngiltere, İskoçya,
Polonya ve Bohemya, Ulah güçleri ve Rodos Şövalyeleri de Macar Kralı önderliğindeki
bu orduya katıldılar. Venedik ve Cenevizliler de mecburen deniz desteği sağladılar.
Toplanan bu güç 130.000 kişiyi buluyordu ve tüm bu orduya Macar Kralı Sigismond
komutanlık yapacaktı.

Oluşturulan bu Haçlı ordusu, Ağutos 1396 sonunda Tuna nehrini geçerek Osmanlı
topraklarına yaklaşmaya başladı. Bu bölgedeki en uç müstahkem mevki Vidin’di. Burası,
Osmanlıya tabi Bulgar prensi komutasındaydı ve Prens, Haçlılara kaleyi teslim etti. 28
Ağustos’ta, Haçlı kuvvetleri, bu kalede bulunan Osmanlı askerlerini katletti ve
ilerlemesini sürdürdü. Yolda ufak çatışmalar olduysa da asıl savaş Niğbolu kalesinde
oldu. 8 Eylül’de Haçlı ordusu Niğbolu kalesine ulaştı, ilk saldırılardan sonra kaleyi
alamayacakları belli olunca da kuşatma başladı. Niğbolu şehri, son derece sarp ve dik
yamaçlar üzerine, araziye uyum içinde, inşa edilmiş sağlam surlarla kuvvetlendirilmiş
kaleler ve surlarla çevrili idi. Macar Kralı, atlı birliklerini şehrin iki tarafına yerleştirip
orgugahını kurdu. Fransızlar ise, kendilerini en başından beri, diğer tüm milletlerin
askerlerinden üstün gördükleri için ordugahlarını güneyde kurdular. Sigismund, Osmanlı
üzerine yürümeden, harekatına bir istinat noktası sağlamak için Niğbolu’yu almak
istiyordu fakat kuşatma silahları olmadığı için sadece abluka oluşturup kalenin dış
dünyayla bağlantılarını kesmeye çalıştılar. Bu sırada, Yıldırım Bayezid, İstanbul
kuşatmasıyla meşguldu ve kuşatmayı kaldırmak istemiyordu. Fakat, Niğbolu’ kuşatması
sürdüğünden, İstanbul kuşatması kaldırıldı ve Yıldırım Bayezid, Ordu-yu Hümâyûn’un
Edirne’de toplanması emrini verdi. Toplanan ordu Edirne’den harekete geçti. Edirne,
Filipe, Şıpka, Tırnova güzergahını izleyen Ordu-yu Hümâyûn gece gündüz demeden
süratli bir ilerleyişle beş günde Niğbolu önlerine vardı.67 Sigismund’a Osmanlı ana
ordusunun yaklaştığı haber verilmiş fakat buna Haçlı ordususu komutanları, özellikle
kendinden çok emin Fransız komutanı buna inanmamış ve bu kadar kısa sürede İstanbul
kuşatmasını kaldırıp, ordu toplayıp, Edirne Niğbolu arası mesafeyi bir ordunun
aşamayacağını ileri sürmüştü.68 Yıldırım Bayezid, düşmanı ayrıntılı bir şekilde inceledi
ve ordugahı düşmana 10-12 km mesafede bir tepeye kurdu. Niğbolunun güneyinde,
cephesi kuzeye düşmana dönük bir ordugahtı bu. Düşmanı şaşırtan bu ani gelişme,

67
Necati Tacan, Batı Türklerinin (Osmanlılar) Teessüs ve İstila Devirlerinde Harb Güdemi Usulleri, 103
sayılı Askeri Mecmuanın lahikası, Askeri Matbaa, İstanbul, 1936, s 14
68
Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 38 ve Ahmed Refik, Osmanlı Zaferleri, Timaş Yayınları, Istanbul
2005, s 59
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
kendilerine güvenleri küstahlık derecesine varan Fransız şövalyelerini pek etkilemedi,
onlar içki alemlerini ve kadınlarla olan eğlencelerini kesmeye tenezzül etmediler.69

Osmanlı Ordusu’nun mevcudu 60 ila 70 bin, Haçlı ordusunun mevcudu ise yaklaşık 100
ila 120 bin civarındaydı.70 Osmanlı ordusunda top ve atesli silahlar mevcuttu, Haçlılarda
ise ateşli silah yoktu.71

Yıldırım Bayezid, 20-30 bin kişiye ordu merkezine kendi kumandasına, sağ ve sol
kanatlara da onbeşer binlik sipahi kuvvetleri koydu. Arkasındaki tepenin ardına da 20 bin
kişilik ihtiyat süvarileri yerleştirdi. İleri hatta ise yerlere kazıklar çakıldı, mızraklar
dikildi. Sırplardan oluşan süvari birlikleri de Osmanlı ordusuna dahildi ve savaşta
yaralılıkları görüldü.72

25 Eylül sabahı, Haçlılar da planlarını yaptılar. İlk hatta Fransız-Burgunya şövalyeleri,


ikinci hatta Bohemyalılarla Bosnalılar, üçüncü hatta Almanlarla Macarlar, sağ kolda
Ulahlarla sol kolda Hırvatlar bulunacaktı. Plana göre bu düzen içinde Osmanlı ordusunun
ilerlemesi beklenecekti. Komuta Sigismond’da olacaktı.

İki ordu, 25 Eylül sabahı, Niğbolu önündeki alanda savaş düzenlerini aldılar.73 Haçlı
meclisindeki savaş planını aşağılayan Fransızlar, ordunun geri kalanına haber vermeden
ve onları beklemeden anında Osmanlı hatlarına doğru süratle saldırıya geçti.

Fransız güçleri, Osmanlı ordusunun en önünde olan Azablarla sıcak temasa geçti.
Azablar, açıldılar, ve Fransız güçleri yerleştirilmiş mızrak ve kazıkların ardında bulunan
20 bin kişilik Osmanlı okçularının karşısına çıktılar. Ok yağmuru altında oldukça zaiyat
verdi Fransız şövalyeleri, fakat durmadılar ve kazık-mızrak engelini geçerek okçulara
saldırdılar ve bu hattı da yardılar ve Yıldırım Bayezıd’ın emriyle geri çekilerek
süvarilerin ardına geçtiler. Fransız şövalyeleri okçulara büyük hedef olmamak ve kazık
engelini aşmak ve bunları sökmek ve gedik açmak için atlarından inmişlerdi. Yaya olarak
bu çılgın ilerleyişi düşüncesizce sürdürdüler, ta ki ilerde tepenin ardında kendilerini
bekleyen Yıldırım Beyazıd kumandasındaki yirmi binden fazla Osmanlı süvarileri ile
karşılaşana kadar.

16 yy Osmanlı tarihçilerinden Neşri, Fransızların bu korkunç sürprizle karşılaşma anını


şöyle aktararır:

69
İki tarafın güçlerinin sayısı hakkında tam bir uzlaşma yoktur. Bu durumu artıran başka bir zorluk da
Avrupalı tariçilerin, Haçlı sayısını azaltıp Osmanlı ordusunun aklın alabileceği mümkünün ötesinde bir
büyüklükte gösterme ve Osmanlı zaferini küçümseme çabasıdır.
70
İki tarafın mevcudu hakkında tam bir mutabakat yoktur ve pek çok farklı rakam değişik eserlerde
belirtilmiştir. Bkz Ahmed Refik, Osmanlı Zaferleri, Timaş Yayınları, Istanbul 2005, s 60
71
Ahmed Refik, Osmanlı Zaferleri, Timaş Yayınları, Istanbul 2005, s 60
72
Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 14
73
Savaşın meydana geldiği tarih de 25 veya 28 Eylül 1396 olarak gösterilir. Tam bir mutabakat yoktur
tarihi kaynaklar arasında.
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Hünkar busuda turmuşdı. Hemandem tekbir idüb, bir
kezden küffarun üzerine hücum itdiler. Kafirler dahi
gördiler, Türkün pusuda halkı var. “Türk pusuda
imiş” diyüb heman tonuz gibi ürküb, karga şahinden
kaçar gibi yüz hezimete tutdılar.74

Günümüz Türkçesiyle, Neşri, şöyle demiştir: “...pusuda durmuş olan hünkar derhal tekbir
getirerek, hep birden kafirlerin üzerine hücum ettiler. Kafirler de Türk’ün pusuda halkı
[askeri] olduğunu gördüler, “Türk pusuda imiş” diyerek, hemen domuz gibi ürkerek,
karganın şahinden kaçması gibi, hezimete yüz tuttular”.75

Buraya gelene kadar oldukça yorulmuş olan Fransızlar bu taze kuvvtler tarafından
kolayca yokedildi ve Fransızlar Tuna nehrine doğru kaçmaya başladılar. Fransızların bu
zavallı durumunu geriden izleyen Haçlı kuvvetleri ileri doğru hamle yapıp yardımcı
olmak istediyse de başarılı olamadılar ve Haçlı kuvvetlerinde dağılma başladı. Sağ ve sol
kanatları oluşturan Ulah ve Hırvat kuvvetleri firar etmeye başladı. Osmanlı ordusu ileri
harekete başlayınca, Macar Kralı ordusuna hücum emri verdi. Şiddetli bir çarpışma
sonrasında, Macarlar ve bütün Haçlı ordusu dağılmaya başladı. Haçlılar, Kral Sigismond
dahil, panik içinde Tuna nehrine doğru kaçmaya ve oradaki Venedik gemilerine binmeye
çalıştılar. Kaçmayı başaranlar arasında, gelecekte IV Henry ünvanıyla İngiltere Kralı
olacak Prens Henry de vardı.76 Osmanlı ordusu, bu kaçan düşmanı Niğbolu’ya kadar
takip etti. Zafer Ordu-yu Hümâyûn’un olmuştu. Savaş alanındaki yaralılarla ilgilenildi ve
şehitlerin tümü gömüldü. Bu alanda ordu 3 gün kaldı.

Fransız Burgundy şövalyelerine kumanda eden Nevers Kontu, “Korkusuz” John, esir
düşmüştü. Alman ordularına komuta eden, Töton şövalyeleri Grand Prieur’i,
Hohenzollern Kontu Prens Frederich de esir düşen soylular arasındaydı.77 1398 yılı
başında, istenen fidye Osmanlıya verilince serbest bırakıldı ve ülkesine döndü. Yıldırım
Bayezid’ın John’a giderken şu sözleri söylediği aktarılır:

“İşte, seni bana karşı bir daha silah kullanmayacağına yemin ettiğin için affediyorum.
Fakat mert bir kimseysen, aksine sana izin veriyorum. Git, yine silaha sarıl! Hatta
benimle savaşmak için bütün devletlerle anlaş! Bana böyle bir zafer kazanma fırsatı
verirsen daha çok memnun olurum”.78

Haçlıların, savaş alanına gelene kadar yolda binlerce, Osmanlı tebası veya askerin
sebepsizce ve vahşice katletmesine karşılık olarak YıldırımBayezıd da muharebe sonrası

74
Mehmed Neşri, Kitab-ı Cihan- Nüma, Neşri Tarihi, Cilt 1, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1949,s
329
75
Mehmed Neşri, Neşri tarihi, Cilt 1, Kültür ve Turizm bakanlığı Yayınları, Ankara 1983,s 156
76
Yılmaz Öztuna, Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikayeleri Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005, s 20
77
Yılmaz Öztuna, Osmanlı Padişahlarının Hayat Hikayeleri Ötüken Neşriyat, İstanbul 2005, s 21.
Schitberger adındaki Alman henüz 16 yaşındaydı ve hayatı Yıldırım’n oğlu tarafından bağışlanmıştı. Bkz.
İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu Basımevi,
Ankara, 1988, Cilt 1, s 287
78
Ahmed Refik, Osmanlı Zaferleri, Timaş Yayınları, Istanbul 2005, s 67 ve Niğbolu Meydan Muharebesi
ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 73
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
esir edilen sayıları 3 ila 10 bin arasında değişen bu orduya mensup esirlerin bir kısmını
idam ettirmiştir.79

Uzun yıllar bir Hristiyan Avrupa askeri geleneği olan toplama Haçlı Ordusuyla Doğu ve
Güneye yürümenin son örneğiydi Niğbolu savaşı. 11. yy’dan beri defalarca denenmiş,
kimi zaman başarılı olmuş bu yöntemin bir kez daha zayıflıkları ortaya çıkmış ve
Osmanlı karşısında başarısız olmuştu. Niğbolu Savaşı, Avrupa’nın düzenlediği son Haçlı
Seferi olarak bilinmektedir. Dönemin bir Macar tarihçisi şöyle yazmıştır: “Harp
Haçlıların mağlubiyeti ile sona ermişti. Kaybolan insanlar ziyan olan para muazzamdı,
fakat telafisi mümkün olmayan manevi kayıp ondan daha da büyüktü. Çünkü bu
mağlubiyet Hristiyan aleminde, bir Haçlı seferi daha tertiplemeye ne heves ne de cesaret
bırakmıştı. Türkler’e gelince onların gururları artmış, cesaretleri ise son dereceyi
bulmuştu.”80 Bu savaş, Avrupalıların gözünde feodal şövalyeliğin en son beynelminel
teşebbüsü olarak görülmüştür. Bu meydan muharebesinde, Osmnalılar, kelimenin tam
anlamıyla, Avrupayı yenmeyi başarmıştır.

Kuşatma altındaki Niğbolu kalesine gelen Yıldırım Bayezıd

79
İsmail Hami Danişmend, izahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Cilt 1, Türkiye Basımevi, İstanbul, 1947, s
106 ve Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957, s 172 ve Joseph von
Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Milliyet Yayınları, s 35 ve İsmail Hakkı Uzuncarsılı, Osmanlı Devlet
Teskilatından Kapıkulu Ocakları, Turk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1988, Cilt 1, s 286-287 Bu
durum, ilerki dönemlerde, bazı Türk yazarlar tarafından iftira olarak lanetlenmiş ve inkar edilmiştir. Fakat
devletler arası ilişkilerde karşılıklık esasına bakan büyük devlet adamı Bayezidın böyle bir cezayı vermesi
anlaşılabilir bir harekettir.
80
Macar tarihçi Szalay Jozsef’ten aktarılmıştır. Niğbolu Zaferi, Hayat Tarih Mecmuası, Mart 1966, Sayı 2,
s 34
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Kaynak: Joseph von Hammer, Osmanlı Devleti Tarihi, Milliyet Yayınları, s 23

Macar asıl ordusunun takibi


Kaynak: Nicopolis 1396, Osprey Yayınları, Great Britain 1999, s 66

Fransızların gözüyle Niğbolu savaşı


Kaynak: Battle Of Nicopolis Jean Froissart, Chroniquesb Flandre, Bruges, XVe s. (Bibliothèque nationale
de France, FR 2646) fol. 220

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Türk ileri hattındaki okçulara saldıran Fransız şövalyeleri


Kaynak: Nicopolis 1396, Osprey Yayınları, Great Britain 1999, s 58

Haçlıların ordugahından görünüş


Kaynak: Hayat tarih Mecmuası, Eylül 1965, s 17

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Birinci Bayezıd zamanında Osmanlının bir şehri kuşatması


Kaynak: Hayat tarih Mecmuası, Eylül 1965, s 15

Mağrur Haçlı şövalyesi


Kaynak: Hayat tarih Mecmuası, Eylül 1965, s 14

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Haçlı ordularının başkomutanı Macar Kralı Sigismund sarayında


Kaynak: Hayat tarih Mecmuası, Mart 1966, s 33

Macar asıl ordusunun takibi


Kaynak: Nicopolis 1396, Osprey Yayınları, Great Britain 1999, s 58

Haçlıların gözüyle, savaş sonrası kendi esirlerinin Osmanlı tarafından mukabele amacıyla öldürülmesinin
tasviri.
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Niğbolu kasabasının 18.yy’daki hali


Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 168

Nevers Kontu, Burgunya Dükalığının veliahdı, Korkusuz Jan. Fransa Kralı V. Charles’ın amcaoğlu,
Yıldırım Bayezıd’a esir düştü ve yüklü bir fidye ve Yıldırım’dan aldığı nasihatle ülkesine gönderildi. Prens
Jan, Yıldırım Bayezıd’ın misafi olarak Osmanlı’nın büyük şehirlerinde geçirdiği zamanda ve Bayezıd’ın
kişiliğinde, hem savaş meydanında hem de büyük bir devlet adamı olarak devlet işlerinde gösterdiği
meziyetlere yakından tanık olma şansına erişmiş, Niğbolu’da gördüğü askeri dersleri, ülkesine döndüğü
zaman hem rakip dükalıklara hem de İngilizlere karşı kullanmıştır.
Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 170

Mareşal Boucicault. Türk tarihçilerinin Mareşal Buşiko dedidği bu pervasız şövalye, Yıldırımın Niğbolu
önüne ulaştığı haberlerini askerlerin uydurduğu söylenti sandı ve bunu yayanların kulaklarını keseceğini
söyledi. Fakat, haber doğruydu ve Buşiko da bir şövalye olarak, çok aşağıladığı düşmanına esir düştü.

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 170

Macar Kralı Sigismund. Türklerin savaş taktiklerini ve savaş yeteneklerini bilen Kral, akıllıca bir plan ve
sağduyulu ve temkinli yaklaşımla düşmanı olan Yıldırım Bayezid’la savaşmak istiyordu. Fakat, güya emri
altındaki Haçlı kuvvetlerinin farklı unsurları özellikle Fransızların akılalmaz pervasız, düşüncesiz ve
beceriksiz yaklaşımları tüm plnalarını bozdu ve bu son büyük Haçlı şovunun felaketle sonuçlanmasına
sebep oldu. Canını zor kurtardı, Tuna nehrindeki bir tekneyle İstanbula kaçtı.
Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 153

Sultan Birinci Bayezıd (Yıldırım Bayezıd). 1389 ile 1402 tarihleri arasında Osmanlıyı yöneten dördüncü
padişah. Yetenekli, hızlı karar alan, hızlı uygulayan bir komutan ve idareciydi. Yıldırım lakabının içi boş
bir sıfat oladığını defalarca savaş meydanlarında ispatlamış, ordusuna tamamen hakim bir komutandı.
Babası savaş alanında bir Sırp tarafından öldürüldü, fakat o devlet adamı zekasıyla, Rumelinin güvenliği
için Sırp Krallığıyla anlaştı, Kralın kızıyla evlendi. Tüm Avrupa Niğboluda Osmanlıya karşı toplanmışken
sadece Sırplar, Yıldırım’ın bu akıllıca manevraları sonucu Osmanlı tarafında yer almış ve Sırp Despotu
Lazarovic kuvvetleriyle, eniştesi Yıldırımın yanında ciddi olarak savaşmıştır.
Kaynak: Hayat Tarih Mecmuası, Ocak 1972, s 35. Aslı Topkapı Sarayı Müzesindedir.

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

İki ordunun savaş alanındaki durumları. Arazi olarak Osmanlı nehre doğru inen bir eğimli arazinin üstünde
durmakta, Yıldırım ve süvariler bir tepe arkasında, Haçlı görüş alanı dışında pusudaydı.
Kaynak: Mufassal Osmanlı Tarihi, İskit Yayınevi, Şehir Matbaası, İstanbul 1957,s 169

İki ordunun savaş alanında aldıkları düzen.


Kaynak: Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 93

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Harekatın ilk evresi, Fransız şövalyelerinin Osmanlı ordu merkezine hücumu. Osmanlı ileri hatlarının
yarılması ve ikinci hattın Yıldırımın emriyle açılıp hilal şeklini almaya başlaması.
Kaynak: Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 94

Hilalin kapanması, Fransızların tepeye ulaşıp, Yıldırım ve bekleyen Osmanlı kuvvetleriyle karşılaşması ve
Fransızların imhası. Buraya kadar savaş üç saat sürmüştü. Macar kuvvetleri, ezilen Fransızları kurtarmak
için ileriye doğru hamle yaptı fakat geri çekilmeye zorlandılar.
Kaynak: Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 95

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Osmanlı ordusunun kalan Haçlı ana ordusuna tam hücumu ve Haçlıların dağıtılması ve Tuna nehrine
sürülmeleri.
Kaynak: Niğbolu Meydan Muharebesi ve Yıldırım Bayezid, Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt
Başkanlığı Yayınları, Ankara 1984, s 96

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
14.yy – 17. yy ARASI OSMANLI SAVAŞLARI81

Osmanlı Ordusu, kurulduğu zaman, düşmanlarıyla savaşırken toplam gücü 13.yy


ortalarında 250-300 basit atlıdan, iki asır sonra, 15. yy’da 150-160 bin kişilik devasa ve
her türlü sınıfın en üstün şekilde temsil edildiği bir askeri yapıya ulaşmıştır. Osmanlı’nın
kuruluş aşamasındaki yıllardan başlayarak yükselme döneminin sonu olarak görülen
1683 yılındaki İkinci Viyana kuşatması ve Viyana Meydan Savaşı’nın sonuna kadar
süren dönemde Osmanlı’nın doğuda, batıda ve içteki düşmanlarıyla yaptıkları kara ve
deniz savaşları şöyle sıralanabilir:
Yıl Savaşın ismi Osmanlı için anlamı
1285 Ermeni Beli savaşı Osmanlı birliklerinin katıldıgı ilk savas. Bizansla ilk
sıcak temas
1285 Kulucahisar savaşı İnegol yakınlarında Bizanstan ele gecirilen bu kale
Osmanlının ele gecirdigi ilk kaledir
1286 Domaniç savaşı
1288 Karacahisar savaşı
1298 Kaldırık derbenti savaşı
1301 Koyunhisar savaşı
1306 Dimboz
1326 Bursa savaşı
1329 İznik savaşı
1329 Pelekamon savaşı
1352 Dimetoka savaşı
1362 Sazlıdere savaşı
1363 Sırp sındığı savaşı
1367 Çirmen savaşı
1385 Savra savaşı
1386 Konya savaşı
1387 Ploşnik savaşı İlk yenilgi
1389 Kosova meydan savaşı
1391 Istanbulun kuşatılması İstanbul’un ilk kez kuşatılması
1392 Kırk dilim savaşı
1395 Istanbulun kuşatılması
1396 Niğbolu meydan savaşı
1397 Akçay savaşı
1397 Istanbulun kuşatılması
1398 Sivas savaşı
1400 Istanbulun kuşatılması
1400 Sivas savaşı
1402 Ankara meydan savaşı
1405 Ulubad savaşı
1410 Edirne savaşı
1410 İnceğiz savaşı
1412 Istanbulun kusatılması
1413 Çamurluova savaşı
1414 Çahi savaşı
1416 Gelibolu savaşı İlk deniz savaşı
1421 Sazlıdere savaşı

81
Ağırlıklı olarak M. Orhan Bayrak, Türk Savaş ve Barışları, Kastaş Yayınları, Istanbul 1990 adlı eserden
faydalanılarak derlenmiştir.
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
1421 Ulubad savaşı
1422 Istanbulun kuşatılması
1423 İznik savaşı
1425 İpsili savaşı
1435 Konya savaşı
1441 Belgrad savaşı
1442 Erdel, Hermanştad savaşı
1442 Vasag savaşı
1443 Morava savaşı
1443 İzladı savaşı
1443 Ankara savaşı
1444 Varna meydan savaşı
1446 Mora seferi
1448 Arnavutluk seferi
1448 İkinci Kosova meydan savaşı
1451 Karaman seferi
1453 Mora seferi
1453 Istanbulun fethi Kuruldugundan beri 6 defa İstanbulu kusatan
Osmanlılar, bu son 7. kusatmada basarılı oldular.
1454 Sırbistan seferi
1455 Sırbistan seferi
1456 Sırbistan seferi
1457 Albulena savaşı
1458 Mora seferi
1458 Sırbistan seferi
1459 Semendire savaşı
1460 Mora seferi
1461 Trabzon savaşı
1462 Midilli savaşı
1462 Eflak seferi
1463 Bosna seferi
1463- Mora savaşı
1479
1465 Arnavutluk seferi
1467 Arnavutluk seferi
1470 Ağriboz savaşı
1472 Konya savaşı
1473 Otlukbeli savaşı
1475 Kırım savaşı
1476 Boğdan seferi
1478 Lepanto seferi
1479 Arnavutluk seferi
1480 Rodos savaşı
1480 Otranto savaşı
1481 Bursa savaşı
1481 Yenişehir savaşı
1484 Boğdan seferi
1486 Adana savaşı
1488 Ağaçayırı savaşı
1492 Kırmızı kule savaşı
1492 Villah savaşı
1493 Adbine savaşı
1498 Lehistan seferi
1499 Sapienza savaşı
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
1500 Modon savaşı
1501 Midilli savaşı
1501 Navarin savaşı
1511 Karıştıran savaşı
1511 Gedikhanı savaşı
1513 Mudanya savaşı
1514 Çaldıran meydan savaşı
1515 Turna dağı savaşı
1516 Mercidabık meydan savaşı
1516 Han Yunus savaşı
1517 Ridaniye savaşı
1517 Kahire savaşı
1519 Erzincan savaşı
1521 Mastaba savaşı
1521 Belgrad savaşı
1522 Rodos savaşı
1526 Mohaç meydan savaşı
1526 Kurşunbeli savaşı
1526 Muyluklu savaşı
1527 Gencefe savaşı
1527 Başsarız savaşı
1529 Viyana kuşatması Viyananın ilk defa kuşatılması
1532 Macaristan seferi
1532 Alman seferi
1534 İran seferi
1534 Irakeyn savaşı
1534 İtalya seferi
1534 Cezayir savaşı
1534 Tunus savaşı
1535 Balear savaşı
1535 Tunus savaşı
1536 İtalya seferi
1537 Korfu seferi
1537 Kiklad seferi
1538 Sporad seferi
1538 Preveze savaşı
1538 Boğdan seferi
1538 Hind seferi
1541 Cezayir savaşı
1541 Budin savaşı
1542 Peşte savaşı
1543 Estergon savaşı
1543 İtalya seferi
1543 Nice savaşı
1543 İstolni Belgrad savaşı
1544 Macaristan seferi
1544 Bosna seferi
1548 İran seferi
1551 Erdel seferi
1551 Trablusgarb savaşı
1552 Segedin savaşı
1552 Szolnok savaşı
1552 Palast savaşı

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
1552 Eğri savaşı
1553 Hürmüz boğazı savaşı
1553 Maskat savaşı
1553 İran Nahçıvan seferi
1555 İtalyan seferi
1556 Zigetvar savaşı
1558 Mayorka seferi
1559 Konya savaşı
1559 Sad çukuru savaşı
1559 Avlonya seferi
1560 Cerbe savaşı
1565 Malta savaşı
1566 Sakız adası seferi
1566 Zigervar seferi
1568 Ejderhan seferi
1569 Yemen savaşı
1569 Tunus savaşı
1571 Kıbrıs savaşı
1571 İnebahtı (Lepanto) savaşı İlk büyük deniz yenilgisi
1574 Tunus savaşı
1576 El Raken savaşı
1578- Osmanlı İran savaşı
1590
1578 Çıldır savaşı
1578 Koyun geçidi savaşı
1578 Şamahı savaşı
1578 Şamahı savaşı
1583 Niyazabad savaşı
1583 Meşale savaşı
1585 Abvar savaşı
1585 Tebriz savaşı
1585 Neheng savaşı
1585 Fahusfene savaşı
1585 Şenbi gazan savaşı
1585 Acısu savaşı
1586 Turna çayırı savaşı
1593- Osmanlı Avusturya savaşı Sonucunda Avrupada Osmanlı üstünlüğü sona erdi
1606
1593 İstolni Belgrad savaşı
1593 Kulpa savaşı
1595 Tergoviş savaşı
1595 Kalugeran savaşı
1596 Eğri savaşı
1596 Haçova meydan savaşı Kazanılan son büyük meydan savaşı
1597 Vaç savaşı
1598 Budin savaşı
1598 Niğbolu savaşı
1599 Urfa savaşı
1600 Kanije savaşı
1601 İstolni Belgrad savaşı
1601 Kanije savaşı
1603 Kızlar adası savaşı
1603- Osmanlı İran savaşı
1612
RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
1603 Sufiyan savaşı
1603 Tebriz savaşı
1604 Revan savaşı
1605 Urmiye savaşı
1605 Estergon savaşı
1607 Oruçovası savaşı
1608 Gönen savaşı
1608 Göksun savaşı
1609 Karacehennem savaşı
1614 Malta savaşı
1615- Osmanlı İran savaşı
1618
1618 Serav savaşı
1620 Yaş savaşı
1621 Lehistan seferi
1621 Hotin savaşı
1623- Osmanlı İran savaşı
1634
1625 Karaharman savaşı
1626 Bağdat savaşı
1630 Mihriban savaşı
1630 Bağdat savaşı
1632 Alaşehir savaşı
1633 Kamaniçe savaşı
1635- Osmanlı İran savaşı
1638
1635 Revan savaşı
1636 Mihriban savaşı
1636 Salonta savaşı
1638 Bağdat savaşı
1638 Azak savaşı
1644- Osmanlı Venedik savaşı
1669
1645 Hanya savaşı
1646 Suda savaşı
1646 Bozcaada savaşı
1646 Resmo savaşı
1647 Akçe savaşı
1648 Kandiya savaşı
1649 Foça savaşı
1649 Kandiya savaşı
1649 Bulgurlu savaşı
1650 Kandiya savaşı
1651 Nakşa savaşı
1654 Çanakkale savaşı
1655 Çanakkale savaşı
1656 Çanakkale savaşı
1657 Çanakkale savaşı
1657 Bozcaada savaşı
1657 Limni savaşı
1658 Erdel seferi
1658 Ilgın savaşı
1659 Demirkapı savaşı
1660 Sibin savaşı

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
1660 Kolojvar savaşı
1663- Osmanlı Avusturya savaşı
1664
1663 Uyvar savaşı
1664 Saint Gothard savaşı
1669 Kandiya savaşı
1672 Lehistan seferi
1673 Lehistan seferi
1674 Ukrayna seferi
1676 Izvança savaşı
1677- Osmanlı Rus savaşı Ruslarla ilk savaş
1681
1678 Çehrin seferi
1683- Osmanlı Avusturya savaşı
1697
1683 İkinci Viyana kuşatması
1683 Pojon (Presburg) savaşı
1683 Viyana meydan savaşı

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket
OSMANLI ASKERİ TEŞKİLATININ MAKET DÜNYASINDA ELE ALINMASI
VE ÖRNEK ÇALIŞMALAR

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Ordû-yi Hümâyûn serisi

Redoubt Enterprises (Britanya) tarafından üretilen bu figürler 28mm’lik bu kurşun


figürler Türkiye’de Altar Maket tarafından Ordû-yi Hümâyûn serisi adı altında
maketseverlerin beğenisine sunulmaktadır.

Valiant Miniatures
54mm kurşun Yeniçeri figürü

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

54mm kurşun Yeniçeri Ağası ve Yeniçeriler

Orion 1/72 plastik Yeniçeriler

Pegaso
54mm kurşun Yeniçeri ve Türk Savaşçı

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Frontline Figures
Yeniçeriler ve Leh süvarileri

Kololob Elite Soldiers Studio (Rusya)


54mm kurşun Yeniçeri ve Türk savaşçısı maket kitleri

Arsenyev Stüdyosu (Rusya)


Kanuni Sultan Süleyman figürü

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Grenada Stüdyoları
54mm kurşun Yeniçeri

Grenada Stüdyoları
54mm kurşun Viyana kuşatması Türk süvari Leh süvarisine karşı 1683

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa
Altar Maket

Athens Miniatures (Yunanistan)


65mm kurşun maket kiti
Kethüda Bey

Elastolin (Almanya)
1970’lerde Elastolin’e özel maddeyle üretilmiş, son derece nadir bulunan Türkler seti
Resimde 2 set görünmektedir. Bir sette 6, oldukça güzel işlenmiş ve üretilmiş Osmanlı
askeri vardır.

RReepprraaeesseennttaa V
Viittaamm
T
Tuuuumm pprroopprriiuumm M
Muunndduumm aaeeddiiffiiccaa

Das könnte Ihnen auch gefallen