# DE-TR vocabulary database compiled by dict.

cc
# Date and time 2018-02-06 19:52
# License THIS WORK IS PROTECTED BY INTERNATIONAL COPYRIGHT LAWS!
# License Private use is allowed as long as the data, or parts of it, are not
published or given away.
# License By using this file, you agree to be bound to the Terms of Use published
at the following URL:
# License https://www.dict.cc/translation_file_request.php
# Brought to you by Paul Hemetsberger and the users of https://www.dict.cc/,
2002 - 2018

(altes und hässliches) Weib {n} cadaloz noun

(an die Tür) klopfen kapı çalmak verb
(an etw. [Dat.]) sterben (-den) ölmek verb
(auf)spalten yarmak verb
(auf jdn.) Einfluss ausüben (-in üzerinde) etkisi olmak verb
(bestimmte) Menge {f} hak noun
(dicker) Stock {m} sopa noun
(Echter) Ölbaum {m} zeytin ağacı [Olea europaea] noun
(er/sie/es) hatte etw. gewogen tartmıştı
(er/sie/es) sammelte topluyordu
(erhobene) Gebühr {f} hak noun
(es gibt) nichts bir şey yok pron
(etw.) aufpeppen [ugs.] (-i) güzelleştirmek verb
(etw.) befürchten (-den) korkmak verb
(etw.) lesen (-i) okumak verb
(etw.) verschönern (-i) güzelleştirmek verb
(grobes) Leinen {n} Amerikan bezi noun
(grobes) Leinen {n} kaput bezi noun
(Ich schwöre) bei Gott! Vallahi!
(im Krieg) fallen şehit düşmek verb
(im Krieg) fallen şehit olmak verb
(in der) Luftlinie kuş uçuşu adv
(in etw.) hineingehen (-e) girmek verb
(in etw.) wohnen (-de) oturmak verb
(jdm.) etw. befehlen (-e) -i buyurmak verb
(jdm.) etw. befehlen (-e) -i emretmek verb
(jdm.) etw. herübergeben (-e) -i uzatmak verb
(jdm.) etw. mitteilen (-e) -i bildirmek verb
(jdm.) etw. spendieren (-e) -i ikram etmek verb
(jdm.) etw. übelnehmen (-e) -den gücenmek verb
(jdn.) beschwichtigen (-i) teskin etmek verb
(jdn.) besänftigen (-i) teskin etmek verb
(jdn.) vergiften (-i) zehirlemek verb
(je) nach Bedarf ihtiyaca göre adv
(jüngerer) Bruder {m} erkek kardeş noun
(konkrete) Befugnis {f} hak noun
(konkretes) Anrecht {n} hak noun
(konkretes) Recht {f} hak noun
(Nordamerikanischer) Waschbär {m} bayağı rakun [Procyon lotor] noun
(offizielle) Erklärung {f} demeç noun
(praktische) Anwendung {f} tatbik noun
(Programm) übersetzen derlemek verb
(sich) verschnaufen dinlenmek verb
(von etw.) zurücktreten (-den) istifa etmek verb
(vor etw.) Angst haben (-den) korkmak verb
(zukommender) Anteil {m} hak noun
(zusammen) mit jdm./etw. b./b.ş. ile beraber prep
(überraschender) Angriff {m} hamle noun
-mal defa adv
..., wa? [ugs.] [nicht wahr?, oder?] [Satzende] ..., değil mi?
20.000 Meilen unter dem Meer [Jules Verne] Denizler Altında Yirmi Bin Fersah
[Jules Verne]
58 Prozent der Wähler und Wählerinnen seçmenlerin yüzde 58'i
Aachener Dom {m} Aachen Katedrali noun
Aal {m} yılan balığı noun
ab -den itibaren prep
Abbasiden {pl} Abbasiler noun
abbiegen dönmek verb
abbiegen sapmak verb
Abbildung {f} illüstrasyon noun
Abbildung {f} resim noun
Abblendlicht {n} kısa far noun
abbrechen kopmak verb
Abchasisch {n} Abhazca noun
Abc {n} abece noun
abdanken istifa etmek verb
ab diesem Moment şu an itibariyle adv
Abendessen {n} akşam yemeği noun
Abendkleid {n} gece elbisesi noun
Abendland {n} Batı Avrupa noun
Abendrot {n} akşam kızıllığı noun
abends akşamları adv
Abendschule {f} akşam okulu noun
Abendstern {m} Çobanyıldızı noun
Abendstern {m} Çoban Yıldızı noun
Abend {m} akşam noun
Abenteuer {n} macera noun
aber ama conj
aber fakat conj
Aber gewiss! Hayhay!
Aberglaube {m} batıl inanç noun
aberglaubisch batıl inançlı adj
aber lakin conj
Aber sicher! Hayhay!
abfahren gitmek verb
abfahren kalkmak verb
Abfahrt {f} gidiş noun
Abfahrt {f} hareket noun
Abfahrt {f} kalkış noun
Abfall {m} atık noun
Abfall {m} çöp noun
Abfangjäger {m} av-önleme uçağı noun
abfasen pah kırmak verb
abfliegen havalanmak [uçak] verb
Abfluggewicht {n} kalkış ağırlığı noun
Abflug {m} gidiş noun
Abflug {m} kalkış noun
Abfrage {f} sorgulama noun
abgabenpflichtig vergiye tabi adj
Abgabe {f} harç noun
Abgase {pl} atık gaz noun
Abgas {n} atık gaz noun
abgedroschen banal adj
abgesehen (von) -dan başka prep
abgesehen (von) -den hariç prep
abgesehen von ... -den başka
abgetragen [Kleidung] eski püskü adj
Abgott {m} sanem noun
Abhandlung {f} risale [eski] noun
Abhandlung {f} tez noun
abhauen sıvışmak verb
Abhilfe {f} çare noun
Abholzung {f} ağaç kesimi noun
abhängen von [+Dat.] -e bağımlı olmak verb
abhängen von [+Dat.] -e tabi olmak verb
abhängig bağımlı adj
Abhängigkeit {f} bağımlılık noun
abhängig tabi adj
ab jetzt şu andan itibaren adv
Abkommen {n} antlaşma noun
Abkühlung {f} serinleme noun
Abkürzung {f} <Abk.> kısaltma noun
ablassen [Flüssigkeit] akıtmak verb
Ablativ {m} -den hali noun
Ablativ {m} ablatif noun
Ablativ {m} den hali noun
Ablaufdiagramm {n} akış şeması noun
ablaufen [Vertrag] bitmek verb
Ablauf {m} akış noun
ablecken yalamak verb
ablehnen reddetmek verb
Ablehnung {f} iade noun
Ableitung {f} türev noun
Abmachung {f} anlaşma noun
Abmachung {f} sözleşme noun
Abmachung {f} uyuşma noun
abmagern zayıflamak verb
Abmagerungskur {f} rejim noun
Abmahnung {f} ihtar noun
Abmahnung {f} ikaz noun
Abmessungen {pl} ölçüm {sg} noun
Abmessung {f} ebat noun
Abnahmeprüfung {f} kabul testi noun
Abnahmetest {m} kabul testi noun
abnehmender Mond {m} küçülen ay noun
abnehmen [an Gewicht verlieren] kilo vermek verb
abnehmen [sich verringern] azalmak verb
Abneigung {f} antipati noun
Abonnement {n} abone noun
Abonnentin {f} abone [kadın] noun
Abonnent {m} abone noun
Abort {m} çocuk aldırma noun
Abort {m} çocuk düşürme noun
abprallen [Geschoss] sekmek [mermi] verb
abrahamitische Religionen {pl} İbrahimî dinler noun
Abraham {m} İbrahim noun
abreisen hareket etmek verb
abreisen yola çıkmak verb
Abreise {f} yolculuğa çıkış noun
Abriss {m} [Gebäude etc.] yıkım [bina yıkma] noun
absagen iptal etmek verb
Absage {f} ret noun
Abscherung {f} kesme noun
Abscherung {f} makaslama noun
abscheulich iğrenç adj
Abschied {m} veda noun
Abschleppseil {n} çekme halatı noun
abschließend bitirirken adj
abschließen kilitlemek verb
Abschluss {m} bitiş noun
Abschluss {m} netice noun
Abschluss {m} son noun
abschmecken tadına bakmak verb
abschreckendes Beispiel {n} ibret noun
Abschreckung {f} korkutma noun
abschreiben amorti etmek verb
abschreiben kopya etmek verb
abschreiben [als verloren betrachten] [ugs.] gözden çıkarmak verb
abschreiben [Plagiat begehen] intihal etmek verb
Abschreibung {f} itfa noun
abschwören tövbe etmek verb
Abschätzung {f} değer biçme noun
Abschätzung {f} keşif [değer biçme] noun
Abschätzung {f} takdir [değer biçme] noun
Abseits {n} ofsayt noun
Absender {m} gönderen noun
Absendung {f} [Warenversand] sevkiyat noun
absichtlich bile bile adv
absichtlich bilerek adv
absichtlich kasten adv
absichtlich kasıtlı adv
Absicht {f} maksat noun
Absicht {f} meram noun
Absicht {f} niyet noun
absolute Mehrheit {f} mutlak ekseriyet noun
absolute Mehrheit {f} mutlak çoğunluk noun
absolute Mehrheit {f} salt çoğunluk noun
absolut leer bomboş adj
absolut mutlak adj
absolut salt adj
absonderlich acayip adv
abspecken [ugs.] zayıflamak verb
Absprache {f} sözleşme noun
Absprache {f} uyuşma noun
abspülen bulaşık yıkamak verb
Abstammungslehre {f} evrim teorisi noun
abstauben toz almak verb
Abstract {m} {n} özet noun
abstrakt abstre adj
abstrakt soyut adj
Absturz {m} düşme noun
Absturz {m} düşüş noun
Absturz {m} çakılma noun
Absturz {m} çökme noun
abstürzen çökmek verb
absurd abes adj
absurd absürt adj
Abteilungsleiterin {f} bölüm başkanı [kadın] noun
Abteilungsleiterin {f} daire başkanı [kadın] noun
Abteilungsleiterin {f} daire âmiri [kadın] noun
Abteilungsleiter {m} bölüm başkanı noun
Abteilungsleiter {m} daire başkanı noun
Abteilungsleiter {m} daire âmiri noun
Abteilung {f} bölüm noun
Abteil {n} kompartıman noun
abtreiben çocuk aldırmak verb
abtreiben çocuk düşürmek verb
Abtreibung {f} çocuk aldırma noun
Abtreibung {f} çocuk düşürme noun
abtreten [zurücktreten] istifa etmek verb
abwarten sonu beklemek verb
Abwasch {m} bulaşık noun
Abwasser {n} atık su noun
Abwehrspieler {m} bek noun
Abwehrspieler {m} müdafaa oyuncusu noun
Abwehrspieler {m} savunma oyuncusu noun
Abwehr {f} defans noun
Abwehr {f} müdafaa [osm.] noun
Abwehr {f} savunma noun
Abweichung {f} aberasyon noun
Abweichung {f} sapma noun
abweisen geri çevirmek verb
abweisen reddetmek verb
abwenden von [+Dat.] uzaklaştırmak verb
abwerten değerini düşürmek verb
abwischen silerek temizlemek verb
abwürgen [Motor] motoru boğmak verb
Abzugsbügel {m} tetik koruması noun
Abzug {m} [Schusswaffe] tetik noun
ab [+Dat.] [zeitlich] -den [itibaren] prep
Achselhöhle {f} koltuk altı noun
Achselhöhle {f} koltukaltı noun
Achsenneigung {f} eksen eğikliği noun
Achse {f} aks noun
Achse {f} eksen noun
Achsneigung {f} eksen eğikliği noun
Ach so! Öyle mi?
Achtelfinale {n} son 16 noun
achten auf [+Akk.] -e dikkat etmek verb
achten [Achtung entgegenbringen, ehren] saygı göstermek verb
Achterbahn {f} eğlence treni noun
achter pupa adv
achte sekizinci adj
achtgeben dikkat etmek verb
achthundert sekiz yüz
achtsam dikkatli adj
Achtsamkeit {f} dikkat noun
achtsam sein dikkat etmek verb
acht sekiz
achtundzwanzig yirmi sekiz
Achtung {f} dikkat noun
Achtung {f} saygı noun
achtzehn onsekiz
achtzig seksen
Ach was! Ne diyorsun!
Acker-Schachtelhalm {m} atkuyruğu otu [Equisetum arvense] noun
Acker-Schachtelhalm {m} kırkkilit otu [Equisetum arvense] noun
Acker {m} tarla noun
Actinium {n} <Ac> aktinyum <Ac> noun
Adamsapfel {m} adem elması noun
Adamsapfel {m} [ugs.] [hum.] âdemelması noun
Adam und Eva Âdem ile Havva
Adaption {f} nazire [eski] noun
Adel {m} asillik noun
Ader {f} damar noun
Adjektiv {n} sıfat noun
Adjektiv {n} önad noun
Adlerbussard {m} kızıl şahin [Buteo rufinus] noun
Adler {m} kartal noun
adlig asil adj
Adliger {m} soylu noun
Adlige {f} soylu [kadın] noun
adlig soylu adj
Administrator {m} yönetici noun
Adonis {m} Adonis noun
adoptieren evlat edinmek verb
Adoption {f} evlat edinme noun
Adoptivkind {n} evlatlık noun
Adressbuch {n} adres defteri noun
Adresse {f} <Adr.> adres noun
Adriatisches Meer {n} Adriyatik Denizi noun
Adria {f} Adriyatik Denizi noun
Adsorption {f} adsorpsiyon noun
Adverb {n} belirteç noun
Adverb {n} zarf noun
Aerodynamik {f} aerodinamik noun
Aerodynamik {f} hava dinamiği noun
Aerostatik {f} aerostatik noun
Affenhitze {f} [ugs.] cehennem sıcağı noun
Affe {m} maymun noun
affines Koordinatensystem {n} afin koordinat sistemi noun
Affinität {f} benzeşme noun
Afghanistan {n} Afganistan noun
Afrikanerin {f} Afrikalı [kadın] noun
Afrikaner {m} Afrikalı noun
Afrikanisches Hirschferkel {n} Afrika cüce geyiği [Hyemoschus aquaticus] noun
Afrikanische Wildkatze {f} Afrika yaban kedisi [Felis silvestris lybica] noun
Afrika {n} Afrika noun
After {m} anüs noun
After {m} makat noun
Agenda {f} ajanda noun
Agenda {f} andaç noun
Agentin {f} ajan [kadın] noun
Agentin {f} vekil [kadın] noun
Agentur {f} acente noun
Agent {m} ajan noun
Agent {m} vekil noun
Agglutination {f} aglütinasyon noun
aggressiv agresif adj
aggressiv saldırgan adj
Agrarpolitik {f} tarım politikası noun
Agrarprodukt {n} tarımsal ürün noun
Agrarprodukt {n} ziraat mahsûlü noun
Ahle {f} tığ noun
Ahnentafel {f} ahnentafel noun
Ahnen {pl} atalar noun
Ahnung {f} [Kenntnis] haber [bilgi] noun
Ahn {m} ata noun
Ahorn {m} akçaağaç noun
Airan {n} [Rsv.] [türkisches Joghurtgetränk] ayran noun
Airbag {m} hava yastığı noun
Ajatollah Khomeini {m} Ayetullah Humeyni noun
akademisch akademik adj
Akazie {f} akasya noun
Akkordarbeit {f} götürü iş noun
Akkord {m} [Arbeit] götürü [konuş.] noun
Akkord {m} [Musik] akort noun
Akkumulation {f} birikim noun
Akkusativ {m} -i hali noun
Akkusativ {m} akuzatif noun
Akkusativ {m} i hali noun
Aktenschrank {m} evrak dolabı noun
Aktentasche {f} evrak çantası noun
Aktentasche {f} iş çantası noun
Aktenvernichter {m} kağıt öğütücü noun
Akte {f} dosya noun
Akte {f} evrak noun
Aktiengesellschaft {f} <AG> anonim şirket <AŞ> noun
Aktieninhaber {m} hissedar noun
Aktieninhaber {m} hisse sahibi noun
Aktieninhaber {m} paydaş noun
Aktienkapital {n} hisse sermayesi noun
Aktie {f} hisse senedi noun
Aktion {f} eylem noun
Aktionär {m} hissedar noun
Aktionär {m} paydaş noun
aktiv aktif adj
Aktiva {pl} aktifler noun
Aktiva {pl} mal varlıkları noun
Aktiva {pl} varlıklar noun
aktiver Vulkan {m} aktif volkan noun
aktiver Vulkan {m} aktif yanardağ noun
aktiv etkin adj
aktiv faal adj
aktiv hareketli adj
Aktivist {m} eylemci noun
Aktivität {f} etkinlik noun
Aktivität {f} faaliyet noun
Aktor {m} aktüatör noun
Aktualisierung {f} güncelleme noun
aktuell aktüel adj adv
aktuell güncel adj
Akt {m} [Theater] perde noun
Akustik {f} akustik noun
akut acil adj
Akzent {m} [Betonung] vurgu noun
Akzeptiere mich so wie ich bin. Beni olduğum gibi kabul et.
akzeptieren kabul etmek verb
Akzeptieren {n} kabul noun
Alarmanlage {f} alarm teçhizatı noun
Albanerin {f} Arnavut [kadın] noun
Albaner {m} Arnavut noun
Albanien {n} Arnavutluk noun
Albanisch {n} Arnavutça noun
Albatros {m} albatros noun
albern abes adj
Albtraum {m} kâbus noun
Alchemie {f} alşimi noun
Alchemie {f} simya noun
Alchemist {m} alşimist noun
Alchemist {m} simyager noun
Alchimie {f} [Rsv.] alşimi noun
Alchimie {f} [Rsv.] simya noun
Alchimist {m} [Rsv.] alşimist noun
Alchimist {m} [Rsv.] simyager noun
Aleuten {pl} Aleut Adaları {pl} noun
Alexander {m} der Große Büyük İskender noun
Alexander {m} İskender noun
Alexandria {n} İskenderiye noun
algebraische Geometrie {f} cebirsel geometri noun
algebraische Topologie {f} cebirsel topoloji noun
Algebra {f} cebir noun
Algerien {n} Cezayir noun
Algesiologie {f} algoloji noun
Algesiologie {f} ağrı bilimi noun
Alge {f} su yosunu noun
Algorithmus {m} algoritma noun
Alkmene {f} Alkmene noun
alkoholfrei alkolsüz adj
alkoholhaltig alkollü adj
Alkoholikerin {f} alkolik [kadın] noun
Alkoholiker {m} alkolik noun
alkoholisches Getränk {n} içki noun
Alkoholsüchtiger {m} alkolik noun
Alkohol {m} alkol noun
alle 33 Bergleute 33 madencinin tümü
alle beide [ugs.] her ikisi pron
alle bütün adj
Allegorie {f} alegori noun
alle hepsi adj
alle her adj
Alleinsein {n} yalnızlık noun
Alleinsein {n} [ohne dich] sensizlik noun
allein yalnız adj adv
allein yalnızca adv
allerdings doğrusu adv
allerdings gerçekten adv
allerdings kuşkusuz ki adv
allerdings [natürlich, gewiss] pek tabii adv
allerdings şüphesiz ki adv
Allergie {f} alerji noun
alle sein [nicht mehr vorhanden / vorrätig] kalmadı verb
Alles Gute! İyi şanslar!
Alles Gute! Şansın açık olsun!
Alles Gute zum Geburtstag! İyi ki doğdun!
alles hepsi pron
alles her şey pron
Alles oder nichts! Ya hep ya hiç!
alles zusammen hepsi toplam [konuş.] adv
Alles über Eva Perde Açılıyor [Joseph L. Mankiewicz]
alle tüm adj
allgemeine Relativitätstheorie {f} göreliliğin genel kuramı noun
allgemein genel adj
allgemein genel olarak adv
Allgemeinheit {f} kamu noun
Alliierte {m} müttefik noun
allmählich gitgide adj
Allomorph {n} alomorf noun
allopatrische Artbildung {f} allopatrik türleşme noun
alltagssprachlich gündelik dilde adv
alltagssprachlich gündelik dildeki adj
alltäglich banal adj
Almsuppe {f} [Fleischbrühe mit Reis und mit nach dem Kochen eingerührtem Joghurt
und Eigelb] yayla çorbası noun
Alpenbraunelle {f} büyük dağ bülbülü [Prunella collaris] noun
Alpendohle {f} sarı gagalı dağ kargası [Pyrrhocorax graculus] noun
Alpenkrähe {f} kırmızı gagalı dağ kargası [Pyrrhocorax pyrrhocorax] noun
Alpenveilchen {n} siklamen noun
Alpen {pl} Alpler noun
alphabetisch ordnen abecesel sıraya koymak verb
Alphabet {n} alfabe noun
alphanumerisch abecesayısal adj
alphanumerisch alfanümerik adj
Alptraum {m} karabasan [kâbus] noun
Alptraum {m} kâbus noun
alsbald [veraltend] [sogleich] hemen adv
Als Hitler das rosa Kaninchen stahl Hitler oyuncağımı çaldı [Judith Kerr]
als nächstes sonra adv
also neyse adv
also o zaman adv
also [folglich] o hâlde adv
also şu halde adv
als Standard verwendet standart olarak kullanılan
als [in der Funktion von, im Sinne von] olarak prep
als [mit Komparativ] -den / -dan (daha) conj
als [temporal] -diği zaman conj
Altar {m} sunak noun
Altbau {m} eski bina noun
altbekannt meşhur adj
alte Jungfer {f} [pej.] evlenmemiş kadın noun
Alter! [ugs.] [Kumpel] Lan! [kaba]
alter Knacker {m} [ugs.] [pej.] moruk [argo] noun
Alternative {f} alternatif noun
Alternative {f} seçenek noun
altern yaşlanmak verb
Altersheim {n} huzurevi noun
Altertum {n} eskiçağ noun
Alter {m} [ugs.] [alter Mann] moruk [argo] noun
Alter {n} sin [yaş] [osm.] noun
Alter {n} yaş noun
Alter {n} [Betagtheit] yaşlılık noun
Altes Testament {n} Tevrat noun
Altes Ägypten {n} Antik Mısır noun
alt ihtiyar adj
Altimeter {n} altimetre noun
Altwarenhändler {m} eskici noun
alt werden yaşlanmak verb
alt werden [auch fig.] eskimek [hem de mecazi] verb
alt [Ding] eski adj
alt [Lebewesen] yaşlı adj
Alt {m} alto noun
Alufolie {f} [kurz für Aluminiumfolie] aluminyum folyo noun
am Abend akşam adv
am Abend akşamleyin adv
ambitioniert [ehrgeizig] hırslı adj
Ambulanz {f} poliklinik noun
am Dienstag salı günü
am Donnerstag perşembe günü
Ameisenbär {m} karınca ayısı noun
Ameise {f} karınca noun
Americium {n} <Am> amerikyum <Am> noun
Amerikanerin {f} Amerikalı [kadın] noun
Amerikanerin {f} Amerikan [kadın] noun
Amerikaner {m} Amerikalı noun
Amerikaner {m} Amerikan noun
amerikanisch <am., amer., amerik.> Amerikan adj
Amethyst {m} ametist noun
am Freitag cuma günü
am frühen Morgen sabah sabah adv
am Fuß des Berges dağın eteğinde adv
am liebsten en çok sevdiği adv
am meisten en çok adv
am Mittwoch çarşamba günü
am Montag pazartesi günü
am Morgen sabahleyin adv
am Nachmittag öğleden sonra adv
Amnesie {f} amnezi noun
Amnesie {f} hafıza kaybı noun
Amnestie {f} af noun
am nächsten Morgen ertesi sabah adv
Amortisation {f} amortisman noun
Ampel {f} [Verkehrsampel] trafik lambası noun
Amperemeter {n} ampermetre noun
Ampere {n} amper noun
Amphitheater {n} amfi noun
Amphitrite {f} Amphitrite noun
Amputation {f} ampütasyon noun
am Samstag cumartesi günü
Amsel {f} karatavuk noun
am Sonntag pazar günü
amtlich resmî adj
am [an dem] -in üstünde prep
am [an dem] -in üzerinde prep
amüsant gülünç adj
amüsieren eğlendirmek verb
an -de prep
Anachronismus {m} anakronizm noun
Anagramm {n} anagram noun
Anagramm {n} evirmece noun
Analphabet {m} okuryazar olmayan / okur yazar olmayan noun
Analyse {f} analiz noun
Analyse {f} çözümleme noun
analysieren açımlamak verb
Analysis {f} matematiksel analiz noun
Analytiker {m} çözümleyici noun
analytisch analitik adj
analytische Chemie {f} analitik kimya noun
analytische Geometrie {f} analitik geometri noun
analytische Philosophie {f} analitik felsefe noun
analytisch çözümlemeli adj
Ananas {f} ananas noun
Anarchismus {m} anarşizm noun
Anatolien {n} Anadolu noun
Anatomie {f} anatomi noun
anbeißen [Fisch] oltaya takılmak verb
anbeten tanrılaştırmak verb
anbeten tapmak verb
Anbindung {f} bağlantı [yapısal] noun
Anblick {m} manzara noun
Anchovis {f} hamsi [Engraulis encrasicolus] noun
andauern sürüp gitmek verb
Andentapir {m} dağ tapiri [Tapirus pinchaque] noun
Anden {pl} And Dağları noun
andere başka adj
anderer başka pron
anderer diğer adj
andererseits diğer taraftan adv
andererseits öte yandan adv
anders başka türlü adv
anders değişik adj
anderthalb bir buçuk
an die Tür klopfen kapıya vurmak
Andromeda {f} Andromeda noun
andächtig huşu içinde adj
an einem Kurs teilnehmen derse katılmak verb
Anekdote {f} fıkra [latife] noun
an etw. glauben -e inanmak verb
an etw. hängen bleiben -e ilişmek verb
an etw. kratzen -i kaşımak verb
an etw. mitwirken -e katılmak verb
an etw. [Dat.] Geschmack finden -den hoşlanmak verb
an etw. [Dat.] zweifeln -den şüphelenmek verb
Anfall {m} kriz noun
anfangen başlamak verb
anfangs ilkin adv
Anfang {m} başlangıç noun
Anfrage {f} müracaat noun
Anfrage {f} sual noun
Anfänger {m} acemi noun
Anfänger {m} tecrübesiz noun
Anfänger {m} yeni başlayan noun
anfügen eklemek verb
anfügen katmak verb
Anführer {m} komutan noun
Anführungszeichen {n} tırnak işareti noun
Angabe {f} veri noun
angeben cafcaf etmek verb
angeben caka satmak verb
angeben [ugs.] [prahlen] fiyaka satmak [argo] verb
Angeberei {f} caka [argo] noun
Angeberei {f} fiyaka noun
Angeberei {f} gösteriş noun
Angeber {m} palavracı noun
angeboren doğuştan adj
Angebot und Nachfrage arz (ve) talep noun
Angebot {n} teklif noun
angeheitert cila adj
Angehöriger {m} akraba noun
Angehörige {f} akraba [kadın] noun
Angehörige {f} hısım [kadın] noun
Angehörige {m} hısım noun
Angeklagter {m} davalı noun
Angeklagter {m} sanık noun
Angeklagte {f} davalı [kadın] noun
Angeklagte {f} sanık [kadın] noun
Angelegenheit {f} iş noun
Angelegenheit {f} mesele noun
Angelegenheit {f} olay noun
Angelfischen {n} olta avı noun
Angelfischerei {f} olta avı noun
Angelgerät {n} olta takımı noun
Angelhaken {m} balık iğnesi noun
Angelhaken {m} olta iğnesi noun
angeln (oltayla) balık tutmak verb
angeln olta ile balık avlamak verb
Angelrute {f} olta noun
Angel {f} [Angelrute] olta noun
Angel {f} [Tür- oder Fensterangel] menteşe noun
angemessen uygun adj adv
Angenehme Ruhe! İyi uykular!
angenehm sevimli adj
angesehen forslu adj
angesichts -in karşısında prep
Angestellter {m} memur noun
Angewohnheit {f} alışkanlık noun
Angina {f} anjin noun
Angola {n} Angola noun
Angora [veraltet] {n} Ankara noun
Angriffshubschrauber {m} saldırı helikopteri noun
Angriffshubschrauber {m} taarruz helikopteri noun
Angriff {m} saldırı noun
Angsthase {m} yüreksiz noun
Angst {f} korku noun
Anguilla {n} Anguilla noun
anhalten durmak verb
Anhaltspunkt {m} ipucu noun
anhand [+Gen. / von +Dat.] vasıtasıyla prep
Anhänger {m} [Lkw etc.] römork noun
Anhänger {m} [Schmuck] pandantif noun
Anhäufung {f} birikim noun
Anhäufung {f} birikme noun
Anhäufung {f} küme noun
Anhäufung {f} toplanma noun
Anhäufung {f} yığılma noun
Anhäufung {f} yığın noun
anhören dinlemek verb
Anis {m} anason noun
an jdn./etw. denken -i anmak verb
an jdn. appellieren -e seslenmek verb
Ankara {n} Ankara noun
Anklage erheben dava açmak verb
Anklageschrift {f} iddianame noun
Anklage {f} itham noun
Anklage {f} suçlama noun
ankommen varmak verb
An Krebs leiden. Kanserden mustarip olmak.
Ankunft {f} <Ank.> geliş noun
Ankunft {f} <Ank.> varış noun
ankündigen duyurmak verb
Ankündigung {f} bildiri noun
Ankündigung {f} duyuru noun
Ankündigung {f} tebliğ noun
Anlagevermögen {n} duran varlıklar {pl} noun
Anlagevermögen {pl} cari olmayan varlıklar noun
Anlagevermögen {pl} duran varlıklar noun
Anlage {f} yatırım noun
Anlage {f} [Einrichtung] tesis noun
Anlass {m} vesile noun
Anlegen {n} aborda noun
Anleitung {f} [Anweisung, Instruktion] talimat noun
Anliegen {n} dilek noun
anlocken çekmek verb
anlässlich [+Gen.] b.ş. dolayısıyla prep
anlässlich [+Gen.] vesilesiyle prep
anmaßend şımarık adj
Anmelder {m} [Zoll] yükümlü noun
Anmeldung {f} kayıt noun
Anmeldung {f} müracaat noun
anmerken not etmek noun
Anmut {f} işve noun
Annahme {f} farz noun
Annahme {f} hipotez noun
Annahme {f} kabul noun
Annahme {f} varsayım noun
Annahme {f} önkabul noun
annehmen zannetmek verb
annehmen [vermuten, voraussetzen] varsaymak verb
Annehmlichkeit {f} keyif noun
Annehmlichkeit {f} rahatlık noun
annullieren iptal etmek verb
Annullierung {f} iptal noun
annähernd yaklaşık adv
Anomalie {f} ayrıklık noun
Anordnung {f} [Arrangement] düzenleme noun
Anordnung {f} [Arrangement] nizam noun
Anordnung {f} [Arrangement] sıra noun
Anordnung {f} [Arrangement] tanzim noun
Anordnung {f} [Arrangement] tertip noun
Anordnung {f} [Gruppierung] tasnif noun
Anordnung {f} [Weisung] emir noun
Anordnung {f} [Weisung] talimat noun
Anorexie {f} iştahsızlık noun
Anpassung {f} intibak noun
Anpassung {f} uyum noun
anprobieren denemek verb
Anregung {f} tavsiye noun
Anregung {f} teklif noun
Anregung {f} teşvik noun
Anregung {f} öneri noun
anrempeln itmek verb
anrufen aramak verb
anrufen telefon etmek verb
Ansaugventil {n} emiş valfi noun
Anschauung {f} telakki noun
anschließend müteakip [eski] adv
Anschluss {m} bağlantı noun
anschnauzen [ugs.] [pej.] terslemek verb
Anschuldigung {f} itham noun
anschwellen kabarmak verb
anschwellen şişmek verb
anschwindeln aldatmak verb
Ansehen {n} fors noun
Ansehen {n} itibar noun
Ansehen {n} ün noun
an seine/ihre Stelle onun yerine
an seiner/ihrer Stelle onun yerinde
Ansicht {f} manzara noun
Ansicht {f} [Meinung] bakış açısı noun
Ansicht {f} [Meinung] görüş noun
Ansicht {f} [Standpunkt] görüş açısı noun
Anspielung {f} ima noun
Ansprache {f} demeç noun
anspruchsvoll iddialı adj
Anspruch {m} talep noun
Anstalt {f} [Betrieb, Institut] kuruluş noun
Anstand {m} edep noun
Anstand {m} görgü noun
ansteigen yükselmek verb
anstelle [auch: an Stelle] von ... ... yerinde prep
anstelle [auch: an Stelle] von ... ... yerine prep
Anstellwinkel {m} hücum açısı noun
Anstieg {m} yükseliş noun
anstrengend yorucu adj
anstrengend zahmetli adj
Anstrengung {f} zahmet noun
Anstrengung {f} çaba noun
ansässig oturan adj
Antarktis {f} Antarktika noun
Anteilseigner {m} hissedar noun
Anteilseigner {m} paydaş noun
Antenne {f} anten noun
Anthocyane {pl} antosiyanin noun
Anthologie {f} antoloji noun
Anthologie {f} seçki noun
Anthropologie {f} antropoloji noun
Antibiotikum {n} antibiyotik noun
Antiblockiersystem {n} <ABS> anti blokaj sistemi <ABS> noun
Antidot {n} panzehir noun
antik antika adj
antik antik adj
antik eski adj
Antike {f} antik noun
Antikörper {m} antikor noun
Antimaterie {f} antimadde noun
Antimon {n} <Sb> antimon <Sb> noun
Antioxidantien {pl} antioksidan noun
Antiquar {m} sahaf noun
Antrag {m} dilekçe noun
Antrag {m} müracaat noun
Antrieb {m} itki noun
antworten cevap vermek verb
antworten yanıtlamak verb
Antwort {f} cevap noun
Antwort {f} yanıt noun
Anubis {m} Anubis noun
an und für sich aslına bakılırsa adv
Anwalt {m} avukat noun
anwenden kullanmak verb
anwenden uygulamak verb
Anwendung {f} kullanış noun
Anwendung {f} uygulama noun
Anwesenheitsliste {f} yoklama listesi noun
Anwesenheit {f} huzur noun
Anwälte {pl} avukatlar noun
Anwältin {f} avukat [kadın] noun
Anzahl {f} miktar noun
anzeigen görüntülemek verb
Anzeige {f} [Strafanzeige] ihbar noun
Anzeige {f} [Zeitung] ilan noun
anziehend çekici adj
anziehen [Kleid] giymek [çamaşır] verb
Anziehungskraft {f} çekim noun
Anzug {m} elbise [takım] noun
Anzug {m} takım elbise noun
anzünden yakmak verb
Anzündhütchen {n} kapsül noun
Anämie {f} anemi noun
Anästhesie {f} anestezi noun
Anästhesist {m} anestezi hekimi noun
Anästhesist {m} anestezist noun
Anästhesist {m} anestezi uzmanı noun
an üzerinde prep
an üzerine prep
Aorta {f} aort noun
Apartment {n} apartman noun
Aperitif {m} aperitif noun
Aperitif {m} iştah açıcı noun
Apfelbaum {m} elma ağacı noun
Apfelgarten {m} elma bahçesi noun
Apfelkuchen {m} elmalı pasta noun
Apfelkuchen {m} elmalı tart noun
Apfelmus {n} [regional auch {m}] elma ezmesi noun
Apfelsaft {m} elma suyu noun
Apfelsinenbaum {m} portakal ağacı noun
Apfelsine {f} portakal noun
Apfel {m} elma noun
Apgar-Score {m} Apgar skoru noun
Aphasie {f} afazi noun
Aphonie {f} afoni noun
Aphrodisiakum {n} macun noun
Aphrodite {f} Afrodit noun
Apollon {m} Apollon noun
Apoll {m} Apollon noun
Apothekerin {f} eczacı [kadın] noun
Apotheker {m} eczacı noun
Apotheke {f} eczane noun
Apparat {m} alet noun
Apparat {m} aparat noun
Apparat {m} aygıt noun
Appetitlosigkeit {f} iştahsızlık noun
Appetit machen acıktırmak verb
Appetit {m} iştah noun
applaudieren alkışlamak verb
Applaus {m} alkış noun
Applikation {f} uygulama noun
Aprikose {f} kayısı noun
April {m} <Apr.> nisan <nis., ns., n.> noun
apropos sırası gelmişken adv
Aquarium {n} akvaryum noun
Aquädukt {m} {n} su kemeri noun
arabische Sprache {f} Arapça noun
arabische Zahlen {pl} Arap rakamları noun
Arabisch {n} Arapça noun
Arachne {f} Arakne noun
Aralsee {m} Aral Gölü noun
arbeiten çalışmak verb
Arbeiter {m} işçi noun
Arbeitgeber {m} işveren noun
Arbeitnehmer {m} işçi noun
Arbeitsamt {n} iş ve işçi bulma kurumu noun
arbeitsam çalışkan adj
Arbeitsbedingungen {pl} çalışma şartları noun
Arbeitskraft {f} işgücü noun
Arbeitskräfte {pl} elemanlar {pl} noun
Arbeitskräfte {pl} işgücü {sg} noun
Arbeitslosengeld {n} işsizlik maaşı noun
arbeitslos işsiz adj
Arbeitsplatz {m} iş noun
Arbeitspotenzial {n} işgücü noun
Arbeitsunfall {m} iş kazası noun
Arbeitszeugnis {n} bonservis noun
Arbeitszimmer {n} çalışma odası noun
Arbeit {f} iş noun
Arbeit {f} suchen iş aramak verb
Arbeit {f} çalışma noun
Archetyp {m} ilk örnek noun
Architektin {f} mimar [kadın] noun
architektonisch mimari adj
architektonisch [die Baukunst betreffend] mimari adj
Architektur {f} mimari noun
Architektur {f} mimarlık noun
Architekt {m} mimar noun
Archiv {n} arşiv noun
Archäologe {m} arkeolog noun
Archäologie {f} arkeoloji noun
Archäologin {f} arkeolog [kadın] noun
Ares {m} Ares noun
Argentinien {n} Arjantin noun
Argentinierin {f} Arjantinli [kadın] noun
Argentinier {m} Arjantinli noun
arg fena adj
arg kötü adj
arglos saf adj
Argon {n} <Ar> argon <Ar> noun
Argwohn {m} kuşku noun
Argwohn {m} şüphe noun
argwöhnen işkillenmek verb
argwöhnisch kuşkucu adj
argwöhnisch şüpheci adj
arg [ugs.] [südd.] [sehr] pek adj
Aristokratie {f} aristokrasi noun
Aristophanes {m} Aristofanes noun
Arithmetik {f} aritmetik noun
arithmetisches Mittel {n} aritmetik ortalama noun
Arktis {f} Arktika noun
Armbanduhr {f} kol saati noun
Armband {n} bilezik noun
Armeekorps {n} kolordu noun
Armee {f} ordu noun
Armenien {n} Ermenistan noun
Armenisch {n} Ermenice noun
armer Kerl {m} [bedauernswerter Kerl] adamcağız noun
Arme {f} yoksul [kadın] noun
Arme {m} yoksul noun
Armseligkeit {f} sefalet noun
armselig perişan adj
Armut {f} fakirlik noun
Armut {f} zavallılık noun
Armut {m} fukaralık noun
arm [bedauernswert] zavallı adj
arm [mittellos] fakir adj
arm [mittellos] yoksul adj
Arm {m} kol noun
Arrangement {n} aranjman noun
arrangiert aranje adj
arrogant kendini beğenmiş adj
arrogant kibirli adj
arrogant küstah adj
Arsch {m} [vulg.] göt [kaba] noun
Arsen {n} <As> arsenik <As> noun
Arsen {n} <As> sıçanotu [argo] <As> noun
Artbildung {f} türleşme noun
Artemis {f} Artemis noun
Artenbildung {f} türleşme noun
Arterie {f} arter noun
Arterie {f} atardamar noun
Arthrose {f} artroz noun
Arthrose {f} osteoartrit noun
artig uslu adj
Artikel {m} harf-i tarif noun
Artikel {m} tanımlık noun
Artikel {m} [Aufsatz] makale noun
artikulieren açık seçik belirtmek verb
artikulieren açıkça söylemek verb
Art {f} nevi noun
Art {f} tür noun
Art {f} çeşit noun
Arzneimittel {n} ilaç noun
Arztpraxis {f} muayenehane noun
Arzt {m} doktor noun
Arzt {m} hekim noun
Arzt {m} tabip noun
Aschenbecher {m} küllük noun
Aschenbecher {m} kül tabla noun
Aschenbecher {m} kül tablası noun
Aschewolke {f} kül bulutları {pl} noun
Asche {f} kül noun
Aserbaidschanerin {f} Azeri [kadın] noun
Aserbaidschaner {m} Azerbaycanlı noun
Aserbaidschaner {m} Azeri noun
Aserbaidschanisch {n} Azerice noun
Aserbaidschan {n} Azerbaycan noun
Asiate {m} [inoffiziell, aber häufiger als: Asiat] Asyalı noun
Asiatin {f} Asyalı [kadın] noun
asiatisch Asyalı adj
Asiat {m} Asyalı noun
Asien {n} Asya noun
Asowsches Meer {n} Azak Denizi noun
Assassine {m} haşhaşi noun
Assimilation {f} asimilasyon noun
Assimilation {f} ünsüz benzeşmesi noun
Assoziation {f} çağrışım noun
assoziativ birleşmeli
assoziative Algebra birleşmeli cebir
Assoziativgesetz {n} birleşmeli özellik noun
Assoziativität {f} birleşirlik noun
Assoziativität {f} birleşme noun
Assozitivität {f} birleşme özelliği noun
Ass {n} [Kartenspiel] as [iskambil] noun
Astat {n} <At> astatin <At> noun
Asterix [Comicreihe] Galyalı Asteriks'in Maceraları noun
Asthma {n} astım noun
Astrogeologie {f} astrojeoloji noun
Astronomie {f} astronomi noun
Astronomie {f} gökbilim noun
astronomisch [auch fig.] astronomik [hem mec.] adj
Astrophysik {f} astrofizik noun
Asylantin {f} mülteci [kadın] noun
Asylantin {f} sığınmacı [kadın] noun
Asylant {m} mülteci noun
Asylant {m} sığınmacı noun
Asyl beantragen iltica etmek verb
Asyl {n} iltica noun
At-Zeichen {n} <@> kuyruklu a <@> noun
Atelier {n} atölye noun
Atem {m} nefes noun
Atheismus {m} ateizm noun
Atheismus {m} tanrıtanımazlık noun
Atheistin {f} ateist noun
Atheist {m} Allahsız noun
Atheist {m} ateist noun
Atheist {m} tanrıtanımaz noun
Athen {n} Atina noun
Atlantik {m} Atlas Okyanusu noun
Atlantischer Ozean {m} Atlas Okyanusu noun
Atme (tief) durch! Soluklan!
atmen soluk almak verb
Atmung {f} solunum noun
Atoll {n} atol noun
Atoll {n} mercan adası noun
Atom- nükleer adj
atomar nükleer adj
Atomkraftwerk {n} atom santrali noun
Atomkraftwerk {n} nükleer santral noun
Atommüll {m} nükleer atık noun
Atomuhr {f} atom saati noun
Atomzeitalter {n} atom çağı noun
Atom {n} atom noun
attraktiv alımlı adj
attraktiv [nur bei Männern] yakışıklı adj
Attribut {n} keyfiyet [eski] noun
Attribut {n} nitelik noun
Attribut {n} vasıf noun
Attribut {n} öznitelik noun
Auberginensalat {m} patlıcan salatası noun
Aubergine {f} patlıcan noun
auch da adv
auch dahi adv
auch de adv
auch hakeza [eski] adv
auch hem adv
auch hem de adv
auch nicht ikisinden hiçbiri adv
auf -de prep
auf -e / -a prep
aufbewahren saklamak verb
aufblühen gelişmek verb
aufbrauchen tüketmek verb
aufbrechen yola çıkmak verb
aufbrechen [sich auf den Weg machen] yollanmak verb
auf Dauer sürekli adv
auf dem Sprung sein [fig.] gitmek üzere olmak verb
auf dem Sprung sein [fig.] yola çıkmak üzere olmak verb
auf den Bus warten otobüs beklemek verb
auf den Knien diz üstü
auf den Markt kommen satışa çıkmak verb
auf der rechten Seite sağda adv
auf der rechten Seite sağ tarafta adv
auf diese Weise bu şekilde adv
auf diese Weise böylece adv
auf eigene Faust kendi başına adv
auf eigenen Füßen stehen kendi ekmeğini kazanmak verb
Aufenthaltserlaubnis {f} oturma müsaadesi noun
auf etw. aufprallen -e çarpmak verb
auf etw. deuten -i göstermek verb
auf etw. hereinfallen -e kanmak verb
auf etw. hinweisen -e işaret etmek verb
auf etw. hinwirken -e katkıda bulunmak verb
auf etw. Rücksicht nehmen -e riayet etmek verb
auf etw. [Akk.] reagieren -e tepki göstermek verb
auf etw. [Akk.] verzichten -den vazgeçmek verb
auf etw. [Dat., selten Akk.] bestehen -de ısrar etmek verb
auf etw. [Dat., selten Akk.] bestehen -e dayatmak verb
auf etw. [Dat.] beharren -e dayatmak verb
Auffassung {f} telakki noun
Auffassung {f} [Wahrnehmung] algı noun
auf frischer Tat suçüstü adv
Aufgabe {f} [Auftrag] ödev noun
aufgeben pes etmek verb
aufgeben [sich geschlagen geben] teslim olmak verb
Aufgedonnertsein {n} cafcaf noun
aufgedonnert [Aussehen] cafcaflı adj
aufgedunsen [Gesicht] şişkin adj
aufgegeben abandone adj past-p
Auf geht's! [ugs.] Hadi bakalım!
aufgeregt sinirli adj
aufgeregt telaşlı adj
aufgeregt [erregt] [nervös] heyecanlı adj past-p
aufgeräumt toplu [oda] adj
aufgeschlossen açık fikirli adv
auf großem Fuß leben çok para harcamak verb
aufgrund [+Gen. / von +Dat.] b.ş. nedeniyle prep
aufgrund [+Gen.] [-den] dolayı prep
aufgrund [+Gen.] [-in] dolayından prep
aufgrund [+Gen.] [-in] yüzünden prep
aufheben [stornieren] iptal etmek verb
Aufhebung {f} feshetme noun
Aufhebung {f} iptal noun
Aufhebung {f} nesh etme noun
aufheitern neşelendirmek verb
aufhängen asmak verb
aufhören bitmek verb
aufhören dinmek verb
auf jdn./etw. gucken [ugs.] -e bakmak verb
auf jdn./etw. lauern -i kollamak verb
auf jdn./etw. vertrauen -e itimat beslemek verb
auf jdn./etw. vertrauen -e itimat etmek verb
auf jdn./etw. warten -i beklemek verb
auf jdn./etw. warten -i kollamak verb
auf jdn. aufpassen -e bakmak verb
auf jdn. böse sein -e küsmek verb
auf jdn. sauer sein [ugs.] -e kızgın olmak verb
auf jeden Fall her halde adv
Auf keinen Fall! Asla!
Auf keinen Fall! Hiç bir suretle!
Auf keinen Fall! Kesinlikle olmaz!
auf keinen Fall asla adv
auf keinen Fall hiç bir suretle adv
aufklären aydınlatmak verb
Aufklärer {m} aydınlanmacı noun
Aufklärer {m} keşif uçağı noun
Aufklärungsflugzeug {n} keşif uçağı noun
Aufklärung {f} aydınlanma noun
Aufklärung {f} [Epoche, Zeitalter] Aydınlanma Çağı noun
auf Kosten der Eltern leben ana baba eline bakmak verb
auf Kosten von [+ Dat.] -in aleyhine
aufladen yüklemek verb
Auflage {f} basım noun
aufmerksam dikkatli adj
Aufmerksamkeit {f} [Achtsamkeit] dikkat noun
aufmerksam nazik adj
auf Nummer sicher gehen [ugs.] işini sağlama almak [konuş.]
auf nüchternen Magen aç karnına adv
aufopfernd fedakar adj
aufpassen dikkat etmek verb
Aufrechterhaltung {f} koruma noun
aufregend heyecanlı adj
aufregend heyecan verici adj
Aufregung {f} heyecan noun
aufrichten mekik çekmek verb
Aufrichter {m} mekik noun
Aufrichtigkeit {f} doğruluk noun
Aufrichtigkeit {f} dürüstlük noun
aufrichtig samimi adj
Aufruf {m} davet noun
Aufruf {m} çağrı noun
Aufruhr {m} arbede noun
aufräumen (oda) toparlamak verb
aufräumen düzeltmek verb
aufräumen toplamak verb
aufschieben [zeitlich] askıya almak verb
aufschließen [kapıyı anahtarla] açmak verb
aufschlussreich bilgi verici adv
Aufschneider {m} palavracı noun
aufschreiben not etmek verb
Aufsehen {n} sansasyon noun
Aufsichtsrat {m} teftiş heyeti noun
Aufsicht {f} denetim noun
aufs Neue yeniden adv
Aufsteck-Winkelstirnfräser {m} konik alın frezesi noun
aufstehen kalkmak verb
aufsteigen binmek verb
Aufstieg {m} kalkınma noun
aufsässig asi adj
Auftakt {m} ön oyun noun
auftauchen ortaya çıkmak verb
Auftragnehmer {m} yüklenici noun
Auftrag {m} (Bestellung) sipariş noun
Auftrag {m} emir noun
Auftrag {m} [Aufgabe, Arbeit] vazife noun
aufwachen uyanmak verb
aufwachsen büyümek verb
Aufwandkonto {n} gider hesabı noun
Aufwandskonto {n} gider hesabı noun
Aufwand {m} giderler {pl} noun
Aufwand {m} harcama noun
Aufwand {m} [Aufmachung, Pomp] debdebe noun
Aufwand {m} [Kosten, Aufwendungen] sarf noun
Aufwand {m} [Pracht, Glanz] ihtişam noun
Aufwand {m} [Prunk, Luxus] lüks noun
aufweichen yumuşatmak verb
aufwenden harcamak verb
aufwenden çaba harcamak verb
Auf Wiedersehen! Allah'a ısmarladık!
Auf Wiedersehen! Görüşürüz!
Auf Wiedersehen! Hoşçakal!
Auf Wiedersehen! Hoşça kal!
Auf Wiedersehen! Hoşça kalın!
Auf Wiedersehen! [vom Bleibenden gesagt] Güle güle!
Auf Wiedersehen! [vom Gehenden gesagt] Allah'a ısmarladık!
aufwärts yukarı adv
Aufzeichnung {f} kayıt noun
Aufzeichnung {f} not noun
Aufzug {m} asansör noun
Aufzug {m} [Theater] perde noun
auf üstüne prep
auf üzerine prep
Augenarzt {m} göz doktoru noun
Augenarzt {m} göz hekimi noun
Augenbadewanne {f} göz kadehi noun
augenblicklich derhal adj
augenblicklich [derzeit, momentan] şimdiki adj
augenblicklich [dezeit, momentan] hâlihazırda adj
augenblicklich [momentan, derzeit] şu anda adj
augenblicklich [sofort] hemen adj
augenblicklich [sofort] çarçabuk adj
Augenblick {m} an noun
Augenbraue {f} kaş noun
Augenentzündung {f} göz iltihaplanması noun
Augenhöhle {f} gözevi noun
Augenhöhle {f} göz yuvası noun
Augenkontakt herstellen göz teması kurmak verb
Augenkontakt {m} göz teması noun
Augenlicht {n} görme yetisi noun
Augenlid {n} gözkapağı noun
augenscheinlich görünüşe göre adj
Augenschmaus {m} göz ziyafeti noun
Augentropfen {pl} göz damlası {sg} noun
Augen und Ohren offenhalten dikkatli olmak verb
Augenzeuge {m} görgü tanığı noun
Augenzeuge {m} vaka şahidi noun
Augen {pl} gözler [Oculi] noun
Augenärztin {f} göz doktoru [kadın] noun
Auge {n} göz noun
Auge {n} çeşm [osm.] noun
August {m} <Aug.> ağustos <ağu., ağ., a.> noun
Auktion {f} artırma noun
Auktion {f} müzayede noun
Aula {f} amfi noun
aus -dan prep
aus -den / -dan prep
aus ... (heraus) [-in] içinden prep
ausatmen nefes vermek verb
Ausbau {m} büyütme noun
Ausbau {m} genişletme noun
Ausbau {m} sökme noun
Ausbildung {f} eğitim noun
aus dem Haus gehen sokağa cıkmak verb
Aus den Augen, aus dem Sinn. Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
Ausdrucksweise {f} ifade noun
Ausdrucksweise {f} ton noun
Ausdruck {m} ifade noun
Ausdruck {m} [Ausgabe eines Druckers] çıktı noun
aus Ebenholz gefertigt abanoz adj
Auseinandersetzung {f} ihtilaf noun
Auseinandersetzung {f} çatışma noun
aus einem Glas trinken bir bardaktan içmek verb
Auserlesenes {n} nuhbe [osm.] noun
auserlesen nuhbe [osm.] adj
aus erster Hand [direkt] doğrudan doğruya adv
aus erster Hand [ungebraucht] ilk elden adv
auserwählt mümtaz adj
auserwählt seçkin adj
aus etw. aussteigen [aus Bus, Zug etc.] -den inmek verb
aus etw. aussteigen [Gesellschaft, Job] -i bırakmak verb
aus etw. eine Lehre ziehen -den ibret almak verb
aus etw. entstehen -den kaynaklanmak verb
ausfallen [nicht stattfinden] yapılmamak verb
Ausflug {m} gezi noun
Ausfuhrgenehmigung {f} ihraç izni noun
Ausfuhr {f} ihracat noun
aus Furcht / Angst vor etw. b.s. korkusundan adv
ausführen ihraç etmek verb
ausfüllen [Formular etc.] doldurmak verb
Ausgaben {pl} [Geldausgaben] giderler noun
Ausgabe {f} baskı noun
Ausgangssperre {f} sokağa çıkma yasağı noun
Ausgang {m} çıkış noun
ausgeben harcamak verb
ausgeflickt yamalı adj
ausgegangen [nicht mehr vorhanden / vorrätig] kalmadı adj past-p
ausgegossen werden dökülmek verb
ausgehen [aufhören zu brennen] sönmek verb
ausgehen [regional] [zu Ende gehen] bitmek verb
ausgehen [zu Ende gehen] tükenmek verb
ausgehöhlt oyuk adj
ausgemergelt cılız adj
ausgereift olgunlaşmak adj
ausgereift olgunlaşmış adj
ausgeschaltet [Licht, elektr. Geräte] kapalı adj past-p
ausgeschlossen olmaz adj
ausgesetzt sein maruz kalmak verb
ausgesprochen [sehr, besonders] tastamam adv
ausgestattet sein donatılmış adj
ausgestattet teçhiz edilmiş adj past-p
ausgetrocknetes Flussbett {n} kurumuş nehir yatağı noun
Ausgezeichnet! Harika!
ausgezeichnet kusursuz adj
ausgezeichnet mükemmel adj
Ausguck {m} gözetleme noun
Ausguck {m} çanaklık noun
Ausguss {m} evye noun
aus Holz ahşap adj
Auskunft {f} enformasyon noun
Ausland- yurt dışı adj
Ausland {n} yurt dışı noun
auslaufen [Flüssigkeit] sızmak verb
auslaufen [in See stechen] denize açılmak verb
Auslegung {f} izah noun
Auslegung {f} tefsir noun
Auslegung {f} yorum noun
Auslegung {f} şerh [eski] noun
ausleihbar ödünç verilebilir adj
ausleihen borç almak verb
ausleihen borç vermek verb
ausleihen ödünç almak verb
ausleihen ödünç vermek verb
Auslieferung {f} mal teslimi noun
Auslieferung {f} suçlunun geri verilmesi noun
Ausländerfeindlichkeit {f} yabancı düşmanlığı noun
Ausländer {m} ecnebi noun
Ausländer {m} yabancı noun
auslöffeln [fig.] acısını çekmek verb
auslösen tetiklemek verb
Ausmaße {pl} ölçüm noun
Ausmaß {n} oran noun
Ausmaß {n} ölçüm noun
Ausnahmefall {m} istisnai durum [konuş.] noun
Ausnahmezustand {m} olağanüstü hal noun
Ausnahme {f} istisna noun
ausnahmsweise müstesna olarak adv
Auspuff {m} egzost noun
Ausrede {f} bahane noun
Ausrede {f} kaçamak noun
Ausrede {f} mazeret [osm.] noun
Ausrede {f} özür noun
ausreichend yeterince adv
ausreichend yeterli adj adv
ausreifen olgunlaşmak verb
Ausreißer {m} kaçak noun
ausrufen [verkünden] ilan etmek verb
Ausrufezeichen {n} ünlem işareti noun
ausruhen dinlenmek verb
Ausrüstung {f} ekipman noun
aussagen ifade vermek verb
Aussagen {pl} açıklama noun
Aussagen {pl} beyan noun
Aussagen {pl} demeç noun
Aussagen {pl} ifade noun
Aussage {f} beyan noun
Aussage {f} ifade noun
ausschalten kapamak verb
ausscheiden elenmek [elimine olmak] verb
ausschlagen [Pferd] tepmek verb
Ausschlag {m} [an der Haut] egzama noun
ausschließen [nicht einbeziehen] hesaba katmamak verb
Ausschnitt {m} kesik noun
Ausschuss {m} komisyon noun
Ausschuss {m} komite noun
Ausschuss {m} kurul noun
Ausschuss {m} [minderwertige, fehlerhaft hergestellte Ware]hurda noun
Ausschuss {m} [minderwertige, fehlerhaft hergestellte Ware]ıskarta mal noun
Ausschüttungen {pl} kar payları noun
aussehen görünmek verb
Aussehen {n} görünüş noun
Aussicht {f} manzara noun
aussieben elemek verb
Aussparung {f} girinti noun
Aussprache {f} sesletim noun
Aussprache {f} söyleniş noun
Aussprache {f} telaffuz noun
aussprechen söylemek verb
aussprechen telaffuz etmek verb
Ausstattung {f} donatım noun
Ausstattung {f} donatı noun
Ausstattung {f} teçhizat noun
Ausstattung {f} [Aussteuer] çeyiz noun
Ausstellungsdatum {n} verilme tarihi noun
Ausstellung {f} sergi noun
aussterben nesli tükenmek verb
aussterben soyu tükenmek verb
Aussterben {n} inkıraz noun
Aussterben {n} nesli tükenme noun
Aussterben {n} soyu tükenme noun
Ausstrahlung {f} [TV] yayın noun
aussuchen seçmek verb
Austausch {m} teati [eski] noun
Auster {f} istiridye noun
Australien {n} Avustralya noun
Austrofaschismus {m} Avusturya Faşizmi noun
Austromarxismus {m} Avusturya Marksizmi noun
Ausverkauf {m} genel tasfiye noun
Auswahl {f} seçenek noun
auswandern göçmek verb
ausweglos çıkmaz adj
Ausweg {m} çare noun
Ausweis {m} hüviyet [belge] noun
Ausweis {m} kimlik noun
Aus welchem Land kommst Du? Memleketin ne?
Auswertung {f} değerlendirme noun
Auswirkung {f} etki noun
auswählen seçmek verb
auswärtige Angelegenheiten {pl} hariciye [eski] noun
Auszieherrille {f} çerçeve noun
Auszubildender {m} çırak noun
Auszubildende {f} çırak noun
Auszug {m} göç etme noun
Autismus {m} içe yöneliklik noun
Autismus {m} otizm noun
Autobahnauffahrt {f} otoyol girişi noun
Autobahnausfahrt {f} otoyol çıkışı noun
Autobahndreieck {n} otoyol üçgeni noun
Autobahnkreuz {n} otoyol kavşağı noun
Autobahn {f} otoban noun
Autobus {m} otobüs noun
Auto fahren araba kullanmak verb
Autofahrer {m} oto sürücüsü noun
Automatikgetriebe {n} otomatik şanzıman noun
automatisch otomatik adj
Automatisierung {f} otomasyon noun
Automechaniker {m} araba tamircisi noun
Automechaniker {m} oto tamircisi noun
autonom özerk adj
Autoradio {n} araba radyosu noun
Autorin {f} yazar [kadın] noun
autoritär otoriter adj
Autor {m} yazar noun
Autounfall {m} araba kazası noun
Autoverleih {m} oto kiralama noun
Auto {n} araba noun
Auto {n} otomobil noun
Auto {n} oto noun
Außenballistik {f} dış balistik noun
Außenbezirk {m} varoş noun
Außendurchmesser {m} diş başı çapı [vida] noun
Außenhandelsdefizit {n} dış ticaret açığı noun
Außenhandel {m} dış ticaret noun
Außen hui, innen pfui! Görüntü var ses yok.
Außenministerin {f} dışişleri bakanı [kadın] noun
Außenministerium {n} Dışişleri Bakanlığı noun
Außenminister {m} dışişleri bakanı noun
Außenring {m} dış bilezik noun
Außenring {m} dış halka noun
Außenseiter {m} amatör noun
Außenseite {f} dışarı noun
Außerdem? Başka?
außerdem ayrıca adv
außerdem bir de adv
außerdem bundan başka adv
außerdem üstelik adv
Außerdienststellung {f} hizmetten çıkma noun
Außerdienststellung {f} hizmetten çıkış noun
außergewöhnlich acayip adj
außergewöhnlich alışılmadık adj
außergewöhnlich fevkalade adj
außergewöhnlich garip adj
außergewöhnlich olağanüstü adj
außergewöhnlich tuhaf adj
außer hariç prep conj
außerordentlich fevkalade adj
außerordentlich olağanüstü adj
Avalanche-Durchbruch {m} çığ tipi belverme noun
Axiom {n} belit noun
Axt {f} balta noun
Ayran {n} [türkisches Joghurtgetränk] ayran noun
Azalee {f} açelya noun
Azubi {m} [ugs.] çırak noun
Babynahrung {f} mama noun
Baby {n} bebek noun
Bach {m} akarsu noun
Bach {m} dere noun
Bach {m} çay noun
Backblech {n} tepsi noun
backen fırında pişirmek verb
Backenzahn {m} azı dişi noun
Backen {pl} yanaklar noun
Backe {f} yanak noun
Backgammon {n} tavla noun
Backofen {m} fırın noun
Backpapier {n} fırın kâğıdı noun
Backpulver {n} kabartma tozu noun
Backslash {m} <\> ters eğik çizgi <\> noun
Backstein {m} tuğla noun
Badeanzug {m} mayo [kadın icin] noun
Badehaube {f} bone noun
Badehaus {n} hamam noun
Badehose {f} mayo [erkek icin] noun
Badekappe {f} bone noun
Bademantel {m} bornoz noun
Bademütze {f} bone noun
Baden-Württemberg {n} Baden-Württemberg noun
baden banyo yapmak verb
baden gehen [scheitern] batmak verb
baden [im Meer] denize girmek verb
baden [Kindersprache] bıcı bıcı yapmak verb
Badewanne {f} banyo küveti noun
Badewanne {f} küvet noun
Badezimmer {n} banyo [odası] noun
Badminton {n} badminton noun
Bad {n} [Wannenbad, Badewanne] banyo noun
Bagatelle {f} önemsiz küçük şey noun
Bagdad {n} Bağdat noun
Bagger {m} ekskavatör noun
Bagger {m} kazaratar noun
Baguette {n} [auch {f}] francala noun
Bahnhof {m} gar noun
Bahnhof {m} istasyon noun
Bahnhof {m} tren istasyonu noun
Bahnsteig {m} peron noun
Bahn {f} [Eisenbahnschiene, Gleis] ray noun
Bahn {f} [Eisenbahnschiene] tren yolu noun
Bahn {f} [Start- und Landebahn] [Fachsprache] pist [havaalanında] noun
Bahn {f} [Start- und Landebahn] [Fachsprache] uçak pisti noun
Bahrain {n} Bahreyn noun
Baikalsee {m} Baykal Gölü noun
Baklava {n} {f} [türkisches Strudelgebäck] baklava noun
Baku {n} Bakü noun
balancieren dengelemek verb
Baldrian {m} valerian [genus Valeriana] noun
bald yakında adv
Balkon {m} balkon noun
Ballen {m} topak noun
Ballett {n} bale noun
Ballistik {f} balistik noun
Ballsaal {m} balo salonu noun
Ball {m} top noun
Balsam {m} merhem noun
Baltikum {n} Baltık bölgesi noun
Bambus {m} bambu noun
banal banal adj
Banane {f} muz noun
Bandage {f} pansuman noun
Bandscheibenvorfall {m} bel fıtığı noun
Band {m} [Buch] <Bd.> cilt [kitap] <c.> noun
Band {n} [Tür-, Fensterangel etc.] menteşe noun
bang kaygılı adj
Bangladesch {n} Bangladeş noun
Bankett {n} ziyafet noun
Bankier {m} bankacı noun
Banking {n} bankacılık noun
Banknote {f} banknot noun
Bankomat {m} [österr.] bankamatik noun
Bankraub {m} banka soygunu noun
Bankräuber {m} banka soyguncusu noun
Banks-Rabenkakadu {m} kırmızı kuyruklu kara kakadu [Calyptorhynchus banksii]
noun
Bank {f} banka noun
Bank {f} [Sitzbank] bank noun
Banküberfall {m} banka soygunu noun
bar bezahlen nakit ödemek verb
Barcelona {n} Barselona noun
Barde {m} ozan noun
Bardin {f} ozan [kadın] noun
barfuß bis zum Hals [ugs.] [hum.] çıplak adj
barfuß yalın ayak adj
barfüßig yalın ayak adj
Bargeld {n} nakit para noun
Bariton {m} bariton noun
Barium {n} <Ba> baryum <Ba> noun
Barmherzigkeit {f} inayet noun
Barmherzigkeit {f} merhamet noun
Barmherzigkeit {f} şefkat noun
barmherzig merhametli adj
Barmittelzufluss {m} serbest nakit akımı noun
Barmittelzufluss {m} serbest nakit akışı noun
Barock {m} {n} barok noun
Barometer {n} barometre noun
Barometer {n} basınçölçer noun
Barrengold {n} külçe altın noun
Barren {m} paralel bar noun
Bartgeier {m} sakallı akbaba [Gypaetus barbatus] noun
Bartmeise {f} bıyıklı baştankara [Panurus biarmicus] noun
Bart {m} sakal noun
bar [+Gen.] [veraltet] [im Sinne von: ohne] -suz adj
bar [geh.] [rein, pur] saf adj
Bar {f} bar noun
Basalt {m} bazalt noun
Basar {m} der Goldschmiede kuyumcular çarşısı noun
Basar {m} pazar noun
Basar {m} çarşı noun
Base {f} baz noun
Basilikum {n} fesleğen [Ocimum basilicum] noun
Basilikum {n} reyhan [Ocimum basilicum] noun
Basketball {m} basketbol noun
Baskisch {n} Baskça noun
Bassgeige {f} kontrbas noun
Bass {m} bas noun
Bass {m} basso noun
Bastard {m} [auch als Schimpfwort] piç [hem de kaba söz] noun
Bastion {f} kale noun
Batterie {f} akü noun
Batterie {f} pil noun
Bauarbeiten {pl} inşaat noun
Bauarbeiter {m} inşaat işçisi noun
Bauchnabel {m} göbek deliği noun
Bauchschmerzen {pl} karın ağrısı {sg} noun
Bauchspeicheldrüse {f} pankreas noun
Bauchweh {n} [ugs.] karın ağrısı noun
Bauch {m} karın noun
Bauelement {n} yapısal eleman noun
Bauelement {n} yapısal parça noun
bauen inşa etmek verb
bauen yapmak verb
Bauernhof {m} çiftlik noun
Bauer {m} köylü noun
Bauer {m} [beim Schach] piyon noun
Bauer {m} [Kartenspiel] vale noun
Bauer {m} çiftçi noun
Bauingenieurin {f} inşaat mühendisi [kadın] noun
Bauingenieurwesen {n} inşaat mühendisliği noun
Bauingenieur {m} inşaat mühendisi noun
Baumharz {n} reçine [ağaç] noun
Baumhaus {n} ağaç ev noun
Baumstamm {m} ağaç gövdesi noun
Baumuster {n} model noun
Baumwolle {f} pamuk noun
Baum {m} ağaç noun
Bauschutt {m} moloz noun
Baustelle {f} şantiye noun
Bauteil {n} aksam noun
Bauteil {n} bileşen noun
Bauteil {n} kısım noun
Bauteil {n} yapısal eleman noun
Bauteil {n} yapısal parça noun
Bauweise {f} yapı tarzı noun
Bau {m} inşaat noun
Bayern {n} Bavyera noun
Bazille {f} [ugs.] basil noun
Bazillus {m} basil noun
Baß {m} [alt] basso noun
beabsichtigen amaçlamak verb
beabsichtigen niyet etmek verb
Beamter {m} memur noun
beanspruchen hak iddia etmek verb
beanspruchen talep etmek verb
Beanstandung {f} şikâyet noun
beantworten yanıtlamak verb
Bearbeitung {f} işleme noun
beauftragt görevli adj
Becher {m} bardak noun
Becher {m} kadeh noun
Becher {m} kupa noun
Becken {n} leğen noun
bedacht düşünceli adj
bedacht düşünerek adj
bedacht temkinli adj
Bedacht {m} düşünceli hareket noun
Bedacht {m} düşünce noun
Bedacht {m} temkin noun
Bedarf {m} hacet noun
Bedarf {m} ihtiyaç noun
bedauern acınmak verb
bedeckt kapalı adj
Bedenken {n} kuşku noun
bedenklich nazik adj
bedeuten anlamına gelmek verb
bedeuten anlamında olmak verb
bedeuten demek verb
bedeutungslos anlamsız adj
Bedeutung {f} anlam noun
Bedeutung {f} mana noun
Bedeutung {f} [Wichtigkeit] önem noun
bedingte Wahrscheinlichkeit {f} koşullu olasılık noun
bedroht werden tehdit altında bulunmak verb
Bedrohung {f} tehdit noun
bedürfen muhtaç olmak verb
Bedürftigkeit {f} yoksulluk noun
bedürftig muhtaç adj
bedürftig yoksul adj
Beeil' dich nicht! Acele etme!
Beeil dich! Acele et!
Beeil dich! Çabuk!
beeindruckt sein etkilenmek verb
Beerdigung {f} defin noun
Beerdigung {f} gömme noun
Beere {f} tane [üzüm vs. gibi çekirdekli küçük meyve] noun
Beet {n} tarh noun
befahrbar [Fluss] ulaşıma elverişli adj
befehlen emir vermek verb
Befehl {m} emir noun
befestigen sabitlemek verb
Befestiger {m} bağlayıcı noun
Befestigungselement {n} bağlayıcı eleman noun
Befestigungselement {n} bağlayıcı noun
Befestigung {f} bağlantı noun
Befestigung {f} sabitleme noun
befragen sual etmek verb
Befragung {f} anket noun
Befragung {f} sorgulama noun
befreit kurtulmuş adj past-p
Befreiung {f} kurtuluş noun
befriedigend memnun edici adj
Befriedigung {f} doyum noun
befristet mühletli adj
befristet vadeli adj
Befund {m} bulgu noun
Befund {m} rapor noun
Beförderungsmittel {n} taşıt noun
Befürworterin {f} taraftar [kadın] noun
Befürworter {m} taraftar noun
Begabung {f} kabiliyet noun
Begabung {f} yetenek noun
Begegnung (Aufeinandertreffen) karşılaşma noun
begehren arzu etmek verb
Begehren {n} arzu noun
Begehren {n} dilek noun
Begehren {n} istek noun
begeistert ateşli adj
begeistert coşkun adj
Begeisterung {f} coşkunluk noun
beginnen başlamak verb
Beginn {m} başlangıç noun
begleiten eşlik etmek verb
begleiten refakat etmek verb
begleiten yanında olmak verb
Begnadigung {f} af noun
begreifen idrak etmek verb
begreifen kavramak verb
begreiflich anlaşılır adv
begreiflicherweise tabii adv
begrenzt sınırlı adj
Begrenzung {f} sınırlama noun
Begrenzung {f} sınır noun
Begriff {m} kavram noun
Begräbnis {n} cenaze noun
Behaglichkeit {f} huzur noun
behalten muhafaza etmek verb
Behandlung {f} davranış noun
Behandlung {f} muamele noun
Behandlung {f} [medizinisch] tedavi noun
behaupten iddia etmek verb
Behauptung {f} iddia noun
beheben düzeltmek verb
Behinderter {m} engelli noun
Behinderte {f} engelli [kadın] noun
behutsam aheste adj
Behälter {m} hazne noun
Behälter {m} kap noun
Behältnis {n} mahfaza noun
Behörde {f} resmî daire noun
behördlich resmî adj
bei -da / -da prep
bei -de prep
bei beraber prep
beichten günah çıkarmak verb
bei civarında prep
beide her iki adj
beide her ikisi pron
beide iki adj
beide ikisi pron
bei etw. mitwirken -e katılmak verb
beige bej adj
Bei Gott! vallahi
Beihilfe {f} tahsisat noun
Beihilfe {f} [Unterbringung] yataklık noun
bei ihm / ihr onda prep
Beilagscheibe {f} pul noun
Beilagscheibe {f} rondela noun
bei lebendigem Leibe {m} verbrennen diri diri yakmak verb
beim -de prep
bei mir bende
bei Nacht geceleyin adv
beinahe az kalsın adv
beinahe hemen hemen adv
beinahe neredeyse adv
Beiname {m} lakap noun
Beinbruch {m} bacak kırılması noun
Beinbruch {m} bacak kırığı noun
Beine {pl} bacaklar {pl} noun
Bein {n} bacak noun
Beisetzung {f} defin noun
Beisetzung {f} gömme noun
beispiellos benzersiz adj
beispielsweise <bspw.> örneğin adv
Beispiel {n} misal noun
Beispiel {n} örnek noun
Beistelltisch {m} sehpa noun
bei sırasında prep
Beitrag {m} katkı noun
Beitrag {m} [regelmäßig zu zahlender Betrag] aidat noun
Beitrittsverhandlungen {pl} üyelik müzakereleri {pl} noun
Bei wem? Kimde?
bei yakınında prep
bei yanında prep
beißen [jucken] kaşınmak verb
beißen ısırmak verb
bekannt bilinen adj
Bekannter {m} tanıdık noun
Bekannte {f} tanıdık [kadın] noun
Bekanntgabe {f} beyan [osm.] noun
bekanntgeben afişe etmek verb
Bekanntmachung {f} bildiri noun
Bekanntmachung {f} duyuru noun
Bekanntmachung {f} tebligat noun
bekannt malum adj adv
bekannt ünlü adj
Bekassine {f} su çulluğu [Gallinago gallinago] noun
Bekenntnis {n} itiraf noun
Beklagter {m} davalı noun
Beklagter {m} sanık noun
Beklagte {f} davalı [kadın] noun
Beklagte {f} sanık [kadın] noun
Bekleidung {f} giyecek noun
Bekleidung {f} giysi noun
bekommen almak verb
bekommen edinmek verb
bekommen elde etmek verb
bekräftigen pekiştirmek verb
bekunden [beweisen, bezeugen] kanıtlamak verb
bekämpfen muharebe etmek [eski] verb
bekämpfen mücadele etmek verb
bekämpfen savaşmak verb
Belagerung {f} abluka noun
Belagerung {f} kuşatma noun
Belagerung {f} muhasara noun
belanglos anlamsız adj
belastbar dayanıklı adj
Belastung {f} borç noun
Belastung {f} yükleme noun
belebend canlandırıcı adj
Belegnagel {m} armadora çeliği noun
Beleg {m} belge noun
beleidigend hakaretamiz adj pres-p
beleidigen gücendirmek verb
beleidigen hakaret etmek verb
beleidigen incitmek verb
Beleidigung {f} hakaret noun
Beleidigung {f} tahkir noun
Beleuchtung {f} ışık noun
Belgien {n} Belçika noun
Belgierin {f} Belçikalı [kadın] noun
Belgier {m} Belçikalı noun
beliebig herhangi bir adj
Beliebtheit {f} rağbet noun
beliebt sevilen adj
Belize {n} Belize noun
bellen havlamak verb
Bellerophontes {m} [Bellerophon] Bellerophontes noun
Bellerophon {m} Bellerophontes noun
Belohnung {f} ödüllendirme noun
bemannte Raumfahrt {f} insanlı uzay uçuşu noun
bemerken fark etmek verb
bemerkenswert kayda değer adv
bemerken [wahrnehmen] duymak [farkına varmak] verb
bemitleidenswert acıklı adv adj
Bemühen {n} ceht noun
Bemühen {n} efor noun
Bemühen {n} gayret noun
Bemühung {f} zahmet noun
Bengasi {n} Bingazi noun
Bengel {m} yaramaz noun
Benghasi {n} Bingazi noun
Benjamin {m} Benyamin noun
Benjamin {m} Bünyamin noun
benutzen kullanmak verb
Benutzername {m} kullanıcı adı noun
Benutzername {m} kullanıcı ismi noun
Benutzer {m} kullanan noun
Benutzer {m} kullanıcı noun
Benzinmotor {m} benzinli motor noun
Benzinmotor {m} benzin motoru noun
Benzinmotor {m} Otto motoru noun
Benzin {n} benzin noun
benötigen gerekmek verb
benötigen ihtiyacı olmak verb
benötigen muhtaç olmak verb
beobachten gözetlemek verb
Beobachterin {f} gözlemci [kadın] noun
Beobachter {m} gözlemci noun
Beobachtung {f} gözlem noun
bequem konforlu adj
Bequemlichkeit {f} üşengeçlik noun
bequem rahat adj
Beratung {f} danışmanlık noun
Beratung {f} danışma noun
Beratung {f} meşveret noun
Beratung {f} tavsiye noun
Berberaffe {m} berberi şebeği [Macaca sylvanus] noun
Berechnung {f} analiz noun
Berechnung {f} hesaplama noun
Berechnung {f} hesap noun
Berechnung {f} çözümleme noun
berechtigt yetkili adj
Berechtigung {f} yetki noun
Bereich {m} alan noun
Bereich {m} çevre noun
bereit hazır adj
bereits zaten adv
Berghütte {f} dağ evi noun
Bergkette {f} sıradağ noun
Berglaubsänger {m} boz çıvgın [Phylloscopus bonelli] noun
Bergmann {m} madenci noun
Bergsteigen {n} dağcılık noun
Bergtapir {m} dağ tapiri [Tapirus pinchaque] noun
Bergung {f} kurtarma noun
Bergwerk {n} maden noun
Bergwerk {n} maden ocağı noun
Berg {m} dağ noun
berichten rapor vermek verb
Berichtigung {f} tashih noun
Bericht {m} erstatten rapor vermek verb
Bericht {m} rapor noun
Berkelium {n} <Bk> berkelyum <Bk> noun
Berliner Mauer {f} Berlin Duvarı noun
Berlin {n} Berlin noun
Bermudadreieck {n} Bermuda Şeytan Üçgeni noun
Bernstein {m} kehribar noun
Bernstein {m} kehribar taşı noun
Bernstein {m} samankapan noun
Berufskollege {m} iş arkadaşı noun
Berufskollege {m} meslektaş noun
Berufskollegin {f} iş arkadaşı [kadın] noun
Berufskollegin {f} meslektaş [kadın] noun
berufslos mesleksiz adj
Berufsstand {m} meslekî grup noun
berufstätig meslek sahibi adj
Berufung einlegen temyiz etmek [eski] verb
Berufungsgericht {n} temyiz mahkemesi noun
Beruf {m} [Stellung] iş noun
Beruf {m} [Tätigkeit] meslek noun
Beruhige dich! Sakin ol!
Beruhigungsmittel {n} sakinleştirici ilaç noun
Beruhigung {f} teskin noun
Beryllium {n} <Be> berilyum <Be> noun
berühmt meşhur adj
berühmt ünlü adj
Berührung {f} dokunma noun
beschaffen elde etmek verb
beschaffen sağlamak verb
beschaffen tedarik etmek verb
Beschaffung {f} alış noun
Beschaffung {f} tedarik noun
bescheiden alçakgönüllü adj
bescheiden mütevazı adj
Bescheid {m} bilgi noun
Bescheid {m} [behördliche Auskunft oder Stellungnahme] bildirge noun
Bescheinigung {f} sertifika noun
Bescheinung {f} senet noun
Beschimpfung {f} hakaret noun
Beschimpfung {f} tahkir noun
Beschleunigung {f} ivme noun
beschließen karar almak verb
beschließen karara varmak verb
beschlossen karar verilmiş adj past-p
Beschluss {m} hüküm noun
Beschluss {m} karar noun
Beschluss {m} son [sonuç, karar] noun
beschmutzen çamurlamak verb
Beschneidung {f} hitan noun
Beschneidung {f} sünnet noun
beschreiben betimlemek verb
beschreiben tasvir etmek verb
Beschreibung {f} tarif noun
beschuldigen suçlamak verb
Beschuldigung {f} suçlama noun
Beschwerde {f} şikâyet noun
beschwerlich müşkül adj
beschwerlich zahmetli adj
Beschwichtigung {f} teskin noun
beschwipst cila adj
beschädigen bozmak verb
beschädigen hazara uğratmak verb
beschädigen tahrip etmek verb
beschädigen zarar vermek verb
beschäftigt meşgul adj
Beschäftigung {f} meşgale noun
beschützen esirgemek verb
beschützen korumak verb
beschützen muhafaza etmek verb
beschützen müdafaa etmek verb
beschützen savunmak verb
Beschützer {m} çoban [mec.] [koruyucu] noun
beseitigen bertaraf etmek verb
Beseitigung {f} izale noun
Beseitigung {f} kaldırma [ortadan] noun
Beseitigung {f} temizleme noun
Besen {m} süpürge noun
Besessenheit {f} kafaya takma noun
besetzt işgal altında adj past-p
besetzt işgal edilmiş adj past-p
besetzt meşgul adj past-p
besichtigen teftiş etmek verb
besiegen yenmek verb
besitzen elde tutmak verb
besitzen sahip olmak verb
Besitzer {m} sahip noun
Besitz {m} [Vermögen] servet noun
Besitz {m} [Vermögen] varlık noun
Besonderheit {f} [Merkwürdigkeit] fevkaladelik noun
Besonderheit {f} özellik noun
besonders <bes., bsd.> bilhassa adv
besonders <bes., bsd.> özellikle adv
Besonnenheit {f} temkin noun
besonnen temkinli adj
besorgt endişeli adj
Besprechung {f} görüşme noun
Besprechung {f} içtima [eski] noun
Besprechung {f} toplantı noun
besser daha iyi adj adv
besser werden iyileşmek verb
Besserwisser {m} [pej.] bilgiç noun
Besserwisser {m} [pej.] ukala noun
Bestattung {f} defin noun
Bestattung {f} gömme noun
bestaunen şaşkınlıkla bakmak verb
Bestechung {f} rüşvet noun
Besteck {n} sofra takımı noun
Besteck {n} çatal-bıçak takımı noun
bestehen (aus) (-den) ibaret olmak verb
bestehen (aus) (-den) oluşmak verb
bestehen [Prüfung] geçmek [sınav] verb
bestellen sipariş etmek verb
bestellen ısmarlamak verb
Bestellung {f} sipariş noun
bester Freund {m} kanka [konuş.] noun
Bestes {n} nuhbe [osm.] noun
bestimmen karar vermek verb
bestimmt belirli adj
bestimmt belirtili adj
bestimmt belli adj
bestimmt [auf jeden Fall] her halde adv
Bestimmungen {pl} mevzuat noun
bestraft werden cezalanmak verb
Bestreben {n} gayret noun
Bestreben {n} çaba noun
bestrebt sein çaba sarfetmek verb
beständig dayanıklı adj
beständig sebatlı adj
bestätigen doğrulamak verb
bestätigen konfirme etmek [rezervasyon] verb
bestätigen onaylamak verb
bestätigen teyit etmek verb
Bestätigung {f} doğrulama noun
Bestätigung {f} [Dokument] ilmühaber noun
besuchen gidip görmek verb
besuchen görmeye gitmek verb
besuchen ziyaret etmek verb
Besucher {m} misafir noun
Besucher {m} ziyaretçi noun
Besuchszeit {f} ziyaret saati noun
Besuch {m} misafirlik noun
Besuch {m} ziyaret noun
Besänftigung {f} teskin noun
betagt [geh.] ihtiyar adj
betagt [geh.] yaşlı adj
Betaverteilung {f} beta dağılımı noun
Beteiligter {m} iştirakçi noun
Beteiligte {f} iştirakçi [kadın] noun
Beteiligungsbesitz {m} iştirak payı noun
Beteiligungsbesitz {m} katılım payı noun
Beteiligungsbesitz {m} pay noun
Beteiligungskapital {n} girişim sermayesi noun
Beteiligungskapital {n} risk sermayesi noun
Beteiligung {f} ortaklık noun
beten dua etmek verb
betonieren betonlamak verb
Betonriss {m} beton çatlağı noun
Betonriß {m} [alt] beton çatlağı noun
Betonung {f} vurgu noun
Beton {m} beton noun
betrachten gözden geçirmek verb
betrachten seyretmek verb
Betragen {n} davranış noun
Betragsfunktion {f} mutlak değler noun
Betreff {m} konu [mektup, e-posta] noun
Betreiber {m} işletmeci [sistem, uçak] noun
Betreiber {m} operatör noun
betreten girmek verb
Betreten verboten! [Hinweisschild] Girmek yasaktır! [işaret levhası]
Betreuerin {f} bakıcı [kadın] noun
Betreuer {m} bakıcı noun
Betriebsamkeit {f} faaliyet noun
Betriebsanleitung {f} kullanım açıklamaları noun
betriebsfremder Ertrag {m} esas faaliyet dışı gelirler {pl} noun
Betriebsrat {m} işçi temsilcileri heyeti noun
Betriebsrat {m} işçi temsilcileri kurulu noun
Betriebssystem {n} işletim sistemi noun
betrügen dolandırmak verb
betrügen sahtekarlık yapmak verb
Betrügerin {f} dalavereci [kadın] [konuş.] noun
Betrügerin {f} dolandırıcı [kadın] noun
Betrügerin {f} hileci [kadın] noun
Betrügerin {f} hilekâr [kadın] noun
Betrügerin {f} üçkâğıtçı [kadın] [konuş.] noun
Betrüger {m} dalavereci [konuş.] noun
Betrüger {m} dolandırıcı noun
Betrüger {m} hileci noun
Betrüger {m} hilekâr noun
Betrüger {m} üçkâğıtçı [konuş.] noun
Bettbezug {m} yatak takımı noun
Bettdecke {f} battaniye noun
Bettdecke {f} yorgan noun
bettelarm muhtaç adj
betteln dilenmek verb
Bettflasche {f} buyot noun
Bettlaken {n} çarşaf noun
Betttuch {n} çarşaf noun
Bettwäsche {f} yatak takımı noun
Bett {n} yatak noun
Betäubung {f} uyuşturma noun
beugen bükmek verb
beugen eğmek verb
Beugung {f} kırınım noun
beunruhigen tedirgin etmek verb
beurteilen değer biçmek verb
beurteilen tayin etmek verb
Beutelratte {f} keseli sıçan noun
Beutel {m} torba noun
Beute {f} ganimet noun
Bevollmächtigter {m} murahhas [eski] noun
Bevollmächtigter {m} yetkili noun
Bevollmächtigte {f} yetkili [kadın] noun
bevollmächtigt murahhas [eski] adj
bevor -den önce conj
bevorrechtigt imtiyazlı adj
bevorstehen kapıya dayanmak verb
bevorzugt imtiyazlı adj
Bevölkerungsdichte {f} nüfus yoğunluğu noun
Bevölkerung {f} halk noun
Bevölkerung {f} nüfus noun
bewegen hareket etmek verb
bewegen hareket ettirmek verb
bewegen kımıldamak verb
bewegen kımıldatmak verb
bewegen oynatmak verb
bewegt hareket ettirilmiş adj past-p
bewegt çalkantılı adj
Bewegungsgesetze {pl} dinamik [kanunları] noun
Bewegungslehre {f} [Mechanik] mekanik noun
Bewegung {f} hareket noun
Bewegung {f} yatma noun
Bewegung {f} yuvarlanma noun
beweisen ispatlamak verb
beweisen kanıtlamak verb
Beweise vernichten delilleri karartmak verb
Beweise vernichten delilleri yoketmek verb
Beweismittel {n} delil noun
Beweis {m} delil noun
Beweis {m} ispat noun
Beweis {m} kanıt noun
Bewerbung {f} başvuru noun
Bewerbung {f} müracaat noun
bewerten değer biçmek verb
bewerten değerlendirmek verb
bewerten paha biçmek verb
Bewertung {f} değerlendirme noun
Bewertung {f} ölçüm noun
Bewirtung {f} ikram noun
beworben tanıtılan adj past-p
bewundern -e hayran kalmak verb
bewundern -e hayran olmak verb
bewusstlos baygın adj
bewusstlos werden bayılmak verb
bewusstlos werden kendinden geçmek verb
Bewusstsein {n} bilinç noun
Bewusstsein {n} şuur noun
Bewässerungsgraben {m} su arkı noun
Bewässerungsgraben {m} sulama arkı noun
bewölkt bulutlu adj
bewölkt kapalı [hava] adj
bezahlen ödemek verb
bezaubernd nazenin adj
bezaubern göz kamaştırmak verb
bezeichnen nitelendirmek verb
Beziehungen {pl} ilişkiler noun
beziehungsweise [oder] <bzw.> veya conj
Beziehung {f} hak noun
Beziehung {f} ilişki noun
Bezirk {m} semt noun
Bezoarstein {m} panzehir taşı noun
Bezoar {m} panzehir taşı noun
Bezugssystem {n} gözlemci çerçevesi noun
bezweifeln inanmamak verb
Bhutan {n} Bhutan noun
Biathlon {m} {n} biatlon noun
Bibel {f} Kitab-ı Mukaddes noun
Biberbau {m} kunduz yuvası noun
Biberburg {f} kunduz yuvası noun
Biber {m} kunduz noun
Bibliothekarin {f} kütüphaneci [kadın] noun
Bibliothekar {m} kütüphaneci noun
Bibliothek {f} kitaplık noun
Bibliothek {f} kütüphane noun
Biegemoment {n} eğilme momenti noun
biegen bükmek verb
Biegen {n} bükme [imalat işlemi] noun
biegsam esnek adj
Biegung {f} eğilme noun
Bienenfresser {m} Avrupa arı kuşu [Merops apiaster] noun
Bienenschwarm {m} arı sürüsü noun
Bienenstock {m} arı kovanı noun
Bienenwachs {n} balmumu noun
Biene {f} arı noun
Bier {n} bira noun
Bikini {m} bikini noun
Bilanz {f} bilanço noun
bilateral ikili adj
Bildbearbeitungsprogramm {n} görüntü düzenleme programı noun
bilden oluşturmak verb
Bildschirmabzug {m} ekran görüntüsü noun
Bildschirmabzug {m} ekran resmi noun
Bildschirm {m} ekran noun
Bildungs- eğitsel prefix
Bildungspolitik {f} eğitim politikası noun
Bildungswesen {n} maarif [eğitim sistemi] noun
Bildung {f} maarif [eski] noun
Bildverarbeitung {f} görüntü işleme noun
Bild {n} görüntü kümesi noun
Bild {n} resim noun
Billard {n} bilardo noun
billigen onaylamak verb
billigen uygun bulmak verb
billig ucuz adj
Bimsstein {m} ponza noun
Bimsstein {m} ponza taşı noun
Bimsstein {m} sünger taşı noun
Bims {m} ponza noun
Bims {m} ponza taşı noun
Bims {m} sünger taşı noun
Bindehautentzündung {f} göz nezlesi noun
Bindehautentzündung {f} konjonktivite noun
Bindestrich {m} tire noun
Bindfaden {m} sicim noun
Bindung {f} [körperliche und emotionale Nähe] bağlılık noun
Bindung {f} [Link] bağlantı noun
Binnenhandel {m} iç ticaret noun
Binominalverteilung {f} binom dağılımı noun
binomischer Lehrsatz {m} binom açılımı noun
Binärsystem {n} ikili sayı sistemi noun
Bio-Ziegenmilch {f} organik keçi sütü noun
Bioinformatik {f} biyoenformatik noun
Bioingenieurwesen {n} biyomühendislik noun
Biologie {f} biyoloji noun
biologisch biyolojik adj
Birkenblatt {m} huş yapragı noun
Birkenzeisig {m} kuzey keten kuşu [Carduelis flammea, syn.: Acanthis flammea]
noun
Birke {f} akkayın ağacı noun
Birke {f} huş ağacı noun
Birkhuhn {n} kara orman tavuğu [Lyrurus tetrix, syn.: Tetrao tetrix] noun
Birne {f} armut noun
bis -e dek adv
bis -e değin adv
bis -e kadar prep conj
bis auf [+Akk.] -in dışında prep
Bis bald! Görüşmek üzere!
Bis bald! Görüşürüz!
Bischof {m} piskopos noun
bisher şimdiye dek adv
bis jetzt şimdiye kadar
Biskaya {f} Biskay Körfezi noun
Bis morgen! Yarın görüşmek üzere!
bissig [durch scharfe Worte verletzend] iğneleyici adj
Bis später. Görüşürüz.
Biss {m} ısırma noun
Biss {m} ısırık noun
Bist du fertig? Hazır mısın?
Bist du Türke / Türkin? (Sen) Türk müsün?
bis wann ne zamana kadar
bis [nicht später als] kadar [süre] prep
Bitte! Lütfen!
Bitte! Rica ederim!
bitte (einladend) buyurun
Bitte, buchstabieren Sie. Lütfen, harf harf söleyin.
Bitte? Efendim?
bitten dilemek verb
bitten rica etmek verb
bitten um istemek verb
bitten um rica etmek verb
bitten um yalvarmak verb
bitter acı adj
bittere Mandel {f} acı badem noun
Bitterkeit {f} acılık noun
Bitterschokolade {f} acı çikolata noun
Bitterschokolade {f} bitter çikolata noun
Bitte schön! [einladend, auffordernd] Buyurun!
Bitte zahlen! Hesap lütfen!
Bitte {f} arzu noun
Bitte {f} dilek noun
bizarr acayip adv adj
Black Panther Party {f} Kara Panter Partisi noun
Blankoscheck {m} acık çek noun
Blankoscheck {m} açık çek noun
blank pak adj
blank temiz adj
Blasenstein {m} mesane taşı noun
blasen [Wind] esmek verb
blasen üflemek verb
Blasinstrument {n} nefesli çalgı noun
blass solgun adj
Blattfeder {f} yaprak yay noun
Blattsalat {m} yeşil salata noun
Blattschneiderameise {f} yaprak kesen karınca noun
Blatt {n} Papier kağıt yaprak noun
Blatt {n} yaprak noun
Blatt {n} [Papier] kâğıt noun
Blau-Weißer Delfin {m} çizgili yunus [Stenella coeruleoalba] noun
Blaubeeren {pl} yaban mersini noun
Blaue Moschee {f} [in Istanbul] Sultanahmet Camii noun
blauer Fleck {m} ezik noun
blauer Fleck {m} morartı noun
blauer Fleck {m} morluk noun
blaues Auge {n} morarmış göz noun
Blaukraut {n} [südd.] [österr.] kırmızı lahana noun
Blaulicht {n} [ugs.] tepe lambası noun
blaumachen [ugs.] kaytarmak verb
blau mavi adj
Blaumeise {f} mavi baştankara [Cyanistes caeruleus, Parus caeruleus] noun
Blaumerle {f} gök ardıç kuşu [Monticola solitarius] noun
Blauracke {f} gökkuzgun [Coracias garrulus] noun
Blausäure {f} hidrosiyanik asit noun
Blauwal {m} gök balina [Balaenoptera musculus] noun
Blech {n} sac noun
bleiben kalmak verb
Bleistift {m} kurşun kalem noun
Bleistift {m} kurşunkalem noun
Blei {n} <Pb> kurşun <Pb> noun
blenden göz kamaştırmak verb
Blick {m} bakış noun
Blindbefestiger {m} kör bağlayıcı noun
Blinddarm {m} apandis noun
Blinde Kuh {ohne Artikel und Plural} [Kinderspiel] körebe [çocuk oyunu] noun
blinder Passagier {m} kaçak yolcu noun
Blindheit {f} körlük noun
blind kör adj
Blindleistungskompensation {f} <BLK> güç faktörü düzeltme <GFD> noun
Blindmaulwurf {m} kör köstebek [Talpa caeca] noun
Blindniete {f} kör perçin noun
Blindniet {m} kör perçin noun
blind âmâ adj
blinken sinyal vermek verb
Blinker {m} sinyal lambası noun
blinzeln göz kırpmak verb
Blitzableiter {m} paratoner noun
Blitzableiter {m} yıldırımsavar noun
blitzblank [ugs.] ak pak adj
blitzen çakmak [parıldamak] verb
Blitzlicht {n} flaş noun
Blitzschlag {m} yıldırım çarpması noun
blitzschnell çarçabuk adj
Blitz {m} yıldırım noun
Blitz {m} şimşek noun
Blockade {f} abluka noun
Blockflöte {f} blok flüt noun
Block {m} blok noun
Block {m} [Papierblock] bloknot noun
blond sarışın adj
bloß salt adv
Bluejeans {pl} {f} blucin noun
Blumenbeet {n} çiçek tarhı noun
Blumen gießen çiçek sulamak
Blumenkohl {m} karnabahar noun
Blumenkübel {m} çiçeklik noun
Blumentopf {m} saksı noun
Blumentopf {m} çiçek saksısı noun
Blume {f} çiçek noun
Bluse {f} bluz noun
Blutabnahme {f} kan alma noun
Blutarmut {f} kansızlık noun
Blutbad {n} [fig.] katliam noun
Blutdruckmessgerät {n} tansiyon aleti noun
Blutdruck {m} kan basıncı noun
Blutdruck {m} tansiyon noun
bluten kanamak verb
Blutentnahme {f} kan alma noun
Bluterguss {m} morartı noun
Bluterguss {m} morluk noun
Blutgefäß {n} kan damarı noun
Blutgruppe {f} kan grubu noun
Bluthochdruck {m} hipertansiyon noun
Bluthochdruck {m} yüksek tansiyon noun
Blutkreislauf {m} kan dolaşımı noun
Blutkörperchen {n} kan hücresi noun
blutleer kansız adj
Blutniederdruck {m} düşük tansiyon noun
Blutorange {f} kan portakalı noun
Blutplasma {n} kan suyu noun
Blutspende {f} kan bağışı noun
Blutuntersuchung {f} kan tahlili noun
Blutzelle {f} kan hücresi noun
Blutzucker {m} kan şekeri noun
Blut {n} kan noun
Blätterteiggebäck {n} [aus Yufka] yufkalı kurabiye noun
Blätterteig {m} yufka noun
blöd aptal adj
Blödsinn {m} saçmalık noun
blöd [ugs.] aptalca adj
blöd [ugs.] salak adj
blöken [Schaf] melemek [koyun] verb
Blütenblatt {n} taç yaprağı noun
Blütenstaub {m} çiçek tozu noun
Blüten {pl} [ugs.] [Falschgeld] sahte para noun
Blütezeit {f} altın çağı noun
Blüte {f} [ugs.] [gefälschte Banknote] sahte para noun
Blüte {f} çiçek noun
Bock haben, etw. zu tun [ugs.] b.ş. yapmaya can atmak verb
Bock {m} [Schafbock] koç noun
Bodenpolitik {f} çevre planlaması noun
Bodensatz {m} telve noun
Bodensee {m} Konstanz Gölü noun
Bodenverkehrsdienste {pl} yer hizmetleri noun
Boden {m} [Fußboden] yer noun
Boden {m} [v. Behälter] dip noun
Bogen {m} yay [silah] noun
Bohnenkraut {n} [Satureja hortensis L.] sater noun
Bohnenkraut {n} [Satureja hortensis L.] sater otu noun
Bohnenkraut {n} [Satureja hortensis L.] zater noun
Bohne {f} fasulye noun
Bohrinsel {f} petrol kulesi noun
Bohrium {n} <Bh> bohriyum <Bh> noun
Bohrmaschine {f} delik delme tezgâhı noun
Bohrmaschine {f} matkap noun
Bohrschiff {n} sondaj gemisi noun
Bohrung {f} delik delme noun
Bohrung {f} delik noun
Bolivianerin {f} Bolivyalı [kadın] noun
Bolivianer {m} Bolivyalı noun
Bolivien {n} Bolivya noun
Bolschewismus {m} Bolşevizm noun
Bolzen {m} cıvata noun
Bombardement {n} bombardıman noun
Bombardierung {f} bombardıman noun
Bombenflugzeug {n} bombardıman uçağı noun
Bomber {m} bombardıman uçağı noun
Bombe {f} bomba noun
Bonus {m} ikramiye noun
boolesche Algebra {f} boole cebiri noun
Boot {n} bot noun
Boot {n} kayık noun
Boot {n} sandal noun
Boot {n} tekne noun
bordeauxrot bordo adj
Bordeauxrot {n} bordo noun
Bordkarte {f} biniş kartı noun
Bordpersonal {n} kabin ekibi noun
Bordpersonal {n} uçuş ekibi noun
Bordstein {m} kaldırım taşı noun
borgen ödünç almak verb
borgen ödünç vermek verb
Bor {n} <B> bor <B> noun
Boshaftigkeit {f} hainlik noun
Bosheit {f} hainlik noun
Bosnien-Herzegowina {n} Bosna-Hersek <.ba> noun
Bosnien {n} Bosna noun
Bosnierin {f} Boşnak [kadın] noun
Bosnier {m} Boşnak noun
Bosporus {m} Boğaziçi noun
Bosporus {m} Boğaz noun
Botanik {f} botanik noun
botanisch botanik adj
Botschafter {m} büyükelçi noun
Botschafter {m} sefir [eski] noun
Botschaftsrat {m} müsteşar [elçilikte] noun
Botschaftsrätin {f} müsteşar [elçilikte] [kadın] noun
Botschaft {f} [Nachricht] bildiri noun
Botschaft {f} [pol. Vertretung eines Staates im Ausland] büyükelçilik noun
Botsuana {n} Botsvana noun
Botswana {n} Botsvana noun
Boulevard {m} bulvar noun
Boutique {f} butik noun
Boxenluder {n} [motor sporu yarışları sırasında araçların yanında duran çıtır
kız] noun
Boxen {n} boks noun
Boxhandschuh {m} boks eldiveni noun
Boxring {m} ring noun
Boykott {m} boykot noun
Bozen {n} Bolzano noun
Brachpieper {m} kır incir kuşu [Anthus campestris] noun
Brandenburger Tor {n} Brandenburg Kapısı noun
Brandenburg {n} Brandenburg noun
brandneu yepyeni adj
Brandopfer {n} yakmalık sunu noun
Brandseeschwalbe {f} kara gagalı sumru [Thalasseus sandvicensis, syn.: Sterna
sandvicensis] noun
Brandstiftung {f} kundaklama noun
Brandwunde {f} yanık yarası noun
Brand {m} yangın noun
Brasilianerin {f} Brezilyalı [kadın] noun
Brasilianer {m} Brezilyalı [erkek] noun
brasilianisch Brezilyalı adj
Brasilien {n} Brezilya noun
braten kavurmak verb
braten kızartmak verb
Brathähnchen {n} piliç kızartması noun
Brathähnchen {n} tavuk kızartması noun
Bratkartoffeln {pl} patates kızartması noun
Bratpfanne {f} tava noun
Bratsche {f} alto noun
Bratsche {f} viyola noun
brauchbar [Person] yetenekli adj
brauchbar [Sachen] işe yarar adj
brauchen ihtiyacı olmak verb
Brauerei {f} bira fabrikası noun
Braunbär {m} boz ayı [Ursus arctos] noun
braun kahverengi adj
Braunkehlchen {n} çayır taşçalanı [Saxicola rubetra] noun
Brautkleid {n} gelinlik noun
Brautstrauß {m} gelin buketi noun
Braut {f} gelin noun
Bravo! Aferin!
brechen kırmak verb
Breite {f} en noun
breit geniş adj
Brei {m} ezme noun
Brei {m} lapa noun
Brei {m} püre noun
Bremsbelag {m} fren balatası noun
bremsen fren yapmak verb
Bremse {f} fren noun
Bremsleuchte {f} stop lambası noun
Bremslicht {n} stop lambası noun
Bremspedal {n} fren pedalı noun
Bremssystem {n} fren sistemi noun
brennen yanmak verb
brennen [Wunde, Schmerz] sızlamak verb
Brennessel {f} [alt] ısırgan noun
Brennholz {n} odun noun
Brennkammer {f} yanma odası noun
Brennnessel {f} ısırgan otu noun
Brennraum {m} yanma odası noun
Brennstoff {m} yakacak noun
Brennstoff {m} yakıt noun
Bretagne {f} Bretanya noun
Bretone {m} Breton noun
Bretonisch {n} Bretonca noun
Bretter {pl} [Bühne] sahne noun
Bridge {n} [Kartenspiel] briç noun
Briefe schreiben mektup yazmak verb
Briefkasten {m} posta kutusu noun
Briefmarkenkunde {f} filateli noun
Briefmarke {f} pul noun
Briefpapier {n} mektup kağıdı noun
Brieftasche {f} cüzdan noun
Briefträgerin {f} postacı [kadın] noun
Briefträger {m} postacı noun
Briefumschlag {m} mektup zarfı noun
Briefumschlag {m} zarf noun
Brief {m} mektup noun
Brieföffner {m} mektup açacağı noun
Briekäse {m} brie peyniri noun
Brigade {f} tugay noun
Brillantring {m} pırlanta yüzük noun
Brillant {m} pırlanta noun
Brillenetui {n} gözlük kabı noun
Brillenetui {n} kutu [gözlük] noun
Brillenschlange {f} adi kobra [Naja naja] noun
Brille {f} gözlük noun
bringen getirmek verb
bringen götürmek verb
Brise {f} hafif rüzgar noun
Brise {f} meltem noun
brocken [südd.] [österr.] [pflücken, ernten] toplamak verb
Brocken {m} büyük parça noun
Brocken {m} iri parça noun
Brocken {m} [Felsblock] kaya parçası noun
Brombeere {f} böğürtlen noun
Brom {n} <Br> brom <Br> noun
Bronzezeit {f} Tunç Çağı noun
Bronze {f} bronz noun
Brosche {f} broş noun
Broschüre {f} risale [eski] noun
Brotbackautomat {m} ekmek yapma makinası noun
Brotkruste {f} ekmek kabuğu noun
Brot {n} ekmek noun
Browser {m} tarayıcı [internet] noun
Bruchstück {n} kırık noun
Bruchwasserläufer {m} orman düdükçünü [Tringa glareola] noun
Bruch {m} kırık noun
Bruder {m} kardeş [erkek] noun
Brummen {n} uğultu noun
Brunnen {m} çeşme noun
Brustkorb {m} göğüs kafesi noun
Brustkrebs {m} meme kanseri noun
Bruststimme {f} göğüs sesi noun
Brustwarze {f} memebaşı [Papilla mammae] noun
Brustwarze {f} meme başı [Papilla mammae] noun
Brustwarze {f} meme ucu [Papilla mammae] noun
Brustwirbel {m} sırt omuru noun
Brust {f} bağır noun
Brust {f} göğüs noun
brutal hayvanca adj
brutal vahşi adj
brutal zorba adj
Bräutigam {m} damat noun
Brötchen {n} küçük ekmek noun
Brückenlegepanzer {m} seyyar yüzücü hücum köprüsü <SYHK> noun
Brücke {f} köprü noun
Brüderlichkeit {f} kardeşlik noun
Brüderschaft {f} [österr.] [regional] kardeşlik noun
Brüder {pl} Grimm Grimm Kardeşler noun
Brühe {f} su noun
brüllen bağırmak verb
Brüssel {n} Brüksel noun
Bube {m} [Kartenspiel] vale noun
Bub {m} [südd.] [österr.] [schweiz.] [Junge] erkek [çocuk] noun
Buchbesprechung {f} kitap değerlendirme noun
Buchdruckerei {f} [Gewerbe] basımcılık noun
Buchdruck {m} basımcılık noun
Buchdruck {m} basım noun
buchen rezervasyon yapmak verb
Buche {f} gürgen ağacı noun
Buchführung {f} muhasebe noun
buchgemäß deftere göre adv
buchgemäß hesap defterine göre adv
Buchhalter {m} muhasebeci noun
Buchhaltung {f} muhasebe noun
Buchhändlerin {f} kitapçı [kadın] noun
Buchhändler {m} kitapçı noun
Buchse {f} burç noun
Buchstabe für Buchstabe harfi harfine adj
Buchstabe {m} harf noun
buchstabieren harflemek verb
buchstabieren hecelemek verb
Buchstütze {f} kitap dayanağı noun
Buchstütze {f} kitap tutucu noun
Bucht {f} körfez noun
Buchung {f} rezervasyon noun
Buchung {f} yer ayırma noun
Buch {n} kitap noun
Buckelwal {m} kambur balina [Megaptera novaeangliae] noun
Budapest {n} Budapeşte noun
Buddhismus {m} Budizm noun
Buddhistin {f} budist [kadın] noun
Buddhist {m} budist noun
Bugrad {n} ön iniş takımı noun
Bug {m} pruva noun
Bukarest {n} Bükreş noun
Bulgare {m} Bulgar noun
Bulgarien {n} Bulgaristan noun
Bulgarin {f} Bulgar [kadın] noun
Bulgarisch {n} Bulgarca noun
Bulgur {m} [Weizengrütze] bulgur noun
Bulimie {f} bulimi noun
Bumerang {m} bumerang noun
Bummelstreik {m} iş yavaşlatma eylemi noun
Bundesgesetz {n} federal kanun noun
Bundesland {n} eyalet noun
Bundespräsident {m} cumhurbaşkanı noun
Bundesrepublik {f} Deutschland <BRD> Almanya Federal Cumhuriyeti noun
Bundesrepublik {f} federal cumhuriyet noun
Bund {m} [Vereinigung, Gemeinschaft, Verband] cemiyet noun
Bund {m} [Vereinigung, Gemeinschaft, Verband] dernek noun
Bungalow {m} bungalov noun
Bungalow {m} tek katlı ev noun
Bunsenbrenner {m} Bunsen beki noun
bunt renkli adj
Burgenland {n} Burgenland noun
Burg {f} hisar noun
Burg {f} kale noun
Burka {f} çarşaf [siyah] noun
Bursche {m} delikanlı noun
Busbahnhof {m} otogar noun
Busch {m} [Dickicht] çalılık noun
Busch {m} çalı noun
Busenhalter {m} <BH> sütyen noun
Busen {m} meme noun
Busfahrer {m} otobüs sürücüsü noun
Bushaltestelle {f} otobüs durağı noun
Bussard {m} şahin noun
Bus {m} otobüs noun
Butterbrotpapier {n} yağlı kâğıt noun
Butter {f} tereyağı noun
Buße {f} tövbe noun
Bäckerei {f} fırın noun
Bäcker {m} ekmekçi noun
Bäcker {m} fırıncı noun
Bärlauch {m} ayı sarmısağı [Allium ursinum] noun
bärtig sakallı adj
Bär {m} ayı noun
böig fırtınalı adj
Börek {n} {m} [Blätterteigpastete, gefüllt mit Käse, Hackfleisch oder Spinat]
börek noun
Börsenkurs {m} borsa rayici noun
Börsenmakler {m} borsa aracısı noun
Börse {f} borsa noun
böse kötü adj
böser Blick {m} nazar noun
böse sein kızmak verb
böse [unheilvoll] uğursuz adj
Bücherregal {n} kitaplık noun
Bücherwurm {m} kitap kurdu noun
Büfett {n} büfe noun
Büffel {m} manda noun
Bügeleisen {n} ütü noun
bügeln ütülemek verb
bügeln ütü yapmak verb
Bühne {f} sahne noun
Bündel {n} demet noun
Bündnis 90/Die Grünen Birlik 90/Yeşiller noun
Bürgerkrieg {m} iç savaş noun
Bürgermeisterin {f} belediye başkanı [kadın] noun
Bürgermeisterin {f} belediye reisi [kadın] noun
Bürgermeister {m} belediye başkanı noun
Bürgermeister {m} belediye reisi noun
Bürgersteig {m} kaldırım [konuş.] noun
Bürgersteig {m} tretuvar noun
Bürgersteig {m} yaya kaldırımı noun
Bürgschaft {f} kefalet noun
Büroklammer {f} ataş noun
Bürokratie {f} bürokrasi noun
Büro {n} büro noun
Büro {n} ofis noun
Büro {n} yazıhane noun
Bürste {f} fırça noun
Büstenhalter {m} <BH> sütyen noun
büßen tövbe etmek verb
Cadmieren {n} [Galvanik] kadmiyum kaplama noun
Cafeteria {f} kafeterya noun
Café {n} kahvehane noun
Californium {n} <Cf> kaliforniyum <Cf> noun
campen kamp yapmak verb
campieren [österr.] [schweiz.] kamp yapmak verb
Campingplatz {m} kamp yeri noun
Campus {m} yerleşke noun
Cannabis {m} {n} kenevir noun
Cappuccino {m} kapuçino noun
Captain America {m} Kaptan Amerika noun
Cargo {m} kargo noun
Casablanca {n} Kazablanka noun
Cashflow {m} nakit akımı noun
Cashflow {m} nakit akışı noun
Casimir-Effekt {m} Casimir kuvveti noun
Casino {n} gazino noun
Casino {n} kumarhane noun
Cello {n} çello noun
Cer {n} <Ce> seryum <Ce> noun
Chalet {n} dağ evi noun
Champagner {m} şampanya noun
Champignons {pl} mantar [çeşit] {sg} noun
Champignon {m} şampinyon noun
Chamäleon {n} bukalemun noun
Chancengleichheit {f} fırsat eşitliği noun
Chancengleichheit {f} şans eşitliği noun
Chance {f} fırsat noun
Chance {f} şans noun
Chan {m} [Rsv.] han noun
Chaosforschung {f} kaos kuramı noun
Chaos {n} kaos noun
Chaos {n} kargaşalık noun
Chaos {n} kargaşa noun
charakteristische Funktion {f} karakteristik fonksiyon noun
charakteristisch özgü adj
Charakter {m} karakter noun
Chargé d'affaires {m} maslahatgüzar noun
chatten chat yapmak verb
chatten sohbet etmek verb
Check-up {m} {n} çekap noun
Chefingenieur {m} başmühendis noun
Chef {m} müdür noun
Chef {m} patron noun
Chef {m} şef noun
Chemieingenieurin {f} kimya mühendisi [kadın] noun
Chemieingenieurwesen {n} kimya mühendisliği noun
Chemieingenieur {m} kimya mühendisi noun
Chemie {f} kimya noun
Chemikalien {pl} kimyevi maddeler noun
Chemikerin {f} kimyager [kadın] noun
Chemiker {m} kimyager noun
chemische Industrie {f} kimya sanayii noun
Chilenischer Delfin {m} Şili yunusu [Cephalorhynchus eutropia] noun
Chile {n} Şili noun
Chilischoten {pl} sivri biber noun
China {n} Çin noun
Chinese {m} Çinli noun
Chinesin Çinli [kadın] noun
Chinesische Mauer {f} Çin Seddi noun
Chinesisches Meer {n} Çin Denizi noun
chinesisch [Sprache] Çince adj
Chinesisch {n} Çince noun
chinesisch Çinli adj
Chips {pl} [Kartoffelchips] cips noun
Chip {m} [Computer] çip noun
Chirurgin {f} cerrah [kadın] noun
Chirurg {m} cerrah noun
Cholera {f} kolera noun
Chor {m} koro noun
Christbaum {m} [regional] Noel ağacı noun
Christbaum {m} [regional] yılbaşı ağacı noun
Christentum {n} Hristiyanlık noun
Christentum {n} Hıristiyanlık noun
Christen {pl} Hristiyanlar noun
Christen {pl} Hıristiyanlar noun
Christin {f} Hristiyan [kadın] noun
Christin {f} Hıristiyan [kadın] noun
christlicher Feiertag {m} yortu noun
christlich Hristiyan adj
christlich Hıristiyan adj
Christoph Kolumbus Kristof Kolomb
Christ {m} Hristiyan noun
Christ {m} Hıristiyan noun
Chromosom {n} kromozom noun
Chronik {f} kronik noun
Chrysantheme {f} kasımpatı noun
Chrysantheme {f} krizantem noun
circa <ca.> aşağı yukarı adv
circa <ca.> yaklaşık adv
Clique {f} hizip [eski] noun
Clique {f} klik noun
Clique {f} takım noun
CO2-Bilanz {f} karbon ayak izi noun
Cockpit {n} kokpit noun
Cockpit {n} pilot kabini noun
Cocktail {m} kokteyl noun
Comer See {m} Como Gölü noun
Comic {n} çizgi roman noun
Compiler {m} derleyici noun
Computerabsturz {m} bilgisayarın çökmesi noun
Computerausfall {m} bilgisayar arızası noun
computergestützt bilgisayar destekli adj
computergestützte Fabrikation {f} <CAM> bilgisayar destekli imalat <BDİ> noun
computergestützte Fabrikation {f} <CAM> bilgisayar destekli üretim noun
computergestützte Fertigung {f} <CAM> bilgisayar destekli imalat <BDİ> noun
computergestützte Fertigung {f} <CAM> bilgisayar destekli üretim <BDÜ> noun
computergestützte Konstruktion {f} <CAD> bilgisayar destekli tasarım <BDT> noun
Computerspiel {n} bilgisayar oyunu noun
computerunterstützt bilgisayar destekli adj
computerunterstützte Konstruktion {f} <CAD> bilgisayar destekli tasarım <BDT>
noun
Computer {m} bilgisayar noun
Configuration Item {n} konfigürasyon elemanı noun
Confinement {n} renk hapsi noun
Cookie {m} {n} [Internet] çerez [internet] noun
Copernicium {n} <Cn> kopernikyum <Cn> noun
Couchtisch {m} sehpa noun
Couch {f} divan noun
Couch {f} koltuk noun
Countdown {m} geri sayım noun
Cousine {f} kuzin noun
Cousin {m} kuzen noun
Creutzfeldt-Jakob-Krankheit <CJK> Creutzfeldt-Jakob hastalığı <CJD> noun
Croissant {n} kruvasan noun
Croupier {m} krupiye noun
Croutons {pl} kruton noun
Cup {m} [Pokal] kupa noun
Curium {n} <Cm> küriyum <Cm> noun
Cursor {m} imleç noun
Cyanwasserstoff {m} hidrosiyanik asit noun
Cyber-Attacke {f} siber saldırı noun
Cyberspace {m} siberalem noun
Cyberspace {m} siber alem noun
Cäsium {n} <Cs> sezyum <Cs> noun
da (ist) işte
Dachboden {m} tavan arası noun
Dachboden {m} çatı arası noun
Dachgeschoss {n} çatı katı noun
Dachgeschoß {n} [alt] çatı arası noun
Dachrinne {f} oluk noun
Dachs {m} porsuk noun
Dachterrassenwohnung {f} teras katı dairesi noun
Dachziegel {m} kiremit noun
Dach {n} çatı noun
dadurch böylelikle adv
Dagobert Duck Varyemez Amca
daheim evde adv
daher bundan dolayı adv
daher bunun için adv
daher ondan dolayı adv
dahinter arkasında adv
dahinter arka tarafında adv
dahinziehen süzülmek verb
Dahlie {f} dalya noun
damals o zaman adv
Damaskus {n} Şam noun
Damenbinde {f} adet bezi noun
Damenbinde {f} hijyenik ped noun
Damentoilette {f} bayanlar tuvaleti noun
Damentoilette {f} bayan tuvaleti noun
Dame {f} bayan noun
Dame {f} hanım noun
Dame {f} [beim Schach] vezir noun
Dame {f} [Kartenspiel] dam noun
Dame {f} [Kartenspiel] kız noun
Damm {m} set noun
Dampfbad {n} hamam noun
Dampfbügeleisen {n} buharlı ütü noun
Dampfer {m} vapur noun
Dampflokomotive {f} buharlı lokomotif noun
Dampf {m} buhar noun
Dampf {m} su buharı noun
danach sonra adv
Dankbarkeit {f} minnettarlık noun
dankbar minnettar adj
dankbar müteşekkir adj
dankbar teşekkür borçlu adj
Danke! Sağol!
Danke! Sağolun!
Danke! Teşekkürler!
Danke! [Antwort auf: ”Hoş geldiniz!”] [wörtlich: Wir haben es angenehm / herzlich
gefunden!] Hoş bulduk!
Danke, dass du fragst. Sorduğun için teşekkürler.
Danke. Teşekkür ederim.
Danke der Nachfrage. Sorduğun için sağol.
danke dir sağ ol
Danke für den Anruf! Aradığın için teşekkürler!
Danke für den Tipp. Tavsiyen için teşekkürler.
Danke für die Fahrt! (arabayla) beni bıraktığın/bıraktığınız için teşekkür
ederim
Danke für die Fahrt! beni arabana/arabanıza aldığın/aldığınız için teşekkür
ederim
Danke für euer Kommen! Geldiğiniz için teşekkürler!
Danke für Ihre Einladung. Davetiniz için teşekkür ederim.
Danke für Ihr Kommen! Ayağınıza sağlık!
Danke für Ihr Kommen! Geldiğiniz için teşekkürler!
Danke im Voraus! Şimdiden teşekkür ederim!
danken teşekkür etmek verb
Danke schön! Sağ olun!
Danke sehr! Çok teşekkür ederim!
Danke vielmals! Çok teşekkürler!
Dank {m} teşekkür noun
dann (in diesem Fall) öyleyse adv
dann bir de [o zaman] adv
dann o zaman adv
dann [in diesem Fall] o hâlde adv
Danzig {n} Gdańsk / Gdansk noun
daraufhin bunun üzerine adv
Darbuka {f} [Bechertrommel] darbuka noun
Darbuka {f} [Bechertrommel] dümbelek noun
Dardanellen {pl} Çanakkale Boğazı noun
Dardanos {m} Dardanos noun
Darf...? ...serbest mi?
Darf ich ... ? ... -ebilir miyim?
Darf ich Ihnen vorstellen ... Sizi tanıştırayım ...
Darf ich vorstellen, ... Tanıştırabilir miyim, ...
darlegen anlatmak verb
Darlehen {n} borç verme noun
Darlehen {n} ikraz [eski] noun
Darlehen {n} ödünç verme noun
Darmspiegelung {f} bağırsak endoskopisi noun
Darmspiegelung {f} kolonoskopi noun
Darmverstopfung {f} inkıbaz noun
Darmverstopfung {f} kabızlık noun
Darmverstopfung {f} peklik noun
Darm {m} bağırsak noun
darstellend betimleyici adj
darstellend tanımlayıcı adj
Darstellerin {f} aktris noun
Darstellerin {f} oyuncu [kadın] noun
Darsteller {m} aktör noun
Darsteller {m} oyuncu noun
Darstellung {f} tanımlama [Beschreibung] noun
Darstellung {f} [Beschreibung] tasvir noun
Darstellung {f} [Erläuterung] anlatma noun
darüber onun hakkında
das Bett machen yatağı düzeltmek verb
Das Fenster zum Hof Arka Pencere [Alfred Hitchcock]
Das gefällt mir. Bu hoşuma gidiyor.
Das geht auf meine Rechnung. [ugs.] [fig.] Bendensin.
Das geht mir nicht aus dem Kopf. [ugs.] Aklımdan çıkmıyor.
das Geld zum Fenster hinauswerfen parasını sokağa atmak verb
das gleiche Schicksal erleiden wie jd./etw. -in akıbetine uğramak verb
das Goldene Horn {n} Haliç noun
das Hochdeutsche [immer mit bestimmtem Artikel] Yüksek Almanca noun
Das ist eine große Schande! Çok ayıp!
Das ist keinen Pfifferling wert! Bu beş para etmez!
Das ist leichter gesagt als getan. Söylemesi kolay.
Das ist mir egal! Umrumda değil!
Das Leben des Brian Brian'ın Hayatı
Das letzte Hemd hat keine Taschen. Kefenin cebi yok.
das o pron
Das prächtige Jahrhundert Muhteşem Yüzyıl
das Recht verbriefen hakkı temsil etmek verb
Das reicht! Bu kadar yeter!
dasselbe aynı pron
dass ki conj
Das wär's. Bu kadar.
das Zünglein an der Waage sein ağır basmak verb
Data-Mining {n} veri madenciliği noun
Dateiendung {f} dosya uzantısı noun
Dateinamenserweiterung {f} dosya uzantısı noun
Dateisuffix {n} dosya uzantısı noun
Datei {f} dosya noun
Datenaustausch {m} veri alışverişi noun
Datenbankmanagementsystem {n} <DBMS> veri tabanı yönetim sistemi <VTYS> noun
Datenbank {f} veri tabanı noun
Datenbank {f} veritabanı noun
Datenflussplan {m} bilgi akış diyagramı noun
Datenflussplan {m} veri akış diyagramı noun
Datenflussschaubild {n} bilgi akış diyagramı noun
Datenflussschaubild {n} veri akış diyagramı noun
Datenfluss {n} bilgi akışı noun
Datenfluss {n} veri akışı noun
Datengewinnung {f} veri madenciliği noun
Datenkapselung {f} veri kapsülleme noun
Datenkompression {f} veri sıkıştırma noun
Datenspeicherung {f} veri depolama noun
Datenträger {m} veri taşıyıcı noun
Daten {pl} veri {sg} noun
Dativ {m} -e hali noun
Dativ {m} datif noun
Dativ {m} e hali noun
Dattelpalme {f} hurma ağacı noun
Dattel {f} hurma noun
Datum {n} tarih noun
Dauerauftrag erteilen otomatik ödeme talimatı vermek verb
Dauerauftrag {m} otomatik ödeme noun
Dauerauftrag {m} otomatik ödeme talimatı noun
dauern sürmek verb
dauern sürüp gitmek verb
Dauerregen {m} aralıksız yağmur noun
Dauerregen {m} sürekli yağmur noun
dauert sürer verb
Dauer {f} müddet noun
Dauer {f} süre noun
Dauer {f} uzunluk noun
Daumen {m} başparmak noun
Daune {f} pufla noun
David {m} Davut noun
davon bundan adv
davonfliegen uçup gitmek verb
davon ondan adv
davor ondan önce adv
davor öncesinde adv
dazugehörig uygun adj
dazwischen arada adv
da çünkü conj
Debakel {n} hezimet noun
Debatte {f} münakaşa [tartışma] noun
Debatte {f} münazara noun
Debatte {f} müzakere noun
Debatte {f} tartışma noun
debattieren müzakere etmek verb
Deckel {m} kapak noun
Decke {f} [Bettdecke] yorgan noun
Decke {f} [Zimmerdecke] tavan noun
Deckname {m} mahlas noun
defekt bozuk adj
Defekt {m} arıza noun
Defekt {m} illet noun
Defibrillator {m} defibrilatör noun
definitiv kati adj
Defizit {n} açık noun
Defizit {n} eksiklik noun
degeneriert dejenere adj
degeneriert [physikalische Chemie] bozulmuş [fiziksel kimya] adj
Degen {m} epe noun
Degen {m} kılıç noun
dehnbar esnek adj
Dehnung {f} gerinim noun
deiner Meinung nach sence
deinetwegen senin için adv
dein senin pron
Dekagramm {n} <dag, dkg> [österr.] dekagram <dag> noun
Dekathlon {m} onlu yarış noun
Deklination {f} çekim noun
Dekonstruktion {f} yapısökum noun
Dekoration {f} dekorasyon noun
Dekoration {f} dekor noun
Dekoration {f} süs noun
Dekor {m} {n} süs noun
Delegierter {m} murahhas [eski] noun
Delfin {m} yunus noun
delikat [empfindlich] nazik [özen gerektiren] adj
Deltaflügel {m} delta kanat noun
Delta {n} delta noun
Dementi {n} tekzip noun
dementsprechend ona göre adv
Demenz {f} bunama noun
Demenz {f} demans noun
demgemäß buna göre adv
demgemäß o hâlde adv
demnach buna göre adv
demnach o hâlde adv
demnächst (pek) yakında adv
Demographie {f} nüfus bilimi noun
Demokratie {f} demokrasi noun
Demokratin {f} demokrat [kadın] noun
demokratisch demokratik adj
Demokratische Partei Demokrat Parti <DP> noun
Demokratische Republik {f} Kongo Demokratik Kongo Cumhuriyeti noun
Demokratische Republik {f} Kongo [Kongo-Kinshasa] [früher Zaire] Demokratik Kongo
Cumhuriyeti [eskiden Zaire] <.cd> noun
Demokrat {m} demokrat noun
Demonstrantin {f} gösterici [kadın] noun
Demonstrant {m} gösterici noun
Demonstration {f} demonstrasyon noun
Demonstration {f} [auch politisch] gösteri [siyasi de] noun
demonstrieren gösteri yapmak verb
dem Spielteufel verfallen kumara müptela
Demut {f} huşu noun
demzufolge ona göre adv
demütig alçak gönüllü adj
den Akku aufladen akü doldurmak verb
den Ausnahmezustand verhängen olağanüstü hal ilan etmek verb
den Eindruck {m} machen, dass ... b.ş. izlenimini vermek verb
den Führerschein machen ehliyet almak verb
den ganzen Tag bütün gün adv
den Gürtel enger schnallen kemerleri sıkmak verb
Den Haag {n} Lahey noun
denken düşünmek verb
denken sanmak verb
Denken {n} tefekkür [eski] noun
Denkerin {f} düşünür [kadın] noun
Denker {m} düşünür noun
Denkmal {n} abide noun
Denkmal {n} anıt noun
Denkmuster {n} düşünce kalıbı noun
den Krebs besiegen kanseri yenmek
Denkschrift {f} layiha noun
denkwürdig anılmaya değer adj
den Mund halten susmak verb
denn acaba
dennoch buna karşın adv
dennoch yine de adv
denn çünkü conj
den Oberkörper freimachen belden yukarısını soyunmak verb
Dentin {n} dentin noun
den Tisch decken sofra kurmak verb
Deodorant {n} deodoran noun
Deo {n} [Kurzwort für: Deodorant] deodoran noun
Depot {n} ambar noun
Depot {n} depo noun
Depression {f} depresyon noun
deprimierend karamsar adj
der / die / das [das Türkische kennt keine best. Artikel] belirtme sıfatı
[Türkçe'de belirli tanımlık yok]
Der/Die Nächste bitte! Sıradaki lütfen!
der andere [von zweien] öteki
derart bu kadar adv
derart böylece adv
derartig böyle adj
derart o kadar adv
derart öyle adv
derart şu kadar adv
Derby {n} derbi noun
Der dritte Mann Üçüncü Adam [Carol Reed]
Der Groschen ist gefallen. Jeton düştü.
Der Honigberg [Übers. Harald Schüler] Berci Kristin Çöp Masalları [Latife
Tekin]
der Jüngste Tag {m} mahşer noun
Der kleine Prinz Küçük Prens [Antoine de Saint-Exupéry]
Der Klügere gibt nach. Akıllı olan kavgaya girmez.
der Sonnenkönig {m} [Ludwig XIV.] Güneş Kral [XIV. Louis] noun
Derwischkonvent {n} [Versammlungshaus einer Sufi-Bruderschaft] tekke noun
Deserteur {m} kaçak noun
deshalb bundan dolayı adv
deshalb bu nedenle adv
deshalb bunun için adv
deshalb bu yüzden adv
deshalb onun için adv
Designerin {f} tasarımcı [kadın] noun
Designer {m} tasarımcı noun
Design {n} tasarım noun
Desktop-Publishing {n} masaüstü yayıncılık noun
Desktop {m} masaüstü noun
despektierlich aşağılayıcı adj
despektierlich küçümseyici adj
despektierlich saygısız adj
Dessert {n} tatlı noun
destilliertes Wasser {n} saf su noun
deswegen bu yüzden adv
detailliert detaylı adj
Detail {n} ayrıntı noun
Detail {n} detay noun
Determinismus {m} belirlenimcilik noun
Determinismus {m} determinizm noun
Detonation {f} patlama noun
Deukalion {m} Deukalion noun
deutlich açıkça adj
deutlich bariz adj
deutlich belirgin adj
deutlich werden belirginleşmek verb
deutsch Alman adj
Deutsche Demokratische Republik <DDR> Demokratik Alman Cumhuriyeti <DAC>
Deutsche Demokratische Republik {f} <DDR> Demokratik Almanya Cumhuriyeti <DAC>
noun
Deutscher Schäferhund {m} Alman kurdu noun
Deutscher Schäferhund {m} Alman çoban köpeği noun
Deutscher {m} Alman noun
Deutsche {f} Alman [kadın] noun
Deutschland {n} Almanya noun
deutschstämmig Alman kökenli adj
Deutsch {n} Almanca noun
Deutung {f} tefsir noun
Deutung {f} yorum noun
devot yaltakçı adj
Dextrose {f} dekstroz noun
Dezember {m} <Dez.> aralık <ara.> noun
Dezimaltrennzeichen {n} ondalık işareti noun
Diabetes {m} diyabet noun
Diagnose {f} teşhis noun
diagnostizieren teşhis etmek verb
Diagonale {f} köşegen noun
Diagramm {n} diyagram noun
Diagramm {n} çizge noun
Diagramm {n} şema noun
Diakon {m} diyakoz noun
Dialekt {m} diyalekt noun
Dialekt {m} lehçe noun
Diamant {m} elmas noun
Diarrhoe {f} diyare noun
Diarrhoe {f} ishal noun
dich selbst kendini pron
dich seni pron
Dichterin {f} şair [kadın] noun
Dichter {m} şair noun
Dichte {f} yoğunluk noun
Dichte {f} özkütle noun
dicht gedrängt kalabalık adj
Dichtung {f} conta noun
dicht yoğun adj
Dickdarm {m} kalın bağırsak [Intestinum crassum] noun
dick kalın adj
Dickschnabelmöwe {f} Pasifik martısı [Larus pacificus] noun
dick werden şişmanlamak verb
dick [korpulent] şişman adj
die anderen diğerleri
die Auslagen bezahlen harçını vermek verb
Die Bremer Stadtmusikanten {pl} Bremen Mızıkacıları noun
die britische Presse {f} İngiltere basını noun
Diebstahl {m} hırsızlık noun
Dieb {m} hırsız noun
Die Entführung aus dem Serail [Mozart] Saraydan kız kaçırma [hem de: Il
Seraglio]
die Fahne hissen bayrak çekmek verb
Die Fantastischen Vier [Comic] Fantastik Dörtlü noun
die Geduld in Person sein sabır taşı olmak verb
Die Grünen {pl} [Partei] Yeşiller {pl} [parti] noun
die hintere Seite von ... ardı noun
Die Katze beißt sich in den Schwanz. Kısır döngüye giriyor.
die Katze im Sack kaufen [fig.] bir şeyi görmeden satın almak verb
die Maske {f} fallen lassen maskesi düşmek verb
die Maske {f} fallen lassen maskesini düşürmek verb
die meisten çoğu adj
die Nase voll haben von [+Dat.] [ugs.] -den bıkmak verb
die Nase voll haben von [ugs.] -den bıkıp usanmak verb
Diener {m} hizmetçi noun
dienstags salı günleri adv
Dienstag {m} <Di., Die., Dienst.> salı <sal., sa., s.> noun
Dienstflughöhe {f} servis irtifası noun
Dienstgipfelhöhe {f} servis tavanı noun
Dienstleistung {f} hizmet noun
Dienstmädchen {n} hizmetçi [kadın] noun
Dienst {m} hizmet noun
dies bu pron
die Schule schwänzen okulu asmak verb
diese bunlar pron
diese bu pron
Dieselmotor {m} dizel motor noun
Dieselmotor {m} dizel motoru noun
Diesel {m} dizel noun
Diesel {m} mazot noun
dieser bu pron
dieser Ort burası
dieser Platz burası
dieser şu pron
dieses bu pron
diese Stelle burası
Die sieben Weltwunder der Antike Antik Dönemin Yedi Harikası noun
Die sieben Weltwunder Dünyanın Yedi Harikası noun
Die Sommerferien waren schön. Yaz tatili güzeldi.
Dietrich {m} maymuncuk noun
die Verantwortung für etw. übernehmen -in sorumluluğunu üstlenmek verb
die Verlobung lösen nişanı bozmak verb
die Wurzel aus etw. ziehen -in karekökünü almak verb
die Zeit verbringen vakit geçirmek verb
die Zimmerreservierung stornieren oda rezervasyonu iptal etmek verb
diffamieren iftira atmak verb
Differential- diferansiyel adj
Differentialgleichung {f} <DGL> diferansiyel denklem noun
Differentialgleichung {f} diferansiyel denklemler noun
Differentialrechnung {f} diferansiyel hesap noun
Differenzialgeometrie {f} diferansiyel geometri noun
differenzierbare Mannigfaltigkeit {f} diferansiyellenebilir manifold noun
digital dijital adj
Diktatur {f} diktatörlük noun
Dill {m} dereotu noun
Dimension {f} boyut noun
Dimension {f} buud [osm.] noun
Ding {n} şey noun
Dinkel {m} kılçıksız buğday noun
Dinkel {m} kızıl buğday noun
Dinosaurier {m} dinozor noun
Diomedes {m} Diomedes noun
Dionysos {m} Dionysos noun
Diplomatie {f} diplomasi noun
Diplomat {m} diplomat noun
Diplom {n} diploma noun
direkter Nachbar {m} kapı komşusu noun
Direktion {f} [Geschäftsleitung] müdürlük noun
Direktion {f} [Geschäftsleitung] yönetmenlik noun
Direktor {m} müdür noun
dir sana pron
Disco {f} disko noun
Disco {f} diskotek noun
Diskothek {f} disko noun
Diskothek {f} diskotek noun
Disko {f} disko noun
Disko {f} diskotek noun
Diskrepanz {f} uyumsuzluk noun
Diskrepanz {f} çelişki noun
diskret mahrem adj
Diskussion {f} münakaşa noun
Diskussion {f} münazara noun
Diskussion {f} müzakere noun
Diskussion {f} tartışma noun
Diskuswerfen {n} disk atma noun
diskutieren münakaşa etmek verb
diskutieren münazara etmek verb
diskutieren müzakere etmek verb
diskutieren tartışmak verb
Disput {m} ağız kavgası noun
Disput {m} mübahase [osm.] [ilmî] noun
Disput {m} münakaşa noun
Disput {m} tartışma noun
Distanz {f} mesafe noun
Distanz {f} uzaklık noun
Distelfink {m} saka kuşu [Carduelis carduelis] noun
Distel {f} devedikeni noun
Distributivgesetz {n} dağılma özelliği noun
Distributivität {f} dağılma noun
Disziplin {f} disiplin noun
Disziplin {f} zapturapt noun
divergieren sapmak verb
divergieren ıraksamak verb
divers muhtelif adj
Dividende {f} temettü noun
dividiert durch bölü adv
Division {f} tümen noun
Diät halten perhiz yapmak verb
Diät {f} perhiz noun
Diät {f} rejim noun
DNA-Sequenzierung {f} DNA dizi analizi noun
doch fakat adv
Dock {n} havuz noun
Dodekaeder {m} dodekahedron noun
Dogma {n} dogmatizm noun
Dohle {f} küçük karga [Corvus monedula] noun
Doktorandin {f} doktora öğrencisi [kadın] noun
Doktorand {m} doktora öğrencisi noun
Doktorarbeit {f} doktora tezi noun
Doktor {m} <Dr.> [akademischer Grad] doktor <Dr.> [akademik unvan] noun
Dokumentarfilm {m} belgesel film noun
Dokumentation {f} dokümantasyon noun
Dokument {n} belge noun
Dokument {n} doküman noun
Dokument {n} evrak noun
Dokument {n} vesika noun
Dolch {m} hançer noun
Dolch {m} kama noun
Doline {f} obruk noun
Dollarisierung {f} dolarizasyon noun
Dollar {m} <$> dolar <$> noun
Dolma {n} [türkisches Gericht aus Kohl- und Weinblättern, gefüllt mit gehacktem
Hammelfleisch und Reis] dolma noun
dolmetschen tercüme etmek verb
Dolmetscher {m} tercüman noun
Dominikanische Republik {f} Dominik Cumhuriyeti noun
Dompfaff {m} bayağı şakrak kuşu [Pyrrhula pyrrhula] noun
Donau {f} Tuna Nehri noun
donnerstags perşembe günleri adv
Donnerstag {m} <Do., Don., Donnerst.> perşembe <per., pe., r.> noun
Donner {m} gök gürlemesi noun
Donner {m} gök gürültüsü noun
doof [ugs.] mal [argo] [aptal] noun
Doppelbett {n} çift kişilik yatak noun
Doppeletagenwohnung {f} dubleks daire noun
Doppelkinn {n} gerdan noun
Doppelpunkt {m} <:> iki nokta <:> noun
Doppelschnepfe {f} büyük su çulluğu [Gallinago media] noun
doppelt duble [alkol] adj
doppelt ikişer adj
doppelt çift adj
doppelt çifte adj
doppelwellig [Pappe oder Karton] çift oluklu [karton veya mukavva] adj
Doppelzentner {m} [ağırlık birimi, Almanya'da 100 kg] noun
Dorf {n} köy noun
Dornröschen {n} Uyuyan Güzel noun
Dorn {m} diken noun
dort drüben orada adv
dort drüben ta ötede adv
dort drüben ötede adv
dorthin oraya adv
dort orada adv
dort şurada adv
Dosenöffner {m} konserve açacağı noun
Dose {f} kutu noun
Dosimeter {n} dozölçer noun
Dosis {f} doz noun
Dossier {n} dosya noun
Dotter {m} {n} yumurta sarısı noun
Drachenfrucht {f} pitaya noun
Drachenviereck {n} deltoid noun
Drache {m} dragon [ejderha] noun
Drache {m} ejderha noun
Drache {m} ejder noun
Dragoner {m} dragon [asker] noun
Drahtlosnetzwerkverbindung {f} kablosuz ağ bağlantısı noun
Drahtseilbahn {f} füniküler noun
Draht {m} tel noun
Drama {n} dram noun
dranhängen [ugs.] [E-mail] eklemek [E-postaya] verb
draufgängerisch acar adj
draußen dışarıda adv
draußen dışarıda prep
dreckig [ugs.] pis adj
Dreck {m} kir noun
Dreck {m} pislik noun
Drehachse {f} [ugs.] dönüş ekseni noun
drehen döndürmek verb
drehen çevirmek verb
Drehflügelluftfahrzeug {n} döner kanatlı hava aracı noun
Drehkreuz {n} turnike [kapı] noun
Drehmaschine {f} torna noun
Drehmaschine {f} torna tezgâhı noun
Drehmeißel {m} torna kalemi noun
Drehmoment {n} dönme momenti noun
Drehturm {m} kule noun
Drehturm {m} taret noun
Drehtür {f} döner kapı noun
Dreieck {n} üçgen noun
dreieinhalb üç buçuk
dreihundert üç yüz
Dreikäsehoch {m} [ugs.] [hum.] bacaksız [konuş.] [mec.] noun
Drei Säulen der Europäischen Union Avrupa Birliği'nin üç sütunu noun
drei Tage vor etw. -e üç gün kala adv
dreitausend üç bin
dreiundzwanzig yirmi üç
Dreiwegehahn {m} üçlü musluk noun
dreizehn on üç
Dreißigjähriger Krieg {m} Otuz Yıl Savaşı noun
dreißig otuz
drei üç
Dreschen {n} harman noun
Dreschplatz {m} harman noun
Dressing {n} salata sosu noun
Drillinge {pl} üçüzler noun
dringend acil adj
Dringlichkeit {f} aciliyet noun
drinnen içinde adv
dritte üçüncü adj
Drogensucht {f} madde bağımlılığı noun
Drogen {pl} uyuşturucular noun
Drohne {f} [ugs. für männliche Biene] dron noun
Drohne {f} [ugs. für männliche Biene] erkek arı noun
Drohne {f} [unbemanntes Luftfahrzeug] drone [insansız hava aracı] noun
Drohn {m} [fachsprachlich: männliche Biene] dron noun
Drohn {m} [fachsprachlich: männliche Biene] erkek arı noun
Drohung {f} gözdağı noun
Drohung {f} tehdit noun
Dromedar {n} tek hörgüçlü deve [Camelus dromedarius] noun
drosseln kısmak verb
Druckbeaufschlagung {f} basınçlandırma noun
Druckbeaufschlagung {f} der Kabine kabin basınçlandırması noun
Druckerei {f} basımevi noun
Druckerei {f} matbaa noun
Druckerin {f} basımcı [kadın] noun
Druckerin {f} matbaacı [kadın] noun
Druckerzeugnis {n} [gedruckter Text, Bild etc.] basma noun
Drucker {m} basımcı noun
Drucker {m} matbaacı noun
Drucker {m} printer noun
Drucker {m} yazıcı noun
Druckkabine {f} basınçlı kabin noun
Druckknopf {m} çıtçıt noun
Druckluft {f} basınçlı hava noun
Druckluft {f} sıkıştırılmış hava noun
Druckmessgerät {n} basıölçer noun
Druckpresse {f} baskı makinesi noun
Druckspannung {f} basma gerilmesi noun
Druck {m} baskı noun
Druck {m} basım noun
Druck {m} basınç noun
Druck {m} tazyik [basınç] noun
Druck {m} [gedruckter Text, Bild etc.] basma noun
Drücken! Basınız!
drücken basmak verb
Drücker {m} tetik noun
Drüse {f} bez noun
Dschungel {m} balta girmemiş orman noun
Dschungel {m} cengel noun
Du bekommst das Fleisch, ich behalte die Knochen. [Redensart, die ausdrückt, dass
einem Lehrer die volle Erziehungsgewalt über ein Kind, einschließlich körperlicher
Strafen, zugestanden wird] Eti senin, kemiği benim.
du bist -sin verb
Du bist dran. Sıra sende.
Du bist lustig. Komiksin.
Dubnium {n} <Db> dubniyum <Db> noun
Dudelsack {m} gayda noun
Duell {n} düello noun
duftend kokulu adj
duften [gut riechen] kokmak [güzel kokmak] verb
Du hast mir wehgetan. [seelisch] Canımı acıttın.
Du meine Güte! Aman!
dumm aptal adj adv
Dummheit {f} ahmaklık noun
Dummkopf {m} [pej.] geri zekâlı [argo] noun
dumm sersem adj adv
dumm wie Bohnenstroh [ugs.] saman kafalı adj
dumpf [Ton] boğuk [ses] adj
dunkelblau koyu mavi adj
dunkelfarben koyu renkli adj
dunkelfarbig koyu renkli adj
Dunkelheit {f} karanlık noun
dunkel kara adj
dunkel karanlık adj
dunkel werden kararmak verb
dunkel [Farbe] koyu adj
dunkle Energie {f} karanlık enerji noun
dunkle Materie {f} karanlık madde noun
Dunst {m} pus noun
Duodenum {n} [Zwölffingerdarm] duodenum noun
Du rackerst dich unnütz ab. [ugs.] Kendini boş yere yoruyorsun.
durch aracılığıyla adv prep
durch arasından adv prep
durchaus gerçekten adv
durchdrehen [vor Freude, Wut etc.] -den çıldırmak verb
durcheinander altüst adj
durcheinander karışık adj
Durcheinander {n} kargaşalık noun
Durcheinander {n} karışıklık noun
Durcheinander {n} mahşer [mec.] [kargaşa] noun
Durchfall {m} diyare noun
Durchfall {m} ishal noun
Durchfall {m} [selten] [Misserfolg, Durchfallen bei einer Prüfung] bozgun
noun
Durchflussbegrenzer {m} kısıtlayıcı noun
durchgehen [passieren, durchqueren] geçmek verb
durchhalten dayanmak verb
durchhalten katlanmak verb
durch içinden adv prep
durchleuchten [gründlich prüfen] incelemek verb
Durchmesser {m} çap noun
durch ortasından adv prep
Durchschlag {m} [Sieb] kevgir noun
durchschnittlich verdienen ortalama kazanmak verb
Durchschnitt {m} ortalama noun
durch süresince adv prep
durch Wischen reinigen silerek temizlemek verb
durch [+Akk.] [mittels] b.ş. vasıtasıyla prep
durch [mittels] ile prep
Durst haben susamak verb
durstig susak adj
durstig susamış adj
durstig susuz adj
Durst {m} susama noun
Durst {m} susuzluk noun
Dur {n} majör noun
duschen duş yapmak verb
Dusche {f} duş noun
Duschgel {n} duş jeli noun
Duschvorhang {m} duş perdesi noun
du sen pron
Du solltest dich schämen! Utanmalısın!
dusselig aptal adj
dusselig [ugs.] akılsız adj
du wirst -ceksin / -caksın verb
Du wirst immer in meinem Herzen sein. Her zaman kalbimde olacaksın.
Dynamik {f} dinamik noun
dynamisch dinamik adj
dynamische Analyse {f} dinamik analiz noun
dynamische Analyse {f} dinamik çözümleme noun
dynamische Berechnung {f} dinamik analiz noun
dynamische Berechnung {f} dinamik çözümleme noun
Dynastie {f} hanedan noun
Dysurie {f} [schmerzhafter Harndrang] dizüri noun
dämmrig loş adj
Dänemark {n} Danimarka noun
Däne {m} Danimarkalı noun
Dänin {f} Danimarkalı [kadın] noun
dänisch Danimarkalı adj
dänisch [Sprache] Danca adj
Dänisch {n} Danca noun
Döbel {m} ak balık [Squalius cephalus, syn.: Leuciscus cephalus] noun
Döner Kebab {m} döner kebabı noun
Dönerkebab {m} [Rsv.] döner kebabı noun
Döner Kebap {m} [Rsv.] döner kebabı noun
Dönerkebap {m} [Rsv.] döner kebabı noun
Dönerladen {m} dönerci noun
Dönerverkäuferin {f} dönerci [kadın] noun
Dönerverkäufer {m} dönerci noun
Döner {m} döner noun
Dörrobst {n} kuru meyve noun
Dübel {m} dübel noun
Dünndarm {m} ince bağırsak [Intestinum tenue] noun
dünn ince adj
Dünnschnabel-Brachvogel {m} küçük kervan çulluğu [Numenius tenuirostris] noun
dürfen -ebilmek / -abilmek verb
dürfen izinli olmak verb
Dürre {f} kuraklık noun
Düsenflugzeug {n} jet uçağı noun
Düsenmaschine {f} jet uçağı noun
Düsentriebwerk {n} jet motoru noun
Düsentriebwerk {n} tepkili motor noun
Düse {f} lüle noun
E-Book {n} e-kitap noun
E-Mail {f} {n} e-posta noun
E-Mail {f} {n} elektronik posta noun
Earthship {n} kara gemisi noun
Ebbe {f} cezir noun
Ebenbild {n} tıpkısı noun
eben erst daha demin adv
Ebene {f} düzlem noun
Ebene {f} ova noun
ebenfalls aynen adv
ebenfalls aynı şekilde adv
ebenfalls dahi adv
ebenfalls de adv
ebenfalls hakeza [eski] adv
ebenfalls keza [hukuk] adv
Ebenheit {f} düzlemsellik noun
Ebenholz {n} abanoz noun
eben jetzt daha şimdi adv
eben jetzt hemen şimdi adv
eben jetzt tam şu an adv
ebenso aynı şekilde adv
ebenso enden wie jd./etw. -in akıbetine uğramak verb
ebenso hakeza [eski] adv
eben [gerade vorhin] az önce adv
Echografie {f} ultrasonografi noun
Echo {f} Ekho noun
Echo {n} yankı noun
Echt? [ugs.] Cidden? [argo]
Echt? [wirklich?] Sahi mi?
Echter Baldrian {m} kedi otu [Valeriana officinalis] noun
Echter Gamander {m} dalak otu [Teucrium chamaedrys] noun
Echter Lorbeer {m} Akdeniz defnesi [Laurus nobilis] noun
Echtes Lungenkraut {n} ciğer otu [Pulmonaria officinalis] noun
echt gerçek adj
echt hakiki adj
Echt jetzt? [ugs.] Harbiden? [argo]
Echtzeit- gerçek zamanlı adj
echt öz adj
Eckball {m} korner noun
Ecke {f} bucak noun
Ecke {f} köşe noun
Ecke {f} [Kante] kenar noun
Eckstoß {m} korner noun
Ecuador {n} Ekvator noun
Edel-Gamander {m} dalak otu [Teucrium chamaedrys] noun
Edelstein {m} değerli taş noun
Edelstein {m} kıymetli taş noun
Edelstein {m} mücevher noun
Edelweiß {n} aslan ayağı noun
edel [von vornehmer Abstammung] soylu adj
Efeu {m} [auch {n}] sarmaşık noun
Effekt {m} etki noun
Effizienz {f} randıman noun
Effizienz {f} verimlilik noun
Effizienz {f} verim noun
Egal! Boş ver!
Egal! Farketmez!
egal önemsiz adj
egoistisch bencil adj
egoistisch egoist adj
Ehebruch begehen zina yapmak verb
Ehebruch {m} zina noun
Ehefrau {f} eş [kadın] noun
Ehefrau {f} karı noun
Ehegatte {m} eş noun
Ehegattin {f} eş [kadın] noun
Ehegattin {f} karı noun
Ehekrise {f} evlilik krizi noun
Eheleute {pl} eşler noun
Ehemann {m} koca noun
Ehepaar {n} ikili noun
Ehepaar {n} karı koca noun
Ehepaar {n} çift noun
Ehepartnerin {f} eş [kadın] noun
Ehepartner {m} eş noun
eher ... als [anstatt, anstelle] ... yerine prep
Ehering {m} evlilik yüzüğü noun
eher [lieber] daha çok adv
Eheschließung {f} evlenme noun
Ehe {f} evlilik noun
Ehe {f} izdivaç noun
Ehrenmal {n} abide noun
Ehrenwort {n} şeref sözü noun
ehrerbietig [geh.] saygılı adj
Ehrerbietung {f} saygı noun
Ehre {f} onur noun
Ehre {f} şeref noun
ehrgeizig hırslı adj
Ehrgeiz {m} hırs noun
ehrlich dürüstçe adv
ehrlich gesagt doğrusu adv
Ehrlichkeit {f} doğruluk noun
Ehrlichkeit {f} dürüstlük noun
ehrlich [aufrichtig] içten adj
Eibe {f} porsuk ağacı noun
Eichelhäher {m} bayağı alakarga [Garrulus glandarius] noun
Eichel {f} palamut noun
eichen ayarlamak verb
eichen kalibre etmek verb
Eiche {f} meşe noun
Eichhörnchen {n} değin [konuş.] noun
Eichhörnchen {n} sincap noun
Eidechse {f} kertenkele noun
Eid {m} ant noun
Eid {m} yemin noun
Eierbecher {m} yumurta kabı noun
Eierschale {f} yumurta kabuğu noun
Eierschwamm {m} (Pfifferling) yumurta mantarı (Cantharellus cibarius) noun
Eierstock {m} yumurtalık noun
eifersüchtig [auf] [-e karşı] kıskanç [olmak] adj
Eifer {m} çaba noun
eifrig gayretkeş adj
Eigelb {n} yumurta sarısı noun
eigenartig acayip adv adj
Eigenartigkeit {f} garabet [tuhaflık] [eski] noun
Eigenbrötlerei {f} başına buyrukluk noun
Eigenbrötlerin {f} kalender [kadın] noun
Eigenbrötler {m} başına buyruk noun
Eigenbrötler {m} kalender noun
Eigengewicht {n} kendi ağırlığı noun
Eigenheim {n} kendi evi noun
eigenhändig kendi eliyle adj
Eigenkapital {n} özkaynaklar {pl} noun
eigen kendi adj
Eigenlob {n} kendini övme noun
Eigenschaftswort {n} sıfat noun
Eigenschaft {f} nitelik noun
Eigensinn {m} dikbaşlılık noun
eigenständig bağımsız adj
Eigenständigkeit {f} bağımsızlık noun
eigentlich aslında adv
eigentlich esasen adv
eigentlich gerçekte adv
eigentlich haddizatında adv
eigentlich [-e/-er/-es] asıl adj
Eigentum {n} mal noun
Eigentum {n} mülk noun
eigenwillig dik başlı adj
eigenwillig inatçı adj
Eigenwärme {f} kendi ısısı noun
eigen şahsi adj
Eilbrief {m} acele posta gönderisi noun
eilen acele etmek verb
Eile {f} acele noun
eilig acil adj
eiligst acele olarak adv
Eilsendung {f} acele posta gönderisi noun
eimerweise kova kova adj
Eimer {m} kova noun
ein Amt antreten göreve başlamak verb
einander birbiri pron
ein andermal başka bir zaman adv
einander ähneln benzeşmek verb
einander ähnlich werden eşleşmek verb
Einarbeitungszeit {f} eğitim dönemi noun
einarmig çolak adj
einatmen nefes almak verb
ein Auge zudrücken göz yummak verb
ein Bad nehmen banyo yapmak verb
Einbahnstraße {f} tek yönlü yol noun
Einband {m} cilt [kapak] noun
einbezahltes Kapital {n} ödenmiş sermaye noun
einbiegen sapmak verb
Einbildung {f} [Illusion] hayal noun
ein bisschen azıcık adv
ein bisschen biraz
Einbruch {m} ev soyma noun
Einbruch {m} [scharfer Abfall, Rückgang] düşüş noun
Einbürgerungstest {m} vatandaşlık testi noun
eindeutig açık [açık seçik, net] adj
eindeutig tek anlamlı adj
eindeutig tek manalı adj
Eindruck {m} etki [izlenim] noun
Eindruck {m} intiba [eski] noun
Eindruck {m} izlenim noun
eine (wichtige) Rolle spielen (önemli) bir rol oynamak verb
eine Absage erteilen ret cevabı vermek verb
eine Antwort geben yanıt vermek
eine Art ... bir nevi ...
eine Art ... bir tür ...
eine Art ... bir çeşit ...
eine Ausrede erfinden bir bahane uydurmak verb
eine Bestellung aufgeben sipariş vermek verb
eine Brille aufsetzen gözlük takmak verb
eine Brille tragen gözlük takmak verb
eine Familie gründen aile kurmak verb
eine Faust machen yumruk yapmak verb
eine Flagge auf halbmast setzen bayrağı yarıya indirmek verb
eine Flagge halbmast hissen bayrağı yarıya indirmek verb
eine Flagge hissen bayrak çekmek verb
eine Frist einhalten süreye uymak verb
eine Frist setzen süre koymak verb
eine gute Nachricht kündigt sich an müjdelenmek verb
eine gute Nachricht verkünden müjdelemek verb
eineinhalb bir buçuk
Eine Krähe hackt der anderen kein Auge aus. İt iti ısırmaz.
eine lebende Legende sein/werden yaşarken efsane olmak verb
eine Lösung finden für -e çare bulmak verb
eine Menge {f} bir sürü noun
eine Menge {f} birçok noun
eine Menge {f} çok noun
einen Antrag stellen başvuruda bulunmak verb
einen Antrag stellen başvuru yapmak verb
einen Beitrag leisten katkıda bulunmak verb
einen bitteren Geschmack bekommen acılaşmak verb
einen Blick auf jdn./etw. werfen -e göz atmak verb
einen Bock schießen pot kırmak verb
einen Eid ablegen ant içmek verb
einen Eid ablegen yemin etmek verb
einen Eid {m} leisten yemin etmek verb
einen Film {m} drehen film çekmek verb
einen Gruß ausrichten selam söylemek verb
einen Gruß bestellen selam söylemek verb
einen günstigen Zeitpunkt abpassen uygun bir zaman kollamak
einen Handstand machen amuda kalkmak verb
einen Happen essen bir lokma bir şey yemek verb
eine Niederlage erleiden yenilgiye uğramak verb
einen Korb flechten sepet örmek verb
Einen Moment! Bir dakika!
einen Mund voll ağız dolusu
einen Purzelbaum schlagen takla atmak verb
einen Schluck trinken bir yudum içmek verb
einen Schluss ziehen sonuç çıkarmak verb
einen Unterschied machen fark etmek verb
einer Krankheit erliegen bir hastalıktan ölmek verb
einer Krankheit erliegen bir hastalığa yenik düşmek verb
einerseits bir taraftan adv
einerseits bir yandan adv
einer von euch biriniz pron
einer von ihnen birileri pron
einer von uns birimiz pron
eine Salbe auf etw. auftragen -e merhem sürmek verb
eine Schallplatte abspielen bir plak çalmak verb
eines Tages bir gün adv
eine Stange {f} Zigaretten bir karton sigara noun
eine Tour machen tura çıkmak verb
eine Wahl treffen bir seçim yapmak verb
eine Weile (lang) bir süre adv
eine Zeit lang bir müddet adv
eine Zeit lang bir süre adv
eine Zigarette drehen sigara sarmak verb
einfach basit adj
einfache Mehrheit {f} basit çoğunluk noun
einfacher Soldat {m} nefer noun
einfacher werden kolaylaşmak verb
einfach kolay adj
einfach [schlicht] yalın [sade] adj
einfallsreich yaratıcı adj
Einfall {m} [Invasion] akın noun
Einfall {m} [plötzlicher Gedanke] buluş noun
Einfall {m} [plötzlicher Gedanke] fikir noun
Einfaltspinsel {m} [ugs.] [veraltend] avanak noun
einfarbig düz renkli adj
einfarbig tek renkli adj
einfetten yağlamak verb
Ein Feuer ist ausgebrochen. Yangın çıktı.
einflussreich etkili adj
einflussreich nüfuzlu adj
Einfluss {m} etki noun
Einfluss {m} nüfuz noun
Einfluss {m} [Wirkung] tesir noun
Ein Freund in der Not ist ein wahrer Freund. Dost kara günde belli olur.
einfältig alık adj
einfältig saf adj
einfältig [naiv] safdil adj
einführen ithal etmek verb
ein für alle Mal ilk ve son olarak adj
Eingang {m} giriş noun
ein Geheimnis lüften bir sırrı açıklamak
eingeschlossen mahsur adj
Eingeständnis {n} itiraf noun
eingezogen [zurückgezogen] kendi halinde adj
eingipsen alçıya koymak verb
ein Glas Wasser bir bardak su
Eingliederung {f} [Annexion] ilhak noun
eingreifen karışmak verb
Ein gutes neues Jahr! Yeni yılınız kutlu olsun!
Einhaltung {f} riayet etme noun
Einhaltung {f} uyma noun
Einheimischer {m} yerli (insan) noun
Einheimische {f} yerli (insan) [kadın] noun
einheimisch yerli adj
Einheitspreis {m} tek fiyat noun
Einheitsvektor {f} birim vektör noun
Einheit {f} birim noun
Einheit {f} birlik noun
Einheit {f} bütünlük noun
Einheit {f} teklik noun
Einheit {f} ünite noun
ein herhangi bir
Ein Herz und eine Krone Roma Tatili [William Wyler]
ein Herz und eine Seele sein canciğer dost olmak
ein historischer Moment {m} tarihî bir an noun
ein Hundeleben führen [ugs.] sefalet çekmek verb
einhundert yüz
einige birkaç
einigermaßen az çok adv
einige [manche] bazı adj pron
Einigung {f} uzlaşma noun
einkalkulieren hesaba katmak verb
einkapseln kapsamak verb
einkaufen alışveriş yapmak verb
einkaufen satın almak verb
Einkaufen {n} alışveriş noun
Einkaufstasche {f} alışveriş çantası noun
Einkaufstasche {f} pazar çantası noun
Einkaufswagen {m} alışveriş arabası noun
Einkaufszentrum {n} alışveriş merkezi <AVM> noun
Einkauf {m} [Tätigkeit] alışveriş noun
ein Kilo {n} [vom Genannten] kilosu noun
Einkommenssteuer {f} gelir vergisi noun
Einkommen {n} gelir noun
Einkommen {n} kazanç noun
Einkünfte {pl} gelir {sg} noun
einladen davet etmek verb
Einladung {f} davet noun
Einlage {f} depozito noun
Einlassventil {n} emiş valfi noun
Einleitung {f} mukaddime [eski] noun
einmal bir kez adv
Einmaligkeit {f} teklik noun
Einmalspritze {f} tek kullanımlık enjektör noun
Einmalspritze {f} tek kullanımlık şırınga noun
Einnahmequelle {f} gelir kaynağı noun
Einnahme {f} gelir noun
ein normales Leben führen normal bir hayat sürmek verb
ein Opfer darbringen bir kurban sunmak verb
ein paar birkaç
Einparkhilfe {f} park mesafe kontrol sistemi noun
ein Rad schlagen yanlamasına takla atmak verb
einreihige Rillenkugellager {n} bir sıra sabit bilyalı rulman(lı yatak) noun
Einrichtung {f} kurum noun
Einrichtung {f} [Institution] kuruluş noun
Einrichtung {f} [Institution] müessese noun
einrosten paslanmak verb
Einsamkeit {f} yalnızlık noun
einsam tek adj
einsam yalnız adj
Einsatz {m} [Ausübung einer Tätigkeit] istihdam noun
eins bir
einschalten açmak verb
Einschienenbahn {f} havaray noun
einschlafen uykuya dalmak verb
ein schlechtes Gewissen haben vicdan azabı duymak verb
Einschnitt {m} gedik noun
Einschnitt {m} girinti noun
Einschnitt {m} çentik noun
Einschränkung {f} kısıtlama noun
Einschränkung {f} sınırlama noun
Einschränkung {f} tahdit noun
Einschüchterung {f} gözdağı noun
Einschüchterung {f} korkutma noun
einseitig tek taraflı adj
Einsicht {f} anlayış noun
einsiedlerisch merdümgiriz [eski] adj
einsilbig [fig.] suskun adj
Einspruch {m} itiraz noun
einsteigen binmek verb
Einsteinium {n} <Es> aynştaynyum <Es> noun
Einsteinsche Feldgleichungen {pl} Einstein alan denklemleri noun
Einstellung {f} [Indienstnahme] istihdam etme noun
Einstellung {f} [Indienstnahme] işe alma noun
Einsturz {m} çökme noun
einteilen ayırmak verb
ein Tier quälen bir hayvana eziyet etmek verb
Eintrag {m} kayıt noun
eintreten [beitreten, auch in Firma etc.] katılmak verb
Eintritt frei. Giriş serbest.
Eintrittskarte {f} bilet noun
einträglich geçimli adj
ein türkisches Volkslied {n} singen türkü söylemek verb
einunddreißig otuz bir
einundzwanzig yirmi bir
Einvernehmen {n} anlaşma noun
Einverstanden! Kabul!
Einverstanden! Oldu!
Einverstanden! Olur!
einverstanden sein razı olmak verb
ein Vorschlag zur Güte barış önerisi
Einwand {m} itiraz noun
einwellig [Pappe oder Karton] tek oluklu [karton veya mukavva] adj
ein wenig biraz
Einwohner {m} nüfus noun
Einwohner {m} oturan noun
Einwurf {m} taç atışı noun
Einzahl {f} tekil noun
Einzel- tek adj
Einzelbild {n} kare noun
Einzelfall {m} münferit bir hadise noun
einzeln tek adj
Einzelteil {n} detay parça noun
einzigartig benzersiz adj
Einzigartigkeit {f} teklik noun
einzig tek adj
ein [unbestimmter Artikel] bir [belgisiz tanımlık]
Eis- müncemit [osm.] adj
Eisberg {m} buzdağı noun
Eisbrecher {m} buzkıran noun
Eisbär {m} beyaz ayı [Ursus maritimus] noun
Eisbär {m} kutup ayısı [Ursus maritimus] noun
Eisenbahn {f} demir yolu noun
Eisente {f} telkuyruk [Clangula hyemalis] noun
Eisen {n} <Fe> demir [element] noun
Eiskaffee {m} dondurmalı soğuk kahve noun
eiskalt buz gibi adj
Eiskunstlauf {m} artistik patinaj noun
Eislaufen {n} buz pateni noun
Eislaufen {n} patinaj noun
Eisschnelllauf {m} sürat pateni noun
Eistaucher {m} buz dalgıcı [Gavia immer] noun
Eistee {m} buzlu çay noun
Eisvogel {m} yalıçapkını noun
Eiszapfen {m} buz saçağı noun
Eiszeit {f} buzul çağı noun
Eis {n} buz noun
Eis {n} [kurz für Speiseeis] dondurma noun
Eiter {m} cerahat noun
Eiter {m} irin noun
Eiweißstoff {m} [seltener] protein noun
Eiweiß {n} protein noun
Eiweiß {n} yumurta akı noun
Ei {n} yumurta noun
Ejakulation {f} boşalma noun
ejakulieren boşalmak [sekste] verb
ekelerregend iğrenç adj
ekelerregend tiksindirici adj
ekelhaft iğrenç adj
Ekel {m} iğrenme noun
Ekel {m} tiksinti noun
eklig iğrenç adj
eklig tiksinç adj
Ekzem {n} egzama noun
elastisch elastik adj
elastische Verformung {f} elastik deformasyon noun
elastisch lastikli adj
Elastizitätsmodul {m} elastikiyet katsayısı noun
Elastizitätsmodul {m} gerilme katsayısı noun
Elastizitätsmodul {m} Young katsayısı noun
Elastizitätsmodul {m} Young modülü noun
Elbe {f} Elbe noun
Elefant {m} fil noun
elegant zarif adj
Elektriker {m} elektrikçi noun
elektrische Ladung {f} elektriksel yük noun
elektrisches Feld {n} elektriksel alan noun
Elektroerosion {f} elektro erozyon noun
Elektrofahrzeug {n} elektrikli araç noun
Elektrolokomotive {f} elektrikli lokomotif noun
Elektronenkonfiguration {f} elektron dizilimi noun
elektronische Einparkhilfe {f} elektronik park etme yardımcısı noun
Elektronische Kampfführung <EloKa> elektronik harp <EH> noun
Elektronische Kampfführung <EloKa> elektronik savaş noun
Elektronische Kriegführung <EKF> [schweiz.] elektronik harp <EH> noun
Elektronische Kriegführung <EKF> [schweiz.] elektronik savaş noun
Elektron {n} elektron noun
Elektrorasierer {m} elektrik tıraş makinesi noun
Elektrotechnik {f} elektrik-elektronik mühendisliği noun
Element {n} eleman noun
Element {n} unsur noun
Element {n} öge noun
Elend {n} sefalet noun
Eleonorenfalke {m} ada doğanı [Falco eleonorae] noun
Elfenbeinküste {f} Fildişi Kıyısı noun
Elfenbeinküste {f} Fildişi Sahili noun
Elfenbein {n} fildişi noun
Elfe {f} peri noun
Elfmeter {m} penaltı noun
elf on bir
elftens on birinci adv
Elite {f} elit noun
Ellbogen {m} dirsek noun
Ellenbogen {m} dirsek noun
Elle {f} [Knochen] dirsek kemiği noun
Eloge {f} övme noun
El Salvador {m} El Salvador <.sv> noun
Elster {f} saksağan [Pica pica] noun
Eltern {pl} ana baba noun
Eltern {pl} anne ve baba noun
Eltern {pl} ebeveyn noun
Emaille {f} mine noun
Email {n} mine noun
emotional duygusal adj
Empathie {f} empati noun
Empfangsbestätigung {m} makbuz noun
Empfang {m} resepsiyon noun
Empfehlung {f} referans [tavsiye] noun
Empfehlung {f} tavsiye noun
empfinden duymak verb
empfinden hissetmek verb
Empfinden {n} his noun
empfindlich hassas adj
empfindlich [Angelegenheit] nazik [özen gerektiren] adj
empfindsam hassas adj
Emphysem {n} amfizem noun
empirisch ampirik adj
empirisch deneysel adj
empirisch empirik adj
Empirismus {m} ampirizm noun
Empirismus {m} görgücülük noun
empört kızgın adj
empört öfkeli adj
Emulator {m} öykünücü noun
enden bitmek verb
enden sona ermek verb
Ende {n} akıbet noun
Ende {n} bitme noun
Ende {n} hatime [eski] [son] noun
Ende {n} son noun
Ende {n} uç noun
Endgerät {n} uçbirim noun
endgültig kati adj
endgültig kesin adj
endgültig nihai adj
Endivie {f} acı marul noun
Endivie {f} hindiba [Cichorium endivia] noun
endlich en sonunda adv
endlich nihayet adv
endlich sonlu adj
endlich sonunda adv
endlich [schließlich, zuletzt] artık adv
endlich [selten: lang erwartet, schließlich] nihai adj
endlos sonsuz adj
Endoskopie {f} endoskopi noun
Endspiel {n} final maçı noun
Endstadium {n} terminal dönem noun
Energieberater {m} Enerji Danιşmanlιğι noun
Energieminister {m} enerji bakanı noun
Energie {f} enerji noun
energisch acar adj
engagiert angaje adj
eng dar adj
Engel {m} melek noun
eng ensiz adj
Engerling {m} mayıs böceği kurtçuğu noun
Enge {f} darlık noun
England {n} İngiltere noun
englisch <engl.> İngiliz adj
Englisch {n} İngilizce noun
Engländerin {f} İngiliz [kadın] noun
Engländer {m} İngiliz noun
Engpass {m} darboğaz noun
engstirnig sabit fikirli adj
eng sıkı adj
Enkelin {f} kız torun noun
Enkelkind {n} torun noun
Enkelsohn {m} oğlan torun noun
Enkeltochter {f} kız torun noun
Enkel {m} torun noun
enorm [großartig] fevkalade adj
enorm [sehr groß] kocaman adj
enorm [sehr groß] muazzam adj
Ensemble {n} topluluk noun
entbeint kemiksiz adj
Entbindung {f} doğum noun
entdecken keşfetmek verb
Entdecker {m} kâşif noun
entdeckt werden keşfedilmek verb
Entdeckung {f} keşif noun
enterohämorrhagische E. coli <EHEC> {pl} enterohemorajik e. coli <EHEC> noun
Ente {f} ördek noun
entfallen [ausfallen, wegfallen] olmamak verb
entfernen kaldırmak verb
entfernen çıkarmak verb
entfernter Verwandter {m} uzaktan akraba noun
entfernte Verwandte {f} uzaktan akraba noun
Entfernung {f} aralık noun
Entfernung {f} mesafe noun
Entfernung {f} uzaklık noun
Entführung {f} kaçırma noun
entgegengesetzt karşıt adj
entgleisen raydan çıkmak verb
Enthusiasmus {m} coşkunluk noun
Enthüllung {f} ifşa noun
Entkalker {m} kireç sökücü noun
entlang boyunca prep
Entlassung {f} kovma noun
entmannt enenmiş adj
entmannt hadım edilmiş adj
entmündigen hacir altına almak verb
Entmündigung {f} hacir [eski] noun
Entmündigung {f} kısıt noun
entscheidend vahim adj
entscheidend çok önemli adj
entscheiden kararlaştırmak verb
entscheiden karar vermek verb
Entscheidungsbaum {m} karar ağacı noun
Entscheidung {f} karar noun
Entschlossenheit {f} azim noun
Entschuldige! Kusura bakma!
Entschuldige bitte! Affedersin!
Entschuldigen Sie bitte! Affedersiniz!
Entschuldigung! Affedersiniz!
Entschuldigung! Pardon!
Entschuldigung! Özür dilerim!
Entschuldigung, das habe ich nicht verstanden. Özür dilerim, anlamadım
[dediğinizi].
Entschuldigung {f} özür noun
entschweben [geh., häufig iron.] uçup gitmek verb
entschädigen tazmin etmek verb
Entschädigung {f} tazminat noun
Entschädigung {f} tazmin noun
Entsendung {f} [Personal] atama [personel] noun
Entsendung {f} [von Truppen] sevkiyat noun
entspannen dinlenmek verb
Entspannungspolitik {f} detant politikası noun
entsprechend -e göre prep
enttäuschen umutlarını kırmak verb
Enttäuschung {f} hayal kırıklığı noun
entweder ... oder ya ... ya da conj
entweder ya conj
entwickeln evrimleşmek verb
entwickeln geliştirmek verb
Entwicklerin {f} geliştirici [kadın] noun
Entwickler {m} geliştirici noun
Entwicklungshilfe {f} kalkınma yardımı noun
Entwicklungsländer {pl} gelişmekte olan ülkeler noun
Entwicklungsprozess {m} gelişme süreci noun
Entwicklungsstadium {n} yazılım sürümü yaşam döngüsü noun
Entwicklung {f} gelişme noun
Entwicklung {f} geliştirme noun
Entwicklung {f} kalkınma noun
Entwicklung {f} seyir [gelişme, gidiş] noun
Entwurfsmuster {n} tasarım örüntüsü noun
Entwurfsmuster {pl} tasarım örüntüleri {pl} noun
Entwurf {m} eskiz noun
Entwurf {m} layiha noun
Entwurf {m} tasarı noun
Entwurf {m} taslak noun
Entwurf {m} [eines Schriftstücks] müsvedde noun
entzückend alımlı [kişi] adj
entzückend enfes [şeyler] adj
entzückend nefis adj
entzückend sevimli [kişi] adj
Entzündung {f} enflamasyon noun
Entzündung {f} yangı noun
Eos {f} Eos noun
Epaphos {m} Epafos noun
Epidemie {f} salgın noun
Epigramm {n} epigram noun
Epilation {f} epilasyon noun
Epilation {f} tüy aldırma noun
Epilepsie {f} sara hastalığı noun
Epilepsie {f} sara noun
Epileptiker {m} sara hastası noun
epileptischer Anfall {m} sara krizi noun
Epilierwachs {n} [durch Einkochen von Zucker und Zitronensaft hergestellte
zähflüssige Masse] ağda noun
Epilog {m} hatime [eski] [epilog] noun
Epistemologie {f} bilgi kuramı noun
Epistemologie {f} epistemoloji noun
Epistem {n} episteme noun
Epoche {f} çağ noun
er (/sie) selbst kendisi
er / sie / es wird -cek / -cak verb
Er / Sie fing an zu weinen. O ağlamaya başladı.
erahnen sezmek verb
Erato {f} Erato noun
Erbarmen {n} acıma noun
Erbarmen {n} merhamet noun
erbarmungslos acımasız adj adv
Erbarmungslosigkeit {f} acımasızlık noun
erbarmungslos kıyıcı adj
erbarmungswürdig acınacak halde adj
erben mirasa konmak verb
Erbe {m} kalıtçı noun
Erbe {m} mirasçı noun
Erbe {m} [Person] vâris noun
Erbe {n} miras noun
Erbgut {n} genetik malzeme noun
Erbin {f} kalıtçı [kadın] noun
Erbin {f} mirasçı [kadın] noun
Erbin {f} vâris [kadın] noun
erbitterter Gegner {m} amansız düşman noun
Erbium {n} <Er> erbiyum <Er> noun
Erbse {f} bezelye noun
erbärmlich acınacak halde adj
Erdapfel {m} [österr.] [südd.] patates noun
Erdarbeiten {pl} toprak işleri {pl} noun
Erdbeben {n} deprem noun
Erdbeben {n} zelzele noun
Erdbeere {f} çilek noun
Erdbeschreibung {f} coğrafya noun
erdbraun haki adj
Erde {f} Dünya noun
Erde {f} yeryüzü noun
Erde {f} [Erdboden, Erdreich] toprak noun
Erdgaspipeline {f} doğalgaz boru hattı noun
Erdgas {n} doğal gaz noun
Erdgeschoss {n} <EG> zemin kat noun
Erdgeschoss {n} zemin katı noun
Erdkröte {f} siğilli kurbağa [Bufo bufo] noun
Erdkunde {f} coğrafya noun
Erdmännchen {n} mirket [Suricata suricatta] noun
Erdnussbutter {f} yer fıstığı ezmesi noun
Erdnussbutter {f} yerfıstığı ezmesi noun
Erdnusscreme {f} yer fıstığı ezmesi noun
Erdnuss {f} yer fıstığı [fıstık] noun
Erdnüsse {pl} yerfıstıkları noun
Erdoberfläche {f} yeryüzü noun
erdolchen hançerlemek verb
erdrosseln boğmak verb
Erdrutsch {m} heyelan noun
Erdrutsch {m} toprak kayması noun
Erdteil {m} kıta noun
Erdölpipeline {f} petrol boru hattı noun
Erdöl {n} petrol noun
Ereignishorizont {m} olay ufku noun
Ereignis {n} olay noun
erfahren tecrübeli adj
erfahren usta adj
Erfahrungen sammeln kaşarlanmak verb
Erfahrung {f} tecrübe noun
erfinden icat etmek verb
erfinden uydurmak verb
Erfinder {m} icat eden noun
Erfinder {m} mucit noun
Erfindung {f} icat noun
erfolgen yapılmak verb
Erfolg haben başarmak verb
erfolglos başarısız adj
erfolgreich başarılı adj
erfolgreich sein başarılı olmak verb
Erfolgsrechnung {f} gelir tablosu noun
Erfolg {m} başarı noun
Erfolg {m} kâr/zarar noun
erforderlich gerek adj
erforderlich gerekli adj
erforderlich lazım adj
erforderlich lüzumlu adj
erfordern gerektirmek verb
Erfordernis {n} [auch {f}] gerek noun
Erfordernis {n} [oft auch {f}] icap noun
Erforschung {f} arama noun
Erforschung {f} açınsama noun
Erforschung {f} keşif noun
erfreut memnun adj
erfrischend canlandırıcı adj
Erfrischungsgetränk {n} meşrubat noun
Erfrischung {f} [Abkühlung] serinleme noun
Erfrischung {f} [kühles Getränk] soğuk içecek [soğuk meşrubat] noun
Ergebnis {n} sonuç noun
ergreifend trajik adj
ergründen keşfetmek verb
ergänzen doldurmak verb
ergänzen tamamlamak verb
Ergänzung {f} ek noun
erhalten bleiben [antikes Vorbild] yerinde kalmak verb
erhalten elde etmek verb
Erholung {f} [Entspannung] dinlenme noun
Erholung {f} [von einer Krankheit] şifa noun
Erhöhung {f} artış noun
Erhöhung {f} yükseliş noun
Eriesee {m} Erie Gölü noun
Erika {f} [Heidekraut] funda noun
erinnern hatırlamak verb
Erinnerungsvermögen {n} hafıza noun
Erinnerung {f} hatırlama noun
Erinnerung {f} [Gedenken] anma noun
Eritrea {n} Eritre <.er> noun
Erkenntnistheorie {f} bilgi kuramı noun
Erkenntnistheorie {f} epistemoloji noun
erklärbar açıklanabilir adj
erklären açıklamak verb
erklärend açıklamalı adj
erklären tarif etmek verb
Erklärung {f} açıklama noun
Erklärung {f} izah noun
Erkrankung {f} hastalanma noun
Erkrankung {f} hastalık noun
Erkältung {f} üşütme noun
erlauben izin vermek verb
Erlaubnis {f} izin noun
Erlaubnis {f} müsaade noun
Erlaubnis {f} ruhsat noun
erlaubt izin verilen adj past-p
erlaubt yasal adj
erleben uğramak verb
erleiden uğramak verb
erlesen mümtaz adj
erlesen seçkin adj
erlösen kurtarmak verb
Er machte den Eindruck eines erfahrenen Mannes. Tecrübeli bir adam izlenimini
verdi.
Ermahnung {f} uyarma noun
Ermahnung {f} uyarı noun
Ermittlung {f} soruşturma noun
Er möchte sich beweisen. Kendini kanıtlamak istiyor.
ermüdend yorucu adj
ermüden yorulmak verb
Ernennung {f} tayin [atama] noun
erneut in Betracht ziehen yeniden ele almak verb
erneut yeniden adv
ernst ciddi adj
ernsthaft ciddi adj
ernsthaft önemli adj
Ernst {m} ciddilik noun
Ernte {f} hasat noun
Ernte {f} ürün noun
Eroberer {m} fatih noun
Eroberer {m} zapteden noun
er o pron
Erpressung {f} şantaj noun
erreicht werden ulaşılmak verb
erretten (von) (-dan) kurtarmak verb
errichten inşa etmek verb
erröten kızıllaşmak verb
Ersatzrad {n} yedek lastik noun
Ersatzreifen {m} yedek lastik noun
Ersatzteil {m} {n} yedek parça noun
Ersatz {m} tazmin noun
Ersatz {m} yedek noun
erschießen ateş ederek vurmak verb
erschlagen vurarak öldürmek verb
erschrocken korkmuş adj
erschöpfend yorucu adj
erschöpfend zahmetli adj
erschöpfen tüketmek verb
erschöpft bitkin adj
Erschöpfung {f} bitkinlik noun
erschütternd trajik adj
Er sehnt sich immer noch danach. Bu hâlâ onun gözünde tütüyor.
ersetzen değiştirmek verb
ersetzen tazmin etmek verb
ersetzen yerine koymak verb
Ersparnisse {pl} [Geld] tasarruf noun
Ersparnis {f} birikim noun
Ersparnis {f} tasarruf noun
erstarken güçlenmek verb
erstechen bıçaklamak verb
erste Hilfe {f} ilk yardım noun
erste ilk adj
erstellen meydana getirmek verb
erstellen oluşturmak verb
erstellen yaratmak verb
Erster Weltkrieg {m} I. Dünya Savaşı noun
erst [nächste Woche] ancak [gelecek hafta] adv
erst [nächste Woche] [gelecek haftadan] önce değil adv
Ersuchen {n} müracaat noun
ertragen katlanmak verb
ertragen çekmek verb
Ertrag {m} gelirler {pl} noun
Ertrag {m} verim [verilen sonuç] noun
ertrinken boğulmak verb
ertränken suda boğmak verb
Erwachsener {m} ergin noun
Erwachsener {m} erişkin noun
Erwachsener {m} yetişkin noun
erwarten ummak verb
Erwartungswert {m} beklenen değer noun
Erwartungswert {m} beklenen değler noun
erweichen yumuşatmak verb
erweitern genişletmek verb
erwidern yanıtlamak verb
erwirtschaften elde etmek [gelir] verb
Erwärmung {f} ısınma noun
erwünscht arzu edilen adj
erwürgen boğmak verb
Erzeugung {f} imalat noun
Erzeugung {f} istihsal [osm.] noun
Erzeugung {f} üretim noun
Erzfeind {m} amansız düşman noun
erziehen [Kind] büyütmek [çocuk] verb
erziehen [Kind] yetiştirmek [çocuk] verb
Erzieherin {f} eğitimci [kadın] noun
Erziehung {f} büyütme [çocuk] noun
Erziehung {f} eğitim noun
Erziehung {f} terbiye noun
Erziehung {f} yetiştirme [çocuk] noun
erzogen werden eğitilmek verb
erzählen aktarmak verb
erzählen nakletmek verb
Erzählung {f} hikâye noun
Erzählung {f} öykü noun
Eröffnung {f} açılış noun
erörtern bahsetmek verb
Eschatologie {f} eskatoloji noun
eschatologisch eskatolojik adj
Esche {f} dişbudak [genus Fraxinus] noun
es eilig haben acelesi olmak verb
Es eilt nicht. Acelesi yok. [konuş.]
Esel {m} eşek noun
Es fällt mir schwer. Bana zor geliyor.
Es geht ihm gut. O iyidir.
es geht nichts über etw. -in üzerine hiç bir şey yoktur verb
es gibt nicht yok
es gibt var
Es hagelt. Dolu yağıyor.
es ist -dır/-dir/-dur/-dür/-tır/-tir/-tur/-tür
Es ist mir eine Ehre. [z. B. beim Kennenlernen] Müşerref oldum.
Es ist nicht meine Schuld. Benim suçum değil.
Es ist Tag geworden. Sabah oldu.
Es ist Viertel nach acht. Sekizi çeyrek geçiyor.
Es macht keinen Unterschied. Fark etmez.
es o pron
Es regnet. Yağmur yağıyor.
Es reicht! Yeter artık!
Essay {m} {n} yazı noun
Es schneit. Kar yağıyor.
essen yemek verb
essen yemek yemek verb
Essenz {f} eriyik noun
essen [Suppe] içmek [çorba] verb
Essen {n} yemek noun
Essen {n} yiyecek noun
Essen {n} [zubereitete Speise] aş noun
Essiggemüse {n} turşu noun
Essig {m} sirke noun
Esskastanie {f} iri kestane noun
Essstäbchen {pl} yemek çubukları noun
Este {m} Estonyalı noun
Estin {f} Estonyalı [kadın] noun
Estland {n} Estonya noun
Estländerin {f} Estonyalı [kadın] noun
Estländer {m} Estonyalı noun
Estnisch {n} Estonca noun
Es tut mir leid. Özür dilerim.
Es tut mir leid. Üzgünüm.
Es wird dunkel. Kararıyor.
Es wird hell. Hava aydınlanıyor.
Es {n} id noun
Etage {f} kat noun
Etappe {f} aşama noun
Etat {m} bütçe noun
et cetera <etc.> [usw.] ve benzeri <vb.>
et cetera <etc.> [usw.] vesaire <vs.>
Ethnologie {f} etnoloji noun
Ethos {n} ahlâkî değer noun
Ethos {n} ahlâkî yapı noun
Etikett {n} etiket noun
Etruskerspitzmaus {f} cüce sivri fare [Suncus etruscus] noun
Etui {n} kılıf noun
etw. (an jdn.) austeilen -i (-e) dağıtmak verb
etw. (in die Luft) sprengen -i havaya uçurmak verb
etw. (praktisch) anwenden -i tatbik etmek
etw./jdn. behindern -i engellemek verb
etw./jdn. ernst nehmen -i ciddiye almak verb
etw./jdn. gering schätzen -i küçümsemek verb
etw./jdn. mit etw./jdm. verwechseln -i -ile karıştırmak verb
etw./jdn. unterschätzen -i küçümsemek verb
etw./jdn. verabscheuen -den iğrenmek verb
etw. abhalten [Sitzung] -i yapmak verb
etw. abschließen [Vertrag] -i akdetmek verb
etw. absolvieren [Schule, Universität etc.] -den mezun olmak verb
etw. abwischen -i silmek verb
etw. abwägen -i tartmak verb
etw. abändern -i değiştirmek verb
etw. addieren -i eklemek verb
etw. ahnen -i sezinlemek verb
etw. aktualisieren -i güncellemek verb
etw. aktualisieren -i güncelleştirmek verb
etw. analysieren -i analiz etmek verb
etw. andeuten -e ima etmek verb
etw. an einen anderen Ort befördern -i başka bir yere geçirmek verb
etw. anerkennen -i tanımak verb
etw. an etw. anhängen -i -e eklemek verb
etw. an etw. anschließen -i -e takmak verb
etw. an etw. befestigen -i -e takmak verb
etw. anhäufen b.ş. dermek [argo] verb
etw. annähen -i dikmek verb
etw. anpacken -e koyulmak verb
etw. anschneiden [fig.] [Thema etc.] -e değinmek verb
etw. anschwärzen [schwarz machen] -i karartmak verb
etw. anschwärzen [schwarz machen] -i siyahlatmak verb
etw. an sich ziehen [Fall, Entscheidung] kendisine çekmek verb
etw. aufblasen -i şişirmek verb
etw. aufblähen -i kabartmak verb
etw. auf den Kopf stellen -i altüst etmek verb
etw. auf etw. ausbreiten -i -e sermek verb
etw. auf etw. schreiben [Papier] -e b.ş. yazmak verb
etw. auf etw. streuen -i -in üzerine serpmek verb
etw. auf etw. zurückführen -i -e atfetmek verb
etw. auf etw. zurückführen [fig.] [erklären] -i -e dayandırmak verb
etw. aufschieben [vertagen] -i ertelemek verb
etw. aufschreiben -i yazmak verb
etw. ausbaden (müssen) kabak başına patlamak verb
etw. ausdrücken [sagen] -i dile getirmek verb
etw. aus etw. herausnehmen -i -den çıkarmak verb
etw. aus etw. schlussfolgern -i -den sonuç çıkarmak verb
etw. ausführen -i yürütmek verb
etw. ausgleichen -i dengelemek verb
etw. aushalten -e dayanmak verb
etw. auspressen -i sıkmak verb
etw. ausschmücken -i süslemek verb
etw. ausstanzen -i zımbalamak verb
etw. ausstrahlen -i neşretmek verb
etw. auswendig lernen -i ezberlemek verb
etw. ausüben -i yapmak verb
etw. beantragen -e talip olmak verb
etw. bearbeiten -i işlemek verb
etw. beenden -i noktalamak verb
etw. befolgen -e riayet etmek verb
etw. befürchten -den endişe etmek verb
etw. begehren -i istemek verb
etw. begreifen -i anlamak verb
etw. bekennen -i itiraf etmek verb
etw. bekommen -i elde etmek verb
etw. bekunden -i göstermek [belirtmek] verb
etw. belagern -i kuşatmak verb
etw. bemehlen -i unlamak verb
etw. bemerken -in farkına varmak verb
etw. bereuen -e pişman olmak verb
etw. berücksichtigen -e riayet etmek verb
etw. berücksichtigen -i hesaba katmak verb
etw. bescheinigen -i belgelemek verb
etw. beschlagnahmen -i haczetmek verb
etw. beschleunigen -i çabuklaştırmak verb
etw. beschmutzen -i lekelemek verb
etw. beschränken -i kısıtlamak verb
etw. beseitigen -i gidermek verb
etw. beseitigen -i saf dışı etmek verb
etw. bestellen [Feld] -i ekmek verb
etw. besteuern -i vergilendirmek verb
etw. bestimmen -i belirlemek verb
etw. bestimmen -i tanımlamak verb
etw. bestimmen [festsetzen] -i tayin etmek verb
etw. bestätigen -i gerçeklemek verb
etw. betonen -i belirtmek verb
etw. betreiben b.ş. ile meşgul olmak verb
etw. beweisen -i kanıtlamak verb
etw. bewerten -i derecelendirmek verb
etw. beziehen [Gehalt] b.ş. almak verb
etw. beziehen [Wohnung] -e taşınmak verb
etw. bilden [errichten] -i kurmak verb
etw. brocken [brechen, teilen] -i koparmak verb
etw. dagegen haben -e karşı çıkmak verb
etw. darstellen -i oluşturmak verb
etw. darstellen -i tasvir etmek verb
etw. definieren -i belirlemek verb
etw. definieren -i tanımlamak verb
etw. definieren -i tarif etmek verb
etw. dehnen -i germek verb
etw. deklinieren -i çekimlemek verb
etw. dementieren -i tekzip etmek verb
etw. deuten [interpretieren] -i yormak verb
etw. downloaden b.ş. indirmek verb
etw. drucken -i basmak verb
etw. drücken -i bastırmak verb
etw. durchbohren -i delmek verb
etw. durch etw. ersetzen -i başka -ile değiştirmek verb
etw. durchführen -i uygulamak verb
etw. durchführen -i yürütmek verb
etw. einbringen [beitragen] -e katkı sağlamak verb
etw. einfrieren -i dondurmak verb
etw. einfüllen -i doldurmak verb
etw. einordnen -i dizmek verb
etw. einrichten [Wohnung] -i döşemek verb
etw. einsaugen -i içmek [soğurmak] verb
etw. einschenken -i doldurmak verb
etw. einsehen [Akten] -i gözden geçirmek verb
etw. einteilen -i sınıflandırmak verb
etw. empfangen [entgegennehmen] -i teslim almak verb
etw. entfernen -i çıkartmak verb
etw. enthüllen [preisgeben] -i ifşa etmek verb
etw. entscheiden -i karara bağlamak verb
etw. entschuldigen [verzeihen] -i affetmek verb
etw. entschärfen -i zararsız hale getirmek verb
etw. entspannen [lockern] -i gevşetmek verb
etw. entwerfen [Gesetz] -i hazırlamak verb
etw. entwerfen [Konzept] -in taslağını yapmak verb
etw. entwerfen [Plan] -i çizmek verb
etw. entwickeln [Fotos] -i banyo etmek verb
etw. erfahren -i öğrenmek verb
etw. erfahren [Nachricht, Information etc.] -i duymak [haber, bilgi] verb
etw. erfassen [geistig] -i kavramak verb
etw. erfassen [verstehen] -i anlamak verb
etw. erforschen -i incelemek verb
etw. erhalten [bewahren] -i saklamak verb
etw. erkennen [begreifen] -i anlamak verb
etw. erkennen [wahrnehmen] -i algılamak verb
etw. erlangen -i elde etmek verb
etw. ermöglichen -e imkan vermek verb
etw. ermöglichen -i mümkün kılmak verb
etw. ernten [Äpfel, Kartoffeln, Baumwolle etc.] b.ş. toplamak [elma, patates, pamuk
etc.] verb
etw. erobern -i fethetmek verb
etw. erproben -i sınamak verb
etw. erraten -i sezmek verb
etw. erschließen [Gelände] -i bayındırmak verb
etw. erweitern [Kenntnisse] -i çoğaltmak verb
etw. erwerben b.ş. edinmek verb
etw. erzeugen -i imal etmek verb
etw. erzielen [Erfolg etc.] -i kazanmak [başarı vs.] verb
etw. etw. gegenüberstellen [vergleichen] -i -ile karşılaştırmak verb
etw. fassen -i kavramak verb
etw. festlegen -i tayin etmek verb
etw. festsetzen [bestimmen] -i tayin etmek verb
etw. feststellen -i saptamak verb
etw. formen -i şekillendirmek verb
etw. fortsetzen -e devam etmek verb
etw. frühstücken kahvaltıda b.ş. yemek verb
etw. färben -i boyamak verb
etw. füllen -i doldurmak verb
etw. gerne tun -i sevmek verb
etw. gestalten -e şekil vermek verb
etw. gestalten -i biçimlendirmek verb
etw. gewährleisten -i garanti etmek verb
etw. gutheißen -i onaylamak verb
etw. halbieren -i ikiye bölmek verb
etw. heben -i kaldırmak verb
etw. herausgeben [Zeitung, Buch] -i çıkarmak verb
etw. hergeben -i vermek verb
etw. herstellen -i yapmak verb
etw. hinter sich herziehen -i sürümek verb
etw. häkeln -i tığla örmek verb
etw. in Anspruch nehmen talep etmek verb
etw. in etw. einarbeiten -i -e katmak verb
etw. in etw. eintauchen -i -e daldırmak verb
etw. in etw. einwickeln -i -e sarmak verb
etw. in etw. gliedern -i -e bölümlemek verb
etw. in etw. hineinlegen -i -e sokmak verb
etw. in etw. hineinstecken -i -e sokmak verb
etw. in etw. hineinstoßen -i -e sokmak verb
etw. in etw. integrieren -i -ile bütünleştirmek verb
etw. in etw. schreiben [Buch] -e b.ş. yazmak verb
etw. in Frage stellen -i şüpheli görmek verb
etw. in Gang bringen -i yürütmek verb
etw. in Kauf nehmen -i hesaba katmak verb
etw. in Kauf nehmen -i öngörmek verb
etw. in Scheiben schneiden -i dilimlemek verb
etw. interpretieren -i tefsir etmek verb
etw. interpretieren -i yorumlamak verb
etw. interpunktieren -i noktalamak verb
etw. in vollen Zügen genießen -i dolu dolu yaşamak verb
etw. kapieren [ugs.] -i çakmak [argo] verb
etw. kennzeichnen [charakterisieren] -i nitelemek verb
etw. klassifizieren -i sınıflandırmak verb
etw. kochen [im Wasser sieden] -i haşlamak noun
etw. kochen [sieden] -i kaynatmak verb
etw. kompensieren -i dengelemek verb
etw. konservieren -den konserve yapmak verb
etw. konstruieren -i yapmak verb
etw. kriegen -i elde etmek verb
etw. leeren -i boşaltmak verb
etw. lindern -i hafifletmek verb
etw. losbinden -i çözmek verb
etw. löschen -i silmek verb
etw. löschen [z. B. Feuer] -i söndürmek verb
etw. lösen -i çözmek verb
etw. mahlen -i öğütmek verb
etw. merken [bemerken, erkennen] -in farkına varmak verb
etw. messen -i ölçmek verb
etw. mildern -i hafifletmek verb
etw. mit etw. einreiben -i -ile ovmak verb
etw. mit etw. verknüpfen -i -e bağlamak verb
etw. mit etw. verknüpfen -i -ile birleştirmek verb
etw. moderieren -i sunmak verb
etw. mähen -i kesmek [ekin, ot vb.] verb
etw. nachweisen -i kanıtlamak verb
etw. nummerieren -i numaralamak verb
etw. ordnen -i düzenlemek verb
etw. organisieren -i örgütlemek verb
etw. personifizieren -i canlandırmak verb
etw. planen -i tasarlamak verb
etw. polieren -i cilalamak verb
etw. preisgeben -i ifşa etmek verb
etw. probieren -i tecrübe etmek verb
etw. probieren [Speise] -in tadına bakmak verb
etw. präzisieren -i belirlemek verb
etw. ratifizieren -i tasdik etmek verb
etw. reflektieren -i yansıtmak verb
etw. reformieren -i düzeltmek verb
etw. satthaben -den bezmek verb
etw. satt haben -den bıkmak verb
etw. satt haben [ugs.] [alt] -den usanmak verb
etw. schaffen -i yaratmak verb
etw. schaffen [bewältigen] -i becermek verb
etw. schaffen [bewältigen] -in hakkından gelmek verb
etw. schleppen -i sürüklemek verb
etw. schließen -i kapamak verb
etw. setzen [Satzzeichen] -i dizmek verb
etw. sieden -i kaynatmak verb
etw. skizzieren -i taslak yapmak verb
etw. sortieren [ordnen] -i düzenlemek verb
etw. spalten -i bölmek verb
etw. sparen [Geld] -i artırmak verb
etw. speichern -i saklamak verb
etw. standardisieren -i standartlaştırmak verb
etw. stilllegen -i durdurmak verb
etw. stilllegen -i kapatmak verb
etw. substantiieren -i açıklamak verb
etw. substantiieren -i kanıtlamak verb
etw. substantiieren -i neden göstermek verb
etw. subsumieren -i başlık altında toplamak verb
etw. subsumieren -i sınıflandırmak verb
etw. subsumieren -i tasnif etmek verb
etw. subtrahieren -i çıkarmak verb
etw. teilen [zerlegen] -i bölmek verb
etw. tüpfeln -i noktalamak verb
etw. umfassen [einschließen, beinhalten] -i kapsamak verb
etw. unter Kontrolle bringen -i kontrol altına almak verb
etw. unterstellen [annehmen] -i varsaymak verb
etw. unterzeichnen [Vertrag] -i akdetmek verb
etw. veranschaulichen -i canlandırarak anlatmak verb
etw. veranstalten -i yapmak [gerçekleştirmek] verb
etw. verbessern -i düzeltmek verb
etw. verbieten -i yasaklamak verb
etw. verbrennen -i yakmak verb
etw. verdecken -i örtmek verb
etw. verdienen -i hak etmek verb
etw. vereinfachen -i kolaylastırmak verb
etw. vereinfachen -i sadeleştirmek verb
etw. verengen -i kasmak verb
etw. verfehlen [nicht erreichen] -i kaçırmak verb
etw. verfehlen [nicht treffen] -e isabet ettirememek verb
etw. vergeuden -i saçıp savurmak verb
etw. verhauen [ugs.] [vermasseln] -i berbat etmek verb
etw. verhindern -e mani olmak verb
etw. verhindern -i önlemek verb
etw. verhindern b-in önüne geçmek verb
etw. verkündigen [mitteilen] -i bildirmek verb
etw. verlagern [verlegen] -i kaydırmak verb
etw. verlagern [verlegen] -in yerini değiştirmek verb
etw. verlagern [überführen] -i nakletmek verb
etw. verlängern b.ş. uzatmak verb
etw. vermasseln [ugs.] -i berbat etmek verb
etw. vermehren -i artırmak verb
etw. vermeiden -den çekinmek verb
etw. vermindern -i azaltmak verb
etw. vermögen [geh.] -i yapabilmek verb
etw. verringern -i eksiltmek verb
etw. verschieben [zeitlich] -i ertelemek verb
etw. verschleudern -i yok pahasına satmak verb
etw. verschweigen -i gizlemek verb
etw. verschweigen -i saklamak [gerçeği] verb
etw. verschwenden -i israf etmek verb
etw. verschwitzen [vergessen] [ugs.] -i unutmak verb
etw. verstauen -e yerleştirmek verb
etw. verstauen [hineinzwängen] -i sıkıştırmak verb
etw. verstehen [deutlich hören] -i duymak verb
etw. versteuern -in vergisi ödemek verb
etw. verstreuen -i saçmak verb
etw. versuchen -i denemek verb
etw. verursachen -e neden olmak verb
etw. verursachen -i yapmak [olmasına yol açmak] verb
etw. verwalten -i yönetmek verb
etw. verzieren -i süslemek verb
etw. veröffentlichen [bekannt geben] -i ilan etmek verb
etw. veröffentlichen [Buch] -i çıkarmak verb
etw. von der Landkarte tilgen -i haritadan silmek verb
etw. von etw. ableiten -i -den türetmek verb
etw. von etw. abschneiden -i -den kesmek verb
etw. von etw. differenzieren -i -den ayırmak verb
etw. von etw. tilgen -i -den silmek verb
etw. von etw. unterscheiden [auseinanderhalten] -i -den ayırmak verb
etw. von jdm. wollen -den -i istemek verb
etw. voraussetzen [annehmen] -i farz etmek verb
etw. voraussetzen [bedingen] -i şart koşmak verb
etw. vorbereiten -i hazırlamak verb
etw. vorsehen [festsetzen] -i tayin etmek verb
etw. wagen [+Akk.] -e cesaret etmek verb
etw. weglassen -i çıkarmak verb
etw. wegwischen -i silmek verb
etw. werfen -i savurmak verb
etw. widerspiegeln -i yansıtmak verb
etw. wiedergutmachen -i telafi etmek verb
etw. wiegen -i tartmak verb
etw. wie seine Westentasche kennen [fig.] -i avucunun içi gibi bilmek [mec.] verb
etw. zerschneiden -i doğramak verb
etw. zerschneiden -i kesmek verb
etw. zitieren [Belegstelle anführen] -i alıntılamak verb
etw. zitieren [wörtlich wiedergeben] -i aynen tekrarlamak verb
etw. zu jdm./etw. schaffen -i -e götürmek verb
etw. zulassen [erlauben] -i kabul etmek verb
etw. zulassen [geschlossen halten] -i kapalı birakmak verb
etw. zumachen [+Akk.] -i kapamak verb
etw. zurückfordern -in geri verilmesini istemek verb
etw. zurückgeben -i geri vermek verb
etw. zurückgeben -i iade etmek verb
etw. zusammenfügen -i çitmek verb
etw. zusammensetzen -i birleştirmek verb
etw. [Akk.] anklicken -e tıklamak verb
etw. [Akk.] aus dem Weg {m} räumen [Problem etc.] -i halletmek verb
etw. [Akk.] bereisen -i gezmek verb
etw. [Akk.] beschlagen [Pferd etc.] -i nallamak [at vb.] verb
etw. [Akk.] beseitigen [Problem etc.] -i halletmek verb
etw. [Akk.] enthalten -i ihtiva etmek verb
etw. [Akk.] erledigen -i halletmek verb
etw. [Akk.] gerben -i sepilemek verb
etw. [Akk.] gerben -i tabaklamak verb
etw. [Akk.] kennzeichnen -i işaretlemek verb
etw. [Akk.] klauen [ugs.] -i araklamak [konuş.] verb
etw. [Akk.] klauen [ugs.] -i aşırmak [konuş.] [çalmak] verb
etw. [Akk.] klauen [ugs.] -i çalmak [aşırmak] verb
etw. [Akk.] lösen [Knoten, Aufgabe etc.] -i halletmek verb
etw. [Akk.] modernisieren -i modernize etmek verb
etw. [Akk.] nachrüsten [auf einen neueren Stand bringen] -i tadil etmek verb
etw. [Akk.] rauben -i gasbetmek verb
etw. [Akk.] verfassen -i kaleme almak verb
etw. [Akk.] verhindern -i engellemek verb
etw. [Akk.] verlassen [hinausgehen] -den çıkmak [gitmek] verb
etw. [Akk.] zubereiten -i hazırlamak [yemek] verb
etw. [Akk.] überwinden -in üstesinden gelmek verb
etw. [Dat.] aussetzen -e maruz bırakmak verb
etw. [Dat.] entsprechen -e denk gelmek verb
etw. [Dat.] erliegen -e yenik düşmek verb
etw. äußern [Wunsch, Bitte] -i dilemek verb
etw. überbekommen [überdrüssig werden] -den doymak verb
etw. überfliegen [flüchtig lesen] -e göz gezdirmek verb
etw. übernehmen [Kosten, Aufgaben] -i üstüne almak verb
etw. überprüfen -i denetlemek verb
etw. überqueren -den karşıya geçmek verb
etw. überqueren [Brücke] -den geçmek verb
etw. überqueren [Straße, Fluss] -in karşı tarafına geçmek verb
etw. übertreiben -i büyütmek verb
etwas <etw.> bir şey pron
etwa yaklaşık adv
etwa [möglicherweise] acaba adv
etwa [ungefähr] aşağı yukarı adv
Etymologie {f} etimoloji noun
Etymologie {f} kök bilgisi noun
Etymologie {f} köken bilimi noun
euch sizi pron
euch [Dat.] size pron
euer sizin pron
Eukalyptus {m} okaliptüs noun
Eule {f} baykuş noun
Euphrat {m} Fırat noun
Euripides {m} Euripides noun
Eurokommunismus {m} Avrupa komünizmi noun
Europa {n} Avrupa noun
Europium {n} <Eu> evropiyum <Eu> noun
Europäerin {f} Avrupalı [kadın] noun
Europäer {m} Avrupalı noun
europäisch Avrupalı adj
Europäisches Parlament {n} <EP> Avrupa Parlamentosu noun
Europäische Union {f} <EU> Avrupa Birliği <AB> noun
Euro {m} <EUR, €> Euro <€> noun
Euryale {f} Euryale noun
eventuell <evtl.> belki adv
Evolutionstheorie {f} evrim kuramı noun
Evolutionstheorie {f} evrim teorisi noun
Evolution {f} evrim noun
evolvieren evrimleşmek verb
Ewigkeit {f} ebediyet noun
Ewigkeit {f} sonsuzluk noun
exakte Wissenschaften {pl} fen bilimleri noun
Exanthem {n} egzantem noun
Exegese {f} tefsir noun
Exegese {f} şerh [eski] noun
Exemplar {n} numune noun
Exemplar {n} nüsha noun
Exemplar {n} örnek noun
Exhibitionismus {m} teşhircilik noun
existieren [leben] yaşamak verb
Exitus {m} eksitus noun
Experte {m} uzman [eksper, spesiyalist] noun
Expertin {f} uzman [eksper, spesiyalist] [kadın] noun
explodieren patlamak verb
Explosion {f} patlama noun
exponentiell eksponansiyel adj
exponentielles Wachstum eksponansiyel büyüme noun
exponentielle Verteilung {f} eksponansiyel dağılım noun
exportieren ihracat yapmak verb
exportieren ihraç etmek verb
Export {m} ihracat noun
Extrahieren {n} çıkarma noun
Extrawurst {f} [fig.] özel muamele noun
Exzentrizität {f} eksantriklik noun
fabelhaft fevkalade adj
fabelhaft harika adj
Fabeltier {n} masal yaratığı noun
Fabelwesen {n} masal yaratığı noun
Fabel {f} masal noun
Fabrikation {f} imalat noun
Fabrikation {f} üretim noun
Fabrik {f} fabrika noun
Fachhochschule {f} Uygulamalı Bilimler Üniversitesi noun
Fachwerk {n} kafes [yapı] noun
Fackelzug {m} fener alayı noun
Fackel {f} meşale noun
Faden {m} iplik noun
Faden {m} tire noun
fad yavan adj
fad [österr.] [südd.] [langweilig] can sıkıcı adj
fahl solgun adj
Fahndung {f} arama noun
Fahne {f} bayrak noun
fahren gitmek [taşıtla] verb
fahren sürmek verb
fahren [ein Fahrzeug] kullanmak [araç] verb
Fahren {n} [eines Fahrzeugs] seyir [araç] noun
Fahrer {m} sürücü noun
Fahrer {m} şoför noun
Fahrkarte {f} bilet noun
Fahrlässigkeit {f} ihmal noun
Fahrlässigkeit {f} kusur noun
Fahrplan {m} tarife noun
Fahrrad fahren bisiklete binmek verb
Fahrradsattel {m} bisiklet selesi noun
Fahrrad {n} bisiklet noun
Fahrschein {m} bilet noun
Fahrschule {f} ehliyet kursu noun
Fahrschule {f} sürücü kursu noun
Fahrschule {f} şoför okulu noun
Fahrstuhl {m} asansör noun
Fahrwerk {n} iniş takımları {pl} noun
Fahrzeug {n} araç noun
Fahrzeug {n} taşıt noun
fair adil adj
Fake {m} / {n} çakma noun
Faktor {m} etken noun
Faktor {m} unsur noun
Fakt {m} [auch {n}] gerçek noun
Fakt {m} [auch {n}] hakikat noun
Fakt {m} [auch {n}] vakıa noun
fakultativ isteğe bağlı adj
Falbkatze {f} Afrika yaban kedisi [Felis silvestris lybica] noun
Falke {m} doğan noun
fallen düşmek verb
fallen lassen [elinden] düşürmek verb
fallen savaşta ölmek verb
Falle {f} tuzak noun
Fallout {m} serpinti noun
Fallschirm springen paraşütle atlamak verb
Fallschirm {m} paraşüt noun
falls ise conj
falls nicht -mezse / -mazsa conj
falls takdirde conj
falls şayet conj
Fall {m} dava noun
Fall {m} [Kasus] durum noun
Fall {m} [Kasus] ismin hali noun
Falsche Akazie {f} beyaz çiçekli yalancı akasya [Robinia pseudoacacia] noun
falscher Freund {m} yalancı eşdeğer noun
Falschgeld {n} sahte para noun
falsch hatalı adj
falsch sahte adj
falsch yanlış adj
falten bükmek verb
falten katlamak verb
Falte {f} buruşuk noun
Falte {f} büklüm noun
Falte {f} kırışık noun
Falte {f} kıvrım noun
Familienfoto {n} [schweiz. auch {f}] aile fotoğrafı noun
Familienmensch {m} [wenn männlich] aile babası noun
Familienname {m} soyadı noun
Familienstand {m} medeni durum noun
Familienstand {m} medeni hâl noun
Familie {f} <Fam.> aile noun
Familie {f} sülale noun
familiär ailevi adj
Fanfare {f} fanfar noun
fangen tutmak verb
fangen yakalamak verb
Fantasie {f} hayal noun
fantastisch fantastik adj
Fantast {m} hayalperest [eski] noun
farbenblind renk körü adj
Farbe {f} [Anstrichfarbe] boya noun
Farbe {f} [Farbton, Tönung, Fahne] renk noun
Farbfernsehen {n} renkli televizyon noun
Farbfernseher {m} renkli televizyon noun
farbig renkli adj
Farbringgewindebohrer {m} renkli kılavuz noun
Farfalle {pl} kelebek makarna {sg} noun
Farm {f} çiftlik noun
Fasan {m} sülün noun
Fasching {m} faşing noun
Faschismus {m} faşizm noun
Faschist {m} faşist noun
Faser {f} elyaf noun
Faser {f} lif noun
Fase {f} pah noun
Fassung {f} [für Glühlampen] duy noun
Fassung {f} [Gelassenheit] itidal noun
Fassung {f} [Gemütsruhe] sükunet noun
Fassung {f} [Text] metin noun
Fassung {f} çerçeve noun
fasten oruç tutmak verb
fasten perhiz yapmak verb
Fasten {n} oruç noun
Fasten {n} perhiz noun
fast nerdeyse adv
fast neredeyse adv
faszinieren göz kamaştırmak verb
faulenzen avarelik etmek verb
Faulenzerei {f} avarelik noun
Faulenzer {m} tembel noun
Faulheit {f} tembellik noun
faulig çürük adj
Faulpelz {m} [ugs.] tembel noun
Faultier {n} tembel hayvan noun
faul [träge] tembel adj
Fauna {f} fauna noun
Faust {f} yumruk noun
Fax {n} belgegeçer noun
Fax {n} faks noun
Fazit {n} netice noun
Februar {m} <Feb.> şubat <şub., şb., ş.> noun
Februar {m} gücük ay [konuş.] noun
Februar {m} küçük ay noun
fechten eskrim yapmak verb
Fechten {n} eskrim noun
Federball {m} [Spiel] tüytop noun
Federbett {n} kuştüyü yatak noun
federleicht tüy gibi hafif adj
Federmappe {f} kalem kutusu noun
Federungssystem {n} süspansiyon sistemi noun
Federung {f} süspansiyon noun
Federvieh {n} kümes hayvanları noun
Feder {f} yay noun
Feder {f} [aus Stahl etc.] kalem ucu noun
Feder {f} [Schreibfeder] yazı kalemi noun
Feder {f} [Vogel] tüy noun
Fee {f} peri noun
fehlend eksik adj
fehlen eksik olmak verb
fehlen olmamak verb
Fehlermeldung {f} hata mesajı noun
Fehler {m} kusur noun
Fehler {m} [Irrtum, Unrichtigkeit] hata noun
Fehler {m} [Irrtum, Unrichtigkeit] yanlış noun
Fehlschluss {m} safsata noun
Fehlverhalten {n} kötü davranış noun
Feierabend {m} iş sonu noun
Feierabend {m} paydos noun
feiern kutlamak verb
feige yüreksiz adj
Feige {f} incir noun
Feigling {m} yüreksiz noun
feilschen pazarlık etmek verb
Feindseligkeit {f} düşmanlık noun
Feind {m} düşman noun
Feingewinde {n} [Metrisches ISO-Gewinde] ince vida noun
fein ince adj
fein nazenin adj
fein [dünn, zerbrechlich] nazik adj
fein [elegant] zarif adj
Feldfernsprecher {m} sahra telefonu noun
Feldflasche {f} matara noun
Feldhase {m} bayağı tavşan [Lepus europaeus] noun
Feldtelefon {n} sahra telefonu noun
Feld {n} dizi noun
Feld {n} namlu seti noun
Feld {n} saha noun
Feld {n} set noun
Feld {n} [Ackerland] tarla noun
Felge {f} jant noun
Fell {n} post noun
Felsen {m} kaya noun
feminin [Grammatik] dişil adj
Feministin {f} feminist [kadın] noun
feministisch feminist adj
Feminist {m} feminist noun
Fenchel {m} raziyane noun
Fenchel {m} rezene noun
Fennek {m} çöl tilkisi [Vulpes zerda] noun
Fensterbank {f} denizlik noun
Fensterbank {f} pencere eşiği noun
Fensterbrett {n} [ugs.] denizlik noun
Fensterbrett {n} [ugs.] pencere eşiği noun
Fensterrahmen {m} pencere kasası noun
Fensterrahmen {m} pencere pervazı noun
Fensterrahmen {m} pencere çerçevesi noun
Fenster {n} cam [konuş.] noun
Fenster {n} pencere noun
Ferienhaus {n} tatil evi noun
Ferien machen tatile çıkmak verb
Ferien machen tatil yapmak verb
Fermium {n} <Fm> fermiyum <Fm> noun
Fernbedienung {f} uzaktan kumanda noun
Fernglas {n} dürbün noun
Fernlicht {n} uzun far noun
Fernsehapparat {m} televizyon noun
fernsehen televizyon izlemek verb
Fernsehen {n} televizyon noun
Fernseher {m} [Gerät] televizyon noun
Fernsehgerät {n} televizyon noun
Fernsehsender {m} televizyon istasyonu noun
Fernsehserie {f} televizyon dizisi noun
Fernsehturm {m} televizyon kulesi noun
fern uzak adj adv
Fernweh {n} dünyayı görme isteği noun
Ferrimagnetismus {m} ferrimıknatıslık noun
Ferse {f} ayak topuğu noun
Ferse {f} topuk noun
Fertig! Bitti!
Fertigbeton {m} hazır beton noun
Fertigkeiten {pl} yetenekler noun
fertig sein [bereit sein] hazır olmak verb
Fertigsuppe {f} hazır çorba noun
Fertigungsingenieur {m} imalat mühendisi noun
Fertigungsplaner {m} imalat planlamacı [konuş.] noun
Fertigungsplaner {m} imalat planlama mühendisi noun
Fertigungsplanung {f} imalat planlama noun
Fertigung {f} imalat noun
Fertigung {f} üretim noun
fertig [aufgebraucht] tamam adj
fertig [bereit] hazır adj
Festakt {m} tören noun
Festessen {n} ziyafet noun
Festigkeitslehre {f} cisimlerin mukavemeti [konu, alan] noun
Festigkeitslehre {f} mukavemet [konu, alan] noun
Festigkeit {f} mukavemet noun
Festkörperphysik {f} katı hâl fiziği noun
Festkörperphysik {f} yoğun madde fiziği noun
Festkörper {m} katı noun
festlich abiye adj
festmachen volta etmek verb
Festnahme {f} tutuklama noun
Festplatte {f} sabit disk noun
feststellen tespit etmek verb
Festungsmauer {f} sur noun
Festung {f} hisar noun
Festung {f} kale noun
Festveranstaltung {f} şenlik noun
festziehen [Schrauben] civatayı sıkmak verb
Fest {n} kutlama noun
Fest {n} şenlik noun
Feta {m} beyaz peynir noun
fettleibig aşırı şişman adj
Fettleibigkeit {f} aşırı şişmanlık noun
Fettleibigkeit {f} obezite noun
Fettleibigkeit {f} vücudun yağ bağlaması noun
Fettleibigkeit {f} şişmanlık noun
fettleibig obez adj
fettleibig çok şişman adj
fettleibig şişman adj
Fettsucht {f} şişmanlık hastalığı noun
fett yağlı adj
Fett {n} yağ noun
fett çerb [osm.] adj
Feuchtigkeit {f} nem noun
Feuchtigkeit {f} rutubet noun
Feuchtigkeit {f} yaşlık noun
Feuchtigkeit {f} ıslaklık noun
feucht ıslak adj
Feudalherr {m} ağa noun
Feueralarm {m} yangın alarmı noun
Feuerbrunst {f} [selten für: Feuersbrunst] yangın felâketi / yangın felaketi
noun
Feuer legen ateşe vermek verb
Feuerleitanlage {f} atış kontrol sistemi noun
Feuerraum {m} yanma odası noun
Feuersalamander {m} ateş semenderi noun
Feuersalamander {m} lekeli semender [Salamandra salamandra] noun
Feuersbrunst {f} yangın felâketi / yangın felaketi noun
Feuerschiff {n} fener gemisi noun
Feuerstein {m} çakmak taşı noun
Feuer und Flamme (für jdn./etw.) sein (-e) can atmak verb
Feuerwehrauto {n} itfaiye aracı noun
Feuerwehrmann {m} itfaiyeci noun
Feuerwehrmann {m} yangıncı noun
Feuerwehrschlauch {m} yangın hortumu noun
Feuerwehrwagen {m} itfaiye aracı noun
Feuerwehr {f} itfaiye noun
Feuerwerkskörper {m} havai fişek noun
Feuerwerk {n} donanma fişekleri noun
Feuerzeug {n} çakmak noun
Feuer {n} ateş noun
Feuilleton {n} kültür sanat sayfası noun
Fiasko {n} fiyasko noun
Fiber {f} elyaf noun
Fiber {f} lif noun
Fibonacci-Folge {f} Fibonacci dizisi noun
Fichtenammer {f} [fachspr. auch {m}] akbaş kiraz kuşu [Emberiza leucocephalos]
noun
Fichtenammer {f} [fachspr. auch {m}] ak başlı kiraz kuşu [Emberiza
leucocephalos] noun
Fichtenammer {f} [fachspr. auch {m}] ak başlı yelve [Emberiza leucocephalos]
noun
Fichtenammer {f} [fachspr. auch {m}] ak başlı çinte [Emberiza leucocephalos]
noun
Fichtenharz {n} çam sakızı noun
Fichte {f} ladin noun
Fick dich! [vulg.] Siktir lan! [argo]
ficken [vulg.] sikmek [argo] verb
Fidschi {n} Fiji noun
Fieberthermometer {m} ateşölçer noun
Fieber {n} ateş noun
fiepen [Vogel] cıvıldamak verb
figurativ mecazi adj
Fiktion {f} kurgu noun
Filet {n} bonfile noun
Filiale {f} şube noun
Filialleiterin {f} şube şefi [kadın] noun
Filialleiter {m} şube şefi noun
Filmemacher {m} rejisör noun
Filmkamera {f} film kamerası noun
Filmleinwand {f} beyaz perde noun
Filmschneidemaschine {f} yapıştırıcı noun
Filmstar {m} film yıldızı noun
Film {m} film noun
Filterpapier {n} filtre kağıdı noun
Filterzigarette {f} filtreli sigara noun
filzig keçeleşmiş adj
filzig [filzähnliche Oberflächenbeschaffenheit] keçemsi adj
filzig [geizig] [ugs.] pinti [konuş.] adj
filzig [verfilzt] keçeli adj
Filzlaus {f} [Pthirus pubis, syn.: Phthirus pubis] kasık biti noun
Filzstift {m} keçeli kalem noun
Filz {m} keçe noun
Finale {n} final noun
Finanzamt {n} vergi dairesi noun
Finanzanlagen {pl} finansal varlıklar noun
Finanzanlagen {pl} finansal yatırımlar noun
Finanzertrag {m} finansal gelirler {pl} noun
Finanzertrag {m} finansal gelir noun
finanziell mali adj
Finanzierung {f} kaynaklar {pl} noun
Finanzministerium {n} Maliye Bakanlığı noun
finden bulmak verb
Fingerabdruck {m} parmak izi noun
fingerfertig becerikli adj
Fingerhut {m} dikiş yüzüğü noun
Fingerhut {m} yüksük noun
Fingerhut {m} yüksük otu noun
Fingernagel {m} el tırnağı noun
Fingernagel {m} parmak tırnağı noun
Fingertier {n} ay-ay [Daubentonia madagascariensis] noun
Finger {m} parmak noun
Finger {pl} parmaklar noun
Finite Elemente Analyse {f} <FEA> Sonlu Elemanlar Analizi <SEA> noun
Finite Elemente Methode {f} <FEM> Sonlu Elemanlar Yöntemi <SEY> noun
Fink {m} ispinoz noun
Finne {m} Finlandiyalı noun
Finnin {f} Finlandiyalı [kadın] noun
finnisch Finlandiyalı adj
finnisch [Sprache] Fince adj
Finnisch {n} Fince noun
Finnland {n} Finlandiya noun
Finnwal {m} oluklu balina [Balaenoptera physalus] noun
Firma {f} firma noun
Firma {f} şirket noun
Fischer {m} balıkçı noun
Fische {pl} balıklar noun
Fische {pl} [Sternzeichen] balık burcu noun
Fischgeschäft {n} balıkçı dükkanı noun
Fischgeschäft {n} balıkçı noun
Fischgräte {f} balık kılçığı noun
Fischhändler {m} balıkçı [satıcı] noun
Fischkutter {m} balıkçı gemisi noun
Fischmesser {n} balık bıçağı noun
Fischreiher {m} gri balıkçıl [Ardea cinerea] noun
Fisch {m} balık noun
Fitis {m} söğütbülbülü [Phylloscopus trochilus] noun
fixe Idee {f} sabit fikir noun
flach düz adj
Flachlandtapir {m} Amerika tapiri [Tapirus terrestris] noun
Flachland {n} ova noun
Fladenbrot {n} pide noun
Flagge {f} sancak noun
Flamingo {m} flaman kuşu noun
Flamingo {m} flamingo noun
Flammenblume {f} alev çiçeği noun
flammen [geh.] [veraltet] alevlenmek verb
Flamme {f} alaz [konuş.] noun
Flamme {f} alev noun
Flamme {f} yalaz noun
Flankendurchmesser {m} ortalama çap [vida] noun
Flankenwinkel {m} tepe açısı [vida] noun
Flansch {m} flanş noun
Flaschenpost {f} potkal noun
Flasche {f} şişe noun
Flattern {n} çırpınma noun
Flaute {f} [Stagnation] kesat noun
Fleckenentferner {m} leke çıkarıcı noun
Fleckenhyäne {f} benekli sırtlan [Crocuta crocuta] noun
Fleckentferner {m} leke çıkarıcı noun
Flecken {pl} leke noun
Flecken {pl} [Schmutz] lekeler noun
Fledermaus {f} yarasa noun
Flegel {m} yontulmamış [mec.] noun
Fleischerei {f} kasap (dükkanı) noun
Fleischer {m} kasap [kişi] noun
fleischfressende Pflanze {f} etobur bitki noun
Fleischmesser {n} et bıçağı noun
Fleischtomate {f} iri domates noun
Fleischwaren {pl} et mamulleri noun
Fleisch {n} et noun
Fleisch {n} [Körper] beden noun
fleißig gayretli adj
fleißig hamarat adj
fleißig çalışkan adj
Fleiß {m} faaliyet noun
Fleiß {m} gayret [çalışkanlık] noun
Fleiß {m} hamaratlık noun
Fleiß {m} çaba [çalışkanlık] noun
Fleiß {m} çalışkanlık noun
flexibel esnek adj
Flexibilität {f} esneklik noun
Flexibilität {f} fleksibilite noun
flicken yamalamak verb
Flieder {m} leylak noun
Fliegengitter {n} sineklik noun
Fliegenpilz {m} sinek mantarı noun
fliegen uçmak verb
Flieger {m} [ugs.] uçak noun
Fliege {f} papyon noun
Fliege {f} sinek noun
fliehen kaçmak verb
Fliesenleger {m} fayans ustası noun
Fliese {f} fayans noun
fließen akmak verb
fließend akıcı adj
Flirt {m} flört noun
Flitterwochen {pl} bal ayı noun
Floh {m} pire noun
Flora {f} bitki örtüsü noun
Florenz {n} Floransa noun
Florett {n} dürtücü kılıç noun
Florett {n} flöre noun
Florett {n} [Stoßwaffe] eskrim meçi noun
Flosse {f} yüzgeç noun
Flotte {f} filo noun
Floß {n} sal noun
Flucht {f} firar noun
Flucht {f} kaçış [kurtulma] noun
Flugbahn {f} mermi yolu noun
Flugbahn {f} uçuş yolu noun
Flugbahn {f} yörünge noun
Flugbegleiterin {f} hostes [kadın] noun
Flugbegleiterin {f} kabin görevlisi [kadın] noun
Flugbegleiterin {f} uçuş görevlisi [kadın] noun
Flugbegleiter {m} kabin görevlisi noun
Flugbegleiter {m} uçuş görevlisi noun
Flugdeck {n} uçuş güvertesi noun
Flugfähigkeit {f} uçuşa elverişlilik noun
flugfähig uçuşa elverişli adj
Fluggesellschaft {f} havayolu işletmesi noun
Fluggesellschaft {f} havayolu şirketi noun
Flughafenbetreiber {m} havaalanı işletmecisi noun
Flughafen {m} havaalanı noun
Flughafen {m} havalimanı noun
Flughafen {m} hava meydanı noun
Flughafen {m} meydan [havaalanı] [konuş.] noun
Flughöhe {f} irtifa noun
Flughöhe {f} uçuş yüksekliği noun
Flugkörperschnellboot {n} hücumbot noun
Flugkörper {m} füze noun
Flugmaschine {f} [veraltet] tayyare [eski] noun
Flugmaschine {f} [veraltet] uçak noun
Flugpersonal {n} kabin ekibi noun
Flugpersonal {n} uçuş ekibi noun
Flugsicherheit {f} uçuş güvenliği noun
Flugtauglichkeit {f} uçuşa elverişlilik noun
flugtauglich uçuşa elverişli adj
Flugticket {n} uçak bileti noun
Flugzeugrumpf {m} uçak gövdesi noun
Flugzeugträger {m} uçak gemisi noun
Flugzeug {n} tayyare [osm.] noun
Flugzeug {n} uçak noun
Flug {m} uçma noun
Flug {m} uçuş noun
Fluiddynamik {f} akışkanlar dinamiği noun
Fluidmechanik {f} akışkanlar mekaniği noun
Fluidstatik {f} akışkanlar statiği noun
Fluid {n} akışkan noun
Fluid {n} seyyal noun
Fluor {n} <F> flor <F> noun
Fluppe {f} [ugs.] [Zigarette] sigara noun
Flur {f} kır noun
Flussbett {n} nehir yatağı noun
Flussdiagramm {n} akış şeması noun
Flussmündung {f} nehir ağzı noun
Flussuferläufer {m} dere düdükçünü [Actitis hypoleucos] noun
Flussufer {n} nehir kenarı noun
Fluss {m} nehir noun
Fluss {m} [kontinuierlicher Verlauf] akış noun
Fluss {m} ırmak noun
Flut {f} met noun
Flächenbombardement {n} halı bombardımanı noun
Flächenbombardierung {f} halı bombardımanı noun
Flächenform {f} bir yüzeyin şekli noun
Flächeninhalt {m} alan noun
Fläche {f} alan noun
Fläche {f} yüzey noun
Flöte {f} flüt noun
flüchtiger Kuss {m} öpücük [kondurma] noun
Flüchtiger {m} kaçak noun
Flüchtigkeitsfehler {m} dikkatsizlik hatası noun
Flüchtigkeitsfehler {m} dikkatsizlik yanlışı noun
Flüchtlingslager {m} mülteci kampı noun
Flüchtlingslager {n} sığınmacı kampı noun
Flüchtling {m} mülteci noun
Flüchtling {m} sığınmacı noun
Flügelfläche {f} kanat alanı noun
Flügelmutter {f} kelebek somun noun
Flügel {m} kanat noun
flüssig akıcı adj
flüssige Mittel {pl} likit varlıklar noun
Flüssigkeit {f} sıvı noun
flüstern fısıldamak verb
folgendermaßen şu şekilde adv
folgendermaßen şöyle [aşağıdaki gibi] adv
folgen takip etmek verb
folgern anlam çıkarmak verb
Folgetonhorn {n} siren noun
Folge {f} devam noun
Folge {f} dizi noun
Folge {f} [Ergebnis] sonuç noun
folglich buna göre adv
folglich o hâlde adv
folglich ona göre adv
Folie {f} folye noun
Folie {f} folyo noun
Folter {f} işkence noun
Fonds {m} fon noun
Fontäne {f} fıskiye noun
Forderungen {pl} alacaklar noun
formalistisch şekilci adj
Formalist {m} şekilci noun
formalrechtlich metnine göre adj
Formel {f} formül noun
Formtoleranz {f} şekil toleransı noun
Form {f} şekil noun
Forschung und Entwicklung <F+E, FuE, F&E, FE, R&D> araştırma geliştirme <Ar-Ge,
AR-GE> noun
Forschung und Entwicklung <F+E, FuE, F&E, FE, R&D> araştırma ve geliştirme <Ar-
Ge, AR-GE> noun
Forschung {f} araştırma noun
Forstwirtschaft {f} ormancılık noun
Forst {m} orman noun
Forsythie {f} altın çanak noun
fortbestehen sürüp gitmek verb
fortbleiben gelmemek verb
fortbringen götürmek verb
fortdauern sürüp gitmek verb
fortfahren devam etmek verb
fortfliegen uçup gitmek verb
fort gitmiş adv
fortschreiten ilerlemek verb
fortschrittlich ileri adj
Fortschritt {m} ilerleme noun
Fortschritt {m} terakki [osm.] noun
Fortsetzungsgeschichte {f} tefrika noun
Fortsetzung {f} devam noun
Forum {n} forum noun
Forum {n} oturum noun
Forum {n} toplantı noun
Fotoalbum {n} fotoğraf albümü noun
fotogen fotojenik adj
fotografieren fotoğraflamak verb
fotografieren fotoğraf çekmek verb
Fotografie {f} [Foto] fotoğraf noun
Fotomodell {n} fotomodel noun
Fotomodell {n} model noun
Foto {n} [schweiz.: auch {f}] fotoğraf noun
Foul {n} faul noun
Frachter {m} kargo gemisi noun
Frachter {m} yük gemisi noun
Frachter {m} şilep noun
Frachtflugzeug {n} kargo uçağı noun
Frachtgut {n} kargo noun
Frachtschiff {n} kargo gemisi noun
Frachtschiff {n} yük gemisi noun
Frachtschiff {n} şilep noun
Frachttor {n} kargo kapısı noun
Fracht {f} kargo noun
Frack {m} frak noun
fragen sormak verb
Fragen stellen soru sormak verb
Fragezeichen {n} <?> soru işareti noun
Frage {f} soru noun
Frage {f} sual noun
Frage {f} [Angelegenheit] problem noun
Frage {f} [Angelegenheit] sorun noun
fraglich şüpheli adj
Francium {n} <Fr> fransiyum <Fr> noun
Frankreich {n} Fransa noun
Franzose {m} Fransız noun
Französin {f} Fransız [kadın] noun
französisch <frz., franz.> Fransızca adj
Frauenarzt {m} kadın doktoru noun
Frauenmantel {m} aslan pençesi noun
Frauenrechte {pl} kadın hakları noun
Frauenrechtlerin {f} kadın hakları savunucusu [kadın] noun
Frauenrechtler {m} kadın hakları savunucusu noun
Frauenzeitschrift {f} kadın dergisi noun
Frauen {pl} kadınlar noun
Frauenärztin {f} kadın doktoru [kadın] noun
Frau {f} avrat [eski] [kaba] noun
Frau {f} bayan noun
Frau {f} hanım noun
Frau {f} hatun noun
Frau {f} kadın noun
Frau {f} [Ehefrau] eş [kadın] noun
frech küstah adj
frech utanmaz adj
Fregatte {f} firkate [eski] noun
Fregatte {f} fırkateyn noun
frei erkin adj
freier Markt {m} serbest piyasa noun
Freihandelsabkommen {n} serbest ticaret anlaşması noun
Freihandelszone {f} serbest ticaret bölgesi noun
Freihandel {m} serbest ticaret noun
Freiheitskämpfer {m} bağımsızlık savaşçısı noun
Freiheitsstrafe {f} hapis cezası noun
Freiheit {f} hürriyet noun
Freiheit {f} serbestlik noun
Freiheit {f} özgürlük noun
freihändig [ohne die Hände zu benutzen] elini dayamadan adj adv
freihändig [ohne die Hände zu benutzen] elini tutmadan adj adv
freihändig [ohne die Hände zu benutzen] ellerini kullanmadan adj adv
frei hür adj
Freilassung {f} serbest bırakılma noun
freilich tabii ki adv
Freilufttheater {n} açık hava tiyatrosu noun
frei serbest adj
freisprechen aklamak verb
Freispruch {m} beraat ettirme noun
Freistellung {f} muafiyet noun
Freistoß {m} frikik noun
Freistoß {m} serbest vuruş noun
freitags cuma günleri adv
Freitag {m} <Fr., Fre., Frei., Freit.> cuma noun
Freitod {m} intihar noun
freiwillig gönüllü adj
Freizeitbeschäftigung {f} boş zaman uğraşı noun
Freizeit {f} boş vakit noun
Freizeit {f} boş zaman noun
frei [leer] boş adj
frei özgür adj
Fremd- yabancı adj
Fremdenführer {m} rehber noun
Fremdenhass {m} yabancı düşmanlığı noun
Fremdenverkehr {m} turizm noun
Fremdfinanzierung {f} dış finansman noun
fremdgehen [ugs.] eşini aldatmak verb
Fremdherrschaft {f} yabancı egemenliği noun
Fremdkapital {n} yabancı kaynak noun
Fremdkapital {n} yükümlülükler {pl} noun
Fremdkörper {m} yabancı cisim noun
Fremdsprachenunterricht {m} yabancı dil dersi noun
Fremdsprache {f} yabancı dil noun
Fremdwort {n} yabancı kelime noun
fremd yaban adj
fremd yabancı adj
Frequenzbereich {m} frekans alanı noun
Frequenz {f} frekans noun
Freudenbotschaft {f} müjde noun
Freudenschrei {m} sevinç çığlığı noun
Freudentränen {pl} sevinç gözyaşları {pl} noun
Freude {f} memnunluk [sevinç] noun
Freude {f} neşe noun
Freude {f} sevinç noun
freudig güle oynaya adv
freudig mutlu adj
freudig neşeli adj
freudig neşeyle adv
freudig sevinçle adv
freudig sevinçli adj
freudlos neşesiz adj
Freundeskreis {m} arkadaş çevresi noun
Freundeskreis {m} dost çevresi noun
Freunde {pl} arkadaşlar noun
Freundin {f} [Freundschaft] arkadaş [bayan] noun
Freundin {f} [Liebesbeziehung] kız arkadaş noun
freundlicherweise nezaketen adv
freundlich hoş adj
Freundlichkeit {f} incelik noun
Freundlichkeit {f} nezaket noun
freundlich nazik adj
freundlich nazikçe adv
freundschaftlich arkadaşça adj
freundschaftlich dostça adj
Freundschaftsbesuch {m} dostluk ziyareti noun
Freundschaft schließen dostluk kurmak verb
Freundschaftsdienst {m} arkadaş olarak yardım noun
Freundschaftsspiel {n} dostluk maçı noun
Freundschaft {f} arkadaşlık noun
Freundschaft {f} dostluk noun
Freundschaft {f} [Kameradschaft] ahbaplık noun
Freund {m} [Freundschaft] arkadaş noun
Freund {m} [Freundschaft] dost noun
Freund {m} [Kumpel, Bekannter] ahbap noun
Freund {m} [Liebesbeziehung] erkek arkadaş noun
Freut mich, Sie kennenzulernen. Tanıştığımıza memnun oldum.
Friedensbruch {m} barışın bozulması noun
Friedensgespräche {pl} barış görüşmeleri noun
Friedenskonferenz {f} barış konferansı noun
Friedensnobelpreis {m} Nobel Barış Ödülü noun
Friedensverhandlungen {pl} barış görüşmeleri noun
Friedensvertrag {m} barış sözleşmesi noun
Frieden {m} barış noun
Frieden {m} sulh noun
Friede sei mit Euch. [Gruß] Aleykümselâm.
Friede sei mit Euch. [Gruß] Selâmünaleyküm.
Friedhof {m} gömütlük noun
Friedhof {m} mezarlık noun
friedlich barışçı adj
friedlich huzurlu adj
friedliebend barışsever adj
Friedrich-Ebert-Stiftung {f} Friedrich Ebert Vakfı noun
frieren üşümek verb
frigide frijit adj
Frikadelle {f} köfte noun
Frisbeescheibe {f} frizbi noun
frische Luft {f} temiz hava noun
Frischhaltefolie {f} selofan noun
frisch taze adj
frisch verheiratet yeni evli adj
frisch yeşil adj
Friseurin {f} kuaför [kadın] noun
Friseursalon {m} kuaför salonu noun
Friseur {m} berber noun
Friseur {m} kuaför noun
Frisiersalon {m} kuaför salonu noun
fristgemäß süresi içinde adj adv
fristlos ihbarsız adj adv
Frist {f} müddet noun
Frisur {f} saç biçimi noun
Frisur {f} saç şekli noun
Fritteuse {f} fritöz noun
Frohes (neues) Jahr! Mutlu yıllar!
Frohes Schaffen! Hayırlı işler!
Frohes Schaffen! Kolay gelsin!
Frohe Weihnachten! Mutlu Noeller!
froh memnun adj
froh mutlu adj
froh sevinçli adj
fromm dindar adj
fromm zahit [eski] adj
Frontalangriff {m} cephe saldırısı noun
frontal cepheden adv
Frontalzusammenstoß {m} önden çarpışma noun
Frontantrieb {m} önden çekiş noun
Front {f} cephe noun
Front {f} [Vorderseite] cephe [ön] noun
Frosch {m} kurbağa noun
Frostschutzmittel {n} antifriz noun
Frost {m} don noun
Fruchtbarkeit {f} verimlilik noun
fruchtbar verimli adj
Fruchteis {n} meyveli dondurma noun
Fruchtpresse {f} meyve sıkacağı noun
Fruchtsaft {m} meyve suyu noun
Fruchtsalat {m} meyve salatası noun
Fruchtwasser {n} amniyon sıvısı noun
Fruchtwasser {n} cenin sıvısı noun
Fruchtzucker {m} früktoz noun
Frucht {f} meyve noun
Fruktose {f} früktoz noun
Frustration {f} bezginlik noun
Frustration {f} yılgınlık noun
frustrieren bezdirmek verb
frustrieren yıldırmak verb
frustriert bezgin adj
frustriert hayâl kırıklığına uğramış adj
frustriert hedefine ulaşamamış adj
Fräser {m} freze bıçağı noun
Fräser {m} freze noun
Fräser {m} freze çakısı noun
Fräsmaschine {f} freze tezgâhı noun
Fräswerkzeug {n} freze bıçağı noun
Fräswerkzeug {n} freze noun
Fräswerkzeug {n} freze çakısı noun
Fröhliche Weihnachten! Mutlu Noeller!
Fröhlichkeit {f} neşe noun
fröhlich keyifli adj
fröhlich neşeli adj
Frömmigkeit {f} dindarlık noun
Früchtetee {m} meyve çayı noun
früh am Morgen sabah erkenden adv
Frühaufsteherin {f} erkenci [kadın] noun
Frühaufsteher {m} erkenci noun
Frühaufsteher {m} sabahçı noun
Frühbeet {n} turfandalık noun
früher eskiden adv
früher evvelce adv
früh erken adj adv
Früherkennung {f} erken teşhis noun
früher oder später er geç adv
früher oder später er ya da geç adv
frühestens en erken adv
Frühgeburt {f} erken doğum noun
Frühgemüse {n} turfanda sebze noun
Frühjahrsmode {f} ilkbahar modası noun
Frühjahrsputz {m} bahar temizliği noun
Frühjahr {n} bahar noun
Frühjahr {n} ilkbahar noun
frühlingshaft ilkbaharımsı adj
Frühlingszwiebeln {pl} taze soğan noun
Frühling {m} bahar noun
Frühling {m} ilkbahar noun
frühmorgens sabah erkenden adv
frühreif [Kind] erken gelişmiş adj
früh sabah adj adv
früh sabahleyin adj adv
Frühschicht {f} sabah vardiyası noun
Frühsommer {m} yaz başı noun
Frühstadium {n} ilk safha noun
frühstücken kahvaltı etmek verb
frühstücken kahvaltı yapmak verb
Frühstücksbuffet {n} kahvaltı büfesi noun
Frühstückspause {f} kahvaltı molası noun
Frühstücksstube {f} kahvaltı salonu noun
Frühstück {n} kahvaltı noun
frühzeitig erken adj adv
fuchsen [ugs.] gıcık etmek [argo] verb
Fuchs {m} tilki noun
Fundamentalismus {m} fundamentalizm noun
fundamental temel adj
Fundament {n} esas noun
Fundament {n} temel noun
Fundbüro {n} kayıp eşya bürosu noun
Fundgegenstand {m} bulunmuş eşya noun
Fundsache {f} bulunmuş eşya noun
Fund {m} bulma noun
funkelnagelneu [ugs.] gıcır gıcır [argo] adj
funkelnagelneu [ugs.] yepyeni adj
funkeln ışıldamak [parlamak] verb
Funkgerät {n} telsiz aleti noun
Funkgerät {n} telsiz noun
Funkmeldung {f} telsiz haberi noun
Funksignal {n} telsiz sinyali noun
Funkstation {f} telsiz istasyonu noun
Funktechnik {f} telsiz mühendisliği noun
Funktionalanalysis {f} fonksiyonel analiz noun
funktional fonksiyonel adj
Funktionalität {f} işlevsellik noun
funktional işlevsel adj
funktionell fonksiyonel adj
funktionell işlevsel adj
funktionieren işlemek verb
Funktionieren {n} işlerlik noun
funktionsfähig işler durumda adj
funktionsfähig işler halde adj
Funktionsfähigkeit {f} işlerlik noun
Funktionsstörung {f} fonksiyonel bozukluk noun
Funktion {f} fonksiyon noun
Funktion {f} işlev noun
Funkverbindung {f} telsiz bağlantısı noun
Funkverkehr {m} telsiz haberleşmesi noun
Funkverkehr {m} telsiz trafiği noun
Funkzeugnis {n} telsiz lisansı noun
furchtbar korkunç adj adv
Furcht erregend korku verici adj
furchterregend korku verici adj
furchtlos korkusuz adj
furchtsam korkak adj
Furcht {f} korku noun
Furt {f} geçit noun
furzen [derb] osurmak [kaba] verb
Furz {m} [vulg.] osuruk [kaba] noun
Fusion {f} füzyon noun
futsch sein [ugs.] güme gitmek verb
Futter {n} [Textil] astar noun
Futter {n} [Tiernahrung] yem noun
Futurismus {m} fütürizm noun
futuristisch fütüristçe adj
Futurologe {m} fütürolog noun
Futurologie {f} fütüroloji noun
Futurologin {f} fütürolog [kadın] noun
Futurum {n} [veraltet] gelecek zaman noun
Futur {n} gelecek zaman noun
Fußabdruck {m} ayak izi noun
Fußabstreifer {m} [österr.] [südd.] [sonst regional] kapı paspası noun
Fußbad {n} ayak banyosu noun
Fußballerin {f} futbolcu [kadın] noun
Fußballer {m} futbolcu noun
Fußballplatz {m} futbol sahası noun
Fußballspielerin {f} futbolcu [kadın] noun
Fußballspieler {m} futbolcu noun
Fußballspiel {n} futbol maçı noun
Fußballverband {m} futbol federasyonu noun
Fußballweltmeisterschaft {f} dünya futbol şampiyonası noun
Fußballweltmeister {m} dünya futbol şampiyonu noun
Fußball {m} futbol noun
Fußbodenbelag {m} taban kaplaması noun
Fußbodenheizung {f} zeminden ısıtma noun
Fußboden {m} yer [taban] noun
Fußbremse {f} ayak freni noun
Fußende {n} ayakucu noun
Fußgelenk {n} ayak bileği noun
Fußgelenk {n} ayak mafsalı noun
Fußgängerampel {f} ışıklı yaya geçidi noun
Fußgängerin {f} yaya [kadın] noun
Fußgängerunterführung {f} yaya alt geçidi noun
Fußgängerzone {f} yaya bölgesi noun
Fußgänger {m} yaya noun
Fußgängerüberweg {m} yaya geçidi noun
Fußmarsch {m} yürüyüş noun
Fußnote {f} dipnot noun
Fußpflegerin {f} pedikürcü [kadın] noun
Fußpfleger {m} pedikürcü noun
Fußpflege {f} ayak bakımı noun
Fußpilz {m} ayak mantarı noun
Fußsohle {f} ayak tabanı noun
Fußspitze {f} ayak burnu noun
Fußspuren {pl} ayak izleri {pl} noun
Fußspur {f} ayak izi noun
Fußstapfen {pl} ayak izleri {pl} noun
Fußtritt {m} tekme noun
Fußweg {m} yaya yolu noun
Fuß {m} ayak noun
Fähigkeit {f} kabiliyet noun
Fähigkeit {f} yetenek noun
Fähigkeit {f} yeterlilik noun
fähig zu [+Dat./Inf.] -e muktedir adj
Fähre {f} feribot noun
Fälschung {f} sahte noun
Fäzes {pl} feçes {sg} noun
Förderschiff {n} sondaj gemisi noun
förmlich resmî adj
Förster {m} ormancı noun
fühlen duyumsamak verb
fühlen hissetmek verb
fühlen sezmek verb
führend önde gelen adj
führen yönetmek verb
Führerscheinentzug {m} ehliyete elkonması noun
Führerschein {m} ehliyet noun
Führerschein {m} sürücü belgesi noun
Führer {m} lider noun
Führer {m} [auch Buch] rehber noun
Führungskraft {f} yönetici eleman noun
Führungsstil {m} yönetim tarzı noun
Führungszeugnis {n} iyi hal kağıdı noun
Fülle {f} bolluk noun
Fülle {f} çokluk noun
Füllfederhalter {m} dolma kalem noun
Füllung {f} dolgu noun
Fünf-Sterne-Hotel {n} beş yıldızlı otel noun
fünf beş
fünffach beş misli adj adv
fünfhundert beş yüz
Fünfsternehotel {n} beş yıldızlı otel noun
fünftausend beş bin
fünfte beşinci adj
fünfundzwanzig yirmi beş
fünfzehn on beş
fünfzig elli
für alle herkes için
für alle Zeiten ilelebet adj
fürchterlich korkunç adj
für dich senin için
füreinander birbiri için adv
für etw. einstehen -e katlanmak verb
für immer ebediyen adv
für immer ilelebet adj
für immer und ewig ilelebet adj
für için prep
für jeden herkes için
für nichts und wieder nichts yok yere adv
fürs Erste şimdilik adv
Fürsorge {f} bakım noun
fürsorglich şefkatli adj
fürsorglich şefkatli adv adj
Fürsprecherin {f} şefaatçi [kadın] noun
Fürsprecher {m} şefaatçi noun
Fürstentum {n} prenslik noun
füttern beslemek verb
füttern yem vermek verb
Füße {pl} ayaklar noun
Gabelbock {m} Amerika antilobu [Antilocapra americana] noun
Gabelfederung {f} ön süspansiyon [motosiklet] [bisiklet] noun
Gabelhornantilope {f} Amerika antilobu [Antilocapra americana] noun
Gabelstapler {m} çatallı yükleyici noun
Gabelweihe {f} kızıl çaylak [Milvus milvus] noun
Gabel {f} çatal noun
Gabriel {m} Cebrâîl noun
Gabun {n} Gabon noun
Gadolinium {n} <Gd> gadolinyum <Gd> noun
Gaida {f} gayda noun
Galaktose {f} galaktoz noun
galant centilmence adj
Galaxienhaufen {m} galaksi kümesi noun
Galaxie {f} galaksi noun
Galeere {f} kadırga noun
Gallenblase {f} safra kesesi noun
Gallenblase {f} safrakesesi noun
Gallensteine {pl} safra taşları noun
Gallium {n} <Ga> galyum <Ga> noun
Gambia {n} Gambiya <.gm> noun
Gangart {f} yürüyüş şekli noun
Ganges {m} Ganj Nehri noun
Gangrän {f} {n} kangren noun
Gangster {m} gangster noun
Gangster {m} haydut noun
Gangster {m} çeteci noun
Gang {m} [Auto] vites noun
Gang {m} [Verlauf] seyir noun
Gans {f} kaz noun
ganz außer sich geraten kudurmak [mec.] verb
ganz bestimmt [ugs.] şüphesiz adv
ganz bütün adj
ganze Zahl {f} tam sayı noun
ganz tam adj
ganz tüm adj
Garagentor {n} garaj kapısı noun
Garage {f} garaj noun
Gardasee {m} Garda Gölü noun
Garderobe {f} [Kleidung] giyim noun
Gardine {f} perde noun
Garnele {f} karides noun
gar nichts hiçbir şey [olumsuzluk] adv
Garn {n} iplik noun
Garn {n} tire noun
Garn {n} [Netz für Fischer und Jäger] ağ noun
garstig çirkin adj
Gartenarbeit {f} bahçe işi noun
Gartenbaumläufer {m} bahçe tırmaşık kuşu [Certhia brachydactyla] noun
Gartenbau {m} bahçecilik noun
Gartengrasmücke {f} boz ötleğen [Sylvia borin] noun
Gartenhaus {n} bahçe kulübesi noun
Gartenrotschwanz {m} bayağı kızılkuyruk [Phoenicurus phoenicurus] noun
Gartenschlauch {m} bahçe hortumu noun
Garten {m} bahçe noun
Gasflasche {f} gaz tüpü noun
gasförmig gaz hâlinde adj
Gasmaske {f} gaz maskesi noun
Gaspedal {n} gaz pedalı noun
Gastfreundlichkeit {f} misafirperverlik noun
gastfreundlich misafirperver adj
Gastgeber {m} ev sahibi noun
Gastgeber {m} konuk eden kimse noun
Gasthof {m} han [eski] [konak] noun
Gastroskopie {f} gastroskopi noun
Gaststätte {f} lokanta noun
Gast {m} konuk noun
Gast {m} misafir noun
Gas {n} gaz noun
Gatte {m} [geh.] eş noun
Gattung {f} cins noun
Gaumen {m} damak noun
Gazastreifen [auch: Gasastreifen] {m} Gazze Şeridi noun
Gazelle {f} ahu noun
Gazelle {f} ceylan noun
Gebell {n} havlama noun
Gebetsteppich {m} seccade noun
Gebet {n} dua noun
Gebiet {n} bölge noun
Gebiet {n} çevre noun
gebildet kültürlü adj
Gebilde {n} oluşuk noun
Gebirge {n} sıradağ noun
Gebiss {n} diş takımı noun
geblendet werden kamaşmak verb
geblümt çiçekli adj
geboren <geb.> doğmuş adj past-p
geboren werden doğmak verb
gebraten kızartılmış adj past-p
gebraucht ikinci el adj
Gebrauchtwagen {m} ikinci el araba noun
Gebrauchtwagen {m} kullanılmış araba noun
Gebrauch {m} kullanış noun
Gebrechen {n} illet noun
Gebrechen {n} sakatlık noun
gebrochenzahliger Quanten-Hall-Effekt {m} kesirli kuantum hall etkisi noun
gebundene Rotation {f} eşzamanlı dönüş noun
gebunden rotierend eşzamanlı dönerek adj
Geburtenkontrolle {f} doğum kontrolü noun
Geburtsdatum {n} doğum tarihi noun
Geburtshelferin {f} ebe [kadın] noun
Geburtshelfer {m} ebe noun
Geburtsjahr {n} doğum yılı noun
Geburtsort {m} doğum yeri noun
Geburtstagsfeier {f} doğum günü kutlaması noun
Geburtstagsgeschenk {n} doğum günü hediyesi noun
Geburtstagskuchen {m} doğum günü pastası noun
Geburtstagsparadoxon {n} doğum günü problemi noun
Geburtstagsparty {f} doğum günü partisi noun
Geburtstag {m} doğum günü noun
Geburtsurkunde {f} doğum belgesi noun
Geburtsurkunde {f} doğum ilmühaberi noun
Geburtswehen {pl} doğum sancıları noun
Geburtswehen {pl} doğum sancısı noun
Geburt {f} doğum noun
Gebäck {n} kurabiye noun
Gebäck {n} çörek noun
Gebärmutter {f} rahim noun
Gebäude {n} bina noun
gebührenpflichtig resme tabi adj
Gebühr {f} harç noun
Gebühr {f} ücret noun
Gecko {m} geko noun
Gedankenaustausch {m} müzakere noun
Gedanke {m} düşünce noun
Gedanke {m} fikir noun
gedeckter Tisch {m} sofra noun
gedeckt [Gebäude, Markt etc.] kapalı [çarşı vb.] adj
Gedenken {n} anma noun
Gedenkstein {m} abide noun
Gedenktafel {f} plaket noun
Gedicht {n} nazım noun
Gedicht {n} şiir noun
gediegen saf adj
gedruckt basma adj
gedruckt basılı adj
gedruckt matbu adj
Gedränge {n} kalabalık noun
Gedränge {n} mahşer [mec.] [kalabalık] noun
geduldig sabırlı adj
Geduld {f} sabır noun
Gedächtnis {n} hafıza noun
geehrt [als Anrede] sayın adj
geeignet sein für [+Akk.] -e yaramak verb
geeignet uygun adj
geeignet uz adj
Gefahr {f} tehlike noun
Gefallener {m} [im Krieg] şehit noun
gefallen hoşnut etmek verb
gefallen hoşuna gitmek verb
gefallen keyif vermek verb
gefallen memnun etmek verb
Gefangener {m} esir noun
Gefangene {f} esir [kadın] noun
gefangen kapana kısılmış adj past-p
Gefangenschaft {f} esaret noun
Gefechtskopf {m} harp başlığı noun
gefleckt benekli adj
Geflecktes Lungenkraut {n} ciğer otu [Pulmonaria officinalis] noun
geflickt yamalı adj
Geflügel {n} kümes hayvanları noun
Gefolge {n} maiyet noun
Gefreiter {m} onbaşı noun
gefrieren donmak verb
Gefrierschutzmittel {n} antifriz noun
Gefriertruhe {f} buzluk noun
gefroren müncemit [osm.] adj
gefräßig obur adj
gefährlich riskli adj
gefährlich tehlikeli adj
gefälscht sahte adj
Gefängnisstrafe {f} hapis cezası noun
Gefängnisstrafe {f} hapis noun
Gefängnis {n} cezaevi noun
Gefängnis {n} hapishane noun
Gefängnis {n} hapis noun
Gefäßchirurgie {f} damar cerrahisi noun
gefügig itaatkâr adj
gefügig uysal adj
gefühlsgeladen sein içi dolu dolu olmak adj
gefühlvoll hassas adj
Gefühl {n} his noun
gefüllt doldurulmuş adj past-p
gefüllt dolma adj past-p
gefüllte Weinblätter {pl} yaprak sarma noun
Gegend {f} bölge noun
Gegend {f} yer noun
Gegend {n} alan noun
gegen etw. (ein) Veto einlegen -i veto etmek verb
gegen etw./jdn. protestieren -i protesto etmek verb
Gegengift {n} panzehir noun
Gegenmittel {n} çare noun
Gegensatz {m} aykırılık noun
Gegensatz {m} karşı noun
Gegensatz {m} karşıt noun
gegenseitig karşılıklı adj
Gegenspieler {m} rakip noun
Gegenstand {m} cisim noun
Gegenstand {m} eşya noun
Gegenstand {m} madde noun
Gegenstand {m} şey noun
Gegenteil {n} karşıt noun
Gegenwart {f} şimdiki zaman noun
Gegenwart {f} şu an noun
gegenwärtig şimdiki adj
gegen [+Akk.] -e karşı prep
gegen [+ Akk.] aleyh prep
gegenüber [+Dat.] -e karşı prep
gegenüber [+Dat.] [-in] karşısında adv prep
gegliedert bölümlü adj
gegliedert kısımlı adj
Gegnerin {f} aleyhtar [kadın] noun
Gegner {m} aleyhtar noun
Gegner {m} düşman noun
Gegner {m} hasım noun
Gegrilltes {n} ızgaralar noun
gegrillt ızgara adj past-p
Gehalt {m} içerik noun
Gehalt {n} aylık noun
Gehalt {n} maaş noun
Geheimagent {m} ajan noun
Geheimdienst {m} gizli servis noun
Geheimfach {n} gizli çekmece noun
geheim gizli adj
geheim mahrem adj
geheimnisvoll esrarengiz adj
Geheimnis {n} esrar noun
Geheimnis {n} gizem noun
Geheimorganisation {f} gizli örgüt noun
geheim saklı adj
gehen gitmek verb
gehen terk etmek verb
gehen yürümek verb
Gehirnerschütterung {f} beyin sarsılması noun
Gehirnerschütterung {f} beyin sarsıntısı noun
Gehirnhautentzündung {f} menenjit noun
Gehirnwäsche {f} beyin yıkama noun
Gehirn {n} beyin noun
gehorchen itaat etmek verb
gehorchen itaatli olmak verb
Gehorchen {n} itaat noun
Gehsteig {m} kaldırım [konuş.] noun
Gehsteig {m} tretuvar noun
Gehsteig {m} yaya kaldırımı noun
Gehweg {m} [Bürgersteig] yaya yolu noun
gehörlos sağır adj
Gehör {n} işitme noun
Geierschildkröte {f} timsah kapan kaplumbağası [Macrochelys temminckii] noun
Geier {m} akbaba noun
Geige {f} keman noun
geil [sexuell] abaza [konuş.] adj
geil [ugs.] dehşet [argo] adj
geil [ugs.] harika adj
geil [ugs.] korkunç [argo] adj
Geisterbahn {f} korku tüneli noun
Geisterschiff {n} hayalet gemi noun
geistiger Vater {m} fikir babası noun
Geistlicher {m} din adamı noun
Geistlicher {m} imam noun
geistreich espritüel adj
Geist {m} [fig.] can noun
geizen cimrilik etmek verb
Geizhals {m} cimri noun
Geizhals {m} hasis noun
Geizhals {m} pinti noun
geizig cimri adj
geizig hasis adj
geizig pinti adj
Geizkragen {m} cimri noun
Geizkragen {m} hasis noun
Geizkragen {m} pinti noun
gekocht pişirilmiş adj past-p
Gekritzel {n} [unleserliche Schrift] kargacık burgacık yazı noun
gekräuselt kıvırcık adj
gelangweilt sıkılmış adj past-p
gelassen [ruhig] sakin adj
gelaufen kommen koşarak gelmek verb
Gelbbrustara {m} mavi-sarı ara [Ara ararauna] noun
Gelbe Karte {f} sarı kart noun
gelbe Karte {f} sarı kart noun
Gelber Enzian {m} sarı centiyan [Gentiana lutea] noun
Gelbes Meer {n} Sarıdeniz noun
gelblich sarımtırak adj
gelb sarı adj
Gelbspötter {m} sarı mukallit [Hippolais icterina] noun
Gelbsucht {f} sarılık noun
Geld abheben para çekmek verb
Geldanlage {f} mevduat noun
Geldautomat {m} bankamatik noun
Geldautomat {m} otomatik vezne makinesi noun
Geldbeutel {m} cüzdan noun
Geldbuße {f} para cezası noun
Geldbörse {f} cüzdan noun
Geld regiert die Welt. Altın anahtar her kapıyı açar.
Geldschein {m} banknot noun
Geld verdienen para kazanmak verb
Geld {n} para noun
Gelee {n} {m} jöle noun
Gelegenheit {f} fırsat noun
Gelegenheit {f} vesile noun
gelegentlich ara sıra adv
gelegentlich bazen adv
geleiten [geh.] refakat etmek verb
Gelenk {n} eklem noun
Gelenk {n} mafsal noun
Geliebter {m} sevgili noun
Geliebte {f} sevgili noun
gelockt kıvırcık (saç) adj
Gelotologie {f} gelotoloji noun
Geltung {f} itibar noun
Geltung {f} [Ansehen] sayılma noun
Geltung {f} [Gültigkeit] geçerlik noun
Geltung {f} [Gültigkeit] geçerlilik noun
Geltung {f} [Wert] değer noun
Geländer {n} tırabzan noun
Gelände {n} arazi noun
Gelände {n} toprak [arazi] noun
Gelände {n} [Grundstück] arsa noun
Gelée royale {n} arı sütü noun
Gelübde {n} adak noun
Gelüste {pl} [geh.] [leiblicher Genuss] nefis {sg} noun
gemahlener Kaffee {m} çekilmiş kahve noun
gemein adi adj
Gemeinde [religiöse Gemeinschaft] cemaat noun
Gemeinde {f} belediye noun
Gemeinde {f} cemiyet noun
Gemeinde {f} topluluk noun
Gemeingut {n} kamu malı noun
gemeinnützig kamu yararına adj
gemeinsam beraber adv
gemeinsam birlikte adv
gemeinsam [gemeinschaftlich] ortaklaşa adj
gemeinschaftlich ortaklaşa adj
gemeinschaftlich toplu adj
Gemeinschaftsware {f} [Zoll] topluluk eşyası noun
Gemeinwohl {n} kamu yararı noun
Gemetzel {n} katliam noun
gemischter Salat {m} karışık salata noun
gemischt karışık adj
Gemälde {n} tablo noun
gemäß [+Dat.] -e göre prep
Gemüsebeet {n} sebze tarhı noun
Gemüsegarten {m} bostan noun
Gemüsegarten {m} sebze bahçesi noun
Gemüsehändler {m} manav noun
Gemüseladen {m} manav noun
Gemüse {n} sebze noun
Gemütlichkeit {f} huzur noun
gemütlich rahat adj
Gemüt {n} huy noun
genau kesin adv
genauso tıpkı adv
genau tam adv
genau wie ... tıpkı ... gibi adv
Gendarmerie {f} jandarma noun
Gendarm {m} jandarma noun
Gender {n} cinsiyet noun
Gender {n} eşey noun
Genehmigung {f} izin noun
Genehmigung {f} onay noun
Genehmigung {f} ruhsat noun
Genehmigung {f} tasvip noun
Generalvollmacht {f} genel vekaletname noun
Generalvollmacht {f} umumi vekaletname noun
General {m} general noun
Generation {f} nesil noun
Generator {m} jeneratör noun
Generator {m} üreteç noun
generell genellikle adj
genesen iyileşmek verb
genesen onmak verb
genesen şifa bulmak verb
Genesis {f} Tekvin noun
Genesis {f} Yaratılış noun
Genesung {f} iyileşme noun
Genesung {f} şifa noun
Genfer See {m} Cenevre Gölü noun
Genf {n} Cenevre noun
Genick {n} ense noun
Genie {n} dâhi noun
genießen tadını çıkarmak verb
Genitiv {m} -in hali noun
Genitiv {m} genitif noun
Genitiv {m} in hali noun
Genossenschaft {f} kooperatif noun
Genre {n} tür noun
Gentleman {m} centilmen noun
Genua {n} Cenova noun
Genug! Yeter!
Genug jetzt! Yeter artık!
genug yeter adv
genug yeterince adv
Genus {n} cins noun
genügen yetmek verb
Geodäsie {f} jeodezi noun
Geografie {f} coğrafya noun
Geographie {f} coğrafya noun
Geologie {f} jeoloji noun
Geologie {f} yer bilimi noun
Geologie {f} yerbilim noun
geometrisches Mittel {n} geometrik ortalama noun
Georgien {n} Gürcistan noun
geozentrisches Weltbild {n} geosantrizm noun
gepanzertes Fahrzeug {n} zırhlı araç noun
Gepard {m} çita [Acinonyx jubatus] noun
gepflegt bakımlı adj
gepunktet noktalı adj
Gepäckaufbewahrung {f} emanet noun
Gepäck {n} bagaj noun
geradeaus dosdoğru adv
geradeaus dümdüz adv
gerade az önce adv
gerade doğru adj adv
gerade henüz adv
gerade Zahlen {pl} çift sayılar {pl} noun
gerade [Zahl] çift [sayı] adj
Gerade {f} doğru noun
Gerade {f} [Rennbahn, Eisenbahn etc.] düz noun
gerade şimdi adv
Geradheit {f} doğrusallık noun
Gerberei {f} tabakhane noun
Gerber {m} sepici noun
Gerber {m} tabak noun
gerecht adil adj
Gerechtigkeit {f} adalet noun
Gerechtigkeit {f} hak noun
gerecht insaflı adj
gereizt [nervös] sinirli adj
Gerfalke {m} akdoğan [Falco rusticolus] noun
Gerfalke {m} ak sungur [Falco rusticolus] noun
gerichtlich tüzel adj
Gerichtsgebäude {n} adliye sarayı noun
Gericht {n} [jur.] mahkeme noun
Gericht {n} [Speise] yemek noun
geringfügig ufak tefek adj
Geringschätzung {f} küçümseme noun
gerissen [hinterlistig, durchtrieben] kaşarlı adj
Germanium {n} <Ge> germanyum <Ge> noun
Gerne doch! Hayhay!
gernhaben hoşlanmak verb
gern memnuniyetle adj
gern severek adv
gern seve seve adv
Gerste {f} arpa noun
geruchlos kokusuz adj
Geruch {m} koku noun
geräumig geniş adj
Geräusch {n} gürültü noun
Geräusch {n} patırtı noun
Geräusch {n} ses noun
Geräusch {n} çıtırtı noun
geröstet kavrulmuş adj
geröstet werden kavrulmak verb
gesagt bahsedilen past-p
gesagt denilen past-p
gesagt söylenilen past-p
gesagt werden denmek verb
Gesamt- toplu adj
Gesamtbetrag {m} toplam miktar noun
Gesamtplanlauf {m} toplam yalpalama [eksenel] noun
Gesamtrundlauf {m} toplam yalpalama [çevresel] noun
Gesandter {m} elçi noun
Gesandter {m} sefir [eski] noun
Gesandtschaftsbericht {m} sefaretname noun
Gesandtschaft {f} elçilik noun
geschehen meydana gelmek verb
geschehen olmak verb
geschehen vuku bulmak verb
Geschehen {n} olay noun
Geschehen {n} vuku noun
gescheit akıllı adj
gescheit zeki adj
Geschenkgutschein {m} hediye çeki noun
Geschenkkorb {m} hediye sepeti noun
Geschenk {n} armağan noun
Geschenk {n} hediye noun
Geschichte schreiben tarihe geçmek verb
Geschichte {f} [Erzählung] hikâye noun
Geschichte {f} [Erzählung] öykü noun
Geschichte {f} [Historie] tarih noun
geschichtlich tarihsel adj
geschichtlich tarihî adj
geschickt becerikli adj
geschickt mahir adj
Geschick {n} [Bestimmung, Schicksal] [geh.] talih noun
geschieden <gesch.> boşanmış adj past-p
Geschirrspüler {m} [ugs.] bulaşık makinesi noun
Geschirrspülmaschine {f} bulaşık makinesi noun
Geschlechtsdimorphismus {m} seksüel dimorfizm noun
Geschlechtskrankheit {f} zührevi hastalık noun
Geschlechtsorgan {n} cinsel organ noun
Geschlechtsteile {pl} cinsel organlar {pl} noun
Geschlechtsverkehr {m} cinsel birleşme noun
Geschlechtsverkehr {m} cinsel ilişki noun
Geschlechtsverkehr {m} cinsi münasebet noun
Geschlecht {n} cinsiyet noun
Geschlecht {n} cins noun
Geschlecht {n} eşey noun
Geschlecht {n} [Sippe] sülale noun
geschlossen kapalı adj
geschmacklos tatsız adj
geschmacklos zevksiz adj
Geschmack {m} lezzet noun
Geschmack {m} tat noun
Geschmack {m} çeşni noun
Geschmier {n} [unleserliche Schrift] kargacık burgacık yazı noun
geschmückt süslenmiş adj
geschnitten doğranmış adj past-p
geschnittene Faser {f} kırpılmış demet noun
geschnitten kesilmiş adj past-p
geschnitten kırpılmış adj past-p
geschockt sarsılmış adj past-p
Geschossenergie {f} mermi enerjisi noun
Geschossenergie {f} çekirdek enerjisi noun
Geschoss {n} gülle [eski] noun
Geschoss {n} kurşun noun
Geschoss {n} mermi noun
Geschoss {n} mermi [konuş.] noun
Geschoss {n} mermi çekirdeği noun
Geschoss {n} [Stockwerk] kat noun
Geschoss {n} çekirdek noun
Geschoß {n} [alt] mermi noun
geschrieben yazılı adj past-p
Geschwindigkeitsbegrenzung {f} hız limiti noun
Geschwindigkeitsbegrenzung {f} hız sınırı noun
Geschwindigkeit {f} hız noun
Geschwindigkeit {f} über Grund yer hızı noun
Geschwister {pl} kardeşler noun
geschwollen [Gerede] cafcaflı adj
geschwätzig konuşkan adj
geschwätzig [pej.] geveze adj
Geschwätz {n} dedikodu noun
geschäftlich ticari adj
Geschäftsfrau {f} iş kadını noun
Geschäftsleute {pl} iş insanı {sg} noun
Geschäftsmann {m} iş adamı noun
Geschäftsträger {m} maslahatgüzar noun
Geschäft {n} dükkan noun
Geschäft {n} [Laden] mağaza noun
geschätzt <gesch.> tahmin edilmiş adj past-p
geschätzt <gesch.> tahmini adj past-p
geschätzt [als Anrede] sayın adj
Geschützrohr {n} top namlusu noun
geschützt korumalı adj
geschützt muhafazalı adj
Geschützturm {m} kule noun
Geschützturm {m} taret noun
Geschütz {n} obüs noun
Gesellschafterin {f} nedime noun
Gesellschaft {f} <Ges.> şirket noun
Gesellschaft {f} mit beschränkter Haftung <GmbH> limited şirket <Ltd. Şti.>
noun
Gesenkfräser {m} kalıpçı frezesi noun
Gesenkfräser {m} küresel alınlı parmak freze bıçağı noun
Gesenkfräser {m} küresel freze noun
Gesetzgebung {f} mevzuat noun
Gesetz {n} kanun noun
Gesetz {n} yasa noun
Gesichtspunkt {m} bakım noun
Gesichtspunkt {m} cihet noun
Gesichtsschleier {m} peçe [eski] noun
Gesicht {n} sima noun
Gesicht {n} surat noun
Gesicht {n} yüz noun
Gesicht {n} çehre noun
Gesinnungsgenosse {m} hemfikir noun
Gesinnungsgenosse {m} kafadar noun
gesondert ayrı adj
gespannt [bedenklich, gefährlich] nazik adj
Gespräch {n} görüşme noun
Gestalt annehmen şekillenmek verb
Gestalt {f} biçim noun
Gestalt {f} şekil noun
gestehen itiraf etmek verb
Gestein {n} kayaç noun
gestern dün adv
gestern Morgen dün sabah
Gestion {f} yönetim noun
gestreift [Stoff] çubuklu [kumaş] adj
gestrig dünkü adj
Geständnis {n} itiraf noun
gesucht aranan adj
gesucht aranılan adj
Gesuch {n} dilekçe noun
gesunden şifa bulmak verb
gesunder Menschenverstand {m} sağduyu noun
Gesundheit! [nach dem Niesen] Çok yaşa!
Gesundheitsministerium {n} Sağlık Bakanlığı noun
Gesundheit {f} sağlamlık noun
Gesundheit {f} sağlık noun
Gesundheit {f} sıhhat noun
gesund sağlam adj adv
gesund sağlıklı adj adv
Gesundung {f} şifa noun
gesättigt doygun adj past-p
Gesäßbacke {f} kalça noun
getoastetes Brot {n} kızarmış ekmek noun
Getreidefeld {n} buğday tarlası noun
Getreide {n} hububat noun
Getreide {n} tahıl noun
getrennt ayrı adj
getrennt bezahlen Alman usulü hesap ödemek verb
Getriebe {n} vites kutusu noun
Getriebe {n} şanzıman noun
getrocknete Nüsse {pl} kuru yemiş noun
Getränk {n} içecek noun
getupft noktalı adj
getupft puantiyeli adj
Getöse {n} şamata noun
getürkt [ugs.] sahte adj
Gewahrsam {m} tutukluluk noun
Gewaltfreiheit {f} şiddetsizlik noun
gewaltig kocaman adj
gewaltig muazzam adj
gewaltig [heftig] şiddetli adj
gewaltig [mächtig] kuvvetli adj
gewaltig [sehr groß] koskoca adj
gewaltig çok büyük adj
Gewalttätigkeit {f} zorbalık noun
Gewandtheit {f} beceri noun
gewandt mahir adj
Gewebe {n} ağ noun
Gewebe {n} dokuma noun
Gewehrlauf {m} tüfek namlusu noun
Gewehr {n} tüfek noun
gewellt oluklu adj
gewellt ondüle adj
Gewerbe {n} meslek noun
Gewerbe {n} zanaat noun
gewerbliche Liegenschaft {f} akaret noun
gewerbliche Liegenschaft {f} akar noun
gewerblich ticari adj
Gewerkschaft {f} sendika noun
Gewichtheben {n} halter noun
Gewichtseinheit {f} ağırlık birimi noun
Gewicht {n} <Gew.> ağırlık noun
gewieft kurnaz [konuş.] adj
Gewindebohrer {m} kılavuz noun
gewindeschneiden diş çekmek verb
gewindeschneiden vida açmak verb
Gewindeschneidsatz {m} kılavuz pafta takımı noun
Gewinde {n} diş noun
Gewinde {n} vida noun
Gewinnausschüttungen {pl} [bei einer GmbH] temettüler [eski] noun
gewinnen kazanmak verb
Gewinn {m} kâr noun
Gewissensfreiheit {f} vicdan hürriyeti noun
Gewissenskonflikt {m} vicdanıyla çatışma noun
Gewissen {n} vicdan noun
gewiss tabii adv
gewiss şüphesiz adv adj
Gewitter {n} gök gürültülü fırtına noun
Gewitter {n} gök gürültülü sağanak noun
Gewitter {n} oraj noun
Gewächshaus {n} sera noun
Gewächs {n} nebat [eski] noun
Gewässer {n} su noun
gewöhnlich bayağı adj
Gewöhnliche Robinie {f} beyaz çiçekli yalancı akasya [Robinia pseudoacacia] noun
gewöhnlich genellikle adj
gewöhnlich [herkömmlich] adi adj
Gewölbe {n} tonoz noun
Gewürze {pl} baharatlar noun
Gewürznelke {f} karanfil noun
gewürzt baharatlı adj
Gewürz {n} baharat noun
Gezeiten {pl} gelgit {sg} noun
Gezeiten {pl} metcezir {sg} noun
Gezeit {f} gelgit noun
gezuckert şekerli adj
gezwungen zoraki adj
geöffnet açık adj
Ghana {n} Gana noun
Gibraltar {n} Cebelitarık <.gi> noun
Gicht {f} gut noun
Gicht {f} nikris noun
Gierachse {f} dikey eksen noun
Gierachse {f} düşey eksen noun
Gieren {n} sapma noun
gierig aç adv
Gier {f} açgözlülük noun
Gier {f} hırs noun
Gier {f} tamah noun
gießen akıtmak verb
gießen dökmek verb
gießen sulamak verb
Gießerei {f} dökümcülük noun
Gießkanne {f} ibrik noun
Giftgas {n} zehirli gaz noun
giftig zehirli adj
Giftschlange {f} zehirli yılan noun
Giftstoff {m} zehir noun
Gift {n} zehir noun
gigantisch dev adj
gigantisch devasa adj
gigantisch koskoca adj
gigantisch muazzam adj
Gigant {m} dev noun
Gilde {f} lonca noun
Gimpel {m} bayağı şakrak kuşu [Pyrrhula pyrrhula] noun
Gipfel {m} doruk noun
Gipfel {m} zirve noun
Gipser {m} sıvacı noun
Gipsverband {m} alçı sargı noun
Gips {m} alçı noun
Giraffe {f} zürafa [Giraffa camelopardalis] noun
Giresun {n} Giresun noun
Girlande {f} fisto noun
Gitarre {f} gitar noun
Gladiole {f} glayöl noun
Gladiole {f} kuzgunkılıcı noun
Glanzzeit {f} altın çağı noun
Glasbläser {m} cam ustası noun
Glasbläser {m} cam üfleyicisi noun
Glasfasergewebe {n} cam dokuma noun
Glasfasermatte {f} cam elyaf keçe noun
Glasfasermatte {f} cam elyafından keçe noun
Glasfaserstoff {m} cam dokuma noun
glasfaserverstärkter Kunststoff {m} <GFK> cam elyaf takviyeli plastik noun
Glasfaser {f} cam elyafı noun
Glasfaser {f} fiberglas noun
Glashütte {f} cam fabrikası noun
Glashütte {f} cam imalathanesi noun
Glasperle {f} suni inci noun
Glasur {f} cila noun
Glaszustand {m} cam hali noun
Glas {n} [Material] cam noun
Glas {n} [zum Trinken] bardak noun
glatt düz adj
Glatteis {n} donmuş kırağı noun
glattweg düpedüz adj
glatt [rutschig] kaygan adj
glatt [rutschig] zıypak [konuş.] adj
Glatzkopf {m} dazlak noun
glauben [Glauben schenken, überzeugt sein, vertrauen] güvenmek verb
glauben [Glauben schenken, überzeugt sein, vertrauen] inanmak verb
glauben [vermuten] sanmak verb
Glaube {m} iman noun
Glaube {m} [Überzeugung, Meinung] inanç noun
Glaube {m} [Überzeugung, Meinung] itikat noun
glaubwürdig güvenilir adj
Glaubwürdigkeit {f} güvenilirlik noun
Glaukom {n} göz tansiyonu noun
gleich bir anda adv
gleichen benzemek verb
gleichermaßen aynı şekilde adv
Gleichfalls. Sana da.
gleichfalls hakeza [eski] adv
gleichgesinnt kafa dengi adj
Gleichgewicht {n} denge noun
gleichgültig umursamayan adj
gleichgültig [belanglos] önemsiz adj
Gleichheit {f} eşitlik noun
gleich hemen adv
Gleichstrom {m} doğru akım noun
Gleichung {f} denklem noun
gleichzeitig aynı zamanda adv
gleichzeitig eşzamanlı adj
gleichzeitig eş zamanlı adj
gleichzeitig kesişen adj
gleich [identisch] eşit adj
Gleis {n} hat noun
Gleis {n} peron noun
Gleis {n} ray noun
Gleis {n} yol noun
Gleitaar {m} ak çaylak [Elanus caeruleus] noun
Gleitlager {n} kaymalı yatak noun
Gleitsichtglas {n} progressive cam noun
Gletscherspalte {f} buzul yarığı noun
Gletscher {m} buzul noun
Gletscher {m} glasye noun
Glied {n} [Gliedmaße, bewegliches Körperteil] uzuv noun
globalisiert küreselleştirilmiş adj
global küresel adj
Globus {m} yerküre noun
Glockenblume {f} çan çiçeği noun
glockenförmig çan biçimli adj
Glocke {f} çan noun
Glotze {f} [ugs.] televizyon noun
glutenfrei glutensiz adj
Gluten {n} gluten noun
Gluten {n} glüten noun
glänzend parlak adj
glänzen parlamak verb
glänzen parıldamak verb
Glätte {f} kayganlık noun
Glätte {f} perdahlılık noun
glücklich bahtiyar adj
glücklicherweise iyi ki adv
glücklicherweise çok şükür ki adv
glückliches Ende {n} mutlu son noun
glücklich mesut adj
glücklich mutlu adj
Glücksbringer {m} maskot noun
Glücksbringer {m} tılsım noun
Glücksbringer {m} uğur noun
Glücksspiel {n} kumar noun
Glückwunsch {m} kutlama noun
Glückwunsch {m} tebrik noun
Glückwünsche! {pl} Tebrikler! noun
Glück {n} kısmet noun
Glück {n} mutluluk noun
Glück {n} saadet noun
Glück {n} talih noun
Glück {n} şans noun
Glühbirne {f} ampul noun
glühend heiß cehennem gibi adj
Glühwürmchen {n} ateşböceği noun
Gnu {n} gnu noun
Goldammer {f} [fachspr. auch {m}] sarı kiraz kuşu [Emberiza citrinella] noun
Goldbarren {m} külçe altın noun
golden altın adj
golden altından adj
goldene Jahre {pl} altın çağı noun
goldene Regel {f} karşılıklılık etiği noun
Goldenes Horn {n} Haliç noun
Goldschakal {m} altın çakal [Canis aureus] noun
Goldschmied {m} kuyumcu noun
Goldschopfpinguin {m} makaroni pengueni [Eudyptes chrysolophus] noun
Gold {n} altın noun
Golf {m} von Biskaya Biskay Körfezi noun
Golf {m} von Mexiko Meksika Körfezi noun
Golf {m} [größere Meeresbucht] körfez noun
Golf {n} golf noun
Gondelbahn {f} telesiyej noun
Gorilla {m} goril noun
Gotik {f} gotik noun
Gottesanbeterin {f} peygamber böceği noun
Gottesanbeterin {f} peygamberdevesi noun
Gottesfurcht {f} Allah korkusu noun
Gottesfurcht {f} tanrı korkusu noun
Gott sei Dank! Allah'a şükür!
Gott sei Dank! Hamdolsun!
Gottverdammt! [salopp] Allah'ın belası! [kaba] adj
gottverlassen kuş uçmaz kervan geçmez [ıssız] adj
Gott {m} Allah noun
Gott {m} Cenâb-ı Hak noun
Gott {m} tanrı noun
Grabmal {n} türbe noun
Grabstein {m} mezar taşı noun
Grab {n} kabir noun
Grab {n} mezar noun
Grab {n} sin [kabir] [eski] noun
Grab {n} türbe noun
Grad {m} derece noun
Grafikdesignerin {f} grafik tasarımcı [kadın] noun
Grafikdesigner {m} grafik tasarımcı noun
Grammatik {f} dilbilgisi noun
Grammatik {f} gramer noun
Granatapfel {m} nar noun
granular tanecikli adj
granular taneli adj
Grapefruit {f} greyfurt noun
Graphentheorie {f} graf teorisi noun
Graphentheorie {f} çizge kuramı noun
Graphentheorie {f} çizge teorisi noun
Graphentheorie {f} çizit kuramı noun
Graphentheorie {f} çizit teorisi noun
grasgrün yemyeşil adj
Gras {n} çayır noun
Gras {n} çimen noun
gratis caba adv adj
Gratisgeschenk {n} eşantiyon noun
gratis masrafsız adj adv
Gratulation {f} tebrik noun
gratulieren tebrik etmek verb
Grat {m} çapak noun
Grauammer {f} [fachspr. auch {m}] ekin yelvesi [Emberiza calandra, syn.: Miliaria
calandra] noun
Grauammer {f} [fachspr. auch {m}] tarla kiraz kuşu [Emberiza calandra, syn.:
Miliaria calandra] noun
Grauammer {f} [fachspr. auch {m}] tarla çintesi [Emberiza calandra, syn.:
Miliaria calandra] noun
grauer Star {m} katarakt noun
grau gri adj
graumeliert kırçıl adj
Grauortolan {m} kızıl kiraz kuşu [Emberiza caesia] noun
Graupeln {pl} ebebulguru noun
Graureiher {m} gri balıkçıl [Ardea cinerea] noun
grausam acımasız adj
grausam gaddar adj
Grausamkeit {f} acımasızlık noun
Grausamkeit {f} gaddarlık noun
Grausamkeit {f} zulüm noun
grausam zalim adj
Grauschnäpper {m} benekli sinekkapan [Muscicapa striata] noun
Grauwal {m} gri balina [Eschrichtius robustus] noun
Gravitationskonstante {f} kütleçekim sabiti noun
Gravitationswelle {f} kütle çekimsel dalga noun
Gravitation {f} kütle çekimi noun
Greißler {m} [österr.] bakkal noun
grell [Farbe] çok parlak adj
Gremium {n} meclis noun
Grenzabmaße {pl} sınır sapmaları noun
Grenzen {pl} sınırlar {pl} noun
Grenze {f} sınır noun
Grenzwert {m} [Limes] fonksiyonun limiti noun
Griechenland {n} Yunanistan noun
Grieche {m} Yunanlı noun
Grieche {m} [der in der Türkei beheimatet ist] Rum noun
Griechin {f} Yunanlı [kadın] noun
griechischstämmig Yunanca kökenli adj
griechisch Yunan adj
griechisch [Sprache] Yunanca adj
griesgrämig mızmız adj
Grieß {m} irmik noun
Grillplatte {f} karışık ızgara noun
Grillrestaurant {n} (mit offenem Grill) ocakbaşı noun
Grill {m} barbekü [yab.] noun
Grill {m} ızgara noun
Grinsen {n} alaycı ifade noun
Grinsen {n} sırıtma noun
Grippe {f} grip noun
Grizzlybär {m} Kuzey Amerika boz ayısı noun
grobe Fahrlässigkeit {f} ağır ihmal noun
grob [schlechtes Benehmen] ham [mec.] adj
grollend küskün adj
Groschengrab {n} [veraltend] para tuzağı noun
Grotte {f} mağara noun
großartig enfes adj
großartig fevkalade adj
großartig harika adj
großartig muhteşem adj
großartig çok güzel adj
großartig şahane adj
Großbritannien {n} Büyük Britanya noun
groß büyük adj adv
Große Depression {f} [Weltwirtschaftskrise 1929 ff.] Büyük Bunalım [1929 Dünya
Ekonomik Bunalımı] noun
Große Hufeisennase {f} [Fledermausart] büyük nalburunlu yarasa [Rhinolophus
ferrumequinum] noun
Großeltern {pl} büyük anne-baba noun
Großeltern {pl} büyükbaba ve büyükanne noun
Großeltern {pl} dede ve nine noun
große Menschenmenge {f} mahşer [mec.] [kalabalık] noun
Große Nationalversammlung der Türkei Türkiye Büyük Millet Meclisi
Großer Ameisenbär {m} büyük karıncayiyen [Myrmecophaga tridactyla] noun
Großer Brachvogel {m} bayağı kervan çulluğu [Numenius arquata] noun
großer öffentlicher Platz {m} meydan noun
großes Beiboot {n} şalopa noun
große Schwester {f} [auch Anrede für eine Frau von jüngeren Personen, die dieser
den Respekt wie einer großen Schwester entgegenbringen] abla noun
Große Seen {pl} Büyük Göller noun
Großfrüchtige Moosbeere {f} kızılcık benzeri bir meyve [Vaccinium macrocarpon]
noun
Großfrüchtige Moosbeere {f} kızılcık [Vaccinium macrocarpon] noun
groß geniş adj
Großgrundbesitzer {m} ağa noun
großherzig kalender adv
Großkreis {m} büyük daire noun
Großmacht {f} büyük güç noun
Großmaul {n} farfara noun
Großmaul {n} palavracı noun
Großmutter {f} büyükanne noun
Großmutter {f} nine [konuş.] noun
Großmutter {f} [mütterlicherseits] anneanne noun
Großmutter {m} [väterlicherseits] babaanne noun
Großputz {m} büyük temizlik noun
Großrechner {m} anabilgisayar noun
Großtrappe {f} toy [Otis tarda] noun
Großvater {m} büyükbaba noun
Großvater {m} dede noun
Großwesir {m} sadrazam [osm.] noun
großzügig alicenap adj
großzügig cömert adj
großzügig eli açık adj
Grubenarbeiterin {f} maden işçisi [kadın] noun
Grubenarbeiter {m} maden işçisi noun
Grube {f} çukur noun
Grundbesitz {m} emlak noun
Grundgesamtheit {f} istatistiksel yığın noun
Grundgeschwindigkeit {f} yer hızı noun
Grundgesetz {n} anayasa noun
Grundlage {f} temel bilgi noun
Grundmauer {f} temel duvarı noun
Grundrechte {pl} temel haklar {pl} noun
Grundsatz {m} düstur noun
Grundsatz {m} ilke noun
Grundsatz {m} prensip noun
Grundschule {f} ilkokul [eski] noun
Grundstein {m} temel taşı noun
Grundsteuer {f} emlak vergisi noun
Grundstück {n} arazi noun
Grundstück {n} arsa noun