Sie sind auf Seite 1von 13

T.C.

MERSİN ÜNİVERSİTESİ
EĞİTİM FAKÜLTESİ
TÜRKÇE EĞİTİMİ BÖLÜMÜ
TÜRKÇE ÖĞRETMENLİĞİ ANA BİLİM DALI

DERS
Metin Dilbilim

KONU
5,6,7,8,9 ve 10. Sınıf ders kitaplarından şeçilen
üç metnin oluntu ve kesitlerinin belirlenmesi

HAZIRLAYAN
Gökhan KÖSTÜ
16-273-024

DANIŞMAN
Doç. Dr. Elçin ESMER
AFFET

Evlendiğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle sürekli tartışıyordu. Eşi,
babasını istemiyor ve onun evde bir fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar
bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu. Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün
bağları kopardı ve: “Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak.” diyerek
rest çekti. Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar
dışında, mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven bir eşi ile bir çocukları vardı.
Eşi için çok mücadele etmişti evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok
uğraşmış ve sorunlarla karşılaşmıştı. Hâlâ onu ölürcesine seviyordu. Çaresizlik
içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce
avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti
babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak böylelikle eşiyle
de bu tür sorunlar yaşamayacaktı. Babasına lazım olabilecek bütün malzemeleri
hazırladıktan sonra, yatalak olan babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi
arabaya attı. Oğlu Can: “ Baba ben de seninle gelmek istiyorum” diye ısrar
edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular. Kara kışın tam ortalarıydı
ve korkunç bir soğuk vardı. Kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Can
sürekli babasına: “Baba nereye gidiyoruz?” diye soruyor, ama cevap
alamıyordu. Öte yandan nereye götürüldüğünü anlayan yaşlı adam gizli gizli
gözyaşı döküyor, oğlu ve torununa belli etmemeye çalışıyordu. Saatler süren
zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka
tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuş, tavan çatlaklarından sular
süzüyordu. Barakanın bir köşesini temizledi hazırladı ve arabadan yüklendiği
yatağı oraya itina ile serdikten sonra diğer malzemeleri de taşıyarak babasını
sırtlayıp yatağa yerleştirdi.
2
Tipi, barakanın içinde hissediliyordu. Adeta fırtınalar esen barakanın içindeki
babasını çaresizlik içerisinde izledi. Kendisi daha şimdin üşümeye başlamıştı.
Yarın yine gelip bir yorgan ve birkaç battaniye getiririm diye düşündü. Öyle
üzgündü ki dünya başına göçüyor gibiydi. O, bu duygular içindeyken babası
yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir
barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu fakat belli etmemeye
çalışıyordu. Minik Can ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Dedesinden
ayrılacak olmanın vermiş olduğu üzüntüyle olanları seyrediyordu. Artık gitme
zamanıydı. Babasının yatağına eğildi, yanaklarını ve ellerini defalarca öptü.
“Beni affet” der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve
hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Buna mecburum.” der gibi baktı babasının yüzüne ve
Can’ın elini tutup hızla barakayı terk etti. Arabaya bindiler. Can yola
çıktıklarında: “Neden dedemi o soğuk yerde bıraktın?” diye ağlamaya başladı.
Verecek hiçbir cevap bulamıyor, “”Annen böyle istiyor.” da diyemiyordu. Can:
“Baba sen yaşlandığında ben de seni buraya mı getireceğim?” diye sorunca,
dünyası başına yıkıldı. O soruyla birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı.
Barakaya ulaştığında “Beni affet baba!” diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba
oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu, “Baba
beni affet, sana bu şekilde davrandığım için affet.” diye söyleniyordu. Babası
oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu: “Geri geleceğini biliyordum
yavrum. Ben babamı dağ başına atmadım ki sen beni atasın.”

OLUNTULAR
1 : Belirli bir süredir hikaye kahramanı babasıyla tartışmaktadır ve bu durumun
sebeplerinden birisi onun eşidir .
2: Tartışmalar kimi zaman bir yıkıma benziyor ailede huzursuzluk getiriyordur
3: Eşi babasını istemiyordu ve kendisi de zor zanaat evlendiği eşini
kaybetmekten aciz korkuyordur
4: Ne yapacağını bilemiyor Acizlik içinde
5 Birden kararını vermiş ve ne yapacağını uygulamaya başlamış
6 : Babasının yatalak olduğunu öğreniyoruz ve dağ evine götürmek için hareket
ettiğinde küçük oğlu da gelmek istemiştir
7 : Neyse Dağ evine varılmıştır
8 :Dışarıdaki havayla ilgili bir bilgi veriliyor
9: Babanın ruh halleri fırtınalardadır bir zamanlar her şeyi oğlunun mutluluğu
ile yaptığı ve şu anda böyle bir durumda bulunduğu için çok üzgündür
10 Tekrar yola koyulurken birden büyüğünde olmayan vicdan küçük çocuğun
yüreğinde yanmıştır ve dedesi için ağlamıştır
11 Cevap veremeyen adama oğlu Büyüyünce ben de seni mi buraya getirecağim
diye soran oğlu nokta atışı yapmış adamın ruhsal yapısını darma dağın etmiştir
12 Yaptığı hatanın farkına varan adam hemen baraka geri dönmüştür daha
önceden acizlik içinde olan bu adama şimdi de pişmanlık içinde babasına
sığınmıştır
13 Yaşlı adamın dediği güzel bir manidar cümle ile bitiyor bu hikaye

Kesit
1. Başlangıç durumu: Yönelim öğeleri
2. Kişi: Adam ,Onun babası ,eşi ve küçük Çocuğu Can
3. Zaman: Belirsiz
4.Yer : Ev, Dağ evi
5. Dönüştürücü öğe: Küçük çocuğun babasına dediği bir söz ile metin birden
değişmiş adamın pişmanlığının farkına varmış bu bölüm dönüştürücü öge
6.Eylemler dizimi: Bir babanın evde istenmeyişi sonra dağ evine götürülüşü
Küçük çocuğun babasına söyledikleri ve en sonunda oğlu tarafından
pişmanlıkla af dilenmesi
8.Bitiş durumu: adamın babasının yanına koşması ve ‘’Beni Affet’’ demesi
AKDENİZ’LE RÖPORTAJ
Akdeniz’e sordum: Bana kendini tanıtır mısın? Memnuniyetle efendim,
dedi. Başladı tanıtmaya. Adım, soyadım Akdeniz. Üç kardeşim daha var: Ege,
Marmara, Karadeniz. En sevdiğim renk mavi. Bir de tatlı suları severim. Rüzgâr
arkadaşım olur. Onunla bazen fırtınacılık oynarız. Yelkenlileri, gemileri
yüzdürürüz. Hobim, ay ile gel-git oynamak. O, gel deyince ben gelirim; o, git
deyince ben giderim. Hani siz, deve cüce oynarsınız ya; aynen öyle. Fobim,
tsunami. Tarih şahittir ki hiçbir tsunamiye adım karışmadı. Peki, sen hep
yerinde mi durursun? Aşk olsun, dedi. Akdeniz hiç yerinde durur mu? Durmaz
tabii ki. Hem yerinde duran sular kokuşur. Azıcık dikkat etsen sen de görürsün.
Ben, sessiz sedasız Ege’ye, Marmara’ya, oradan da Karadeniz’e kadar giderim.
Elim boş gitmem. Giderken tonlarca zurna balığı götürürüm. Onlar da bana
hamsi tava yaparlar. Eksik olmasın, hamsileri bol olsun. Bir ayağım Atlas
Okyanusu’ndadır, diğeri Hint Okyanusu’na uzanır. İki adım sonra Büyük
Okyanus’a ulaşırım. ‒
Senin suların neden tuzludur? Ah yavrum ah, dedi. Belli ki duygulandı. Mavi
gözlerinden sisli dumanlar yükseldi. Bir süre sessizce bekledi. Biraz sonra
toparlanıp sözlerine devam etti: Benim suyum tuzlu olmasın da kimin suyu
tuzlu olsun. Bir kere sıcak bir bölgedeyim. Sıcakkanlı oluşum da bu yüzdendir.
Güneş tam tepemde durur. Yaz boyunca ter atarım. Tatlı sularla da yeterince
besleniyorum. Tuz rejimi yaptığım hâlde fazla tuzlarımdan kurtulamadım. Atlas
Okyanusu üzerinden batıya açılma imkânım vardır. Fakat onunla da yıldızımız
barışmıyor. Aramıza bir engel konulmuştur. Onun suları tatlıdır. Benim sularım
ise tuzludur. Bu yüzden birbirimize karışmayız. Onun balıkları bana gelmez,
benimkiler de ona gitmez. İnan ki bir balığına “kışt” bile demedim. Senin çok
cömert olduğun söyleniyor, doğru mu? Eh tabii ki, dedi. Göğsü kabardı. Saçları
kıvrım kıvrım oldu. Her kıvrımı bir dalgaya yol verdi. Kıbrıs’ı bağrına bastı.
Mora’nın, Girit’in, Rodos’un başını okşadı. Anlaşılan alçakgönüllülüğe gerek
yoktu. Son bir sorum daha olacak. Sana neden Akdeniz demişler? Oysa sen
mavi ile anılıyorsun. Bu ismi verenler siz insanlarsınız. Asıl ben sormalıyım.
Neden Akdeniz? Sen söyle bakalım! Bunun cevabını sahiden bilmiyordum.
Teşekkür edip ayrıldım. ‘’Su gibi aziz ol’’ dedi. İki yanağımdan şillop şillop öptü.
Nehirlerde, küçük göllerde, akvaryumlarda ne kadar balık varsa hepsine selam
söyledi.
OLUNTULAR
1 : Akdeniz’e sorular yöneltilmiş ve cevaplar aranmıştır
2 : Akdeniz kendini tanımlamayla başlamıştır
3 : Hobim Ay ile gel git oynamak diyerek aslında latifeli bir biçimde bir bilgi
sunmaktadır
4 : Bu bölümde özelliklerinden bahsetmiştir
5 Röportajın sanki ikinci aşamasına geçilmiştir .
6 : Akdeniz’in duygulanmış olabileceğinden bahsedilmiştir
7 :Aynı her şeyi yolunda giden bir insanın yakınması gibi Akdeniz de kendince
tuzdan yakınmıştır
8 : Tuz diyeti kelimesi Akdeniz’in sanki bir insan gibi vasfı amacı olduğunu
belirtmektedir
9 :Atlas okyanusuyla problemi olduğu anlaşılıyor
10 En son Akdeniz’e ‘’Sana neden Akdeniz ?’’ demişler diye sorulunca O da
bunu kendisinin değil biz insanların cevap vermesi gerektiğinden bahsetti
11 Akdeniz bir insan gibi bütün su birikintilerine selam söyleyerek Röportaj
bitmiştir
Kesit
1. Başlangıç durumu: Yönelim öğeleri
2. Kişi: Röportajı yapan kişi Akdeniz Ege Karadeniz
3. Zaman: Belirsiz
4.Yer: Belirsiz
5. Dönüştürücü öğe: Röportajda her şey yolunda giderken birden Akdeniz’in
ağlayacak gibi duygulanması olmuştur
6.Eylemler dizimi: Akdeniz’e bazı sualler sorulmuş ve cevaplar beklenmiştir oda
gerçekten her sorulana cevap vererek yardımcı olmuştur
8.Bitiş durumu: Röportajın bitmesi ve Akdeniz’in kendisi gibi sudan
kardeşlerine selam vererek bitirmesidir
Mehmet okulunda oldukça tanınmış bir çocuktu. Arkadaşları ona “Demokrat
Mehmet” derdi. Doğrusu bu isim çok hoşuna giderdi. Okuldaki diğer
Mehmetlerden farklı olduğunu düşünürdü. O yıl okullar açıldığında sınıf
öğretmenleri kendi istediğine göre bir başkan seçmeyi uygun gördü. Bu seçim
türü Mehmet’e her zaman ters gelirdi. Başkan mademki sınıfı temsil ediyordu o
hâlde seçim hakkı öğrencilerde olmalıydı. Öğretmen sınıf başkanını seçeceği
gün Mehmet söz hakkı isteyip itiraz etti: ─ Öğretmenim, demokrasi çağında
yaşıyoruz, başkanı sizin seçmeniz demokrasiye aykırı değil midir? ─ Demokrasi
dediğin de neymiş, anlat da bilgilenelim. Sınıf öğretmenleri aynı zamanda
Türkçe dersi öğretmenleriydi. Mehmet’i denemek için sormuştu sorusunu.
Bakalım istediği şeyin farkında mıydı? Demokrasi, kısaca halkın kendi seçtikleri
tarafından yönetilmesidir, dedi Mehmet ayağa kalkarak. Halk belli bir süre için
kendisini yönetecek milletvekillerini seçer. Tabii ki oy kullanarak. Seçilen
insanlar, o belli süre dolunca tekrar millete gitmek zorunda olduklarından,
kendilerini millete beğendirmek zorundadırlar. Bu bakımdan halkın isteklerine,
arzularına göre hareket ederler. Öğretmen tekrar sordu: ─ Peki, bu yönetim
biçiminin tersi nedir? ─ Diktatörlük, efendim. Diktatörleri halk seçmez. Yani
seçimle işbaşına gelmezler. Ya babalarından kalan koltuğa otururlar ya da zorla
yönetimi devirip yerine geçerler. Mehmet’in cevabını duyunca öğretmen daha
da güldü: ─ Biraz daha aç bakalım? Mehmet bütün bu soruların geleceğini
bildiği için hazırlık yapmıştı. Araştırdıklarından öğrendiği kadarını anlatmaya
başladı:
48
─ Krallara krallık aileden kalır. Eğer kralın danıştığı bir meclis varsa, buna
meşrutiyet denir. Kral bütün kararlarda tek söz sahibiyse de mutlakiyet denir.
İhtilallere gelince, bunlar milletin seçtiklerini devirip zorla yönetime gelir.
İhtilalcilerin başında bazen tek lider vardır, bazen de bir grup. Milletten oy
almak, yani seçilmek gibi bir dertleri olmadığından ülkeyi keyiflerince yönetirler.
Kötü bir yönetim biçimidir. Öğretmen artık dikkatle dinliyordu. Mehmet
konuşmaya başlarken onu gülerek dinleyen, hatta bazen laf atan arkadaşları da
ciddileşmişti. Sıra arkadaşı saf saf sordu: ─ Acaba hangisi daha iyidir? ─ Elbette
ki demokrasi, dedi Mehmet. Demokrasilerde seçmenler -ki bu sınıfta bizleriz-
belli bir süre sonra ve beğenmezlerse yönetimi değiştirme hakkına sahiptir. Güç
milletin elindedir. Diktatörlüklerdeyse bütün güç birkaç kişinin elinde bulunur.
Halkın seçme ve seçilme hakkı ortadan kaldırılır. Güç sahiplerine kimse hesap
soramaz. Sınıftaki bazı öğrenciler öğretmenlerinin kızması için bekliyordu.
Onlara göre seçimin ne şekilde olacağı önemli değildi. Birinin seçmesi yeterliydi.
Geçen yılın sınıf başkanı Necdet söz aldı, alaycı bir şekilde konuştu: ─ Boş laf
bunlar! Mehmet hayal görüyor. Biz kimin bu işi daha iyi yapacağını nereden
bileceğiz? Öğretmenimiz en iyi kararı verir. ─ Ya çoğunuzun bilemediğini ben
nasıl bileceğim, diye sordu öğretmenleri. Bir kişiyim ve hata edebilirim.
Çoğunluk daha az hata yapar. Güldü, gülerken de bir şeye sevindiğinde yaptığı
gibi ellerini ovuşturdu: ─ Evet, arkadaşınız haklı. Önce seçilmek istenen adaylar
çıkmalı. Seçildiklerinde nasıl çalışacaklarını anlatmalılar. Necdet yine
dayanamadı, atıldı: ─ Ya palavrası bol, beceriksiz biri seçilirse? ─ Bir süre koyarız,
diye cevap verdi öğretmen. Diyelim ki üç ay. Eğer başarılı olmazsa üç ay sonra
seçimi tekrarlarız.
49
Demokrasi denemesi bu şekilde başladı. Necdet, Müfit ve Mehmet sınıf
başkanlığına aday oldu. İki hafta süre kondu. Bu süre içinde seçilmeleri hâlinde
yapacaklarını anlattılar. Doğrusu Mehmet çok çalıştı. Onu destekleyen bir grup
arkadaşıyla gazete hazırladı. Seçildiklerinde yapacaklarını madde madde yazdı.
Gazeteyi bütün sınıfa dağıttı. Müdürün izniyle okulun kütüphanesinde tam dört
kere toplantı yaptı. Arkadaşlarına düşüncelerini bir bir açıkladı. Necdet daha
önce ne yapıyorsa onu yapmayı tercih etti. Kendisine oy vermeyenleri
döveceğini söyleyerek, seçmeni korkutarak başkanlığı kazanacağını umuyordu.
Gizli oyla seçim yapılacağını unutmuş gibiydi. Müfit ise herkese kalem, silgi ve
çikolata dağıtmayı tercih etmişti. Sonunda seçimin yapıldığı gün sınıfta bulunan
55 öğrenciden 40 tanesi Mehmet’e oy verdi. Müfit 10, Necdet’se sadece 2 oy
alabildi. 3 oy da geçersiz sayıldı. Çünkü bazı öğrenciler iki aday arasında kararsız
kalıp iki isme de oy vermişti. Seçimi kazanan Mehmet’i öğretmenleri ve okul
müdürü kutladı. Seçimi kazanması şerefine kütüphanede “demokrasi toplantısı”
yaptılar. Bu toplantının sonunda da ona “demokrat” adını taktılar. O günden
sonra herkes başkanlarını “Demokrat Mehmet” diye çağırdı.
Yavuz BAHADIROĞLU
Çalışkanlık İçeri Tembellik Dışarı
OLUNTULAR
1: Mehmetle ilgili bir ön bilgi vardır
2: Kendisine denilen Demokrat Mehmet lafı çok sever ve kendini biraz daha
farklı yerde konumlandırmıştır
3 :Hocanın kendisi tarafından Başkan seçilmesi fikrini demokratik bulmaması ve
itiraz etmesi sırasıyla gerçekleşmiştir
4 Hoca kendisine itiraz ettiği kavramın ne olduğunu sorarak aslında onu
denemiş ve öğrencisinin soruya ne cevap vereceğini çok merak etmiştir
5: Hoca öğrencisine birkaç soru daha sormuş ve cevaplar bulmasını istemiştir
6: Dengeleyici öge burada ortaya çıkıyor ve metnin stabil giden havasına renk
katıyor buradan anlaşılan Mehmetin verilen cevaplarından tatmin olan
öğretmen sınıf oylamasını kabul ediyor 3 adayın varlığından haberdar ediliyor
7 Mehmet gerçekten bir demokrat gibi oy kazanmanın değil insan kazanmanın
önemli olduğunu düşünerek buna uygun çalışmalara girişmiş diğerleri önce ne
yapıyorlarsa şimdi de onu yapmaya çalışmışlar
8 Seçim gelmişti gizli oy tasnifi yapıldığından kimsenin oyu belli olmuyordu bu
yüzden bunu tercih edilmiş olabilir neyse sınıfta olan 55 işinin 40 ‘ı mehmeti
ezici çoğunlukta sınıf başkanı yapmıştır
9 En son tebrikleri kabul eden Mehmet gerçek bir demokrat nasıl olur
Kütüphanede Demokrasi Toplantısı yaparak Göstermiştir
Kesit
1. Başlangıç durumu: Yönelim öğeleri
2. Kişi: Demokrat Mehmet, Anlatıcı kişi ,Türkçe Öğretmeni , Müfit ,Necdet
3. Zaman: Bir Okul Ders yılı
4.Yer: Belirsiz
5. Dönüştürücü öğe: hocanın kendi düşüncesine karşı çıkarak aslında fitili
ateşlemiştir
6.Eylemler dizimi: Mehmetin Demokrat diye çağrılmasından başlayıp Başkan
olma sürecine kadar gelen her fiil eylem dizimine bağlıdır
8.Bitiş durumu: Seçimlerin yapılması ve Mehmet’in seçimi kazanması tebrikleri
kabul ederek biter
Kaynakça

6. Sınıf Türkçe Ders Kitabı, Murat ERTAN Aile, İnsan ve


Hayat Öyküleri Sayfa 3

6. Sınıf Türkçe Ders Kitabı, Orhan BİLİR Ağustos


Böceğine Mektup Sayfa 27

6. Sınıf Türkçe Ders Kitabı , Yavuz BAHADIROĞLU ,


Çalışkanlık İçeri Tembellik Dışarı Sayfa 48,-50

Das könnte Ihnen auch gefallen