Sie sind auf Seite 1von 13

T.C.

MERSİN ÜNİVERSİTESİ
GÜZEL SANATLAR FAKÜLTESİ
SERAMİK BÖLÜMÜ

GENEL SANAT TARİHİ

“DÜNYA SANAT TARİHİ” VE “SANATIN ÖYKÜSÜ”


ADLI KİTAPLARA GÖRE
ANTİK YUNAN HEYKEL SANATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

Hazırlayan Öğretim Üyesi


Melisa Engineri Şahap Barlas

Mersin, 2009
DÜNYA SANAT TARİHİ

ARKAĠK HEYKEL SANATI

Yunan sanatının önemli heykellerinin ilk örnekleri arkaik üslup


devresinde görülür. Heykeller normalin üstünde bir büyüklüğe sahiptir.
Mısır heykelinde olduğu gibi cepheden tasvir edilmiĢ ve bir ayak öne
atılmıĢ vaziyettedir. Gözler büyük, kaĢlar ise gözlere paraleldir. Saçlar ise
bukle düzenindedir. Blok anlatım dikkati çeker. Kadın heykelleri
giyiniktir, erkeklerde ise vücut çıplak gösterilir. Ayrıca heykellerin eklem
yerlerindeki bazı adaleler önemle belirtilir. Bu heykellerin önemli
özellikleri vardır. Figürler belli bir kiĢiye ait değildir. Heykelde baĢ
fizyonomik bir özellik taĢımaz. Mısır heykelinde amaç insanı sonsuz
hayata kavuĢturmak olduğu için kiĢinin özelliklerini yansıtır. Blok ve
cepheden anlatım özelliğidir.
Yunan arkaik devre heykelleri bir insanın ideal tipini biçimlendirir.
GeniĢ omuzları, ĢiĢkin göğüs, yağlanmamıĢ incel beli, düz kalçası ve
koĢucu bacakları ile çevik insan tipinin özellikleri görülür. Hatta
Yunanlılar tanrılarını da bu ideal vücut güzelliğinin özellikleriyle görür.
Bu yüzden heykeller tanrı haline gelmiĢtir. Apollo, güzel vücut biçimine
bu Ģekilde ulaĢmıĢtır.
Yunan arkaik heykellerinde her parça kiĢi özelliğinden
uzaklaĢtırılmıĢtır. BaĢın detaylandırılmamıĢ olması arkaik bir özelliktir.
Ayrıca sanatçı tarafından belli bir yüz ifadesi de ele alınmamıĢtır. Arkaik
dönemde küçük halk sanatlarının özellikleri ortadan kalkar ve saf plastik
değerlere ulaĢır. Arkaik üslupta vücut blok halinde geometrik bir kitle
olarak biçimlendirilmiĢtir. Bazen ince ve uzun olarak yapılmıĢ heykeller
bile arkaik özelliklerin dıĢına çıkamaz. Bu dönemdeki Yunan heykelleri
sütun gibidir. Yunan arkaik heykellerinde bacaklar ve kollar,
birbirlerinden ayrılmıĢ uzuvlar halindedir. Bu yüzden vücut ağırlığı
bacaklara dengeli dağıtılmıĢtır. Vücut duruĢu ile iç niyet birbirine uyar.
Bu özellik “iradi olarak istenenler vücut hareketinin uygunluğu” klasik
üsluba gidiĢin belirtileridir. Sanatçı artık taĢı iĢleme zorluğunu yenmiĢtir.
Vücut hareketini taĢta canlandırabilecek, doğal görünüĢü yaĢayabilecek
tasarım ile teknik iĢleme gücünü kazanır.
Arkaik Yunan üslubu; vücut hareketinin uzuvlandırılması,
mafsalların gösteriliĢi ve adale durumuna göre 3 bölümde açıklanabilir.
1. devrede “erken arkaik‟in” ilk biçimine Dipylon‟un baĢında
rastlarız. Uzuvlar tamamlanmıĢ biçiminde, mafsalların belirtilmesinde,
tavrın gerginliğinde ve tam çıplaklığında, uzuvların simetrik düzeninde,
stereometrik, soyut anlamda bir arkaik üslup vardır. Kafa kübik
biçimlendirilmiĢtir. Gözler ve kulaklar biçim olarak düz fakat bir testinin
kulpları gibi sonradan takılmıĢtır. Bu stereometrik bir biçimdir. Bu
devrede uzuvlar ele alınmıĢtır. Bunun amacı mantıki bir insan yapısını
oluĢturmak içindir. Uzuvlar mafsallardan ayrılmıĢ yapı mantıki bir
kompozisyon içerisindedir. Eller bacaklara bağlıdır.
2. devrede ise stereometrik biçim yerini doğal yapıya bırakır.
1. devredeki uzuvların ele alınıĢı mantıki bir insan yapısını oluĢturmak
içindir fakat burada ise plastik (3 boyutlu) form doğal bir yapı içindedir,
yani figürü tasvir eder. 1. devrenin kübik biçimlendirmesi burada
görülmüyor. Böylece stereometrik görüĢ ortadan kalkıyor. Kübik
formdan blok adaleli forma geçiliyor ve yer yer iskelet yapısını veren
noktaların gözlemi ortaya çıkıyor. Artık uzuvlar mafsallardan ayrılıyor,
yapı mantıki kompozisyona göre değil, gözleme göre değerlendiriliyor.
Kitlesel bir form sağlamlığının yanında plastik anlatım yolu da açılıyor.
Doğaya yaklaĢılmaya çalıĢılıyor. Heykelde statik bir duruĢ vardır. Eller
bacaklara bağlıdır.
3. devrede içten dıĢa bir form oluĢumu önem kazanıyor. Ġnsan iç
iradesinin dıĢa yansımasının görünüĢü gözlemlenmeye baĢlıyor. Adaleler
plastik olarak hareketin enerjisine sahip oluyor. Yüzde 2. devrenin
gözlere paralel kaĢları, farklılaĢtırılmıĢ adale biçimleri yoktur. Hareketin
enerjisi, çevikliği, figürün hatlarından hissedilmektedir. 2. devrede
kalçanın karın kısmıyla bağlantısı çok detaylı yapılmıĢtır. 1. devrenin
sütun gibi taĢ blok ifadesi kaybolmuĢ taĢ blok yerine taĢ vücut gelmiĢtir.
Yani sanatçı vücut yapısıyla ilgilenmiĢtir. Bütün bunlara rağmen figürün
bütünlüğü sağlanmıĢtır. Böylece 2. devrenin statik duruĢu bu devrede
hareketli bir poza dönüĢmüĢtür. Bu arada hareketin adaleye verdiği biçim
ten dokusundan çok adale formuna yönelmiĢtir. Yunan heykelcisi ölçü
içinde titiz bir vücut düzeni ve Ģekline önem verir. Eller 1. ve 2.
devredeki gibi bacaklara bağlı değildir. Artık iki kol bağımsız boĢlukta
durmakta, vücuttan uzaklaĢmaktadır. Peruka, bağımsız olarak sarkmakta
ve baĢı vücuda bağlayan bir öğe olmaktan da çıkmaktadır. Daha sonraları
ise ortadan kalkmaktadır. Uzuvların yalnız bırakılıĢıyla vücut katı bir
hareket içinden çıkmıĢtır. Bu hareket biçimleri genç vücutlarda da
aranmıĢtır. Arkaik devrede Yunan sanatçılarının adları bilinmiyor.
Yunan sanatında erkek heykellerine “kuras” yada “kauroi”, kadın
heykellerine “kore” deniyor. Akropolis‟te kore heykelleri bulunmuĢtur.
Bu heykellerde gençlik formları ele alınmıĢtır. Vücutları çekici bir
biçimde gösterilmiĢtir. Vücutlar çıplak değil, giyiniktir. Elbise ile vücut
sarılmıĢ bir blok haline getirilmiĢtir.
Kore heykelinde vücut gergin ve düz anlatımlıdır. Simetrik bir
düzendedir. Titizlikle dıĢ hatlarının iĢleniĢi vücuda keskinlik ve
sağlamlılık kazandırır. Ġnce vücutları ile formların azaltılması, kalçanın
düz bağlanıĢı esere ciddiyet ve ağırbaĢlılık kazandırır. Kadın vücudunun
çekiciliği de ortaya çıkar. Elbise olsa da vücudun çıplak hali
hissettirilmeye çalıĢılmıĢ. Elbise dökümü vücudu gergin göstermiĢ,
kıvrımlar birbirine paralel dökülüĢ içinde verilmiĢtir. Elbise ayakları
örtecek kadar yere iner. Arkaik anlatımla kadın çekiciliği birleĢir.
Koreye verebileceğimiz en güzel örnek Tanrıça Artemis‟in
heykelidir. Bu heykelde elbise vücuda oturmuĢ, elbiseye verilen form
vücudun Ģekline göredir. Biçimlendirme, içten dıĢa yansıyan
(stereometrik) forma uygundur. (Bu biçimlendirme Mısır heykelinde
yoktur.) Yüz blok olarak gösterilmiĢtir. Geometrik kanunlara uygun bir
yapıdadır.
Artık bundan sonra o sütun halindeki vücutlar görülmez. Vücut
hareketi elbisenin kıvrım dağılımını etkiler. Yunan heykelinde abartmalı
kadın ve erkek heykelleri yani heykellerdeki uzun boyun, düĢük omuz,
bodur figür gibi özellikler hep bir kanun olarak uygulanıyordu. Hareket
dikey bir katılıktaydı. Fakat daha sonra Doğu kaynaklı anlayıĢtan dolayı
doğal insan biçimi ve serbest hareketli bir biçimlendirme dikkat
çekmektedir. Doğu etkisindeki sanat eserlerinde geometrik katı anlatımı
devam eder. Diz biçimi, karın ĢiĢliği ve bacaklar açık bir anlatıma ulaĢır.
Kollar vücuttan ayrılır, eller belirginleĢir. Böylece vücuda erkekçe ve
atletik bir anlam katılır. GeniĢ yüz, kuvvetli gövde ve diğer uzuvlar Doğu
etkileridir. Eserlerde kahramanca bir tavır vardır. Bu heykeller Asur ya da
GılgamıĢ kahramanına benzerler.
Arkaiğin son devresine baktığımız zaman koreler ve bu devrenin
çeĢitli örneklerinde frontallik devam eder. Fakat bu cepheden görünüĢü
kollar ve kıvrımlar bozmaya baĢlar. Kol dirseği bir dik açı belirtir ve kol
arkadan öne doğru bir hareketle vücuttan ayrılır. Arkaik üslubun blok
hareketi (Mısırdaki gibi) dağılmaya baĢlar. Elbise kıvrımları da aĢağı
doğru paralel, silme Ģeklinden uzaklaĢır. Saçlarda simetri bozulmaya
baĢlar. Göğüslerin yerleĢtiriliĢindeki simetri bozulur.
Akropolis‟teki Athena tapınağında Yunan heykel güzelliğinin klasik
anlamdaki ilk kompozisyonunu görüyoruz. Figürler piramidal bir
kompozisyon halinde düzenlenmiĢtir. Yunan alınlık geliĢimi ile klasik
üslup kendini göstermeye baĢlıyor. Bu alınlık heykellerinde ilk kez etin
ve kanın oluĢturduğu insan canlılığının taĢa verilmeye baĢlandığı
görülüyor.
Figürlerdeki adalelerin geliĢmesi oranında hareketlerde geliĢir ve
Ģekil veriĢte bir yetkinlik görülür. Bu geç arkaik üslubun özelliğidir.
Ayrıca adalelerde arkaik özellikli anlatım sürmektedir. Klasik üslubun
önemli bir özelliği olan doğa gözlemindeki optik yetkinlik burada
görülmeye baĢlar. Bu arkaik özellikler tapınak heykelleri dıĢında mezar
heykellerinde de görülür.
KLASĠK DÖNEM HEYKEL SANATI

Yunan klasik heykelinde ölçü, denge, kompozisyon ve uyum bir


disiplin içindedir. Teknik, malzemenin tüm olanaklarından yararlanmaya
baĢlamıĢtır. Sadelik ve büyüklük Yunan heykelcisinin dikkatle incelediği
özelliklerdir. Ayrıca Yunan klasik heykeli bir düĢünce saflığına sahiptir.
Arkaik dönemdeki çıplak kuroslar, tanrı heykelleri olduğu zamanda
çıplaklığını korumaktadır. Korelerin arkaik devredeki giyinik durumları
klasik dönemde de devam etmektedir. Buna rağmen kuroslar, yerlerini bir
ölçüde giyinik erkek tanrılara ve atletlere bırakmaya baĢlamıĢtır. Klasik
heykeldeki en önemli fark, arkaikteki mantıki unsur sıralamasının ortadan
kalkması, yerini optik gözleme bırakmıĢtır. Kadın heykellerindeki
elbiseler arkaikte aĢağı doğru düĢmüĢ, dikey ve birbirine paralel
kıvrımları daha gerçekçi ve optik bir görünüĢle biçimlendirilmiĢtir.
Yunan klasik heykelindeki figürlerde anlatımlı yüzler yoktur.
Yüzlerdeki psikolojik iç duygu belli olmaz. Bunun nedeni o dönemin
ideal insan tipi üzerindeki genel kanıdır. Olgun insanın hiçbir zaman
duygularını belli etmemesi gerektiğine inanırlar. Yunan klasik heykeli
son derece ölçülü, ağırbaĢlı formlar ve ideal bir insan vücudunun ölçüleri
içinde biçimlendirilmiĢtir. Helenistik dönemdeki yüzlerin iç duyguları
biçimde görülmez. Figürlerde rol yapıyormuĢ gibi bir hal vardır. Arkaiğin
sütuna benzer vücutları yok olmuĢ, her vücut bir bütün olarak ele
alınmıĢtır. Heykeller tek figürler halinde seçkin bir kompozisyon içinde
biçimlendirilmiĢtir. Bunlar Yunan heykelcisinin önem verdiği ve ulaĢmak
istediği noktalardır. Arkaiğin o katı vücutları artık ele alınmamıĢtır.
Arkaik heykel iki bacak üzerine oturan vücudu yüklenmiĢtir. Klasik
dönemin heykelinde ise bacaklardan biri sağlam olarak yere basıyor,
diğeri ise yalnız yere konuyor. Böylece kalçanın bir tarafı yukarıda bir
tarafı aĢağıda kalıyor. Ayakta tek bacak üzerindeki bir vücut duruĢu
birçok klasik sanatçı denemiĢtir. Bu hareketin ince detaylarını yakalamak
için de dikkatli bir gözlem gerekir. Bu rahat duruĢ içerisinde Yunan sanatı
anıtsal, değerli, büyük, ideal insan niteliğini ortaya koymuĢtur.
Yunan klasik heykelinde kadın heykellerinden çok erkek heykelleri
ifade bakımından değer kazanmıĢtır. Erkek tanrılar kadın tanrılardan daha
çoktur. Klasik dönemde idealize etmenin yanında optik gözlem ile
akılcılıkta vardır.
Yunan klasik heykelini incelerken karĢımıza çıkan çok güçlü
heykelcilerden birisi Phidios‟dır. Parthenon‟un heykelleri doğu batı
alınlıklarını, metopları, zemin duvarlarını ve tapınak içindeki Athena
heykelini kapsamaktadır. Tapınaktaki 92 metopun tümü ve 12 metre
yüksekliğindeki Athena heykelini kendisinin yapması tüm hayatını alır.
Bu yüzden çağının bazı büyük sanatçılarına yaptırmıĢ olabilir. Phidias bu
çağın en büyük heykelcisi olarak gösterilmektedir.
Parthenon‟u izleyen devrede heykeller sanki serbest bir fırça ile
resmedilmiĢ bir tablo gibi etki bırakır. Ġnsan figürleri birbirine
dolanmıĢtır. Hareketler birbirine bağlandığından bir etki ve kompozisyon
bütünlüğü oluĢmuĢtur. Mekân yaratan bir perspektif dikkat çekmektedir.
Bu husus Parthenon‟daki heykel anlayıĢının dıĢına çıkar. Bu özellik
genellikle rölyef biçimlendirilmesinde görülüyor. Parthenon rölyeflerinde
derinliğine bir perspektif yoktu fakat Ģimdi bu anlatım ortaya çıkmıĢtır,
barok anlatımın önemli özelliklerinden biridir. Figürlerin hareketlerinde
bir ihtiras, bir hamle, bir dram açık olarak görülür. Hayvanların yer aldığı
kompozisyonlar düzenlenir. Av konuları, atlar, sfenksler ortaya çıkar.
Böylece dekoratif bir anlatım doğmaya baĢlar. “Sandallarını çözen Nike”
heykelinde bu özellik görülmektedir.
IV. yy heykel sanatı Parthenon‟un açtığı yolda geliĢir. Anlamlı
hareketler, bol elbise kıvrımının abartılması, et-deri anlatımına olan
eğilim bu yy heykellerinde devam eder. Barok anlatım gittikçe geliĢir.
Adaleler ĢiĢmeye baĢlar. Mermere etin optik etkisi verilmeye baĢlar. Bu
biçim verme alanında Praxiteles kendini gösterir.
Klasik olgun çağına kadar yüzlerde hiçbir iç anlatım görülmemiĢtir.
ġimdi ise yüzde portre anlatımına yönelinir. Heykeldeki ideal vücut
anlatımlarının yerine kiĢinin ilgi çekici özellikleri belirir. KiĢi ile birlikte
hikâyeci bir tasvir geliĢmeye baĢlar. Ayrıca bu çağın heykellerinde
dikkati çeken bir diğer özellik de, saçların bir virtüozite içinde
biçimlendirilmesidir.
Praxiteles, Efes‟teki Artemision için birçok Ģey yapmıĢtır. YumuĢak
bir stili vardır. Zarif el hareketleri onun üslup özelliklerindendir. En
önemli eserlerinden birisi de “Çocuk Diyonizos ile Hermes“ heykelidir.
Bu heykel, ayakta duran bir genç ile kolunda tuttuğu çocuktan oluĢur.
Gencin elbisesi vücudun dıĢında tutulmuĢtur. Anatomi çok dikkatli
gözlemlenmiĢtir. Vücut uzuvları rahat bir Ģekilde kasılmadan, katılığa yer
verilmeden yontulmuĢtur. Elbise kıvrımları natüralist bir görünümdedir.
Bu özellikler heykelin artık barok üslup örnekleriyle dolmaya baĢladığını
gösterir. Fakat bu özellikler heykelde henüz çoğunlukta değildir.
Praxiteles‟in vücut ağırlığını tek ayak üzerinde verdirerek biçimlendirdiği
bu duruĢ çağında çok sevilmiĢ ve bu hareketin birçok nüansları
uygulanmıĢtır. Bu çağda tanrıların simaları insanlaĢtırılmıĢ ve böylece
yeni bir üslupta geliĢmiĢtir. Ayrıca bu çağın Afrodit heykellerinden
hiçbirine sahip değiliz.
Skopas‟ın ise kuvvetli ve enerjik bir üslubu vardır. Vücut güzelliğine
ait bir anlayıĢı vardır. Bu anlayıĢ Halikarnas Mozolesindeki rölyeflerinde
görülmektedir. Klasik sanatın vücutta aradığı o güzel, orantılı, zarif
hatlardan vazgeçmez. Yüze iç ifadesi yansır, heykelde kiĢilik özellikleri
görülür. Vücutla birlikte yüz önem kazanır. Skopas duygulu heykel
anlatımı ile ün kazanmıĢtır.
Lysippos‟un eserlerinde ise klasik üslup içinde, klasik olmayan bir
anlayıĢın önemli özellikleri yer alır. Heykellerinde yapısal kuruluĢ yerine
optik gözleme bağlı bir kuruluĢ görülür. Lysippos‟taki barok üsluba özgü
özelliklerden biri vücudun ve bacakların uzamasıdır. Yani baĢ vücuda
oranla daha küçük biçimlendirilmiĢtir. Böylece daha hafif görünen bir
figür ve hareket motifi bulunur. Buna “Lypysipposvari hareket” denir.
Lysippos, Praxiteles‟den daha değiĢik bir adım atarak tanrıdan insana
doğru bir anlatımı baĢlamıĢtır.

HELENĠSTĠK ÇAĞ HEYKEL SANATI

Helenistik dönemde kiĢisel ve dünyevi yapılar önem kazanmıĢtır. Bu


yüzden heykel sanatında ideal birimlerin yerine, kiĢi karakterini belirten
özellikler yer almıĢtır. Bu kiĢi karakteri; bir yandan da krala ait
özelliklerin, tanrısal değerlerden ayrı olarak ifade edileceğini
göstermektedir. Böylece heykellerde ideal ve tanrısal ortak birimden, kiĢi
karakterlerine yönelen ve kiĢinin karakterine göre çoğalan birimlere
yöneldiğini görüyoruz.
Kralın gösteriĢ ve tantanaya olan eğilimi heykellerin abartılı
anlatımına neden olmuĢtur. Böylece süs ve abartmalı insan vücudu ortaya
çıkmıĢtır. Hareketli, muhteĢem duruĢlu erkek ve kadın statüleri, tanrıların
sakin anlatımlarının yerini alıyor. Helenistik heykelde adale abartması
pekiĢtiriliyor. Vücuttaki hareket ve adale abartmasının ele alınmasıyla
Bergama Asklepieion‟un yüksek rölyefleri ortaya çıkmıĢtır. Böylece
barok stil kendiliğinden doğup gelmiĢtir.
Heykel sanatının figürleri gösteriĢli, kitleli, parçalı, atletik, adaleli ve
kuvvetli görünecekti. Çünkü klasik heykelde tanrısal, sakin hareketli,
kuvvetli insanı değil, bütün hırçınlığını, asabiyetini, Ģiddetini ve ihtirasını
gösteren kiĢi önemli olacaktı. Bu özellik anlık hareketlerle gösterilecekti.
Bu anlayıĢtaki heykeller tiyatro artistlerinin hareketlerine benziyordu.
Böylece kahraman hamleler yapan atletler, Ģaha kalkan atlar, gürültülü
olaylar yani eski sakin hareketlerin tam zıddı ele alınmaya baĢlanmıĢtır.
Helenistik heykelde önceleri insan figürlerinin tek tek anlatımı
görülüyor. Melos‟lu Poseidon, Milo Venüsü heykelleri hep bu özellikleri
taĢımaktadır. Milo Venüs‟ünde ağır, vakur duruĢ ve vücut güzelliğini
gösteren, asil bir pozu olan klasik kadın duruĢunun etkisi vardır.
Heykelde portre özelliği de görülmektedir.
Bu dönemde dans eder gibi hareketlerde dikkat çekmektedir. Ġki
ayağın üzerindeki yükseliĢler, hamleler, yüzlerdeki iç ifadesi, insanın iç
dramının portreler halinde gösteriliĢi Helenistik-barok ifadeler olarak
önemli gözlemlerdir. Ayrıca ayakta duran çift figürlerde yontulmaya
baĢlar. “Delos Afrodit‟i ve Pan“ bu hareketi gösteren bir heykeldir. Bu
heykelde yeni bir özellik vardır. Sanatçı gözlemin yerini, kendi
tecrübeleri ile telafi etmek istemiĢtir. Bunu gözlemin ihmal edildiği vücut
uzuvlarının simetrik gösterilmesinden anlıyoruz.
Helenistik çağda sanatçılar zengin halk tabakalarının büstlerini
yapmada bir yarıĢ halindelerdi. Böylece bir büst endüstrisi doğmuĢtur.
Bu dönemde çıplak çocuk heykelleri ortaya çıkmıĢtır. Heykelciler
yalnız zengin insanları değil, fakir halk tabakalarına ait konuları da ifade
etmiĢtir. Portre, böylece daha doğacı anlatımlara olanak sağlamıĢtır.
M.Ö 1.yy içinde heykel tamamen kiĢisel ifadelere yönelmiĢtir. Bu
sebeple bu çağda Roma büst sanatının ilk örnekleri görülür. Artık
muntazam, düzenli bukleli saçı olan erkek heykeller görülmüyor. Dağınık
halli, doğal duruĢlar yeni bir estetiğin hareketleri olarak kabul edilmiĢtir.
Bu sayede kiĢinin kendine özgü yeni güzelliği keĢfediliyor. Birey bu
çağda mutluluğunu sağlayan unsurların ne olduğunu araĢtırıyor.
Helenistik felsefede insanın bağımsızlığı esastır. Doğaya uygun yaĢama
yada doğal olma önemlidir. Yani kiĢisel ifadeler son derece bilinçlidir.
Büstlerde, insanı günlük tavrı içinde göstermenin, heykelin bir görevi
olduğunu anlatmak, sanatçılara felsefi görüĢlerle benimsetilmiĢtir.
Gözlerde insanın içine nüfuz eden bakıĢlar, kiĢiye özgü hatların
özellikleri yeni keĢfedilmiĢtir.
“Samothrake Nikesi” adlı heykel adeta uçar gibi hamleli kanatlı bir
kadın pozunda biçimlendirilmiĢtir. Genç ve güzel vücutlu bir kızın
uzuvlarını, elbisesinin altından yer yer belirtip ima eder bir Ģekilde
göstermiĢtir. Göğüslerinin ileri çıkıntısı, açık kanatlarının uçma yönü bu
esere hür ve zarif bir anlam katmıĢtır. Bu heykel bir geminin baĢucunda
yer almak için yapılmıĢ gibidir. Heykelin hareketi aynı zamanda
bulunduğu yerin özelliklerini taĢımaktadır. Büyük bir ifade gücü taĢır.
M.Ö 180 yıllarında yapıldığı tahmin ediliyor. Helenistik barokta,
natüralist ve atmosfer yaratıcı bir tasvir gücü vardır.
Rölyeflerdeki heykellere bakacak olursak, bütün hareketler
birbirlerine hamle yapar bir vaziyettedir. Yaralı olarak yere çökenler,
aman dileyenler, insan baĢlı canavarlar arasında dimdik güzel ideal ölçülü
vücutlarıyla tanrılar birer anıt gibi durur. Bu tanrılar (erken) klasik
dönemin heykellerini hatırlatır. Dekoratif üsluplu aslan baĢları görülür.
Saçlar bir dekoratif unsur olarak iĢlenir ve yer yer sırt üstüne serpiĢtirilir.
Yani heykel dekoratif anlatımlarla düzenlenmiĢtir. Vücut üzerindeki
elbise kıvrımlarının ifade Ģeklinde de bazı yenilikler vardır.
Bergama‟daki Zeus Altarın‟da bu abartmalı anlatım tarzı görülür.
SANATIN ÖYKÜSÜ

ARKAĠK DÖNEM HEYKEL SANATI

Yunan sanatçılar, atalarının sanatını büyük bir sadakatle taklit etmeye


ve öğrenmiĢ oldukları kurallara da sımsıkı bağlı kalmaya çalıĢıyorlardı.
TaĢtan heykeller oymaya baĢladıkları zaman, Mısırlı ve Asurlu
sanatçıların bıraktıkları noktadan iĢe koyulmuĢlardır. Mısırlılardan ayakta
duran bir adam figürünü kurmayı, vücudun değiĢik bölümlerini tutan
kasları ortaya çıkartmayı öğrenmiĢlerdir. Yani Mısırlıların örneklerini
incelemiĢlerdir. Aynı zamanda bu kurallara uymakla yetinmemiĢler,
kendilerince kimi denemelerde de bulunmuĢlardır. Mesela, diz
kapaklarının gerçek görünüĢünü tam olarak ortaya koyamasalar bile
bulmaya çalıĢmıĢlardır. Yapılan heykelin diz kapakları, Mısır
heykellerinin diz kapaklarından daha az inandırıcı görülebilir fakat
burada önemli olan sanatçıların eski reçeteleri izlemeleri yerine kendi
gözleriyle bakmaya karar vermesidir. Böylece insan vücudu
imgeleĢtirilmiĢ, önceden hazırlanmıĢ bir formülü öğrenme sorunu da
ortadan kalkmıĢtır.
Her Yunan heykelcisi, belirli bir vücudu nasıl imgeleĢtireceğini
kendisi bilmek istiyordu. Mısırlılar, sanatlarını bilgiye dayandırmıĢlardı.
Yunanlılar ise gözlerini kullanmaya baĢladılar. Bu devrim bir kez
baĢladıktan sonra Yunan heykelciler araĢtırarak insan figürünü
imgeleĢtirmek için yeni teknikler, yeni yollar buldular. Her yenilik
baĢkalarınca da uygulanıyor ve onların bulgularıyla da zenginleĢiyordu.
Mesela, birisi bedeni oyma yolunu keĢfediyor, bir baĢkası heykelin daha
da canlılık kazanması için ayaklarının ikisinin birden yere pek sağlam
basmaması gerektiğini buluyordu. Bir baĢkası da ağız köĢelerini hafifçe
yukarıya bükerek, bir yüzü gülümsüyor gibi göstererek canlı bir ifade
verebileceğini buluyordu. Fakat bu deneyler bazen amacına ulaĢamadı.
Örneğin gülümseme itici bir sırıtmaya dönüĢebilirdi ya da yere aĢırı az
sağlam basıĢ yapmacık görünebilirdi. Yunan sanatçılar bu güçlüklere
yılmadan bu yolda ilerlemeye devam ettiler.
KLASĠK DÖNEM HEYKEL SANATI

Yunan sanatı, Atina demokrasisinin en yüksek döneminde


geliĢiminin zirvesine ulaĢmıĢtır. Atina‟nın kutsal tepesi Akropolis‟deki
tapınaklar savaĢlar sebebiyle harap olduğu için yeniden yapılacaktı.
Bunun için tapınakların tasarımında mimar Ġktinos görevlendirilmiĢtir.
Tanrıların heykellerinin yapımı görevi ve tapınakların süslenmesi
denetimi de heykelci Fidias‟a verilmiĢtir. Fidias‟ın ünü günümüze
ulaĢamayan eserlere dayanmaktadır. Bu dönemde peygamberler putlara
tapmaya karĢıdırlar. Yeremya‟nın kitabında da Mezopotamya putları
anlatılmıĢ ve onların ne iyilik ne de kötülük yapacakları anlatılmıĢtır.
Klasik dönemin ak mermerlerden heykel sıraları arasında putlarda
bulunmaktadır. Bu heykellere tapılıyor, kurbanlar sunuluyor ve pek çok
inançlı kimse bu heykel ve oyulmuĢ imgelerin aynı zamanda gerçekten
onların tanrıları olup olmadığını merak ediyorlardı. Antik dünyanın
hemen hemen bütün ünlü heykellerinin yok olmasının baĢlıca nedeni,
Hıristiyanlığın zaferinden sonra tanrıların heykellerinin parçalanmasının
kutsal bir görev sayılmasındandır. Müzelerde yer alan heykellerin büyük
bir çoğunluğu bahçelere ya da hamamlara süs olsun diye konulan Roma
döneminde yapılmıĢ ikinci el kopyalardır.
Fidias‟ın, Parthenon‟daki Athena tapınağı için yonttuğu “Pallas
Athena‟‟ heykelinin Roma dönemindeki kopyası pek etkileyici değildir.
Eskiden kalan betimlemelerle onun gerçek hayalini düĢünebiliriz. Bir
ağaç kadar yüksek (11m) her yanı değerli malzemelerle kaplıdır. Zırhı ve
giysileri altından, teni fildiĢinden bir heykeldir. Kalkanın üzerinde ve
zırhın yer yer üzerinde canlı parlak renkler vardır. Gözler ise parıldayan
değerli taĢlardandır. Tanrıçanın altın baĢlığının üstünde birkaç tane kartal
baĢlı aslan vardır. Tapınağın giriĢinde yer alan bu heykelin görünümünde
ilkel inançlar önemi çoktan yitirmiĢtir. Fidias‟ın Athena‟sı yüceleĢtirilmiĢ
bir insansal varlıktır. Gücünü büyülerden değil güzelliğinden almaktadır.
Fidias‟ın bir diğer önemli eseri Olypia‟daki „Zeus‟ heykelidir. Fakat
yok olmuĢtur. Bu tapınağın metoplarındaki heykellere bakacak olursak
Herakles‟in kahramanlıklarıyla karĢılaĢırız. Batı kızları Hesperid‟lerin
meyvelerini almaya gönderilen Herakles‟in öyküsü yer alır. Bu kabartma
Atlas‟ın elmalarla Herakles‟in yanına geliĢini gösteriyor. Herakles‟in
yardımcısı Athena‟da omzuna yastık koyuyor. Öykü ĢaĢkınlık veren bir
yalınlık ve açık seçiklikle anlatılmıĢtır. Sanatçı hala figürü yüzden veya
yanda belirgin bir Ģekilde göstermektedir. Mısır sanatında egemen olan
kuralların etkisini sezinleyebiliyoruz. Fakat Yunan heykellerindeki bu
yücelik, sükûnet ve güçte, eski kurallara gösterilen saygınında payı
vardır. Bu kurallar artık sanatçının özgürlüğüne engel olmamaktadır.
Vücudun yapısını göstermenin önemli olduğu eski anlayıĢ, sanatçıyı
kemiklerin ve kasların anatomisini incelemeye ve giysi kıvrımlarının
altında bile inandırıcı bir insan figürü kurmaya yöneltmiĢtir.
Yunan sanatçıları insan vücudunun baĢlıca bölümlerini vurgulamak
için kullandıkları kıvrılmama yöntemi, onların biçimin bilinmesine
verdikleri önemi göstermektedir. Kurallara olan sadakat aynı zamanda
kurallar arasındaki özgürlük, sonraki yüzyıllarda Yunan sanatına
hayranlık kazandırmıĢtır. Öğüt ve esin arayan sanatçılar hep Yunan
sanatının baĢyapıtlarına koĢmuĢlardır.
Yunan sanatçılarından genellikle hareket halindeki insan vücudu ele
alınmıĢtır. Olympia gibi bir tapınak baĢarılı atletlerin tanrılara adanmıĢ
heykelleriyle çevriliydi. Yunanlıların büyük spor yarıĢmaları (en ünlüsü
Olympia oyunları) halkın inanç ve dinsel törenleriyle yakından iliĢkiliydi.
YarıĢmaya katılanlar Yunanistan‟ın önde gelen ailelerinin bireyleriydi.
Oyun galibine, tanırının yenilmezlik bağıĢladığı bir adam olarak saygıyla
bakılırdı. Oyunların amacı, yenilmezliğin kime bağıĢlandığını görmekti.
Kazananlar, bu tanrı bağıĢının belirtisini kutlamak ve belki de sürekli
kılmak için zamanın en ünlü sanatçılarına heykellerini yonttururlardı.
Kazılarda bu heykellere ait pek çok kaide bulunmuĢ, heykellerse yok
olmuĢtur. Heykeller çoğunlukla bronzdandı ve olasılığa göre ortaçağda
maden kıtlığından dolayı eritilmiĢlerdi. Bu heykellerden yalnızca bir
araba sürücüsünü betimleyen bir heykel bulunmuĢtur. Heykelin baĢı
Yunan sanatının kopyalarından farklıdır. Mermer heykellerde boĢ ve
ifadeden yoksun veya bronz heykellerde oyulmuĢ gibi görünen gözler, o
zamanlarda yapıldığı gibi renkli taĢlarla belirlenmiĢtir. Saçlara, gözlere ve
dudaklara hafif altın yaldız sürülerek tüm yüze canlılık ve sıcaklık ifadesi
katılmıĢtır. Bununla birlikte bu baĢ ne fazla süslü ne de kabadır. Sanatçı
kuĢkusuz gerçekte var olan bir yüzü, tüm eksiklikleriyle taklit etmeyi
amaçlamamıĢ aksine insan biçimi hakkında sahip olduğu bilgilerden yola
çıkarak yapmıĢtır. Yalınlığı ve güzelliği ile olağanüstü inandırıcı bir insan
imgesidir.
Atlet heykellerinin en ünlüsü olan Atina‟lı heykelci Miron‟un yaptığı
“Disk Atıcısı‟‟ heykelini inceleyelim. Genç atlet ağır diski tam atma
anında gösterilmiĢtir. Öne eğilmiĢ, atıĢına daha büyük bir güç katmak için
kolunu geri savurmuĢtur. Sanatçının o olağanüstü devinim etkisini
özellikle çok eski sanatsal yöntemleri yeni bir uyarlamayla iĢlemiĢtir.
Heykelin dıĢ çizgileri bize Mısır sanatı geleneğiyle olan yakınlığı
göstermektedir. Miron‟da Mısırlı sanatçılar gibi gövdeyi karĢıdan, kolları
ve bacakları yandan yontmuĢtur. Yani en iyi görünen açıyla yontmuĢtur.
Fakat gerçekte eski ve yıpranmıĢ olan bu kural, Miron‟un elinde baĢka bir
Ģeye dönüĢmüĢtür. Vücudun öğelerini inandırıcı bir benzerlikten uzak
katı bir duruĢta vermek yerine canlı bir modele aynı duruĢu aldırmıĢ ve
sonra vücudun hareketini heykele inandırıcı bir Ģekilde vermiĢtir. Yani
Miron devinime egemen olmayı baĢarmıĢtır.
Günümüze ulaĢan tüm özgün Yunan yapıtlarından Parthenon‟daki
heykeller belki de bu yeni özgürlüğü en iyi yansıtanlardandır. Bu tapınağı
süsleyen heykelcileri bilmiyoruz. Fakat “Athena‟‟ heykeli Fidias‟ın
olduğuna göre öteki heykellerinde ona ait olduğu düĢünülebilir.
M.Ö IV. yüzyılın büyük heykelcisi Praksiteles‟dir. ĠĢçiliğindeki
zarafet ve yaratılarının ince ve içten etkileyiciliği ile ünlüdür. “Hermes ve
Çocuk Dionysos‟‟ adlı heykelde kucağında çocuk Dionysos‟u tutan ve
onunla oynayan tanrı Hermes betimleniyor. Praksiteles‟in bu yapıtında
hiçbir katılık izi kalmamıĢtır. Geçen iki yüz yıl içerisinde Yunan sanatı
büyük bir yol almıĢtır. Praksiteles‟in böyle bir sonuca ulaĢmasını
sağlayan yöntem ise, eski sanata dair öğrenilen Ģeylerin unutulmamıĢ
olmasıdır. Praksiteles de vücudun eklemlerini bize gösterme, onun
iĢleyiĢini açıkça anlatma endiĢesindedir. Bütün bunlara heykeli
katılaĢtırmadan, ona canlılığından hiçbir Ģey kaybettirmeden ulaĢıyor.
Derinin yumuĢaklığının altında, kasların ve kemiklerin nasıl hareket
ettiklerini göstermesini, tüm zarafet ve güzelliğiyle canlı bir vücut
izlenimi vermeyi biliyor. Bu güzelliğe de diğer Yunan sanatçıları gibi
bilgi aracılığıyla ulaĢıyor.
Yunan heykelleri kadar simetrik, düzgün yapılı ve güzel hiçbir vücut
yoktur. Ġnsanlar çoğunlukla gerçek bir insanın görünümünü dikkatle
kopyaladıklarını ve onların mükemmel vücut düĢüncelerine uymayan
çarpıklıkları atarak heykelleri güzelleĢtirdiklerini düĢünürler. Bu yüzden
Yunanlıların doğayı „idealleĢtirdiklerini‟ söyleyerek onları bir portreyi
düzelten ve küçük unsurları örten bir fotoğrafçı statüsüne koyarlar. Fakat
düzeltilmiĢ bir fotoğraf ve idealleĢtirilmiĢ bir heykel kiĢilik ve canlılıktan
yoksundur. Aslında Yunanlıların yaklaĢımı bunun tam tersidir.
Bahsettiğimiz sanatçılar eski kalıplara can katmaya çalıĢmıĢlardır.
Onların yöntemleri en olgun meyvesini Praksiteles zamanında vermiĢtir.
Eski tiplemeler artık hareket edip soluk almaya baĢlamıĢtır.
Klasik sanatın en ünlü çalıĢmalarının çoğu, M.Ö IV. yüzyılın
ortalarında yaratılan heykellerin kopyaları ya da değiĢtirilmiĢ
biçimleridir. “Belvedere Apollonu” erkek vücudunun ideal bir örneğidir.
Etkileyici duruĢuyla gerilmiĢ koluyla yayını tutan, okun gidiĢini sanki
gözleriyle izliyormuĢ gibi baĢını yana çeviren bu heykelde, vücudun her
parçası gene eski kuralın az da olsa yansımasıyla vermiĢtir.
Aphrodite‟nin klasik heykelleri arasında en ünlüsü “Melos
Aphrodite” dir. Melos adasında bulunduğu için belki de böyle
anılmaktadır. Olasılıkla bu heykel daha sonraki bir dönemde yapılmıĢtır.
Praksiteles‟in yöntemlerinden ve üslubundan yararlanmıĢtır. Heykelin
yandan görülmesi de düĢünülmüĢtür. Burada yine sanatçının güzel
vücudu oylumlamasında hiçbir sertlik yoktur. Vücudun çeĢitli
bölümlerini belirlemesindeki açık seçiklik ve yalınlık dikkat çekicidir.
HELENĠSTĠK ÇAĞ HEYKEL SANATI

Yunan sanatı Helenistik dönemde değiĢikliğe uğramıĢtır. Bu


değiĢikliğin çağın ünlü heykellerinin bazılarında görülmektedir.
Bunlardan birisi Bergama kentinde dikilen sunaktır. Bu sunak, Tanrılarla
Devler arasındaki savaĢı anlatmaktadır. Fakat bu eser önceki dönemin
Yunan heykel sanatının uyum ve inceliğini taĢımamaktadır. SavaĢ Ģiddet
içinde geçmektedir. SavaĢı kazanan tanrılar hantal devleri yıkmaktadır.
Devler acıdan çılgına dönmüĢtür. Her yer Ģiddet hareketleri ve uçuĢan
kumaĢlarla doludur. Sanatçı güçlü dramatik etkiler yaratmak istemiĢtir.
Etki daha da çarpıcı hale getirilmek için kabartma alçak kabartma olarak
yapılmamıĢtır. Helenistik sanat, çarpıcı ve yırtıcı yapıtlardan
hoĢlanmaktaydı. Amacı ise etkilemekti ve bunu da yapmıĢtır.
Sonraki dönemlerde en büyük üne kavuĢmuĢ heykel yapıtlarından
bazıları Helenistik dönemde yapılmıĢtır. “Laokoon heykel topluluğu”
ortaya çıkartıldığında bütün sanatçılar ĢaĢırıp kalmıĢlardı. Bu heykelde
“Aeneas” adlı destanda anlatılan acıklı bir öykü ele alınmıĢtır. Troyalı
rahip Laokoon, içinde yunan askerleri bulunan dev gibi olan tahta atı
kente almamaları için herkesi uyarmıĢtır. Troya‟yı yerle bir etme
düĢüncelerinin engellendiğini gören tanrılar, denizden iki koca yılanı
gönderirler. Hem rahip hem de talihsiz oğlu yılanlar tarafından boğulur.
Yunan ve Latin efsanelerinde sıkça rastlanan, tanrıların zavallı ölümlülere
karĢı kötü niyetle düzenledikleri anlamsız acımasızlıklardan birinin
öyküsüdür. Gövde ve kol kaslarının umutsuz mücadelenin çaba ve acısını
iletiĢi, rahibin yüzündeki iĢkence ifadesi, iki çocuğun umutsuz kıvrılıĢları
ve bu kargaĢanın dondurulma Ģekli hayranlık uyandırmaktadır.
Helenistik dönemde sanat artık büyü ve dinle olan eski bağını büyük
ölçüde kopartmıĢtır. Sanatçılar teknik sorunlarla sadece teknik sorun
olarak ilgilenmektedir. Böylesine çarpıcı bir konunun devinimi, ifadesi ve
gerilimiyle nasıl canlandıracağı sorunu sanatçıyı ölçmek için bir sınavdır.
Bu çağda varlıklı insanlar sanat yapıtlarını toplamaya, orjinallerini
ele geçiremedikleri ünlü yapıtların kopyalarını yaptırmaya ve buldukları
özgün yapıtlara inanılmaz ücretler ödemeye baĢladılar. Yazarlar sanatla
ilgilenmeye, sanatçıların hayat öykülerini yazmaya, onlarla ilgili olan
birçok Ģeyi kaydetmeye baĢladılar. Böylelikle gezginlere bu konuda
kılavuz kitaplar hazırlama giriĢimlerinde bulundular.

Das könnte Ihnen auch gefallen