Beruflich Dokumente
Kultur Dokumente
Tasavvufun çıkı ı
Sual: Bazıları evliyanın yolunu yani tasavvufu, tarikatı kastederek, bunların sonradan
çıktı ını, bid'at oldu unu söylüyorlar. Tasavvufun dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Bu hususta Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Suret ve zahirdeki kemalatın ve manevî makamların hepsi Resulullah efendimizden gelir.
Suretteki kemalata yükselmeye sebep olan emirlerini, yasaklarını bizlere din âlimleri bildirdi.
Kalbin, ruhun temizlenmesine yarayan gizli bilgileri ve kalb i lerini tasavvuf büyükleri bize
ula tırdı. Kalbe ve bedene yarayan bilgilerimizin hepsi Resulullahtan gelir.
Hz. Ömer vefat edince, o lu Hz. Abdullah gazada idi. Yanında olanlara, " lmin onda
dokuzu gitti" buyurdu. Bazılarının bu söze a tı ını görünce; "Dedi im ilim, herkesin bildi i
abdest ve gusül gibi bilgiler de il, Allahı tanıtan bilgilerdir" buyurdu.
Hakiki tarikatların hepsi, Resulullahın yolunu gösterir. Tasavvuf büyükleri, kendi hocaları
vasıtası ile Resulullaha ba lanmı tır. O büyüklerin çalı ma usulleri, sonradan uydurulmu eyler
de ildir. Fena, beka, cezbe, süluk, seyr-i ilallah ve benzerleri gibi isimler, sonradan verilmi ise
de, bu isimlerin bildirdikleri eylerin hepsi Resulullah efendimizden gelmektedir.
Tefekkür ve Sessiz Zikir
Nefehat kitabında bildirildi i gibi, fena, beka, gibi isimleri ilk bildiren zat, Ebu Said-ül
Harrazdır. Zikir de, Resulullahtan gelmi tir. Resulullah efendimizin peygamber oldu u
bildirilmeden önce, mübarek kalbi ile zikretmi tir. Resulullahın çok zaman sükut etti i, sessiz,
dü ünceli durdu u, dost, dü man her tarihçinin kitabında yazılıdır. Bu hâlde bulunmak, isimleri
sonradan çıkan eylerin Resulullahda da bulundu unu göstermektedir. Bu isimler, hadis-i
erifleri açıklamak için konulmu tur. Mesela tefekkür, fikri, bâtıldan hakka do ru çevirmek
olup, (Az bir zaman tefekkür etmek, bin sene nafile ibâdet yapmaktan daha faidelidir)
hadis-i erifinden alınmı tır.
E er denirse ki, tasavvuftaki usuller, vazifeler, kazançlar Resulullahtan gelmi olsaydı, ayrı
ayrı tarikatlar olmazdı ve tarikat sarho lu u, dine uygun görünmiyen eyleri söylemek olmazdı.
Böyle de i ik sözler ve haller, insanların istidatlarının, ba ka ba ka olmasından ileri
gelmektedir. Resulullahtan gelen nisbette, feyzde ve tesirde hiç de i iklik yoktur. Bunun çe itli
insanlara, çe itli mizaçlara tesiri ba ka ba ka olmaktadır. Bir insanın bile çe itli zamanlardaki
hali, mizacı ba ka ba ka oluyor. Bir insanın çe itli foto raflarda çektirdi i resimler bile
birbirlerine benzemiyor. Bütün kemalat, her tarikata, Resulullahtan gelmektedir. Fakat herkesin
yaradılı ına, hazırlı ına göre, ba ka ba ka tesir etmektedir. Resulullah efendimiz hayatta iken
de, herkesin istidadına göre konu ur, mana ve esrarı ba ka ba ka sunardı. Resulullah efendimiz.
Hz. Ebu Bekre ince bilgiler anlatırken, yanlarına Hz. Ömer gelince, sözü de i tirdi. Sonra Hz.
Osman gelince sözü daha da de i tirdi. Hz. Ali geldi, ba ka türlü anlatmaya ba ladı. Çünkü, her
birinin istidadı ba ka ba ka idi. (Mektubat c.5, m.59)
Zikrin Efdali
Turuk-ı aliyyede en çok, La ilahe illallah kelime-i tayyibesi söylenir. Bunu söylemek nasıl
bid'at olur? Temeli bu kelimeyi söylemek olan tarikatlara, hangi ilim ve vicdan sahibi, dil
uzatabilir? (Sözlerin, zikirlerin efdali, en faidelisi, la ilahe illallah demektir.) hadis-i erifi
güne gibi her yerde ı ık salmakta iken, bunu söylemek sonradan meydana çıkmı denilebilir
mi? Tarikat demek, sünnet-i seniyyeye yapı mak ve bid'atlerden sakınmak demektir. Buna dil
uzatacak bir müslüman dü ünülebilir mi?
O hâlde, tarikatlar zaman-ı seadette yok idi, sonradan meydana çıktı diyen kimse, sünnet-i
seniyyeyi yıkmak istiyen bir islâm dü manı de ilse, menfaat sa lamak, cahilleri aldatmak için
tarikatçılık ve eyhlik perdesi altında islâma yakı mıyan kötülükleri yapanları anlatmak
istiyordur. Böyle tarikatçılar ne kadar çok kötülense yeridir. Bu kötü kimseler, müslüman
göründükleri için, müslümanlık kötülenebilir mi? Talebesine kötülük yapan ö retmen var diye,
ö retmenlik mesle ine kötü damgası basılabilir mi? Evet, bazı cahiller, ahlâksızlar eyh ekline
girdi. Tarikatçılık adı altında her kötülü ü yapanlar oldu. Fakat bunlara bakarak, Resulullahın
sünnetine yapı an, her kötülükten sakınan, Allah adamlarına dil uzatmak pek yanlı tır. Tarikat
ehli buyuruyor ki:
( yi olan da, kötü olan da, iyilik yapabilir. Kötülük yapmamak ise, ancak Allah
adamlarının özelli idir. Sıddıklar günah i lemez.) [Mektubat c.5, m.106]
Tasavvufta ilerleme
Sual: Eskiden tasavvufta ilerleyen çok kimse evliya oluyordu. Tasavvufta ilerlemek için ne
yapmak gerekiyordu?
CEVAP
Tasavvufa giren salik, unları yapardı:
1- Hocasına tam inanırdı. Bütün ba arılarını ve kendisine gelen her iyili i hocasından bilir,
"O olmasa, ben bunlara kavu amazdım." derdi.
2- Kalbinde hocasına kar ı en ufak bir itiraz yer almazdı. Tam teslimiyet sahibi idi. Hocaya
en ufak bir itirazın öldürücü zehir oldu unu ve itirazın feyzi kesti ini, hocasına itiraz edenin
Allahın nazarından da dü tü ünü bilirdi. Resulullaha itiraz Allaha itiraz demektir. Âlime itiraz
Resulullaha itiraz olur. Bu bakımdan âlimin, hocasının sözüne itiraz eden Allaha itiraz etmi
gibi olur ve hocasını imtihan eden melundur.
3- Abdestsiz bulunmazdı. Allahü teâlâ Musa aleyhisselama buyurdu ki:
(Ya Musa, sana bir musibet geldi i zaman abdestsiz isen, yalnız kendini ayıpla, kusuru
kendine bul!) [ ira]
4- Ehl-i dünyadan uzak durur, ehl-i kemal ile sohbet ederdi. Allah dostundan ba kası ile
dostluk etmezdi. Zira iki zıt bir kalbde olmaz.
5- Günahlardan el çekerdi. Hep nefsi ile mücadele ederdi. Çünkü nefsi ile mücadele edene
Hak teâlâ hakiki hidayeti ihsan eder. htiyaç kadar yiyip içerdi. Çünkü açlık mü ahedeye [Kalb
gözünün açılmasına], uzlet [kötülerden uzak durmak], vasıl olmaya sebep olur.
6- Sükutu bilirdi. Çünkü sükut mahallinde sükut, konu mak mahallinde konu mak daha
ereflidir. Konu ulacak yerde sükut, sükut edilecek yerde konu mak aklın noksanlı ındandır.
Hikmet on kısımdır, dokuzu dinlemek, biri de kötülerden, kötülüklerden uzlettir, el çekmektir.
Bir kimse tahrik edici söz söylemezse, o kimse tahrik edici sözün afetinden masun kalır.
Hakikati meydana çıkarmak için hak için, hakikati bildirmek için konu mak arttır.
7- Hep Allahı hatırladı, yani zikrederdi. Zikri asla ihmal etmezdi. Allahtan gayrısını
unuturdu. Çünkü Allahtan ba kalarını unutmadıkça, zikirden beklenilen fayda hasıl olmaz.
8- hlas ile ibâdet ederdi. Hadis-i erifte buyuruldu ki: ( Kırk gün ihlas ile islâmiyete
uyanın kalbi hikmetle dolar. Konu unca hikmetler söyler.) [ bni Adiy]
9- Salik, do ru iman sahibi idi. Kalbde do ru imanın bulunmasına alamet, dinin emirlerini
seve seve yapmak, kâfirleri dü man bilip, onlara mahsus olan ve kâfirlik alameti eyleri yok
etmektir. Allahü teâlânın emirlerini yapmamak hep kalbin bozuk olmasındandır. Kalbin bozuk
olması, dine tam inanmamaktan olur.
Hak teâlâ, kâfirlere kıymet verenlerin ve onlara tabi olanların aldandıklarını ve pi man
olacaklarını beyan buyurmu tur.
10- Salik, Allahü teâlâyı iyi tanırdı. Çünkü Allahü teâlâyı tanımaya çalı mak, Allahü
teâlânın razı oldu u eyleri, Resulullah efendimizin yolunu bilen ve bu yolda bulunan birini
aramak ve böyle bir Allah adamına uymak, her müslümanın vazifesidir. Kur'an-ı kerimde
buyuruluyor ki: (Allahın rızasına kavu mak için vesile, vasıta arayınız!) (Maide 38)
Fıkıh ve Tasavvuf
Sual: Fıkıh yerine tasavvuf kitabı okumak uygun mu ve zikir nedir?
CEVAP
Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Hadis-i eriflerde buyuruldu ki:
( badetlerin en kıymetlisi, fıkıh ö renmek ve ö retmektir.) [ .Abdilberr]
(Her eyin dayandı ı bir direk vardır. Dinin temel dire i, fıkıh bilgisidir.) [Beyhekî]
(Fıkıh ö renmeden ibâdet eden, gece karanlıkta bina yapıp, gündüz yıkana benzer.)
[Deylemî]
mam-ı Malik hazretleri buyuruyor ki: (Fıkıh ö renmeyip, tasavvuf ile u ra an dinden
çıkar, zındık olur. Fıkıh ö renip tasavvuftan haberi olmıyan bid'at ehli, yani sapık olur.
Her ikisine kavu an hakikate varır.) [Merec-ül-bahreyn]
brahim Edhem hazretlerine, gece gündüz ibâdet eden, vecde gelip kendinden geçen bir
gençten bahsettiler. Gencin yanına gidip üç gün misafir kaldı. Çok acaip haller gördü. Gencin bu
halinin eytandan olup olmadı ını ö renmek istedi. Yedi ine baktı. Helalden de ildi. Bu
hallerin eytandan oldu unu anladı. Genci evine davet etti. Gence helal yemek verdi. Gençteki
eski a k ve gayret kalmadı. Genç, (Bana ne yaptın?) deyince, brahim Edhem hazretleri, gence,
(Sendeki haller eytandandı. Helal yiyince eytan giremedi. Esas halin meydana çıktı.) buyurdu.
(Tezkiretül-evliya)
Kerameti inkar, büyük sapıklıktır. Çünkü keramet, Peygamberin mucizesinin devamıdır.
Ancak, istidracı keramet sanmamalıdır! Mucizeden ba ka harikulade haller, keramet, firaset,
istidraç ve sihr adını alır. Velînin su üstünde yürümesi keramet, papazın su üstünde yürümesi
sihr, fâsı ınki ise istidraçtır.
Zikrin Fazileti
Zikir, Allahü teâlâyı hatırlamak demektir. Bu da, kalb ile olur. Zikredince, kalb temizlenir,
yani kalbden dünya sevgisi çıkıp Allah sevgisi yerle ir. Bazı kimselerin, bir araya toplanıp hay
huy etmesi, oynaması, dönmesi, zikir de ildir. Yüz yıldır, tarikat diyerek, bir çok ey uyduruldu.
Eshab-ı kiramın yolu unutuldu. Cahiller, fâsıklar eyh olarak zikir ve ibâdet ismi altında, günah
i ledi. Bugün hiçbir islâm ülkesinde, tasavvuf âlimi yok gibidir. Fakat sahte mür itler,
müslümanları sömüren tarikatçılar çoktur. Din büyüklerinin, eskiden kalma, halis kitaplarını
okuyup, zikri, fikri bunlara göre do rultmalıdır. Tarikatçılık, eyhlik, müridlik gibi isimlerin
perdesi altında i gören, mal ve din hırsızlarına aldanmamalı, bunlardan kaçınmalıdır.
Bir eyin sahtesinden kaçın demek iyisinden de kaçın demek de ildir. (Hakiki tereya ı alın,
hilelisini, karı ık olanını almayın.) demek tereya ına hakaret olur mu? Bilakis tereya ının önemi
bildirilmi olur. Her eyin sahtesi de hakikisi de vardır. (Tasavvuf perdesi altında i gören, mal
ve din hırsızlarına aldanmamalı.) dedik. Tasavvuf âliminin yok gibi oldu unu, yani çok az
oldugunu bildirdik. Zaten kıymetli eyler az, taklidleri çok olur. Bütün yayınlarımızda tasavvuf
büyüklerinin, hayatlarını, menkıbelerini anlatıyoruz. Tasavvuf, evliyalık demektir. Tasavvufa hiç
kimse kar ı çıkamaz. Hakiki tasavvufa kar ı çıkmak müslümanlı a kar ı çıkmak demektir. Fakat
sahte tasavvufa kar ı çıkmak her müslümana gerekir.
Rûhların kerâmetleri
Sual: Peygamber efendimizi veya evliyâdan bir zâtı vesîle ederek duâ etmek câiz midir?
CEVAP
Hulâsat-ül-kelâm’da câiz oldu u bildirilmektedir. Hadîs-i erîfte buyuruldu ki: (Yâ Rabbî,
senden istekte bulunup da, kendilerine verdi in zâtların hâtırları için, senden istiyorum.)
[ bni Mâce]
Mâide sûresinin, (Allaha yakla mak için vesîle arayın) meâlindeki 35. âyet-i kerîmesinde,
Allahü teâlânın yaratması için, vesîleye [sebeplere] yapı mak emredilmektedir. Etkisi kesin olan
sebeplere yapı mak farzdır. Meselâ, Allahü teâlânın rızâsına, sevgisine kavu mak için, dîne
uymak ve duâ etmek emrolundu. Di er sebepler ve te’sîrleri açıkça bildirilmedi i için, bunlara
uymak sünnet oldu.
Peygamberlerin ve Evliyânın rûhlarından ve ilâçlardan ifâ beklemek ve dertlerden,
belâlardan kurtulmak için bunları vesîle yapmak sünnet oldu. Mezhepsizler, bu sünnete irk,
küfür diyerek, âyet-i kerîmeye zıt konu uyorlar. Evliyâ, enbiyâ yaratıcı de ildir. Allahü teâlâ,
istenilen eyi onların hürmetine yaratır. Yanî onlar vesîledir, sebeptir.
Cenâb-ı Hak, her eyi yoktan yarattı ı hâlde, yaratmasına bazı eyleri sebep kılmı tır.
Meselâ Hz.Âdem’i ana-babasız yaratmı ; fakat çamuru vesîle kılmı tır. Bütün çocukları yaratan
da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların yaratılması için, ana-babayı vesîle kılmı tır. Hz.Âdemi
yarattı ı gibi, bütün insanları da ana-babasız yaratabilirdi. Fakat ana-babayı vesîle kılmı tır.
Onun âdeti böyledir.
Mevlânâ Abdülhakîm-i Siyalkûtî hazretleri buyuruyor ki:
(Duâ eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabûl olması için, Allahü teâlânın
sevdi i bir kulunu vâsıta yapmaktadır. (Yâ Rabbî, bu sevgili kulunun hâtırı ve hürmeti için bana
da ver) demektedir. Yâhut evliyâdan bir zâta, (Ey Allahın velîsi, bana efâ’at et, bana vâsıta ol,
benim için duâ et) demektedir. Dilekleri yerine getiren, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız
vesîledir, sebeptir. O da fânidir, tasarrufu, gücü yoktur. Böyle inanmak, Allahtan ba kasına
güvenmek olsaydı, diriden de duâ istemek, bir ey istemek yasak olurdu. Diriden de duâ istemek,
bir ey istemek, yasak edilmedi. Bir câhil, dile ini Allahın kudretinden beklemeyip (Velî yaratır)
der, bu dü ünce ile ondan isterse, bu elbette yanlı tır. Bunu ileri sürerek, islâm âlimlerine dil
uzatmak çok yanlı tır.) [Zâd-üllebîb]
Evliyanın yardımı
Sual: Evliya yardım edebiliyorsa, ne diye Bosnaya, Ke mire yardım etmiyor? E er evliyanın
yardım etmeye gücü yetseydi, müslümanlar dünyada peri an olmazdı.
CEVAP
Siz evliyanın gücünden üpheleniyorsunuz ki böyle bir suâl soruyorsunuz. Biz Allahü
teâlânın gücünün sonsuz oldu unda ve Onun peygamberlerine ve evliyasına verdi i güçlerden
hiç üphe etmiyoruz. Allah, her eye gücü yetti i hâlde, niye Bosnaya, Ke mire yardım etmiyor?
(Allahın gücü yetseydi, müslümanlar peri an olmazdı.) diyemiyece inize göre, Allahın yardım
etmeyi inin de elbette sebepleri vardır. Evliyanın, peygamberin yardım etmesi de ancak Allahın
izni ile olur. O izin vermezse nasıl yardım edebilir? O izin verince de kim mani olabilir?
Evliya, enbiya yaratıcı de ildir. Allahü teâlâ istenilen eyi onların hürmetine yaratır. Yani
onlar vesiledir, sebeptir. Cenab-ı Hak, her eyi yoktan yarattı ı hâlde, yaratmasına bazı eyleri
sebep kılmı tır. Mesela Âdem aleyhisselamı ana-babasız yaratmı ; fakat çamuru vesile kılmı tır.
Bütün çocukları yaratan da Allahü teâlâdır. Fakat çocukların yaratılması için, ana-babayı vesile
kılmı tır. Âdem aleyhisselamı yarattı ı gibi, bütün insanları da ana-babasız yaratabilirdi. Fakat
ana-babayı vesile kılmı tır. Onun adeti böyledir. Onun için Kur'an-ı kerimde, (Allaha
yakla mak için vesile arayınız!) buyuruluyor. (Maide 35)
Sebebe Yapı ıp Duâ Etmeli
(Hadika)da (Ölülerden, ruhlardan bir eyi isterken, yani sebeplere yapı ırken bu i leri
sebeplerin de il, Allahü teâlânın yaptı ına inanmalı.) buyuruluyor. Sebebe yapı an kimse,
dile ini Allahü teâlâdan bekliyor. Allahü teâlâdan çocuk istiyen kimsenin, sebeplere yapı ması,
evlenmesi gerekir. Evlenmeden (Ya Rabbi bana çocuk ver.) demek, do ru de ildir. Sebeplere
yapı arak duâ etmelidir!
Allahü teâlâ, (Sadece bana itaat edin.) demiyor. (Bana ve Resulüme itaat edin.) ve
(Resulümün emretti ini yapın, nehyetti inden sakının!) buyuruyor. Resulü de, (Varislerim
olan âlimlere tabi olun!) buyuruyor. Biz de Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerini yazıyoruz,
bunlara bir ey ilave etmiyoruz.
Evliya için korku yoktur
Hz. Ömer’in o lu Abdullah, insanların yolunu kesen aslana, (Derhal uzakla ) buyurunca,
aslan kuyru unu sallıyarak uzakla tı. bni Ömer hazretleri, “Resulullah do ru söyledi” diyerek,
(Allahtan korkandan her ey korkar) hadis-i erifini bildirdi. (Hâkim)
Hz. Hubeyb, esir edilince, yanına gelenler, onun önünde taze üzüm görürlerdi. (Buhârî)
Avn bin Abdullah güne te uyurken, bir bulut ona gölge ederdi. (Ebu Nuaym)
Evliyadan bunun gibi binlerce keramet i itilmi tir. Abdülkadir-i Geylanî hazretlerinin
kerametleri ise pek me hur olmu tur. Keramet haktır, inkâr eden ahmaktır. (Avarif-ül-mearif)
mam-ı Gazâlî hazretleri, ( nsanların kalblerinden geçenleri haber veren evliya pek çoktur.
Hz. Hızır ile konu tukları, gaipten ses i ittikleri ve benzeri kerametleri gibi) buyuruyor. ( hya)
Abdülganî Nablüsî hazretleri buyurdu ki: (Evliyalı ı inkâr etmek, dinin bir hükmünü inkâr
etmek gibi küfürdür. Evliya ve peygamber, ne kadar yüksek olursa olsun kuldur. Hârika,
keramet hâsıl olmasında, kulların hiç tesiri yoktur. Her eyi yalnız Allahü teâlâ yaratmaktadır.
Ancak Allahü teâlâ, peygamberlerini ve evliyasını ba ka kullarından üstün tutmu , ba kalarına
vermedi i keramet ve mucize gibi hârikaları, nimetleri bu zatlara ihsan etmi tir. Ma’rûf-i Kerhî,
talebelerine, “Duâ ederken beni vasıta edin! Ben Allahü teâlâ ile aranızda vasıtayım” buyurdu.
Çünkü evliya, Resulullahın vârisidir. Vâris olan, vârisi oldu u zatın bütün üstünlüklerine
kavu ur.) [Hadîka]
Evliya [Allah dostları] için ahirette de korku yoktur. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(Evliya için elbette korku yoktur, onlar mahzun da olmazlar.) [Yunus 62]
Keramet ve hokkabazlık
Sual: Iraktan gelip, Avrupada a ızlarına ate alan, avurtlarına i sokup çıkartan ve bu
yaptıklarına keramet diyen kimselerin halleri slâmiyete uygun mudur?
CEVAP
Allahü teâlâ, böyle kimselerin Musa aleyhisselam zamanında da bulundu unu haber veriyor.
Bunlara keramet de il, sihir diyor. Böyle göz boyamanın haram oldu u (Fetava-yı hadisiyye)de
yazılıdır. Bunlar, müslümanları aldatmaktadır. Bu hareketleri din de il, dinsizliktir. Japonyadaki
gayrı müslimler de, sirklerde bunlarınkinden daha acaip eyler gösteriyor.
slâmiyet, hokkabazlık, cambazlık, sihirbazlık dini de ildir. slâmiyet, inanması, yapması,
sakınması gereken eyleri, güzel ve çirkin huyları ö renmek, herkese iyilik yapmak dinidir. (El-
Münire) kitabındaki hadis-i erifte buyuruluyor ki:
(Bir kimsenin havada uçtu unu ve deniz üzerinde yürüdü ünü yahut a zına ate
koyup yuttu unu görseniz, fakat dine uymayan bir i yapsa, keramet ehliyim derse de, onu
büyücü, yalancı, sapık ve insanları do ru yoldan saptırıcı biliniz!)
mam-ı Rabbanî hazretleri de buyuruyor ki:
(Nefsi cilalanan bazı kimseler, harikulade haller gösterip sapıklık uçurumuna
sürüklenmektedir. Evliyayı böyle yalancılardan ayıran en bariz fark, her sözünün, her
hareketinin dine uygun olması, yanında bulunanların kalblerinde Allah korkusu ve sevgisi hasıl
olmasıdır ve ba ka eylerden so umalarıdır.) [C.2, m.92]
Mucize yaratık
Sual: Hz. sa, ölüleri diriltti i gibi, yarasayı da yoktan var etmi . Bu do ru mudur?
CEVAP
Peygamber, ne kadar yüksek olursa olsun kuldur. Mucize hasıl olmasında, kulların hiç tesiri
yoktur. sa aleyhisselamın ve di er peygamberlerin mucizelerini de yaratan ancak Allahü
teâlâdır. Her eyi yalnız Allahü teâlâ yaratır. Bir ayet meali:
(De ki: Mucizeler Allahü teâlânın kudreti ve iradesi ile olur.) [Ankebut 50]
Ancak Allahü teâlâ, enbiyasını ve evliyasını ba ka kullarından üstün tutmu , ba kalarına
vermedi i mucize ve keramet gibi harikaları, bu zatlara ihsan etmi tir. Mesela Hz. Musa
zamanında sihir, büyücülük çok ilerlemi ti. Musa aleyhisselam asasını yere koyunca, büyük bir
ejderha olur, sihirbazların ellerindeki aletleri, ipleri yutardı. Hz. sa zamanında ise, tıp ileri idi.
Hz. sa hastaları iyi eder, ölüleri diriltirdi.
Bizim Peygamberimizin zamanında ise edebi söz ve yazı sanatı çok ileri idi. Yarı mada
birinci olan iir, yazı ve konu malar Kâbe duvarına asılırdı. Kur'an-ı kerim gelince, bunlar
indirilip yerine, gelen ayetler kondu. natçı kâfirler hariç herkes Kur'an-ı kerimin Allahın kelamı
oldu una inandı. Bir benzerini hiç kimse söyliyemedi. Nitekim mealen, (Bu Kur'an, Allah
kelamıdır, inanmıyorsanız, bir ayeti kadar siz de söyleyin, söyleyemezsiniz) buyuruldu.
Bütün dü manlar elele verip, yıllarca u ra tıkları hâlde benzerini bugüne kadar söyleyemediler,
söylemeleri de mümkün de ildir. Bunun dı ında bin kadar mucizesi görüldü.
Yahudilerin stedi i Mucize
sa aleyhisselam peygamber oldu unu bildirince, yahudiler, mucize göstermesini istediler.
Hasta getirdiler. "Bunu iyile tir" dediler. O da mübarek elini sürünce hastalar iyile ti. Anadan
do ma kör getirdiler. "Bunun gözünü aç" dediler. O da mübarek elini sürünce gözleri açıldı.
Baktılar dedikleri oluyor. Daha zor bir ey istediler. " u ölüleri dirilt" dediler. Hz. sa, duâ
edince, istedikleri ölüler de dirildi. Daha zor bir ey aradılar. öyle zor bir teklif getirdiler:
"Bize, hiçbir hayvana benzemiyen çamurdan bir hayvan yap! u vasıfları bulunsun!
Ku lardan çok süratli uçsun, ku gibi fazla tüylü olmasın, havada [planör gibi] durabilsin,
gagasız, fakat di leri olsun, karanlıkta görebilsin, insan gibi gülsün, kadın gibi hayz görsün, süt
çıkan memeleri olsun! Yumurtlamasın, yavru do ursun! Yavrularını yanında ta ıyabilsin!"
Hz. sa, çamurdan yaptı ı ekle üfürünce, bildirdikleri vasıfta bir hayvan meydana geldi.
imdi bu hayvana Yarasa diyoruz. [Hz. sanın bu mucizesi, Al-i mran suresinin 49. ayet-i
kerimesinde bildirilmektedir. Ruhulbeyan, Celaleyn gibi tefsirlerde geni bilgi vardır.]
Hz. sa be ikte konu tu ve yukarıda bildirilen mucizeleri görüldü. Buna ra men yahudiler
inanmadı. Öldürmeye kalktılar. Allahü teâlâ da onu gö e kaldırdı. Hz. saya on ki i inanmı tı.
Sonradan biri mürted oldu. Bu bir ki i, Hz. sanın bildirdiklerini de i tirdi. Saçma sapan bir
hıristiyanlık meydana geldi.
Gö sün yarılması
Sual: Okudu um bir kitapta Peygamber aleyhisselamın mübarek gö sünün yarıldı ı
yazılıdır. Niçin yarılmı tır?
CEVAP
Muhammed aleyhisselamın süt annesi Hz. Halime Hatun, diyor ki:
Server-i âlem, üç ya ına girdi i zaman bana dedi ki:
- Gündüzleri biraderlerin görünmüyorlar. Nereye gidiyorlar?
- Koyun gütme e giderler, gece eve gelirler.
- Beni de onlarla beraber gönderir misiniz?
Ne kadar özür dilemi sem de, bahane bulmu sam da razı edemedim. Ertesi gün, ba ını
taradım. Elbiselerini giydirdim. Süt karde leriyle birlikte evimizin yakınında koyunları
otlatma a ba ladılar. Birkaç gün böyle devam ettiler. Bir gün ku luk vakti, kızım eyma geldi.
Ona dedim ki:
- Gözümün nuru nerededir?
- Sahradadır.
- Canım ci erim, bu sıcak sahrada nasıl duruyor?
- Anneci im, ona asla sıcak dokunmaz. Ba ının üstünde bir bulut takip eder. Güne in
sıcaklı ından onu korur.
Vaziyetin gerçek oldu unu ö renince hayret ettim.
Bir gün süt karde i gelip feryat figan içinde a layarak dedi ki:
- Anne, karde im bizimle beraberken, ona bir hâl oldu. Çabuk yeti !
Gayr-i ihtiyari feryat ederek dedim ki:
- Ne oldu ci erpareme?
- Biz koyun güdüyorduk. Ansızın gökten ye iller giyinmi üç kimse geldi. Arkası üzeri
yatırıp bıçak ile karnını yardılar. Sa kalıp kalmadı ını bilmiyorum.
Babası ile süratle oraya vardık. Rengi de i mi , tebessüm ediyordu. Mübarek yüzünü ve
ba ını öptüm:
- Ey gözümün nuru, sana ne oldu?
- Ye il giyinmi üç ki i gördüm. Birincisi beni sırt üstü yatırıp gö sümü yardı. Hiç acı
duymadım. çimi çıkardı. Beyaz bir ey ile yıkayıp yerine koydu. kincisi, yüre imi çıkardı. çini
yarıp, siyah bir eyi koparıp atarak (Seni vesveseden ve eytanın hilesinden emin ettik) Sonra
yüre imi bir ey ile doldurdu. Bu çok latif ve yumu ak idi. Sonra yüre imi nurdan bir mühir ile
mühürlediler. Üçüncüsü, elini yarılan yere koydu. Hemen yaram iyile ti. Sonra yüzümü öpüp
tesellide bulunarak gittiler
Mucize Kelimesi
Sual: Günlük hayatta bazan birinin bir kazadan sa olarak kurtulması üzerine "Mucize
olarak kurtuldu" deniyor. Böyle söylemek uygun mudur?
CEVAP
Mucizeyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Her eyi Allahü teâlâ yaratmaktadır. Allahü teâlâdan
ba ka yaratıcı yoktur. u kadar ki, bu dünyanın ve dünya i lerinin düzgün olması için, Allahü
teâlâ, her eyin yaratılmasını sebeplere ba lamı tır. Bir eyin yaratılmasını istiyen kimse, o eyin
sebebini kullanır. Sebeplerin ço u, dü ünmekle, tecrübe ile, hesapla bulunacak eylerdir.
Bir eyin sebebi yapılınca, Allahü teâlâ, o eyi, dilerse yaratır. Mucize ve keramet böyle de ildir.
Allahü teâlâ bunları sebepsiz olarak, harika olarak yaratır. Sebebe yapı mak, Allahü teâlânın
adetine uymaktır. Allahü teâlânın sebepsiz yaratması, adetin haricine çıkmak olur, harika olur.
Mucize, yalnız Peygamberde hasıl olur. Ba kasında hasıl olmaz. Herhangi bir kimseyi
övmek için (Mucize yaptı) demek, (Mucize olarak kurtuldu) demek, Onun Peygamber oldu unu
söylemek olur. Bunda niyete bakılmaz söze bakılır. Herhangi bir kimseye peygamber demek
küfür olur. Söyliyenin imanı gider. Allahü teâlâdan ba kasına yaratıcı demek, (falanca yarattı)
demek de böyledir. Müslümanlar, böyle tehlikeli eyler söylememelidir.
Mucizenin artları
Sual: Peygamerlere Peygamberlik gelmeden önce hasıl olan harükulade eylere de mucize
denir mi?
CEVAP
(Mucize), peygamber oldu unu söyliyen kimsenin, do ru söyledi ini bildiren eydir.
Mucizenin artları vardır:
1- Allahın, mutad sebepler olmadan yapmasıdır. Çünkü Onun Peygamberini tasdik
ettirecektir.
2- Harik-ulade olmalıdır. Adet olan eyler, mesela güne in hergün arktan do ması,
ilkbaharda çiçeklerin açması, mucize olmaz.
3- Bunu, ba kalarının yapamaması gerekir.
4- Peygamber oldu unu bildiren kimsenin istedi i zaman hasıl olmalıdır.
5- stedi ine uygun olmalıdır. Mesela ( u ölüyü diriltece im) deyince, ba ka harika hasıl
olursa, mesela da ikiye ayrılırsa, mucize olmaz.
6- steyip de hasıl olan mucize, kendisini yalanlamamalıdır. Mesela, ( u hayvan ile
konu aca ım) deyince, hayvan (Bu yalancıdır) derse, mucize olmaz.
7- Mucize, peygamber oldu unu söylemeden önce hasıl olmamalıdır. sa aleyhisselamın
be ikte konu ması, kuru a açtan taze hurma isteyince, eline hurma gelmesi, Muhammed
aleyhisselam çocuk iken, gö sünün yarılıp, kalbinin yıkanıp temizlenmesi, ba ının üstünde bulut
bulunması, a açların, ta ların kendisine selam vermeleri gibi, önceden hasıl olan harikalar,
mucize de ildi. Keramet idiler. Bunlara ( rhas) denir. Peygamberli i kuvvetlendirmek içindirler.
Bu kerametlerin Evliyada da hasıl olmaları caizdir. Peygamberler, peygamberlikleri kendilerine
bildirilmeden önce, Evliya derecesinden a a ıda de ildirler. Kerametleri görülür. Mucize,
peygamber oldu unu bildirdikten az zaman sonra hasıl olabilir. Mesela, bir ay sonra öyle olur
deyince, hasıl oldu u zaman mucize olur. Fakat, hasıl olmadan önce, onun peygamber oldu una
inanmak gerekmez.
Hep O’nun mucizeleridir
Muhammed aleyhisselamın hak Peygamber oldu unu bildiren ahidler pek çoktur Allahü
teâlâ, (Sen olmasaydın, hiçbir eyi yaratmazdım) buyurdu. Bütün varlıklar, Allahü teâlânın
varlı ını, birli ini gösterdikleri gibi, Muhammed aleyhisselamın hak Peygamber oldu unu ve
üstünlü ünü de göstermektedirler Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun
mucizeleridir. Çünkü, kerametler, Ona tabi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl olmaktadır.
Hatta, bütün peygamberler, Onun ümmetinden olmak istedikleri için, daha do rusu, hepsi Onun
nurundan yaratıldıkları için, onların mucizeleri de Muhammed aleyhisselamın mucizelerinden
sayılır
Hz. Muhammedin (sallallahü aleyhi ve sellem) mucizeleri, zaman bakımından üçe
ayrılmı tır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldı ından ba layarak, Peygamberli inin bildirdi i (biset)
zamanına kadar olanlardır Bunlara ( rhas) denir
kincisi, bisetden vefatına kadar olan zaman içindekileridir
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmu ve olacak eylerdir.
Mu’cizeyi bilmemek
Sual: Dr.Haluk Nurbaki, bir yazısında diyor ki:
1- Ovum hücrelerinin her birisi îtinâ ile yaratılmı tır.
2- Bir canlının do ması, insanın kendi biyolojik irâdesinden alınarak tam ma’nâsıyla Allahın
tasarrufuna verilmi olmaktadır.
3- Asıl mu’cize babasız çocuk do urmak de il, babalı çocuk do urmaya mecbûr olma
olayıdır.
4- Hazret-i Îsâ’nın babasız do umuna imkânsız demek, “Ben biyoloji bilmiyorum”
demektir.
5- Bir yumurta hücresinin insan meydana getirebilmesi için, mutlaka cenâb-ı Hakkın özel
bir müdâhalesi gerekmektedir. Cebrâil’in Meryem’i ı ınlaması yahut ona bilmedi imiz manyetik
bir te’sîr yapması bu gerçe i dile getirmektedir.
6- Erkek arılar, ana arının döllenmemi yumurtalarından meydana geldi ine göre, Hz.Îsâ’nın
babasız olu unu aklına sı ı tıramıyanlar, babasız arıların meydana geli ini nasıl îzâh
edeceklerdir?
CEVAPLAR
1- Cenâb-ı Hakkın her yarattı ında çe itli hikmetler bulunur. Bunu îtinâ ile, unu da îtinâsız
yaratmı demek çok yanlı olur. Bazı câhiller de, (Allah bu çocu u özenerek îtinâ ile yaratmı )
diyorlar. Böyle söylemek, Allahü teâlâyı âcizlikle suçlamak olur. Güzel çocu u yaratmak için
çok gayret gösteriyor, çirkin için özenmeye lüzûm görmüyor demek olur ki, böyle söz insanı
îmândan çıkarır.
2- Allahü teâlânın tasarrufu altında olmıyan hiçbir ey yoktur. Kazâ ve kader konusunu iyi
bilmiyenlerin, böyle tehlîkeli sözler etmeleri yadırganamaz.
3- (Asıl mu’cize babasız çocuk do urmak de il) demek, mu’cizenin ne oldu unu bilmemek
demektir. Mu’cize, Peygamberlerden âdet-i ilâhiyye dı ında meydana gelen hârikalardır. Bunlar,
evliyâda görülürse kerâmet, kâfirlerde görülürse sihir denir. Mu’cize, âdet dı ı olan eydir.
Meselâ Hz.Îsâ’nın yeni do unca konu ması böyledir. Çünkü yeni do an çocuk hemen
konu maz. Geyi in Peygamber efendimizle konu ması böyledir. Çünkü geyik insan gibi
konu maz. Fakat papa anın konu ması böyle de ildir. Ku un uçmasını, insanın yürümesini,
balı ın suda yüzmesini sa lıyan da Allahü teâlâdır. Mu’cize âdet dı ı olur. Ta ın denizde
yüzmesi gibi. Hz.Îsâ’nın do ması, âdet-i ilâhiyye dı ında bir hârikadır. Bunu âdet-i ilâhiyye
içine sokup biyolojik hâdiselere ba lamak, biyolojik olarak îzâha kalkmak mu’cizeyi bilmemek
veya inkâr etmek demektir.
4- Biyoloji bilen doktorun, âdet-i ilâhi içinde babasız çocuk olabilece ini söylemesi, tıbben
imkânsızdır. Mümkün olsa idi, her zaman görülürdü.
5- Âdet-i ilâhiyye içinde cenâb-ı Hakkın özel bir müdâhalesinden bahsetmek, Allahü teâlâ
için âcizlik olur. Allahü teâlâ, “Kün” yanî “ol” emri ile her eyi yaratır. Özel müdâhale demek,
Allahü teâlânın sıfatlarını bilmemekten ileri gelen bir cehâletin mahsûlüdür. Hz.Meryem’in
ı ınlanması tâbiri de ilme ve edebe aykırıdır.
6- Erkek arıların döllenmemi yumurtalardan meydana gelmesi, âdet-i ilâhiyye içinde devam
ede gelen bir hâdisedir. E eysiz ço almalar da böyledir. Bunları Îsâ aleyhisselâmın do umu ile
mukayeseye kalkı mak, mu’cizeyi bilmemek demektir.
Böyle zararlı kitapları okumamalıdır.Ölmü bir müslümanın arkasından konu mak,
kötülüklerini açıklamak do ru mudur? Do ru de ildir. Çünkü Hadîs-i erîfte buyuruldu ki:
(Ölülerinizi hayırla anın, iyiliklerini söyleyin, kötülüklerini açıklamayın!) [Tirmizî]
Ölmü de olsa, bid’at ehlinin ve müslümanlı ı yanlı anlatanların bu iftirâlarını söylemek
lâzımdır, gıybet olmaz, emr-i ma’rûf olur. (R.Muhtâr)
Hadîs-i erîfte de buyuruldu ki: (Fitne veya bid’at yayıldı ı zamanda, hakkı bilen,
bilgisini açıklasın! Hakkı yanî do ruyu bildi i hâlde gizliyene la’net olsun!) [Hatîb]
Dinimizi do ru kaynaktan ö renmeli
Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okuyup, ö renip de, ö retme e çalı an ana, baba evladı
için büyük nimettir. Böyle olan muallim talebesi için büyük nimettir. Böyle olan kitaplar,
mecmua ve gazeteler, okuyucuları için büyük nimettir. Böyle olan, radyo ve televizyonlar, bütün
millet için büyük nimettir.
Etiketi, mevkii ne olursa olsun, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamı , okusa da
anlıyamamı olan bir cahil, ahmak kimsenin, islâmiyet hakkında, bo kafasından çıkan sözleri,
yazıları, hiç kıymetsizdir. Meçhule ta atmak gibidir. slâmiyete ve bütün insanlara zararlıdır.
Ehl-i sünnet âlimlerinden sonra, bazı cahiller, sapıklar ve bunların arasına karı an yahudiler,
yunan filozoflarının fikirlerini ve kendi zamanlarındaki fen bilgilerini ve kendi sapık ve hain
dü üncelerini karı tırarak, bozuk din kitapları yazdılar. slâm dininde, böylece yetmi iki bozuk
bi’dat fırkası meydana geldi. Bunların ço u zamanla kayboldu.
Mirac mucizesi
Sual: Miracı kimler, niçin inkar ediyor?
CEVAP
Mutezile fırkası ile onun yolunda olan bazı bid'at ehli, Peygamber efendimizin bir anda,
cenneti, cehennemi ve daha birçok yerleri gezip gelmesine akıl erdirememi , inkar etmi tir. Bir
kısım akılsızlar da, hâ â, “Miracı kabul etmek, Allaha mekan ittihaz etmek olur” diyerek Miracı
inkar ediyor. Allahü teâlâ, Musa aleyhisselam ile Tur da ında konu mu tur. Tur da ı Allahın
mekanı mıdır? Elbette de ildir. Cennete giren müminler de Allahü teâlâyı görecektir. Cennet de
Allahü teâlânın mekanı de ildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Mutezile, cennete giren
müminlerin, Allahü teâlâyı göreceklerini de inkar etmi tir. Nakli de il de, aklını ölçü alan
mutezileye itibar etmemelidir!
Ehl-i sünnet âlimleri ise, sözbirli i ile Miracın hak oldu unu bildiriyorlar. Kavl-ül-fasl
kitabında deniyor ki:
sra suresinin ilk ayet-i kerimesinde, Allahü teâlâ, kudret ve azametinden nice acayip
i lerden bazılarını göstermek için, Muhammed aleyhisselamı, Mekke'den Kudüs'e götürdü ünü
bildiriyor. sra kelimesi, rüya için kullanılmaz. Uyanık iken, gece yürümek manasına kullanılır.
Mirac bir imtihandır
Yine buyuruldu ki:
(Sana [Miracda] gösterdi imiz tema ayı insanlar için bir fitne kıldık.) [ sra 60]
[Fitne] yani imtihan uyanıkken olur. Peygamber efendimizin anlattı ı rüya olsaydı, hiç
kimse tuhaf kar ılamazdı. Bir kısmı inkar edip mürted olmaz, bir kısmı da [Hz. Ebu Bekir gibi]
tasdik edip, yüksek derecelere kavu mazdı.
Resulullahın, Mekke'den Kudüs'e götürüldü üne inanmıyan kâfir olur. Göklere ve
bilinmeyen yerlere götürüldü üne inanmıyan ise sapık olur. (Bahr)
Birkaç saniyede Mekke'den Kudüs'e götüren Allahü teâlâ, neden daha uzaklara
götüremesin? Allahü teâlânın kudretinden ancak kâfirler üphe eder.
Mirac hakkında birçok hadis-i erif vardır. Birkaçı öyle:
( sra gecesi [Miraca çıkınca] Cennetin kapısı üzerinde “Sadakanın on, ödünç vermenin
sevabı onsekiz mislidir” yazılmı oldu unu gördüm.) [Beyhekî]
( sra gecesi her gökte, Muhammedün Resulullah ve arkasından Ebu Bekr-i Sıddık
yazılı oldu unu gördüm.) [Ebu Nuaym]
( sra gecesi, nura garkolmu bir zat gördüm. “Bu kim” dedim. Cebrail aleyhisselam,
“Dünyada iken Allahı devamlı anan, kalbi camiye ba lı ve ana-babasına asi olmayan bir
zattır” dedi.) [ . Ebiddünya]
(Miracımı inkar edenler olunca, Allahü teâlâ Mescid-i Aksa'yı gözümün önüne getirdi.
Ben de bakıp sorduklarına cevap verdim.) [Buhârî]
(Miracda, cehennemde kokmu le yiyenlerin kim oldugunu sordum. “Bunlar, gıybet
ederek insanların etlerini yiyenlerdir” dendi.) [I. Ahmed]
Uzun bir hadis-i erifin özeti öyle:
(Cebrail aleyhisselamla bütün gökleri geçerek Sidre-i müntehaya geldim. Cenneti
gösterdiler. Daha sonra elli vakit namazla dönerken Musa aleyhisselamı gördüm. Elli
vakit namazın ümmetime zor gelece ini, dönüp namaz vakitlerini azaltmasını Allahü
teâlâdan istememi söyledi. Azar azar kaldırılarak sonunda be vakte indirildi.) [Müslim]
Mekke'den Kudüs'e ancak bir ayda gidip gelinebilir. Kısa bir anda Mekke'den Kudüs'e varıp
gelmek ancak Allahü teâlânın kudreti ile olur. Buna inanıp da, daha uzaklara gitti ine
inanmamak, Allahü teâlânın kudretinden üphe etmeyi gerektirir. te mutezilenin anlamadı ı
husus burasıdır. Allahü teâlâ dilerse niçin olmasın? Peygamber efendimiz, (Göklere ve daha
uzaklara gidip geldim) buyuruyor. Bunu inkar etmekteki maksat nedir? Gayrı müslimler,
slâmiyeti yıkmak için, böyle konularda yerli ma alarını kullanıyorlar. Ecnebilerin sinsi
emellerine hizmet eden bu gafillere, bu ahmaklara alet olmamalıdır!
Falcılık Büyücülük
Sual: Kâhinlik, falcılık, büyücülük nedir? Bunlara inanmanın hükmü nedir?
CEVAP
Kâhinlik, cinden bir arkada edinip, olmu ve olacak eyleri ona sorup, ondan ö renmek ve
bunları ba kalarına bildirmektir.
Cin ile tanı an falcılar, (Yıldıznâme)ye bakıp, sorulan her eye cevap verenler böyledir.
Bunlara ve büyücülere gidip, söylediklerine, yaptıklarına inanmak, bazan do ru çıksa bile,
Allahtan ba kasının her eyi bildi ine ve her diledi ini yapaca ına inanmak olup, küfürdür.
(Hadîka)
Hadîs-i erîfte buyuruldu ki: (U ursuzlu a inanan, kâhinlik yapan, kâhine giden, büyü
yapan ve yaptıran ve bunlara inanan bizden degildir, Kur’ân-ı kerîme inanmamı olur.)
[Bezzâr]
bni Ebî Zeyd hazretleri diyor ki: (Cinci tarîkatçıya inanmak, insanı cinden kurtardı ına
inanarak, ona ücret vermek câiz degildir. Büyü çözene de para vermek câiz de ildir.)
(Birgivî Vasiyetnâmesi)nde, (Bir kimse, ben çalınanlari, kaybolanları bilirim dese, diyen de,
buna inanan da kâfir olur. “Bana cin haber veriyor, onun için biliyorum” derse, yine kâfir olur.
Çünkü cin de gaybı bilmez. Gaybı yalnız Allah bilir) buyuruluyor. Kâdizâde, burayı öyle
açıklıyor: (Gaybı, Allahü teâlânin vahy ve ilhâm ettikleri de bilir. Cin, bu iki yoldan ö rendi ini
haber verirse, “Bana cin haber verdi” demekte zarar yoktur. Allahü teâlâ vahy yolu ile
Peygamberlere gaybi bildirdi i gibi, ilhâm yolu ile de evliyâya ve mü’minlere de bildirir.)
bni Âbidîn hazretleri buyuruyor ki: (Büyü; ilme, fenne uymayan, gizli sebepler kullanarak,
garip i ler yapmayı sa layan ilimdir. Büyü ö renmek de, ö retmek de haramdır. Müslümanları
zarardan korumak için ö renmek de haramdır.) [R.Muhtâr]
Hayırlı i yapmak için de haram i lemek [büyü çözmek için büyü yapmak] câiz de ildir.
(Hadîka)
mâm-i Rabbânî hazretleri buyuruyor ki: Büyü yapmak, küfre en yakın olan, en kötü
haramdır. Hadîs-i erîfte buyuruldu ki: (Müslüman büyü yapmaz. Allah saklasın, îmânı
gittikten sonra büyü te’sir eder.) [C.3, m.41]
mâm-i Nevevî hazretleri buyuruyor ki: (Büyü yaparken, küfre sebep olan kelime ve i
olursa, küfürdür. Böyle bir kelime ve i olmazsa, büyük günahtır.)
Hadîs-i erîflerde buyuruldu ki:
(Helâke sürükleyen yedi eyden biri büyüdür.) [Buhârî]
( pe üfleyip dü üm atan kimse, büyü yapmı olur. Büyü yapan da Allaha irk ko mu
olur.) [Nesâî]
(Falcıya, büyücüye, kâhine giderek, onların söylediklerine inanan, Kur’ân-ı kerîme
inanmamı olur.) [Taberânî]
(Büyücüye inanan kimse, Cennete giremez.) [ .Hibbân]
(Gâipten haber vermek maksadı ile yıldız ilmi ile u ra an kimse, büyücü gibi günaha
girer.) [ .Mâce]
(Falcıya fal baktıran, onun sözüne inanmasa bile, kırk gün kıldı ı namaz kabul
olmaz.) [Müslim]
(Fal bakmak, yazı ve çizgi ile gelecekten haber vermek, puta tapmak gibidir.) [Eb
Dâvüd]
(Karı-kocayı birbirine dü üren Allahın la’netine u rar.) [El-Envâr]
(Ana ile evlâdın, karde le karde in arasını açana la’net olsun.) [ .Mâce]
(Kâhinlik yaparak alınan para haramdır.) [Buhârî]
Büyü, insanları hasta eder. Sevgi veya nefrete sebep olur. Yanî cesede ve ruha te’sir eder.
Büyü, kadınlara ve çocuklara daha çok etki eder. Büyünün te’siri kesin de ildir. lâcın te’siri
gibi olup, Allahü teâlâ dilerse te’sirini yaratır. Dilerse te’sirini yaratmaz. u hâlde, (Büyücü,
büyü ile istedi ini üphesiz yapar, büyü muhakkak te’sir eder) diyen ve inanan kâfir olur.
(Allahü teâlâ takdîr etmi se, büyü te’sir edebilir) demelidir!
Büyü harâmdır
Sual: Hanımım beni sevsin diye irinlik muskası yaptırmam câiz midir?
CEVAP
Büyü ve benzeri eyler yapmak harâmdır. E er içinde harâm yazı bulunmazsa câizdir.
Evliyânın yardımı
Sual: Ya ayan veya vefât eden evliyâdan nasıl yardım istenir?
CEVAP
Onun büyüklü üne inanmak ve onun yolunda olmak lâzımdır. Rûhuna Yâsîn-i erîf veya üç
hlâs bir Fâtiha okuyup hediye edilir. Sonra hiçbir ey dü ünmeden saygı ve tevâzu ile ismini
söyliyerek tavassut etmesi için yalvarılır.
yilerin Duâsı
Evliyadan bazıları, ( u öyle olacak diye) yemin etse, Allah, onu yalancı çıkarmaz. Onun
istedi ini yaratırdı. Hadis-i erifte buyuruldu ki:
(Öyle kimseler gelecek ki, elbiseleri eski, üstü ba ı tozludur. Fakat bir ey için yemin
etseler, Allahü teâlâ onların yeminlerini do ru çıkarır.) [ bni Ebiddünya]
Ebu Ubeyde el-havas hazretleri, Basradaki bir yangın içinde dola ırken, Basra valisi, ona
(Ate içinde ne dola ıyorsun, yanarsın) dedi. O da, (Rabbime beni ate te yakmaması için yemin
ettim) buyurdu. Vali, (O hâlde ate i söndür) dedi. O da ate i söndürdü.
Ebu Hafs hazretleri de, merkebini kaybeden bir köylüye rastladı. Köylü (Ba ka malım yok.
Merkebimi bulmam gerekir) dedi. Ebu Hafs hazretleri, (Ya Rabbi bu köylünün merkebini
buldurmadan bir adım atmam) diye yemin etti. Az sonra merkebi kar ısına çıka geldi. ( hya)
Selefilik ve tasavvuf
Sual: Selefiler niçin evliyalı a, kısaca tasavvufa kar ıdır?
CEVAP
Marmara lahiyat Fakültesi profesörlerinden H.Kamil Yılmaz özetle diyor ki: bnül-Cevzi
ile ba layan Selefilik hareketi, bni Receb Hanbeli, bnül-Kayyim el-Cevziyye ve bni Teymiyye
ile devam etmi ve nihayet Muhammed b.Abdülvehhab ile yeni bir ekol halini almı tır.
Bu ekol artık tasavvuf kar ıtı olmayı, kendi yollarının bariz bir vasfı gibi kabullenmi ve
nihayet Suud ailesinin resmi mezhebi haline gelince, “Selefilik” adı, yerini “Vehhabilik”e
bırakmı tır.
Bugün slâm dünyasının muhtelif yörelerinde tasavvuf kar ıtı akımların arkasında, siyasi ve
mali güç olarak bu dü üncenin bulundu u görülmektedir.
Önceleri Selefilik adıyla ortaya çıkan, bugün de pek çok yerde kendini bu adla takdim eden,
ama daha çok “Vehhabilik” adıyla anılan tasavvuf kar ıtı cereyanın en önemli eksikli i,
tasavvufa yöneltti i tenkitler de ildir. Çünkü tasavvuf çevrelerinde onların tenkitlerini haklı
çıkaracak birtakım uygulamaların bulundu u muhakkaktır.
Belki yanlı lık bu tür hataların genelleme ile bütün tasavvuf çevrelerine te mil edilerek, bu
müesseseleri yok saymak ve slâm dı ı göstermektir. Aslında yapılan i , maksadını a an bir
davranı tır. Kar ı tarafı anlama kaygısı ta ımadan üstüne varmadır. Pek çok mütefekkir ve
mutasavvıfın büyük derdi anla ılamamaktır. Nitekim kendisini idam etmek üzere toplanan
kalabalı a kar ı Hallacın u duâsı bu gerçe i yansıtmaktadır: “Allahım, Senin kulların, Sana
olan yakınlıklarından ve dinlerine ba lılıklarından, beni öldürmek için toplandılar. Onları
ba ı la! Çünkü Sen, bana gösterdi in sırları onlara da göstermi olsaydın, hakkımda böyle
dü ünmezlerdi. ayet onlardan gizlediklerini benden de gizlemi olsaydın, ben de böyle sözler
söylemezdim.” (Altınoluk)
Keramet ve di er harikalar
Sual: Harika ne demektir? Fasık ve kafirlerde de harika görülür mü?
CEVAP
Harika, enbiyadan meydana gelirse mucize, evliyadan hasıl olursa keramet, müminlerde
olursa firaset, fâsıklarda görülürse istidraç, kâfirlerde olana da sihir denir. Birer örnek verelim:
Sihir: Iraklı bazı kimselerin a ızlarına ate almalarına, avurtlarına i sokmalarına keramet
diyenler çıkıyor. Allahü teâlâ, böyle kimselerin Hz. Musa zamanında da bulundu unu, bunların
sihir oldu unu bildiriyor. Böyle göz boyamak haramdır. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Bir
ki inin havada uçtu unu, denizde yürüdügünü veya a zına ate koyup yuttu unu
görseniz, fakat dine uymayan bir i yapsa, keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı,
sapık ve do ru yoldan saptırıcı bilin!) [El-Münire]
stidrac: brahim Edhem hazretlerine, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler.
Gence üç gün misafir oldu. Gerçekten çok acayip haller gördü. Gencin yedi ine baktı. Helal
de ildi. Onu evine davet edip yemek yedirdi. Gençteki eski a k ve vecd kalmadı. Genç, (Sen
bana ne yaptın?) deyince, o gence, “Sendeki haller eytandandı, istidraçtı, helal yiyince eytan
giremedi ve esas halin meydana çıktı.” buyurdu. (T. Evliya)
Firaset: Hz. Osman, yanına gelen birine, (Gözünde zina eseri var. Bir kadına bakmı sın.)
buyurdu. O kimse (Nereden bildin?) dedi. Hz. Osman da, (Müminin firasetinden korkun, o
Allahın nuru ile bakar) hadis-i erifini bildirdi. (Buharî)
Keramet: Hz. Ömer, Medinede hutbe okurken, rana gönderdi i ordunun ma lup olmak
üzere oldu unu görüp, camide herkesin yanında, (Ya Sariye arkanı da a ver) diye seslendi. O
da, da a yana tı ve zafere kavu tu. Hadis-i erifte buyuruldu ki: (Geçmi ümmetler içinde
vukuundan önce bazı eyleri haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de
Ömer onlardandır.) [Buharî, Müslim, Tirmizi]
Hz. Meryem be ikte iken konu tu, süt emmeden Allahın gönderdi i rızıklarla beslendi.
(Beydavi)
Kâfir bir hükümdar, kendine ilah demeyen müminleri ate e atardı. Sıra kuca ı çocuklu bir
kadına geldi. Kadın, ate e girmek istemeyince, bebe i, (Anne sabret, sen hak din üzeresin)
dedi. (Müslim)
Fahi e bir kadın, do urdu u bebe in babasının, Cüreyc oldu unu söyledi. Halk ayaklandı.
Cüreycin ibâdet yerini yıktı. Kendisini ararlarken, Cüreyc bebe in yanına geldi. Bebek,
babasının falanca çoban oldu unu söyleyince, oradakiler, Cüreycden özür dilediler. (Buharî)
Evliyadan çok keramet görüldü. Abdülkadir-i Geylani’nin kerametleri ise pek me hurdur.
(Avarif-ül-mearif)
Evliyanın kerametleri, Resulullahın mucizesinin devamıdır. ( evahidün-nübüvve,
Huccetullahi alel âlemin, Birgivi vasiyetnamesi), bni Abidin hazretleri de, (Gaybdan bilmek
peygamberlerin mucizesidir. Evliyanın gaybdan bildi i kerametleri de yine Resulullahın
mucizesinin devamıdır.) buyurdu. (R. Muhtar)
Mucize: Resulullah efendimiz, miracda, cenneti, cehennemi ve daha ba ka yerleri gördü.
(Mevahib)
Ruhların yardımı
Sual: Hızır aleyhisselam, hayatta mıdır?
CEVAP
Muhammed Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
(Hızır aleyhisselamın hayatta olması üzerinde, âlimler ba ka ba ka söylediler. Bazı evliyanın
konu tukları bildirildi ise de, bu haberleri diri oldu unu göstermez. Ruhu insan eklini alıp, i
yapabilir. Ruhları ve kabr hayatını anlatmak, çok zordur. Bunlar üzerinde zan ile, tahmin ile
konu mamalı, (Nass)larda [Kur'an-ı kerimde ve hadis-i eriflerde] bildirilmi olanlara kısaca
iman etmelidir. Kabrde nimetler ve azablar oldu una iman ederiz. Bunların nasıl oldu unu
ara tırmayız. Meyyitlerin [ölülerin] birbirleri ile konu tukları bildirildi. Kabrde azab olunanların
nara ve sayhaları haber verildi. (Bunları, insanlardan ve cinden ba ka her canlı i itir) buyuruldu.
Ahirette, Cehennemdeki ebedi, sonsuz azabdan kurtulmak için, islâm âlimlerinin
bildirdiklerine iman etmek [inanmak] gerekir. Evliyanın, bu bildirilenlere uymıyan ke fleri
kıymetsizdir. Tasavvufdan maksad, nefsin gizli ayblarını anlamaktır ve dine uymanın kolay
olmasıdır ve ihlasa kavu maktır.) [C.1, m.182]
Sebebe Sarılmak
Sual: Feyze kavu mak için ne yapmak gerekir?
CEVAP
Hadis-i erifte buyuruldu ki:
( nsan, kendine ihsan, iyilik edeni sever. Bu sevgi, insanın yaradılı ında vardır.)
[ .Ahlakı]
Yapılan ihsan, ne kadar kıymetli ve ne kadar çok olursa, sevgi de o kadar fazla olur. Bunun
için herkes ana-babasını, hocasını, ustasını, vatanını, din karde lerini çok sever. Bir müslümanın
hocası, kendisine din ve dünya bilgilerini, imanını, Allahını, Peygamberini, güzel ahlâkı
ö retti i için, onu herkesten, her eyden çok sever. Bu sevgi cibillidir, insanın do u unda vardır.
Çok sevilen kimse, insanın kalbinden, hatırından çıkmaz. Onun ekli kalbine yerle ir.
Feyz, kalbden kalbe gelen, insana Allahü teâlânın razı oldu u eyleri yaptıran nurdur, bir
kuvvettir. Feyzler, Resulullahın mübarek kalbinden yayılmakta, evliyanın kalbleri vasıtası ile,
evliyayı çok seven kalblere gelmektedir. Feyze kavu an bir insanın kalbi, ilimler, marifetler,
kerametler hazinesi olur. Bu saadete kavu mak için, Ehl-i sünnet itikadında olmak ve dinin emir
ve yasaklarına uymak arttır. Bedeni besleyen rızıklar ve kalbi temizleyen feyzler, ezelde takdir
ve taksim edilmi tir. Fakat, bunlara kavu mak için, adet-i ilahiyyeye uymak, sebeplerini aramak,
bulmak için çalı mak gerekir. artlarına uyarak çalı ana elbet verilir. Allahü teâlâ diledi ine
çalı madan da ihsan eder.
Evliya olmak
Sual: badet etmekle evliya olunur mu?
CEVAP
Evet dinin emir ve yasaklarına riayet eden evliya olabilir.
mam-ı Muhammed Masum hazretleri, (Evliya olmak için ihlas ile dine uymak gerekir.
Dine uymak, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi iman etmek, sonra
haramlardan sakınmak ve farz olan ibâdetleri yapmaktır) buyurdu.
tikadına veya ameline bid'at karı tıran evliya olamaz. Bid'at ehlinin ibâdetleri kabul olmaz.
Bir kimse, ihlas ile dinin emirlerine uyarsa, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okursa, Allahü
teâlâ ona bilmedi i ilimleri ö retir. Böyle ihlaslı bir zatın, büyük evliyaların ruhaniyetinden
istifade ederek evliya olması kolayla ır. (Hadika)
M.Can-ı Canan hazretleri, buyuruyor ki:
(Bütün feyzlere, bütün nimetlere, üstadlarıma olan sevgim sebebi ile kavu tum.
Kusurlu ibâdetlerimiz, bizi Allahü teâlâya yakla tırmaya [evliya olmaya] sebep olabilir
mi?)
Ehl-i sünnet itikadına sahip olmak için Allahü teâlânın sevdiklerini sevmek, sevmediklerini,
dü manlarını sevmemek gerekir. Mesela Allahü teâlâ, Eshab-ı kiramın hepsini sever. Bunlardan
birini sevmeyen, Ehl-i sünnet olamaz. Hadis-i erifte buyuruluyor ki:
(Bir kimse, müminler için, her gün 25 kerre, isti far okusa, Allahü teâlâ bunun
kalbinden hile ve hasedi çıkarır. smi ebdal denilen evliya arasına yazılır. Ona bütün
müslümanlar adedince, sevab verilir. Kıyamette bütün müminler, "Ya Rabbi, bizim için
isti far okuyan bu kulunu affet!" derler.) [Miftah-ün-necat]
Hadis-i erifte bildirilen nimetlere kavu abilmek için elbette Ehl-i sünnet itikadında olmak
ve dinimizin emir ve yasaklarına riayet etmek arttır. tikadı bozuk olanın, bid'at ehlinin okuması
fayda vermez.
Müminler için isti far udur:
(Allahümma fir-li velîvalideyye, velî üstaziyye, velîl-müminine vel-müminat, vel-
müslimine vel-müslimat, el-ahya-i minhüm vel-emvat, birahmetike ya erhamerrahimin.)
Üveysilik
Sual: Üveysilik nedir?
CEVAP
Peygamber efendimiz veya evliyanın ruhları ile terbiye edilene üveysi denir. Peygamber
efendimize, evliyadan birine üveysi olmak için hergün tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, bir
Fatiha okuyup, sevablarını Onun mübarek ruhuna göndermeli, bir müddet Onun ruhunu
dü ünmeli. Birkaç gün sonra onun üveysisi olunur. (Dürr-ül-mearif)
Evliyadan birinin üveysisi olmak için tenha bir yerde iki rekat namaz kılıp, sevabını o
velînin ruhuna gönderip ruhunu dü ünerek beklemelidir. (Makamat-i Mazheriyye)
Üveysi olmak için itikadın düzgün olması ve dinimizin emirlerine uyulması gerekir. Ayrıca,
çok sevmek de arttır. Böyle bir kimse, istedi i velînin üveysisi olabilir. Üveysi olan da, o velî
tarafından terbiye edilerek yükselir.
Evliyaya Derece
Sual: ah-i Nak ibend, Abdülkadir-i Geylani ve Ahmed Rufai hazretlerinden hangisi daha
üstündür?
CEVAP
Bir ilkokul talebesi, bir profesörün bilgi derecesini ölçemez. u profesör, ötekinden
üstündür dese, hiç kıymeti olmaz. Evliya olmıyan kimse de ( u velî, ötekinden üstündür)
diyemez. Derse, hiç kıymeti olmaz. Bahsetti iniz üç zatın da büyük evliyadan oldu unu,
onlardan sonra gelen velîler bildirmi lerdir.
Gerçek Evliya
Sual: Evliya ile evliyalık taslıyanı birbirinden ayırmak mümkün müdür?
CEVAP
Evliyayı, evliyalık taslıyan yalancılardan ayıran farkların en açı ı, bütün söz ve
hareketlerinin dine uygun olmasıdır. Evliyanın yanında bulunanlarda Allah sevgisi kuvvetlenir,
haramlardan so ur. Fakat bugün dünyada böyle salih kimseleri bulmak zordur. Hakiki parayı
bilmeyenin, kalpını, yani sahtesini ele geçirince, hakikisinden ayırması kolay olmaz. Bundan
istifade eden yalancılar, sa da solda atını rahatça oynatabilmektedir. Bunları iyi tanıyabilmek
için, dinimizi iyi bilmek gerekir. Sözü ve hareketi dine uygun olmayan, salih müslüman bile
olamaz.
Kutb-i ir ad ve feyzleri
Sual: Kutb-i ir ad hakkında bilgi verir misiniz?
CEVAP
Kutb-i ir ad, kayyum-i âlemdir. Yani slâmiyeti koruma vazifesi kutb-i ir ad denilen velî
zata verilir. Bu zat sayesinde islâmiyet ba ı bo kalmaz. mam-i Rabbanî hazretleri buyuruyor ki:
(Kutb-i ebdal) [yani Kutb-i medar] âlemde, dünyada her eyin var olması ve varlıkta
durabilmesi için feyz gelmesine vasıta olur. Kutb-i ir ad ise, âlemin ir adı ve hidayeti için
feyzlerin gelmesine vasıta olur. Her eyin yaratılması, rızkların gönderilmesi, derdlerin, belâların
giderilmesi, hastaların iyi olması, bedenlerin afiyette olması, Kutb-i ebdalin feyzleri ile olur.
man sahibi olmak, hidayete kavu mak, ibâdet yapabilmek, günahlara tevbe etmek ise,
Kutb-i ir adın feyzleri ile olur. Her zamanda, her asrda Kutb-i ebdalin bulunması gerekir. Hiçbir
zaman, bunsuz olamaz. Çünkü âlem bununla nizam bulmaktadır. Bunlardan biri ölünce, bunun
yerine ba kası tayin edilir. Fakat, Kutb-i ir adın her zaman bulunması gerekmez. Öyle zamanlar
olur ki, âlem imandan ve hidayetden büsbütün mahrum kalır. Resulullah "sallallahü aleyhi ve
sellem", o zamanın Kutb-i ir adı idi. O zamanın Kutb-i ebdali de, Ömer "radıyallahü anh" ve
Veysel-Karni "kaddesallahü teâlâ sirrehülaziz" idi.
Kutbe-i ir ad ile, bütün insanlara iman ve hidayet gelmektedir. Kalbi bozuk olanlara gelen
feyzler, dalalet, kötülük haline döner. eker hastasına verilen kiımetli gıdaların, onun kanında
zehir haline dönmesine benzer. Yahut safrası bozuk olana, tatlının acı gelmesine benzer)
[Mearif-i Leddünniyye 35]
Kutb-i r adı Üzmek
mam-ı Rabbanî hazretleri yine buyuruyor ki:
(Kutb-i ir ad, çok az bulunur. Asırlardan çok uzun zaman sonra bu cevher dünyaya gelir.
Kararmı olan âlem, onun gelmesi ile aydınlanır. Onun ir adının ve hidayetinin nurları, bütün
dünyaya yayılır. Herkese rü d, hidayet, iman ve marifet onun yolu ile gelir. Herkes ondan feyz
alır. Arada o olmadan kimse bu nimete kavu amaz. Onun hidayetinin nurları, bir okyanus, [çok
kuvvetli radyo dalgaları] gibi bütün dünyayı sarmı tır. O derya, sanki buz tutmu gibi hiç
dalgalanmaz. O büyük zatı tanıyan ve seven bir kimse, onu dü ünürse, yahut O, bir kimseyi
sever, onun yükselmesini isterse, o kimsenin kalbinde, sanki bir pencere açılır. Bu yoldan,
sevgisi ve ihlasına göre, o deryadan kalbi feyz alır. Bunun gibi bir kimse, Allahü teâlâyı anarsa
ve bu zatı hiç dü ünmezse, mesela onu tanımazsa, yine ondan feyz alır. Fakat birinci feyz daha
fazla olur.
Bir kimse de, o büyük zatı inkar eder, be enmezse, yahut o büyük zat, bu kimseye incinmi
ise, Allahü teâlâyı zikretse bile, rü d ve hidayete kavu amaz. Ona inanmaması veya onu incitmi
olması, feyz yolunu kapatır. O zat, bunun zararını istemese bile, hidayete kavu amaz. Rü d ve
hidayet, var görünür ise de yoktur. Faidesi çok azdır. O zata inananlar ve sevenler, onu
dü ünmeseler de ve Allahü teâlâyı zikretmeseler de, yalnız sevdikleri için, rü d ve hidayet
nuruna kavu urlar.) [Müjdeci Mektublar 260]
Peygamber efendimizin, Hz. Ebu Bekrin kalbine akıttı ı feyzi alabilmek kutb-i ir adı
tanımak ve sevmekle mümkündür. Bu nimete kavu an bahtiyar kimse, küfre dü mekten
korunmu olur. slâm âlimlerinin bildirdikleri ekilde iman ve ibâdet eden kimselerin, kutb-i
ir adı tanımaları nasip olur.
Tasavvuf talebesi
Sual: Dervi ne demektir, nasıl olmalıdır?
CEVAP
Dervi , tasavvuf talebesi demektir. Allahü teâlâdan ba ka her eyi gönlünden çıkarıp,
slâmiyete tam uyarak, gönlünü yalniz Allahü teâlâya ba layan; güzel huylarla süslenmi kimse
demektir.
Fakirlikte rahat, zenginlikte sıkıntılı olur. Olayların de i mesi, onu de i tirmez.
Ba kalarının kusurlarına bakmaz. Hep kendi kusurlarını görür. Kendini hiç kimseden üstün
bilmez. Dost, dü man, herkesi güler yüz ve tatlı dil ile kar ılar, hiç kimse ile münaka a etmez.
Herkesin özrünü kabul eder. Dervi lik kılık kıyafet i i de ildir. Onun için denmi tir ki:
Dervi lik olsaydı tac ile hırka,
Biz dahi alırdık otuza kırka
Dervi lik, kalb kırmamaktır. Bunu yapabilen, Allahü teâlânin rızasına kavu ur. Dervi lik,
bir gönül i idir. Gönlünü Allah sevgisiyle dolduran ve her türlü i ini bu sevginin gereklerine
uygun yapan, slâm büyüklerini seven, onların terbiyesini kabul eden herkes dervi demektir.
Sözünde sadık bir dervi , daima Allahü teâlânın büyüklü ünü, Ona kar ı kullu unu,
küçüklü ünü dü ünür. Kalbi kırık olarak hep Ona yalvarır. Yalnız Ona sı ınır, yalnız Ondan
yardım bekler ve kulluk vazifelerini tam olarak yapar. Kulluk vazifelerini yapmak demek; slâm
dininin emir ve yasaklarına tam uymak, her zaman Allahü teâlânın rızasına uygun olarak i
yapmak demektir.
Dervi ler yıllarca akli ve nakli ilimleri tahsil etmi , kuvvetli bir iman ve ahlâk olgunlu una
ermi , dı görünü leri sade, alçak gönüllü, aza kanaat eden, herkese iyilik ve yardım için
çırpınan, ho görülü, cefakâr, fedakâr, bir meslek ve sanat sahibi, fazilet örne i kimselerdi.
slâm ordularıyla birlikte harplere i tirak eder, kahramanlık örnekleri gösterirlerdi.
Anadolu’nun fethi sıralarında, dervi gazilerin büyük hizmetleri görülmü tür. Bunlar,
Anadolu’nun çe itli köylerine gelip yerle erek güzel ahlâklariyla gönüller fethetmi , yerli halkin
slâmiyeti kabul etmesinde önemli rol oynamı lardır.
Zenciler, fellahlar saygı görmeleri için kendilerini Arap olarak tanıttıkları gibi, topluma yük
olan i siz güçsüz takımı da kendilerini dervi olarak tanıtmı lardı.
Yunus Emre de diyor ki:
Ben dervi im diyene i bu yolda ar olmaz
Dervi olan ki inin gönlü asla dar olmaz.