Sie sind auf Seite 1von 3

"Türk Tarih Tezi" komedisi

Türk ırkçılığının ideolojik plandaki babası Yusuf Akçura’dır. Rusya’nın Simbirsk


bölgesinden, Volga Tatarlarından olup oradan İstanbul’a göçmüş, harbokuluna girmiş
ve İttihat ve Terakki çevresine katılmıştır.. 1904 yılında yayınladığı “Üç Tarzı Siyaset”
adlı makalesinde, Osmanlıcılığa ve İslamcılığa karşı, ırkçılığa dayalı Türk milliyetçiliğini
önermiştir. Bu görüş Türk ırkçılarının manifestosu olarak kabul edilir.

Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra Ankara’ya geçen Akçura için, Atatürk’ün “işte


aradığım adam!” dediği söylenir. 1931 Yılında oluşturulan Türk Tarihi Tetkik
Cemiyeti’nin kurucuları arasındadır, 1932 yılında ise “Türk Tarih Kurumu” adını alan bu
cemiyetin başına getirilir. Akçura, ırkçı-Turancı bir milliyetçilik anlayışana sahipti ve
Adriyatik’den Çin Seddi’ne kadar olan bölgeyi Türk dünyası olarak niteliyordu. (Boşnak
asıllı Süleyman Demirel’in de yıllar sonra aynı slogana sarılması aslında şaşırtıcı değil.
Irkçılık bu devletin tüm yöneticilerine şu veya bu oranda sinmiştir.)

Türk tarihine ve diline ait “teori” adı altındaki düzmeceler (Türk Tarih Tezi ile Güneş Dil
Teorisi), Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra, bizzat Atatürk’ün yönlendirmesiyle ortaya
atıldı ve onlara, aralarında Yusuf Akçura ve Afet İnan’ın da bulunduğu, tarihçi ve dilci
sıfatı yakıştırılan resmi ideoloji kâtiplerinin çabalarıyla bilimsel kılıf uydurulmaya
çalışıldı.

Atatürk’ün Türk tarihine ilgisi çok daha önce başlamıştır. 1922’de Türkiye Büyük millet
Meclisi’nin 130. toplantısının birinci oturumunda şöyle diyordu:

“Efendiler,

Bu insanlık dünyasında en az yüz milyonu aşkın nüfustan oluşan büyük bir Türk
milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında tarih alanında da
bir derinliği vardır. Türk milletinin kökünün dayandığı Türk adındaki insan,
insanlığın ikinci babası Nuh Aleyhiselam’ın oğlu Yasef’in oğlu olan kişidir...”

Görüldüğü gibi Mustafa Kemal, yalnız bir asker ve siyasetçi değil, bir tarihçi gibi de
konuşmakta, değme tarihçinin ve de arkeologun bilmediği, bilemiyeceği tarihi sırları bir
anda ortaya serivermektedir!

Cumhuriyet kurulduktan sonra ise Atatürk, oluşturmaya çalıştığı Türk ulusuna uygun
bir tarih yaratmak üzere harekete geçti. Bu amaçla 1930’da Tarih Heyeti’ni oluşturdu
ve “Türk Tarahinin Ana Hatları” adlı kitabı hazırlattı. 1931 yılında ise, daha sonra Türk
Tarih Kurumu adını alacak olan “Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti” oluşturuldu. 1932 yılında
yapılan genel kurulda Türk Tarih Tezi benimsendi.

Bu teze göre dünya tarihi ve uygarlığı nerdeyse bütünüyle, “Türklerin Anayurdu Orta
Asya”da başlamış, oradan göçler yoluyla tüm dünyaya yayılmıştı. Mezoptamya’daki
Sümer-Akad-Babil uygarlığı, Nil kıyısındaki Mısır Uygarlığı, Anadolu’da Etiler, İtalya’da
Etrüskler, Hind, Çin, tümü!..

Bununla ilgili olarak “Türkiye Kemalistlerinin Teşkilatı - Forum” başlıklı sitede şu bilgiler
veriliyor:

“Türk Tarih Tezi, beyaz ırkın kökeninin Orta Asya olduğu hipotezinden yola çıkmaktadır.
Buna göre çeşitli göç dalgaları halinda Orta Asya'dan dünyaya yayılan Türkler dünya
medeniyetlerinin önemli bir kısmını kurmuştur.
Türk Tarih Tezi’nin temel kabulleri şu şekilde özetlenebilir:
• Türkler, brakisefal ve beyaz ırktandır. Beyaz ırkın anayurdu Orta Asya’dır,
• Medeniyetin beşiği Türklerin anayurdu olan Orta Asya’dır,
• Göçler sonucu Türkler bir çok yere yayılmış ve uygarlaşmayı tetiklemiştir,
• Anadolu’nun ilk yerli halkları Türklerdir; Hititler vs. halklar dahil,
• Kürtler dağ Türküdür. Bu yüzden 80 yıl önce Kürtlere dağ Türkü denilmişti,
• İtalyada yaşamış Etrüskler Türkdür,
• Irak'ın güneyindeki Sümer uygarlığını Türkler kurmuştur,
• Mısır medeniyetinin ilk kurucuları Orta Asyalı brakisefal Türklerdir,
• Maya, Aztek ve İnka Amerika uygarlıklarını Türkler kurmuştur,
• 70 bin yıl önce Asya ve Amerika kıtası arasından batmış Mu kıtasında
konuşulmuş olan Mu dili Türkçedir,
• Peygamber Hz. Nuh Türktür.
Görüldüğü gibi, Türk Tarih Tezine göre Irak, Anadolu, Mısır ve Ege medeniyetlerinin ilk
kurucuları Orta Asyalı brakisefal ırkın temsilcileridir: Hitit, Sümer, Etrüsk, Rum, Yunan,
Kürt, Macar vs. halklar Türk sayılmaktadır. Başka bir deyişle, bu teze göre Avrupa’dan
Çin’e kadar uzanan coğrafyadakilerin çoğu Türktür.”

Atatürk, Tuna boyunu da, Bulgarlar’dan Almanlara kadar tümden Türk sayıyordu! Bu
konuda bir şiir bile yazmıştı:

Gafil, hangi üç asır, hangi on asır / Tuna ezelden Türk diyarıdır. / Bilinen
tarihler söylememiş bunu / Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak, / Dinleyin sesini
doğan tarihin, / Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak / Yalan tarihi gömüp, doğru
tarihe gidin. / Asya'nın ortasında Oğuz oğulları, / Avrupa'nın Alpleri'nde Oğuz
torunları / Doğudan çıkan biz / Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz...”

Tabi bu kadarı yetmezdi. Bu arada Atatürk, Darvinci teoriyi ve dünya tarihinin gelişim
sürecini kendi fantazilerine göre tepetaklak eden, kendi düş ve hayallerine göre bir
dünya tarihi uyduran James Churchward adlı bir yazarın kitaplarını okumuş, etkisinde
kalmıştır. Churchward bir zamanlar Pasifik’te MU Ülkesi adlı, iki Avustralya
büyüklüğünde bir kıtadan söz etmekte ve bu kıtanın 64 milyon nüfusuyla MÖ. 70 000
yılında battığını ileri sürmektedir. Sözde bu kıtada MÖ 200. 000 yılından beri büyük bir
uygarlık vardı. Bildiğimiz Çin, Hind, Mezopotamya, Mısır, Anadolu ve Amerikan
kıtasındaki Maya ve İnka uygarlıkları da bunun uzantısıydı...

Atatürk bu öyküyü duyar duymaz artık “Orta Asya uygarlığı” ile yetinmemiş ve bu batık
kıtadaki uygarlıkla ilişkiyi aramaya koyulmuş, bu amaçla Türkiye’nin Meksika
Büyükelçisi Tahsin Mayatepek’i de bu ilişkiyi araştırmakla görevlendirmiştir. “Büyük
araştırmacı” Mayatepek’in Türklerle Mayalar arasındaki dil birliğini, bundan da öte
başkaca ortak arkeolojik kalıntıları bulup rapor etmesi ise çok sürmemiştir!

Böylece bizim, daha düne kadar Orhun Anıtları’yla, yani bin küsur yıl önce başladığını
sandığımız Türk tarihi, bir anda 200.000 yıl önceye uzanmıştır!

Türk Tarih Kurumu işte bu teze dayanan okul kitapları hazırlamış ve bunlar okullara,
üniversitelere servis edilmiştir. Atatürk’ün ölümünden sonra, herhalde, “bu kadarı da
olmaz, dünya aleme rezil olduk” diye düşünülüp bir parça revize edilseler de, yıllardır,
tarih diye bu ülkenin insanlarına, ergenekon masallarının yanı sıra işte bu tür zırvalar
okutuluyor.

Dünyada bu saçmasapan iddiaları ciddiye alan bir tarihçi veya bilim adamı yok. Ama
olsun! Baylarımız bunu çocuklara öğretmeye, bu ülkenin insanlarına ezberletmeye
kararlılar ve bunu başardıklarına kuşku yok! Bu ülkenin, ırkçılığı kendilerine
yakıştırmayan aydınları bile, bu rezaletler karşısında sessiz kalıyor ve “Bir Türk
dünyaya bedeldir!”, “Ne mutlu Türküm diyene!” türünden ırkçı “vecize”ler de dahil, tüm
bunların Türk ulusuna güven ve kişilik kazandırmak için yapıldığını söylüyorlar...

İlgisiz Not: Yazı Kemal Burkay makalelerinden faydalanılarak tarafımdan özetlenmiş ve


düzenlenmiştir.

Das könnte Ihnen auch gefallen