Sie sind auf Seite 1von 20

BİYOLOJİDEKİ SON GELİŞMELER

Biyolojik çeşitlilik Dünya üzerinde yaşamın sürdürülmesine olanak tanıyan sağlıklı ve dengeli bir küresel ortamın
temelini oluşturur. Bir biyolojik gelişme, biyolojinin tüm çeşitliliğini içerisinde bulundurur. Bu gelişmeler aşağıda ana
başlıkları ile anlatılmaktadır.
EVCİLLEŞTİRME SÜRECİ , KÖPEĞİ İNSANLAŞTIRDI :
Köpek, insana şenpanzeden daha benziyor. Bilim adamları köpeğin ilk olarak hangi tarihte ve nerede evcilleştiğini
tartışa dursun, son araştırmalar köpeğin iyice insanlaştığı gösterdi. Evcilleşen köpek artık doğuştan mesajları kullanma
yetisini geliştirdi. İnsanoğlu yalnızca kendi davranışlarını kavrayan saldırgan olmayan ve sadık türleri evcilleştirerek
köpekler arasında doğal ayıklama gerçekleştirdi. Giderek bakıcılık görevi bile üstlenen köpek, sahibinin kan şekeri
düştüğünde onu daha dikkatli izliyor ve hasta düzelene kadar yanından ayrılmıyor. 39 kromozom çiftine sahip köpeğin
hızlı üreme yetisi sayesinde insanoğlu köpeği çok kısa süre içinde istediği gibi yetiştirebilmişti. Köpeğin insanla
yakınlaşması evrim açısından büyük bir başarıyla sonuçlanmıştır. Köpeklerin neden bu şekilde davrandıkları bilimsel
açıdan henüz kesin olarak kanıtlanmamışsa da bilim adamları düşük kan seviyesi sırasında salgılanan tipik ter
kokusunun köpekler tarafından algılandığını tahmin ediyorlar.
İNSAN ASLINDA BİR BUKALEMUN MU? :
Bazı insanların koyu kazı insanlarınsa açık rengine sahip olmasının sırrı nihayet çözüldü. Dünyanın çeşitli yerlerinde
yaşayan insanların deri renkleri güneşin ultraviyole işınlarının soğurulması ve yansıtılması arasında çok hassas bir
dengeye göre ayarlanan hayati bir mekanizma var. Deri rengi biyolojik bir gereksinim. Kuzey ülkelerinde yaşayan
insanlar sarışın, çünkü sarı saçlar daha fazla ışığın kafatasından içeri girmesini sağlıyor. Ekvatora doğru inildikçe deri
rengi koyulaşıyor, çünkü siyah saç ve ten güneş ışığının gereğinden fazla bedenimize girmesini engelliyor. Ten rengi
bedenimizde hayati bir madde olan folik asitin yıkılmasını önlemek için koyulaştı. Folik asit bedenimizde sağlam
kalarak gelişmekte olan embiryon sinirlerinin gelişmesinde çok önemli rol oynar. Hem biyolojik olarak yaşamsal hem
de UV’ye karşı duyarlı. Bir diğer önemli madde olan Melanin, UV ışığını soğurur ve yayar. Deriyi renklendiren
pigmentler ile UV arasında bir bağlantı var. Melanin güneş yanığından korumanın yanı sıra folik asit in bozulmasını da
önlüyor.
BEBEK OLUŞUMUNUN BÜTÜN SIRLARI AYDINLANDI :
Bilim adamları bir bebeğin büyümesini gün ve gün izleyerek bütün gelişme aşamalarını saptadı ve embiryonun
gelişiminde bilinmeyen sırları da ortaya çıkardı. İşte ilk 9 ay hakkında yeni öğrenilen bilgiler. Bebek ana gelişimini ilk
üç ay içinde tamamlıyor. Kalp,akciğer ve beyin gibi hayati organların oluşumunu tamamlıyor. İnsan dahil bütün
canlıların oluşumunda aynı biyolojik tornavidalar, alet-edevatlar kullanılıyor. Bebeğin sağlığı can alıcı noktalar annenin
aldığı hava, içtiği su, aldığı ilaçlar, yediği yemeğin kalitesi, taşıdığı hastalıklar ve geçirdiği zorluklar. Ayrıca çevredeki
zehirleyici maddeler. Bütün bunlar bebeğin hastalıklardan arınmış olması için çok önemlidir. Hamileliğin dördüncü
günü İlk göze çarpan değişim hamileliğin dördüncü gününde gerçekleşir. Morula adlı 32 hücreli bir parça içi sıvıyla dolu
bir çekirdek etrafına birbirinden farklı iki tabakanın oluşmasını sağlar. Blastosist denilen bu küre kütle rahminin
duvarına yuva yapar kısa bir süre sonraysa hücrelerin dış tabakası plasente ve amniyon kesesine dönüşürken iç
tabakada embiryonu oluşturur. 1. Hafta: Döllenmeden birkaç saat sonra oluşan zigot bir yaşam boyu sürecek olan
hücre bölünmelerinin ilkine başlar. Bir hafta sonra hücrelerden oluşan bir küme, kendini rahim duvarına bağlar. 23.
Gün: İlk gelişen, kendi üzerinde katlanarak embiryonun sırtında bir tüp oluşturan sinir sistemi olur. 32. Gün:
Gelincikten daha büyük olmayan embiryondan kalp, gözler ve kas damarları oluşur. Beyin, hücrelerin dizildiği
oyuklardan oluşan bir labirenti andırırken gelişen kollar ve bacaklar yüzgeçlere benzer. 40. Gün: Bu dönemde
embiryon; bir fiil, domuz veya tavuk embiryonlarından farklı gözükmez hepsinde kuyruk, sarı kese ve temel solunum
organları bulunur. 42. Gün: Embiryon artık koku duyusunu geliştirmeye başlar eller birbirinden kaba şekilde ayrılmış
parmaklar belirginleşir. Boyutları embiryon,ilk 3 aylık dönemde hızla gelişir 12. Haftayla birlikte minyatür boyutlarda
da olsa bir çok vücut sistemi bulunur. 52. Gün: Üzüm tanesinden çok büyük olmayan fetüs, artık burun deliklerine ve
pigment leşmiş gözlere sahiptir. Gelecek 4 ay boyunca göre sinirleri oluşacağından fetüs, görme duyusunu
kullanamayacaktır. 54 Gün: 2 ay sonunda yapılmasının büyük bir kısmını tamamlamıştır. Fetüsün tüm organları
yerlerini almış gelişmeyi beklemeye başlar. Beyin hala herhangi bir bilişsel fonksiyona sahip olmayan hücre
topluluklarından ibaret olan beyin, yeni oluşan kafatası içinde yer alır. Kalp: Fetal kalp bir yetişkin kalbin yalnızca %20
si oranında kan pompalasa da, kapakçıklara, 4 farklı odacığa ve şanta sahiptir. Mide: Annenin besin zengini kanı
sayesinde mide doğumdan önce sindirim gerçekleştiremez. Göbek bağı: Başlangıçta bir saç teli boyutlarında olan
göbek bağı embiryonu annenin plasentasına bağlamak için genişler ve gelişen bağırsakları içine alır. Yemek borusu: 4
hafta sonunda boru, nefes alma organlarından ayrılır ve sonunda da ağzı mideye bağlar. Böbrekler: artık böbrekler
maddeleri kandan ayırmaya başlar 4. Haftadan itibaren tomurcuklanmaya başlayan akciğerler, ufak tüplere
dallanmaya doğumdan sonra bile devam eder. Omurlar: bir kolyedeki inciler gibi omurgaya ait bu bölümler, daha sonra
beyni vücudun geri kalan kısmına bağlayacak olan sinirlerle birbirlerine bağlanırlar. Karaciğer: doğuma kadar kırmızı
ve beyaz kan hücreleri pompalayan karaciğer doğumla birlikte gerçek işlevine kavuşur. 84. Gün: hala plesenta içinde
korunan fetüste küçük bir göğüs kafesi ve gözler ve kulaklar bulunur. Fetüs artık parmaklarını bile emmeye başlar. 7.
Ay: İçeride ve dışarıda gelişim neredeyse tamamlanmıştır. Tırnaklar görünür ve beyin vücut sıcaklığını, ritmik
solunumu ve böbreklere ait gerilmeleri kontrol etmeye başlar. 8 Ay: Depolanmış olan yağ, fetüsü dış ortamdan ayırır
ve enerji kaynağı görevi görür. Giderek azalan alan, fetüsün ellerini ve ayaklarını gövdesine doğru çekmesine neden
olur. 9 Ay: Bebek artık, spiral CT tarayıcısına sokulan annenin doğum kanalından çıkarılır.
ÇOCUĞUNUZ KIZ MI OLSUN ERKEK Mİ? :
Bebeğin cinsiyetini anne mi yoksa baba mı belirliyor? Bilim adamları hangi koşulların çocuğun cinsiyetinde baskın rol
oynadığı konusunda çeşitli teoriler ortaya attı. Birçoğumuz çocukların cinsiyetinin şans işi olduğunu düşünürüz. Kız
veya erkek mi olacağı eşit olasılıklarla karar verilen rastlantısal bir işlemdir. Bilim adamları ise doğanın, sadece yazı
tura atmadığına inanıyor. Bilim adamlarını buna inanmaya iten birçok olay var.
• Araştırma sonuçları, doğan erkek sayısının kadınlardan biraz daha fazla olduğunu gösteriyor.
• Her 100 kıza karşılık 106 erkek
Bunun yanında daha ilginç bulgularda söz konusu.
• Başkanlar ve lordlar gibi yüksek konumdaki erkeklerin erkek.
• Dalgıç test pilotları ve marangozlarınsa kız çocuğa sahip olma eğilimleri daha fazla.
• Mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklarda daha fazla erkek dünyaya geliyor.
• Yaşlı erkeklerin ve baskın altındakilerin kızları oluyor.
• Her savaş döneminde ve sonrasında ise etrafta düzinelerce erkek çocuk dolaşıyor.
Tüm bu sonuçlar; erkeklerin bazı durumlarda erkek çocuk sahibi olama olasılıklarının daha fazla olduğunu gösteriyor.
Bu yıl yapılan araştırma ise günde 20 den fazla sigara içen ebeveynlerin oğul sahibi olma olasılıklarının %45, hiç sigara
içmeyenlerin ise %45 olduğunu belirlediler. Bilim adamları; ebeveynler farkında olmadan çocuklarının cinsiyetini
belirleyebilir mi? Sorusu hala yanıtını arıyor.
ZEKADA BALIK TEORİSİ :
Aklımızı deniz kenarında bulmuşuz! Bilim adamları insanoğlu zekasının gizini buldu: balık, şempanze beyinli atalarımız
istakoz, midye, karides ve diğer deniz ürünlerini tercih etmelerinden ötürü, şimdi dünyayı yöneten akıllı yaratıklara
dönüşebildik. Bu şaşırtıcı fikir, sinir bilimcilerini, beslenme uzmanlarının , antropologların ve arkeologların katıldığı
“insanın ileri zekasının kökenleri” konulu bir konferansta dile getirildi.Toronto üniversitesinden prof. Stehen Cunnane,
“İnsan beynindeki evrimin gerçek nedeni, deniz ürünleriyle beslenmesidir” diyor. Bu “Balık teorisi”, balık ve balık
ürünleri tüketmenin günümüz hastalıklarının tedavisine yardımcı olduğunu, öne süren çalışmalarda evrimsel destek
sağlıyor.
GÜNEŞ IŞIĞI GİZLİ BİR KANSER ÖNLEYİCİSİ Mİ :
Bildiğimiz ve bilimin sıkça önümüze koyduğu bir gerçek: Aşırı güneş ışınları cilt kanserine yol açıyor. Ama şimdi yeni ve
aykırı bir keşfin daha kapısı aralanıyor: Güneş ışığı aslında diğer kanserlere karşı koruyucu özellik taşıyor. D vitamini
çeşitli kanserlerin riskini azaltıyor mu? Bu aslında yeni fikir değil 22 yıl önce , iki salgın hastalıklar araştırmacısı
( epidemiyolog ) güneş ışılarına maruz kalan cildin ürettiği D vitamini, bir şekilde kötü huylu hücrelerin büyümesini
engellediği görüşünü orta atmıştır. Bu görüşlerini çeşitli bulgu ve bilgilerle destekledi. Örneğin: kutuplara daha yakın
ve az güneş alan bölgelerde yaşayan insanlar daha az miktarda D vitamini ürettikleri için tümörlere karşı daha açık ve
hassas olabiliyorlar. D vitamini ve güneş ışığı eksikliğinin kansere neden olduğu hipotezi tartışmalı ve kesin
kanıtlanmamış olmasına rağmen, bazı araştırmacılar D vitamini kansere karşı olası çare olarak inceliyor.
YAPAY KAS GELİŞTİRİLDİ :
Japon araştırmacılar gerçek kas bileşkelerinden yapay kas geliştirdiler. Kabuklu deniz ürünlerinin kaslarından iki
proteini alan araştırmacılar bunları iki farklı jel yığınına dönüştürdüler. Araştırmacılar yeniden oluşturulan kasın yapay
kol ve bacaklarda kullanılabileceğine, bedenin bağışıklık sisteminin insan kasından oluşturulan protezleri kabul
edebileceğine dikkat çekiyorlar.
BİYOLOJİK RİTMİ RETİNA BELİRLİYOR :
Organizmamız gözdeki hücreler sayesinde günlük tempoya ayak uydurabiliyor. Bu duyarlılığın kökeniyle ilgili önemli
bilgiler elde edildi Işığa duyarlı ve biyolojik ritimlerimizi doğrudan etkileyebilecek yeni bir hücre sınıfı belirlendi.
Görme hücrelerinde bağımsız olacak bu hücreler, beynin biyolojik saatine ışık bilgisi gönderilmesinde temel aracı
olarak görülen pigment niteliğindeki melanopsini üretiyor. Retinada ilk kez gözlenen bu sinir hücreleri gündüz-gece
değişimi hakkında organizmayı uyarıyor
NEDEN BAZILARIMIZ DAHA FAZLA YİYOR? :
Bilim adamları metabolizmayı ve iştahı düzenleyen 250 gen ve en az 40 nörokimyasal madde belirledi. Ancak sosyal
çevrede en az biyolojik belirleyiciler kadar güçlü. Bilim adamları, bu acımasızca hastalığı inceleyerek iştahın karmaşık
biyolojisini anlayabilir. Araştırmacılar bu hastalığa bağlı genetik anormalliklerin iştahı tam olarak nasıl ateşlediği
belirlemeye çalışıyor. Bu başarılırsa 20 bin Amerikalı tedavi edilmekle kakmayacak aynı zamanda neden bazılarımız
diğerlerinden daha fazla yediği de anlaşılacak.
ÜLKEMİZDE 146 KUŞ TÜRÜ YOK OLMA TEHTİDİ ALTINDA :
9 bin kuştan 426’ sı ( %4,7) Anadolu’da yaşıyor. İnsanlığın ortak hazinesi ve mirası olarak korumakla görevli olduğumuz
bu kuşlardan 146 türü dünya çapında tehlike altında. Bunların nüfusları ülkemizde de tehlike altında. Tepeli pelikan,
küçük karabatak, yaz ördeği, pasbaş, dikkuyruk, kara akbaba, şah kartal, küçük kerkenez, huş tavuğu, toy ve boz kiraz
kuşu, ülkemizde ürüyebilen ender türlerden. Türkiye’de uluslar arası karakterde 100’den fazla önemli kuş alanı var ve
bu sayı Türkiye’yi dünyanın önemli kuş ülkelerinden biri kılıyor. Soyu tehlike türlerden; küçük sakarca kazı, sibirya
kazı, ak kuyruklu kartal bozkır delicesi, büyük orman kartalı, bıldırcın, kara kanatlı bataklık kırlangıcı, sürmeli kız kuşu
büyük su çulluğu gibi kuşlar sadece bunlardan bazıları dır. Türkiye’de pek çok kuş türü çeşitli tehlikelerle karşı karşıya
bulunduğuna hiç şüphe yoktur. Bu tehlikelerden bazıları;
• Çeşitli nedenlerle insanlar tarafından izlenme ve yoğun av baskısı,
• Turizm gelişmesi sonucunda kuşların doğal yaşam alanlarının daraltması,
• Bitki koruma ilaçları ile evrensel ve sanayi artıklarının çevreye verdiği zarar,
• Kuluçka, beslenme, geceleme, dinlenme veya kışlama alanlarının tahrip edilmesi
• Sulak alanların kurutulması,
• Tarımın yoğunlaşması,
• Ormanların, meraların . çayırların yok edilmesi,
• Yüksek gerim hattı ile yol yapımı veya trafiğin verdiği zarar,
• Yoğun ve bölgesel sanayileşme ile belli bölgelerdeki canlı varlıkların yok oluşu.
Kuşların, biyolojik bir varlık olarak en az insanlar kadar yaşama hakkı ve her türün biyolojik denge içinde önemli yeri
ve görevi vardır.
BOŞANMA VE AYRILIKLARIN SUÇLUSU BULUNDU HORMONLARIMIZ :
Uzmanlar evliliklerin başarılı olması ya da başarısızlığa uğramasının biyolojik ve psikolojik nedenlerini araştırdı. Bu
araştırmanın sonuçlarında da tartışmanın ardından yükselen hormon oranlarının başında çok önemli bir rol oynadığını
belirlediler. Bu hormonlar ise stresle bağlantılı olanlardır. Gözlemler, stres yaratan bir olaya yanıt olarak beyindeki
hipofizin ACTH adlı bir hormonu serbest bıraktığını bununda böbrek üstü bezleri aracılığıyla kartizol salgıladığını ortaya
koydu.
İNSAN OLMA TARİHİNDE YENİ BİR SAV :
Yeni bir araştırmaya göre konuşmamızı sağlayan dil genine olsa olsa 200 bin yıldır sahibiz. Şimdi ‘Dil geni’ olarak
nitelendirdiğimiz genin değişimine (mutasyon) uğramasıyla konuşma yetisi kazandık. Bu mutasyonla birlikte çağdaş
insan tüm dünyaya yayıldı. İri maymunlar ise dil genlerinde ‘vida ve somunlardan’ yoksun oldukları için bizler gibi
konuşamıyorlar.
YAPAY SİNİR HÜCRELERİNE MERHABA :
Amerikalı nörobiyolog Theodor Berger hastalıklı beyin hücrelerinin görevini yerine getirebilecek protezler üzerinde
çalışılıyor. Bu önemli gelişmedeki anahtar rolü tıpkı sinir hücreleri gibi davranan ‘yapay beyin hücresi’ eketronik çipler
üstleniyor. Beyinle ilişki kurarak öğrenen çipler sağırların duymasını sağlayacak, felçlilere hareket olanağı verilecek.
İNSAN GELİŞİMİNDEKİ EN ÖNMLİ ETKEN BESLENME :
İnsan olmamız ve bugüne ulaşmamızı , beslenmenin yüzyıllar içinde değişimi sağladı. Ancak bugünkü sağlık
sorunlarımızın kaynağında da beslenme biçimimiz var. Çünkü aldığımız kadar enerjiyi harcayamıyoruz. Enerji alımı ve
tüketimi arasındaki dengesizlik, hastalıkların kaynağı. Atalarımızın besinlerden aldığı enerjiyi ve beslenmenin kalitesini
artırmaya yönelik gelişmeleri insanlığın en çok evrim geçirmesinde ve diğer primatlardan ayrılmasında ana
özelliklerinden biri olmuştur. İki ayak üzerinde yürümemiz ve beyinlerimizin büyüklüğü bizi diğer insanlardan hızla
ayırdı. Beyinlerimizin bir enerji oburu, dinlenirken yetişkin bir insanın beyni, vücut enerjisinin %20 ile %25’ini alır. Bu
oran insan olmayan primatlarda %8 ile %10’dur.
HASTALIKTAN ARINMIŞ İLK BEBEK DOĞDU :
Eerken yaşta Alzheimera yakalanan anneye Alzheimer’den araınmış bebek doğurtuldu. Annenin Alzheimerli yumurtası
çöpe atılarak sağlıklı yumurta döllendirildi. Böylece yeni bir tartışma başladı. Uzmanlar artık yumurtalarda Alzheimer
hastalığına neden olan hatalı genleri belirleyebiliyorlar. Böylece hastalığı taşıyan annelerin çocuklarına hastalıklı
genleri aktarması engelleniyor.
O HALA YAŞIYORDU DOOLY 6 YAŞINDA VE ŞİMDİ DONDURULDU :
Dolly’in doğumuyla beklenmedik bir sürpriz yaşanmıştı. İnsanlık 6 yıl önce bugüne kadar alışık olduğumuz doğal bir
doğum değildi. Gerçekleşen alıştığımız sperm ile yumurtanın döllenmesi sonucu her doğanın tamamen farklı özelliklere
sahip olmasıydı. Ancak bu defa varolan bir canlının genetik ve biyolojik olarak “tıpkı benzerleri yaratılmıştı” buna
“klonlama” dendi veya Türkçe’siyle “kopyalama” işte dünyanın ilk kopya canlısı 6 yıldır yaşıyor. Bazı sorunlar olsa
bile. Dolly ile birlikte insan kopyalamanın da kapısı aralandı. Ancak bu fikirden ve gelişmeden insanlık korktu. Kopya
insanlar belki de bu korku nedeniyle henüz ortada yok. Dolly’yi yaratan “büyük deney” belki henüz kopya insanı
yaratamadı ama onlarca yeni kapı açtı. Bilim adamları dolly’i şimdi dondurdu çünkü ciğerlerinde meydana gelen
rahatsızlıktan dolayı öldüğü sanılan fakat dondurulmuş olduğu bilinmektedir.
ZEKAYI KADINLARA BORÇLUYUZ :
İnsan zekasında kadın parmağı ortaya çıktı. Erkeklerin pek hoşuna gitmese de insan soyunun zeki olmasında kadınların
önemli payı var. Eski çağlarda dişi soydaşlarımız eş seçiminde güçlü kuvvetli ve pazılı erkekler yerine, zeka kıvılcımları
ile parıldayan gözleri tercih edince insanoğlunun zekası gelişti. Ne kadar akıllıca! Özellikle de erkekler, bu
tavırlarından ötürü kadınlara çok şey borçlu. Çünkü, eski kadınlar göz kamaştıran kaslara vurulmuş olsalardı
günümüzde erkekler bu özellikleriyle şimdi Afrika da ki goril ve şempanzelerle boy ölçüyor olacaklardı.
SAKAT DOĞUM ARTIŞI, YOK OLUŞUN İŞARETLERİ :
Yeni bir teori kanıtlandı. Bir tür (canlı) yok olamaya ne kadar yakınsa, o türdeki asimetrik canlıların sayısı o derece de
artıyor. Yani çarpık ya da sakat bacaklılar hızla çoğalıyor. Daha kısa kanat, sakat bacaklar hayatlarının kısalığı ve yok
olma tehlikesinin belirtileri. Böylece tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan türler bu yöntemlerle hızla belirlenecek.
UZAYDA GALİBA HAYAT VAR :
Bilim insanların yıllardır sordukları Dünyaya uzaydan mikrop mu yağıyor ? yaşamın ilk tohumları kuyruklu yıldızlardan
mı atıldı? Uzayda hayat var mı? Biçimindeki sorulara artık rahatça evet olabilir yanıtı veriliyor. Uzaya gönderilen bazı
bakteriler, uzay soğuğunda günlerce canlı kalabildiler. Son araştırmalar bakteri sporlarının uzayda binlerce yıl
yaşayabildiklerini gösteriyor ve yaşamı başlatan temel taşlar, çok zor koşullar altında bile kendiliğinden gelişiyor. Uzay
bakterileri ve bunların dünyamıza saldırıları, şimdiye dek sadece felaket filimlerin de görülüyordu. Ancak bilim
adamlarına göre, artık uzaydan gelebilecek bir salgını hayal olmaktan çıktı.
YAŞAMIN TADI :

“Yaşamın tatlı ve acı duygularını”, dilimizdeki tat hücrelerine girip çıkan bir çift proteine borçluyuz. Bu tat
algılayıcılarını ortaya çıkaran buluşun, besinlerin tatları üzerinde kontrolümüzü güçlendirmesi bekleniyor.
Araştırmacılar ayrıca beslenme biçimi konusundaki seçimlerin genetik temellerini de bu yolla aydınlatabilmeyi
umuyorlar. Biyologlara göre bazı insanlar, bünyemize uygun bir beslenme için anahtar olmak üzere bir tat duyusu
oluşturduk. “Tatlı şeker anlamına geliyor ve bu da enerjiyi sağlıyordu; demek ki iyi bir şeydi. Buna karşılık aşırı acı,
zehir demekti ve kötüydü.” İlk araştırmacı da, tat algılayıcıları saptayabilmek için, dilimizdeki tat tepeciklerinde var
olan ancak dilin bunları çevreleyen bölgelerinde bulunmayan RNA’ları aramaya başladılar. Sonunda tat algılama işlevi
için gerekli donanıma sahip görünen ve TR1 diye adlandırdıkları bir protein üreten bir gen bulmayı başardılar. Sonuç
olarak yiyeceklerin içindeki acı tadı yok etmek için kullanılan, tuz şeker ve yağa veda edilebilir. Artık tek bir madde
ile yiyecek ve ilaçlardaki acılık giderilebilecek.
GERİ DÖNÜŞÜMLÜ BİYOLOJİK KUMAŞ :
Amerikan Cargill Dow ve Unifi firması yüze yüz doğal olan bir biyoteknoloji dokuması üretti. “Ingeo” olarak
adlandırılan kumaş türü, hammaddesi tahıla dayanan bir plastikten elde ediliyor. Üretici firmalara göre Ingeo doğal
dokumaların tüm olumlu yönleri ile birlikte sentetik ipliklerin kalitesine de sahip ve kullanım alanları giyimden,
mefruşat ve otomobil sanayiine kadar uzanmakta. Ingeo üretiminde tahıllarda fotosentez sırasında açığa çıkan
karbondan yararlanılmakta. Karbon ise mesela mısırda nişasta olarak depolanıyor ve doğal şekere
dönüştürülebilmekte. Basit yalıtım ve fermantasyon yöntemi sayesinde ise doğal şeker ayrıştırılarak polimer
üretiminde kullanılmakta.
DÜNYANIN EN KÜÇÜK BİYOLOJİK BİLGİSAYAR MODELİ :
Araştırmacılar tarafından geliştirilen biyolojik bilgisayar; DNA ile işlediği gibi enerji ihtiyacını da aynı kaynaktan
karşılıyor. DNA bilgisayarların öncüleri enerji kaynağı olarak ATP molekülünden yaralanıyordu. DNA molekülleri ve
enzimlerinden oluşan bir bilgisayar üretmişti. Ancak yeni modelde, kalıtım, veri girişini işlediği gibi işlemcinin enerji
ihtiyacını da karşılamakta. Ayrı ayrı DNA molekülleri her işlem adımında birbirine uygun olarak input ve yazılım
molekülü olarak ikişer iki şer birleşiyorlar. Bili adamlarının açıklamalarına göre biyolojik bilgisayar işlemleri buna
rağmen %99.9’luk doğruluk payıyla tamamlamakta. DNA bilgisayarları o kadar küçük ki aynı anda 3 bilyon bilgisayarı
yalnızca bir mikrolitre sıvıya yerleştirmek mümkün. 3 bilyon bilgisayarın ise bir saniyede 66 milyar işlem yapacak
kapasitede olduğu bildirildi.
HERKESİN YAŞAM TANIMI FARKLI :

“YAŞAYAN” la “yaşam”ı karıştırmamak gerekiyor. Biyoloji yaşayan varlık özerk bir biçimde üreyebilip evrim
geçirebilen bütün tanımıyla yetinse de, “yaşam” farklı şekillerde tanımlanan, bilimsel olmaktan çok felsefi bir kavram.
Dünya üzerinde yaşamın ortaya çıkışıyla ilgili bir teori, canlının proteinlerini oluşturan aminoasitlerin meteor
yağmuruyla uzaydan dünyaya taşındığını varsayıyorlar. Araştırmacılar da kısa bir süre önce, yıldızlar arası boşluktaki
koşullara benzer bir ortamda aminoasitler oluşabildiler.
ŞARBON AŞISI ISPANAKLA İYİLEŞTİRİLECEK :
AERİKAN Mikrobiyoloji Birliğinin biyolojik silahlar konferansında konuşan bilim adamları, ıspanağın içinde bulunan bir
maddeyle şarbon aşısının daha etkili kılınabileceğini bildirdiler. Önemli yan etkileri bulunan halihazırdaki şarbon aşısı
Amerika’da sadece askerlere uygulanmakta. Oysa Amerika’da günden güne büyüyen biyolojik silah korkusu daha etkili
bir şarbon aşısı ihtiyacını doğurdu. Halen üretilmekte olan şarbon aşısında kullanılan, etkisi azaltılmış şarbon virüsü kas
ağrıları, ateş ve baş ağrısı gibi rahatsızlıklara sebep veriyor. Thomas-Jefferson Üniversitesi’nden Alexander Karasev,
şimdi ıspanak içerikli yeni bir aşı türü geliştirdi.
2002 YILININ BİLİM ADAMLARI :
Beyin hücresi üretiminde gözde isim Joans Frisen. Newsweek dergisi, kendi kendini onaran beyin hücrelerini keşfeden
beyindeki kök hücreleri saptayan ve bu hücreler hasarlı beyinlerin iyileşebileceğini ortaya koyan Frissen’i yılın bilim
adamı seçildi.
2002 YILININ EN ÖNEMLİ 11 BİLİM OLAYI :
1. Canlı klonlamada yeni teknikler ve aşamalar.
2. Kök hücrelerde eskiyen organlarımızın yeniden yaratılması ve etik tartışmalar.
3. Yaşlılığın en büyük handikaplarından alzheimer’in kolay teşhisi ve aşı çalışmaları.
4. Uzayda bir çay kaşığı miktarının 100 trilyon ton geldiği maddenin keşfi.
5. Işık hızının aşılabildiğinin gösterilmesi.
6. 7 milyon yaşında bir atasının bulunması.
7. Hayvan hakları konusundaki ileri adımlar.
8. Genetik terapideki yeni gelişmeler.
9. Solmayan bitkiler.
10. Küresel sıcaklığın ve buzul erimelerinin kesinleşmesi.
11. Zürafanın sosyal bir hayvan olduğunun anlaşılması.
DİĞER ÖNEMLİ GELİŞMELER :
Paleontoloji :
1. 90 Santim boyunda kolları, ayakları ve kuyruğu tüylerle kaplı modern kuşlara benzer bir dinazor fosili bulundu.
2. 56 Milyon yaşında olduğu tahmin edilen en yaşlı primatların iskeleti bulundu.
3. Nijer’de 110 milyon yaşında 60 santim boyundaki bir timsaha ait olduğu sanılan bir kafatası bulundu.
Uzay Biyolojisi :
1. Kara maddenin içinde görülmeyen galasiler keşfedildi.
2. Kömür gibi kara kuyruklu yıldız bulundu.
3. Evrenin renginin pembemsi bej olduğu anlaşıldı. Ancak bu tonun yıldızlarla yaşlanıp öldükçe kırmızıya
dönüşebileceği ileri sürülüyor.
4. Güneş sistemi süpernovakırla dolu bölgelerde geçerken dünyanın yeni bir buz çağına girebileceğini söylüyor.
5. Dünyanın orta kısımlarından kilo aldığı tespit edildi. Bunun nedeni 1998 yılından sonra kütle çekimi alanının
kutuplarda zayıflaması, ekvator bölgesinde kuvvetlenmesidir.
6. Kara deliklerin varlığı somut verilerle kanıtlandı.
Embriyoloji :
1. Çocukların suçiçeği hastalığına karşı aşılanmaları yetişkin evrelerinde zonaya yakalanma olasılığını arttırılıyor.
2. Erken yaşta ortaya çıkan alzheimer hastalığının geni tespit edildi. Bu geni taşıyanlara uygulanan bir teknik ile
DNA’ları bu genden arındırılıyor. Bu uygulama, hastalıklı genlerden arındırma konusunun tıp etiği açısından yeniden
tartışmaya açılmasına neden oldu.
3. Yumurtalık kanserine yakalanan kadınlara sağlıklı çocuk sahibi olma yolu açıldı. Kanser tedavisine başlamadan alınıp
dondurulan yumurtalık, hasta iyileştikten sonra yeniden nakil yapılabilecek Fareler üzerinde denen teknik başarılı
sonuç verdi.
4. Yaygın olarak kullanılan ağrı kesiciler, kırık kemiklerin kaynamasını geciktiriyor ya da engelliyor.
5. Tüp bebek uygulaması doğan bebekler açısından sanıldığından daha riskli olabilir.
Çevre (Ekoloji) :
1. Yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan türlerin sayısı artıyor.
2. Tatlı suları bir takım kimyasal maddeleri tespit eden yeni yöntemler geliştirildi.
3. Balinaların neslinin giderek tükendiği kesinleşti.
Genetik :
1. Nükleer santrallerden veya bomba denemelerinden yayılan yüksek radyasyon DNA’yı nesiller boyu etkileyebiliyor.
2. Çocuk felci virüsünün sıfırdan üretilebileceği kesinleşti. Bu keşif biyoterör endişelerini körüklüyor.
ULUSAL BİYOLOJİ KONGRESİ BİLDİRGESİ :
XVI. Ulusal Biyoloji Kongresi’nde şu görüşler kamuya açıklandı:
1. Avrupa birliği uyum sürecinde biyolojik araştırmaların planlanması, desteklenmesi ve yürütülmesi aşamalarında
üniversitelerimiz biyoloji bölümleri akademik programların Avrupa Birliği ülkelerindeki üniversitelerde okutulan
programlar ile AB akreditasyon standartlarına uygun hale gelmeli.
2. Biyologların iş hayatındaki yetki ve sorumlulukları en kısa sürede belirlenmeli ve ‘Türkiye Biyologlar Birliği Yasası’
çıkartılmalı.
3. Biyoloji bölümünden mezun olan biyologlar eğitim sertifikaları almaları koşulu ile öğretmenlik yapabilmeli.
4. ‘Ulusal Doğa Tarihi Müzesi ve Botanik Bahçesi’ acilen kurulmalı.
5. Biyologların mağduriyetlerinin giderilmesi için biyoloji alanındaki doçentlik bilim dalları yeniden düzenlenmeli.

http://www.turkcafem.com/biyoteknoloji-alanindaki-son-yenilikler.html

 Biyoteknolojik gelişmeler

Biyolojide DNA’nın yapısının  20.  yıldaki en önemli bilimsel gelişmelerden .


Bu  yeni çalışmalara ivme kazandırmıştır. Yeni teknolojilerin kullanıldıÇı ve
uygulandıÇı bu çalışmaların doÇurguları fiziksel ve doÇal dünyayı deÇiştirebilecek
niteliktedir. Bu nedenle bilimsel platformlarda yeni yüzyıl biyoteknoloji yüzyılı olarak
tanımlanmaktadır. 
Biyoteknoloji ve Gelişmeler 

Biyoteknoloji kavramı  ilk kez 1919 yılında Ereky tarafından kullanılmıştır. Biyoloji ve
teknoloji alanındaki gelişmeler  hiç kuşkusuz kavramın kapsamını genişletmiş;
anlamını zenginleştirmiştir. Söz konusu gelişmeler  tarihsel süreç içinde  üç başat
döneme ayrılmaktadır. (1 23 45) 

Geleneksel biyoteknoloji dönemi .- 1919 ve 1939’lu yılları kapsamaktadır. Bu


dönemde  biyoteknoloji Ereky ‘nin kavramı ilk kullandıÇı anlamda ‘’ biyolojik
sistemlerin yardımıyla hammaddelerin yeni ürünlere dönüştürüldüÇü işlemleri’’ ifade
etmektedir. Bu dönemdeki bilgi birikimi ve teknolojiyle biyolojik sistemler herhangi bir
deÇişime tabi tutulmaksızın ekmek  peynir  yoÇurt  alkol vb. maddelerin üretilmesinde
kullanılmıştır. 

Ara dönem.- 1940 ve 1973’lü yılları kapmaktadır. Bu dönemde genomlarında köklü bir
deÇişiklik yapılmaksızın biyolojik sistemlerin  endüstride kullanım alanları
genişletilmiş sınırlı tekniklerle antibiyotik enzim  protein vb. maddelerin üretimi
geliştirilmiştir. 

Modern biyoteknoloji dönemi.- Gelişmiş ve modern tekniklerin biyolojik sistemlere 


Uygulanmasına ilişkin çalışmaları kapsamaktadır. Mutasyonlar ya da rekombinant
DNA 
Teknolojisi yardımıyla oluşturulan yeni fenotipik karakter taşıyan mutantlar veya
transgenetik organizmalar endüstride ve tüm alanlarda yoÇun biçimde kullanılmaya
başlanmış ve kullanılmaktadır. Biyoteknoloji giderek genetik mühendisliÇi
uygulamalarının tıbbi  zirai ve endüstriyel biyolojik maddelerin üretilmesi amacıyla
kullanılmasını kapsamaktadır. Bu nedenle 20. yüzyılın son yıllarında biyoteknoloji
uygulamalı ve disiplinlerarası bir alan  ‘’moleküler genetik’’ ve ‘’rekombinant DNA
teknolojisi’’ olarak tanımlanmaktadır. Artık bu teknoloji bir organizmanın
genomlarında bulunan tüm bilgileri ve şifreleri deÇiştirmeyi; aynı ya da farklı cinse ait
organizmalara DNA sekansları veya genleri aktarmayı  istenilen DNA baz sıralarını
veya genlerini çıkarmayı  başka organizmalara aktarmayı ya da birleştirmeyi; DNA ve
RNA baz sıralarını belirlemeyi  gen haritaları çıkarmayı; transgenetik hayvanlar  bitkiler
 mikroorganizmalar üretmeyi  genetik düzeyde embriyolarda düzenlemeler yapmayı  
yeni fenotip ve genotipte canlılar oluşturmayı  proteinler  enzimler  antibiyotikler
hormonlar gibi tanılama  tedavi  koruma ve araştırmalarda kullanılan maddeler  
kimyasallar üretmeyi olanaklı kılmaktadır. 
Biyoteknolojide ulaşılan aşama ve sürdürülen çalışmalar 21. Yüzyılı şekillendirecek
devrimsel gelişmeleri içermektedir. Rıfkın bu gelişmeleri 
1. genlerin izole edilmesi ve birleştirilmesi  
2. patentlenen yaşam 
3. ikinci yaradılış  
4. öjenik bir uygarlık  
5. gen sosyolojisi  
6. bilgisayar işi DNA  
7. yeniden keşfedilen doÇa olmak üzere yedi başlıkta ele almıştır. (6) 

1. İkinci Yaratılış ve Yeni Bir Evrenbilim Anlayışı 


1973’te Cohen ve Boyer  iki ilişkisiz organizmadan bir parça DNA izole edip bu iki
genetik materyali yeniden birleştirmişlerdir. Bunun ardından çok hızlı ve yoÇun
gelişmelerle ‘’ tıpkı materyallerin ve plastik maddelerin ustaca işlenmesi gibi canlı
materyallerin imal edilmesi ‘’ aşamasına gelinmiştir. (8) Nitekim 1986’da ateş
böceÇinden alınan ışık yayan genlerin bir tütün bitkisinin genetik koduna
yerleştirilmesi ve tütün yapraklarının ışıldaması  1997’de klonlanmış bir memeli
hayvan olarak Dolly’nin  ardından insan geni taşıyan klonlanmış ikinci bir koyun olarak
Polly’nin doÇumu  ilk yapay insan kromozomunun yapılması  2020 yılına kadar insan
bedeninin % 95’inin laboratuvarlarda yetiştirilme organlarla deÇiştirilebilme olasılıÇı
insan genomu projesiyle 2002 yılına kadar bütün insan genomonunun yaklaşık 100.000
genin ayrıntıları ve dizilişi ile saptanması çalışmaları vb. gelinen aşamanın
göstergeleridir. 
Bütün bunlar genlerin  ilişkisiz türler arasında - bitki  hayvan ve insan- tüm biyolojik
sınırları aşarak; sayısız yeni yaşam biçimleri  yeni yaratıklar yaratmak için nakledilmesi
 klonlanarak  seri ve kütlesel üretimle yeni yaratıkların çoÇaltılması; doÇal dünyanın
insan eliyle laboratuvarlarda yeniden düzenlenmesi anlamına gelmektedir. Yaşamın
kendisinin hazırlanması  düzenlenmesi  ayarlanması söz konusudur. DoÇal yapıların
deÇiştirilmesi  dünyanın yeniden yapılanması  insanın yapısının deÇişmesi aslında 
‘’ ikinci yaratılış‘’ süreci gerçekleşmektedir. 
İnsanoÇlunun böylesine doÇaya müdahele edebilme; doÇal dünyayı yeniden
düzenleyebilme gücü saÇlaması  yararların yanısıra; belirsizlikleri  riskleri de
beraberinde getirmektedir. Genetik kirlenme ekolojik dengelerin bozulması ve bunların
sonuçları belirsizliklerin  risklerin kaynaÇını oluşturmaktadır. ÖrneÇin mikro
enjeksiyonla fare embriyolarına AIDS virüslü insan genomu verilmiş ve 1990’da
çalışmanın sonuçları rapor edilmiştir. Farenin taşıdıÇı AIDS virüsü diÇer fare
virüsleriyle birleşerek  eskisinden daha öldürücü  daha hızla üreyen ve yeni hücreleri
etkileme yeteneÇini de kapsayan biyolojik karakteristikler kazandıÇı anlaşılmıştır.
Üstelik yeni virüs yeni yollarla yayılabilmektedir. Bu yeni virüsü taşıyan farenin kasıtlı
ya da kasıtsız olarak çevreye yayıldıÇını düşünmek bile genetik kirlenme ve ekolojik
dengelerin bozulması konusunda belirsizliklerin ve risklerin niteliÇini  kapsamını
ortaya koymaktadır. 
Çalışmalarda gelinen nokta  genotip yapıları belli hastalık kalıplarına  önceden
hazırlanmış belirli ırksal ya da etnik grupları yok etmek için seçimli toksinlerin
klonlanlanabilmesini olanaklı kılmaktadır. Bu nedenle genlerin biyolojik bir savaş aracı  
bir silah olarak  kullanılma olasılıkları  tüm denemelerde kullanılan organizmaların
haklarının korunamaması konuları sorgulanmakta ve biyoteknolojideki gelişmelere
koşut olarak doÇal çevrenin korunması  gelişmelerin izlenmesi  denetlenmesi
zorunluluÇu ortaya çıkmaktadır. Aksi halde insanoÇlunun laboratuvarlarda başlayıp
gerçekleştirdiÇi ikinci yaradılış sürecinde; doÇal dünyada kendi tükenişini de
hazırlaması olasıdır. 
Bu süreç aynı zamanda Rıfkın’ının tanımladıÇı ve vurguladıÇı ‘’ simyadan algeniye’’
kayan yeni bir kavramsal metaforu da beraberinde getirmektedir. Simya  ‘’madde bilimi
 doÇanın gizlerini çözme girişimi maden  boya cam imalatında  ilaçların
hazırlanmasında uygulanan işlemler dizisi  aynı zamanda bir tür yoga bir deÇişim bilimi
 bir felsefe’’ olarak deÇerlendirilmektedir. Algeni ise ‘’ doÇayı algılamanın  
etkilemenin bir yolu  doÇal durumda varolandan daha yeterli olduÇuna inanılan yeni
yaratıklar programlayarak doÇal süreci hızlandırma girişimi  doÇayla teknolojik
girişimlere fizikötesi anlam verme çabası  doÇa hakkında yeniden ve yeni bir düşünme
yöntemi ve bir felsefe ‘’ olarak tanımlanmaktadır. (9) 
Bu düşünme yöntemi ve felsefesinde  ‘’ doÇa artık bir sınırlamalar dizisi olarak deÇil  
yaratıcı bir ilerleme süreci’’ olarak algılanmaktadır. Yaratıcı ilerlemenin itici gücü ise
bilgidir. Bu da yaşamın evrimini  bilginin evrimiyle koşut gören  bilgide deÇişimin
deÇişmezliÇini vurgulayan  farkında olma  kestirme  uygun uyumlar saÇlama
süreçlerini ön plana çıkaran  Darwin’i bu boyutlarda sorgulayan yeni bir evren bilim
anlayışı sunmaktadır. (10) 

2.Yaşamın Patentlenmesi  
Biyoteknolojiye koşut  endüstrisi de hızla gelişmektedir.(11) Gelişen bu endüstride
uluslararası rekabet ve işbirliÇi aynı anda gerçekleşmektedir. Çünkü biyoteknolojinin
ürünleri Farmasötik  temel kimyasal ve biyokimyasal maddeler  gıda ve tarım
sektörlerini  teknikleri ise saÇlık  çevre  ziraat  hayvancılık ve ormancılık sektörlerini
inanılmaz bir biçimde etkilemektedir. Buluşları  yatırımları ve üretimi yapanlar dünya
ticaretinde paylarını artırmak için yoÇun çaba harcamaktadırlar. (12 1314) Bu da
dünyanın gen havuzunu patentlemek için  uluslar arası bir yarışı da beraberinde
getirmektedir. Tüm yasal  yönetsel ve etik tartışmalara raÇmen  biyoteknoloji
yüzyılında  genetik mirası kapsayan bütün genlerin deÇişik sektörlerdeki uluslararası
şirketlerin patentlenmiş özel mülkiyeti gibi bir konuma gelmesi beklenmektedir. 

3.Öjenik Bir UygarlıÇa DoÇru 

Genetik mühendisliÇi kullanılan teknolojilerin doÇaları gereÇi ‘’ öjenik’’ araçlar


olarak 
deÇerlendirilmektedir. Öjenik  kavram olarak ilk kez 1883 yılında Galton tarafından
seçimli yetiştirmeyle bir ırkın ya da organizmanın geliştirilmesi anlamında
kullanılmıştır. Bu geliştirme iki boyutta gerçekleştirilebilir. Birincisinde organizmanın
istenmeyen özelliklerinin bilinçli olarak yok edilmesi ikincisinde ise  özelliklerin
düzeltilmesi için seçimli olarak yetiştirilmesi söz konusudur. İlk kullanıldıÇı ve II.
Dünya savaşı dönemlerinde kavram zaman zaman dünya tarihinde yeni öjenik bir ırk
yaratma söylemlerine  insanlık tarihinin utanç sayfalarını dolduran soykırım
eylemlerine dönüşmüştür. 
Özellikle 1990’lı yıllarda biyoteknoloji alanındaki gelişmeler gerçek anlamda ve
genetik düzeyde hastalıkları ve bozuklukları eleme şansını artırmıştır. Bu şans
kendiliÇinden rekombinant DNA  hücre kaynaşması vb. tekniklerin organizmaların
genetik ozalitlerini ‘’düzeltmek’’ için kullanıldıÇı her işlemde öjenik bir anlayış
oluşturmuştur. Bu nedenle söz konusu teknolojiler öjenik araçlar olarak
deÇerlendirilmektedir. (15 1617) Artık bu yeni öjenik anlayış  her boyutta yaşam
kalitesinin yükseltilmesi söylemlerini ve piyasada oluşan arz-talep eylemlerini
içermektedir. 
İnsanların fiziksel görünümlerini  ruhsal durum ve davranışlarını düzeltmek için  
plastik cerrahiye ve psikotropik ilaçlara harcadıkları zaman  emek ve para göz önüne
alındıÇında  kendileri ve daha doÇmamış çocukları için genetik müdahalelere ve
tedavilere yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla artan talepler doÇal görünmektedir .
Bu taleplerin kapsamı doÇum öncesinde yapılabilen testlerle saptanan genetik
rahatsızlıkların tedavi edilmesinden  tedavi amaçlı olmayan örneÇin şişmanlamaya
yatkın genetik yapısı nedeniyle ceninin düşürülmesine kadar geniş ve çok boyutludur.
(18 1920 21) 
Bütün bu gelişmeler söylemleri ve eylemleri farklılaşan yeni bir öjenik uygarlıÇın
oluşumunu ifade etmektedir. Bu noktada hangi ülkelerin  toplumların söz konusu öjenik
uygarlıÇın bir parçası olabileceÇi bunu başaramayanların ne olacaÇı sorunu önem
kazanmaktadır. Biyoteknolojik gelişmeleri gerçekleştiren ve sürdüren toplumların
sosyal  politik  ekonomik vb. alanlarda bunu başaramayan toplumlara karşı tartışmasız
bir üstünlük saÇlayacakları ve bu üstünlüÇün nasıl kullanılacaÇı etik anlamda ciddi
kaygılar içermektedir 

4. Biyobilişim 
Watson ve Crick DNA’yı kimyasal bilgi ile programlanmış bir kod olarak betimleyerek
çözümlemişlerdir. Bu çözümlemede kullanılan dil  aynı zamanda bilgisayar
bilimlerinde de kullanılmakta; biyolojik sürecin işlevini açıklamayı
kolaylaştırmaktadır. 
ÖrneÇin bilgisayarda donanımı oluşturan bilgi süreci canlı hücre de protein; yazılımı
ifade eden somutlaşmış bilgi nükleit asit olarak deÇerlendirilmektedir. Embriyo
hücreleri parelel çalışan ve birbirleriyle bilgi alışverişi yapan bilgisayar dizisine
benzetilmekte; bilgisayarlarda ve hücrelerde karmaşık programları belleÇin olanaklı
kıldıÇı  bir çok hücreyle birlikte her biri gelişmeye yönelik bir kontrol programı
boyunca bir adım atarak yetişkin bir bedeni oluşturduÇu vurgulanmaktadır. (22 23) 
İşte bu ortak dil  iki alanda da bilim insanlarının çalışmalarını bütünleştirdikleri ‘’
biyobilişim’’ olarak tanımlanan disiplinlerarası bir alan oluşturmuştur. Bu alanda
yapılan çalışmalar insan genomu projesi kapsamındaki tüm araştırmaların merkezi bir
veri tabanında toplayan ‘’ The Genome Notebook’’ ‘unun geliştirilmesini  
bilgisayarlarda biyolojik sistemlerin simulasyonları aracılıÇıyla çok yönlü ve amaçlı
deneylerin yapılmasını olanaklı kılmaktadır. Bu da labaratuvar ortamlarındaki
deneylerin önemli ölçüde risklerini azaltmaktadır. 1996’da canlı organizmaların
genomlarındaki genetik bilgileri okumak için tasarlanan ve bilgisayar çiplerinin benzeri
olan DNA çipleri ile bireysel hastalıkların taranabilmesi ve izlenebilmesi  söz konusu
olmaktadır. (24 25) 
Biyobilişim alanında sürdürülen çalışmaların biyoteknolojik gelişmeleri daha da
hızlandıracaÇı anlaşılmaktadır. Bu çalışmaların özellikle tıp alanında tanılama teşhis ve
tedavi de bireysel uygulamaları; aksiyoner bir hekimlik anlayışını  yaşam süresini ve
kalitesini geliştirmesi beklenmektedir. (26 2728) 
5. Biyososyoloji ve Sosyobiyoloji 
Biyoteknolojik gelişmeler biyososyoloji ve sosyobiyoloji gibi disiplinlinlerarası
alanları  ve bu alanlarda yapılan çalışmalarıda geliştirmekte; zenginleştirmektedir.
Biyososyoloji biyoloji ve sosyal çevre arasında sürekli karşılıklı ve ayrılamaz bir
etkileşimi kabullenerek  biyososyal bir bakış açısıyla bu etkileşimin nasıl
gerçekleştiÇini irdelemektedir. Sosyobiyoloji çok daha geniş bir kapsamda türlerin
özellikleri açısından olguların temel nedenlerini irdelemektedir. Bu anlamda
biyososyoloji ve sosyobiyoloji aynı alanda alternatif bakış açıları ve çalışmalarla yeni
açılımlar sunmaktadır. (29 303132) 
ÖrneÇin  kalıtımın ayırt edici kişilik özelliklerini hangi düzeyde etkilediÇini
belirlemeye yönelik bir çalışmada  üzüntü eÇilimi ve yaratıcılıkta % 55  saldırganlıkta
% 48  dışadönüklükte % 61 oranında belirleyici rol oynadıÇı ileri sürülmektedir. (33)
Bir başka çalışmada babanın X kromozomundan geçen genler demetinin çocuklara
başkalarının duygularını anlama başkalarıyla daha etkili ilişkiler kurma gibi daha iyi
toplumsal beceriler aynı zamanda evrimsel bir üstünlük saÇladıÇı savını destekler
nitelikte bulgulara ulaşılmıştır. (34) DiÇer bir çalışmada hem anne ve babanın hem de
çocukların aynı genetik eÇilimlere sahip olması durumunda karşılıklı genetik
pekişmenin söz konusu olduÇu bunun da aile fertleri arasındaki ilişkileri olumlu ya da
olumsuz etkilediÇine ilişkin bulgulara ulaşılmıştır. ÖrneÇin hem anne ve babanın hem
de çocukların kendiliÇinden algılanan toplumsal güven duyma ya da aksine üst
düzeyde huzursuzluk ve stres için genetik eÇilimlere sahip olması durumunda her bir
aile üyesinin genetik pekiştirme nedeniyle ya çok daha güçlü bir güveni ya da aksine
huzursuzluk ve stresi ilişkilerine yansıttıkları belirlenmiştir. (35) 
Bu ve benzeri çalışmalar giderek tüm toplumsal sorunların çözülmesini genetik
düzeyde düzenlemelere baÇlayan tezlerin ve antitezlerin güçlenmesine yol açmıştır.
Bazı bilim insanları ulusal ve uluslar arası alanda bireysel ya da toplumsal
yeteneklerdeki herhangi bir gelişmenin sosyal  politik  ekonomik  eÇitsel vb.
düzenlemelerle deÇil genetik düzenlemelerle gerçekleşebileceÇini ileri sürerken;
diÇerleri insanın çevresinden gelen bilgilere duyarlı dirik bir sistem olarak farklı
çevrelerde farklı yeterlikler ve yetenekler ortaya koyabilecekleri düşüncesini
benimsemektedirler. (36 37) 
Bireysel ya da toplumsal yeteneklerdeki herhangi bir gelişmenin sosyal  politik  
ekonomik  eÇitsel vb. düzenlemelerle deÇil genetik düzenlemelerle gerçekleşebileceÇi
tezi iki gerekçeyle eleştirilmektedir. Birincisi bu tezin  kalıtsal yapıyla  kalıtsal yapının
dışa yansıması ve çevresel deÇişkenler arasında var olan çok boyutlu karmaşık ilişkiyi
göz ardı ettiÇi ileri sürülmektedir. İkincisi ise bu tezin gelecekte genotipe dayalı bir
ayrımcılıÇı geliştirmesi ve yaygınlaştırması olasılıÇı vurgulanmaktadır. Nitekim ABD
gibi biyoteknolojik gelişmelerin belli bir aşamaya geldiÇi ülkelerde genetik
ayrımcılıÇın bazı örgütler tarafından uygulandıÇı belirlenmiştir. Bu uygulamalarda
örgütler  çalışanlarına ve aday elemanlara genetik tarama testleri uygulamakta; işe alım
ve yükseltilme sürecinde sonuçları dikkate almaktadırlar. ÖrneÇin orak hücre
anemisine ilişkin özelliklerin belirlenmesi sonucu  resesif gen taşıyıcılarının önemli bir
çoÇunluÇunu Afrika kökenli Amerika’lıların oluşturduÇu bir grubun hava
kuvvetlerine alınması engellenmiştir. Genetik yapıları nedeniyle yetiştirilmeleri için
kendilerine yapılan eÇitim öÇretim yatırımlarını uzun bir süre çalışarak örgütlerine
geri ödeme olasılıÇı zayıf kişilere zaman ve kaynak ayrılmamaktadır. Okullarda
öÇrenciler zekaları  dikkatleri  akademik başarıları vb konularda genetik yapılarıyla
deÇerlendirilerek sınıflandırılmaktadır. Genetik düzensizlik tanısı konulmuş
öÇrencilere öÇretmenlerin daha farklı davranarak daha az ilgi sevgi ve destek
verdikleri bununda kişisel güven toplumsal saygı ve kabul konusunda ciddi sorunlar
yarattıÇı saptanmıştır. (38 3940 4142) 
Bir anti tez olarak gelişen; insanın çevresinden gelen bilgilere duyarlı  dirik bir sistem
olarak farklı çevrelerde  farklı yeterlikler ve yetenekler ortaya koyabileceÇine ilişkin
düşüncede  DNA bir ‘’yapı taşları listesi’’ olarak deÇerlendirilmekte; ve buna rahimde
gelişmekte olan embriyo örnek olarak verilmektedir. Çünkü  ‘’genomun çevresi
yalnızca ısı ve beslenme gibi içsel olarak denetlenebilen etkenlerin dışında döllenme
sırasında yumurta hücresinde bulunan  anne tarafından saÇlanan sayısız proteini
kapsamaktadır. Bu proteinler ise  gen etkinliÇi etkilemekte; miktarlarındaki seçenek
çeşitliliÇi ve yumurtadaki mekana daÇılımlarıyla genetik olarak ikiz embriyoların dahi
tek tek farklı biçimde gelişmelerine neden olabilmektedir.’’ (43) Bunun dışında  kalıtsal
yapı ve dışa yansıması ile sosyal  politik  ekonomik  eÇitsel düzenlemeler gibi çevresel
deÇişkenler arasında çok boyutlu karmaşık bir ilişkinin varolduÇu  bunun görmezden
gelinemeyeceÇi vurgulanmaktadır. Bu nedenle de her şeyi genetik neden -sonuç
ilişkisine dayalı olarak açıklayan düşünce modeli ‘’ basit genetik indirgemecilik’’
olarak nitelendirilmektedir. (44) 
Bütün bunlar biyoteknolojik gelişmelerin ve uygulamaların biyososyoloji  
sosyobiyoloji ve diÇer disiplinlerarası alanlarda çok sayıda ve kapsamlı çalışmaların
yapılması zorunluluÇunu bilim insanlarının bu anlamdaki sorumluluklarını ortaya
koymaktadır. Bu sorumluluk  disiplinlerarası bir alan olan eÇitim bilimlerinde  bilim
insanlarının biyoteknoloji alanındaki gelişmelere ve bunun eÇitim alanına
yansımalarına ilgisiz ve duyarsız kalmamalarını gerektirmektedir. Uluslararası
platformlarda eÇitime ilişkin çalışmaların biyososyoloji veya sosyobiyoloji
kapsamında sürdürüldüÇü anlaşılmaktadır. Türkiye’de ise biyoteknoloji ve eÇitim  bu
alanda çalışacak bilim insanlarının yetiştirilmesi kapsamında ve eÇitimbilimcilerin
dışında tartışılmaktadır. Oysa biyoteknolojik gelişmeler ve eÇitimle ilgili olası
yansımaları sadece bilim insanlarının yetiştirilmesi anlamında ve yalnızca
biyososyoloji  sosyobiyoloji alanlarında tartışılamayacak ya da eÇitimcilerin dışında
irdelenemeyecek kadar kapsamlı görünmektedir. Üstelik bu durum son yıllarda önemle
vurgulanan disiplinlerarası etkileşim  paylaşım anlayışına da ters düşmekte; uzmanlık
boyutunda saÇlanacak katkıları sınırlandırmaktadır. 
Öyleyse biyoteknoloji alanındaki gelişmelerin bir sonucu olarak; disiplinlerarası bir
alan olan eÇitim bilimlerinde ‘’ biyoeÇitim  biyotekeÇitim’’ gibi tanımlanabilecek yeni
bir disiplin geliştirilmelidir. Önerilen bu disiplin  biyoteknolojik gelişmeler ve eÇitimin
sürekli  karşılıklı ve ayrılmaz etkileşimini kabullenerek; biyoeÇitsel bir bakış açısıyla;
bu etkileşimin eÇitimin yönetimi  denetimi ekonomisi  planlaması programları öÇretimi
vb. boyutlarında  yaygın ve örgün eÇitim kapsamında nasıl gerçekleştiÇini  
gerçekleşebileceÇini açıklamaya adaydır. Bu yeni disiplin biyoteknoloji alanına kendi
kapsamında ve bir önce sayılan boyutlarda bilgi  bulgu desteÇi saÇlamalıdır. 
Fenotip: Genelde bireyin genetik farklılıÇına ya da gen-çevre etkileşimini  klinik ya da 
Genome:genom: Bir ana babadan alınan kromozom seti 
Genotip. Bireyin genetik yapısı 
laboratuvar olarak gözlenebilen bir ya daha çok özelliÇin esas olduÇu bireyi belirleyen
bir grup ya da kategori 
Mutasyon:Hücre kromozomlarında meydana gelen ve nesillere aktarılan DNA
düzeyindeki deÇişiklikler 
Rekombinant DNA: Bir vektör DNA’sı ile yabancı gen sekansları birleştirerek
oluşturulan molekül 
Resesif: Yavruya geçen ve onda kendini belli etmeden gizli bir şekilde kalan kalıtsal
karakter 
Transgenetik organizma: Kendi kromozomlarında yabancı gen taşıyan organizma

http://www.sanalda1numara.net/genel-derslerimiz-ve-odevlerimiz/174035-biyoteknolojik-
gelismeler.html

http://www.ekodialog.com/Makaleler/bilgi-cagi-biyoteknolojik-gelismeler.html

Biyoteknolojinin Günümüz   Geleceğin Tıbbi  EtkileriBiyoteknoloji  tek  çok hücreli   organ

doku veya hücrelerin ekonomik değeri olan ürünlerin elde edilmesinde kullanılmasıdır. Aslında

biyoteknoloji yoğurt şarap  maya gibi tüketim maddelerinin üretiminde geleneksel olarak

kullanıla gelmektedir. Günümüzde modern

biyoteknoloji belli bir ürünü ticari miktarlarda elde etmek amacıyla genetik olarak değiştirilmiş

canlıları kullanmaktadır. Son yirmi yılda  moleküler biyoloji ve gen teknolojisi alanlarında

kaydedilen büyük gelişmeler  biyoteknolojideki hızlı değişim ve ilerleyişin itici gücü olmuş ve bu

teknoloji  giderek  çok daha fazla sayıda sanayi ve hizmet sektörünü kapsar ve etkiler hale

gelmiştir. Insan sağlığından tarıma  kimya mühendisliğinden çevre korumaya  gıda


üretiminden enerji üretimine kadar yaşamın pek çok alanı bu teknolojinin kapsamına girmiştir.

Hernekadar biyoteknoloji ve moleküler biyoloji alanındaki gelişmeler çevre  enerji ve gıda

üretimi alanlarında da devrim yapıcı gelişmelere yol açmakta isede bu raporda modern tıp

alanına yansımaları incelenecektir.

20. yy’ın sonlarında temel bilimlerde ve bilgisayar teknolojilerinde meydana gelen gelişmeler

bütün alanlarda olduğu gibi koruyucu ve tedavi edici hekimlik alanında da birkaç yıl önce hayal

bile edilemeyecek yeni modalitelerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Fizyolojik sistemlerin  

biyokimyasal süreçlerin  patojenlerin hastalık oluşturma mekanizmalarının  insan ve patojen

genomlarının daha iyi anlaşılması ve DNA  RNA protein  antikor gibi molekülleri manipulasyon

yeteneğimizin artması sonucu konvansiyonel metodlara ek tanı ve tedavi metodları

geliştirilmeye başlanmıştır. İn vivo ve İn vitro DNA  RNA  protein  antikor belirlenmesine bağlı

yeni diagnostik sistemleri geliştirilmiş ve geliştirilmektedir.

Önümüzdeki kısa bir süre içerisinde hekimler insan veya patojen DNA  RNA  protein ve

antikorlarının belirlenmesine yönelik testleri ya bu testleri yapabilen laboratuarlara kan veya

doku örneklerini yollamak suretiyle yada kendi çalışma ortamlarında piyasada bulunan kitler

sayesinde gerçekleştirebileceklerdir. Günümüzde idrar analizi  hastanın gebe olup olmadığı  

hepatit B virüsü veya helikobakter pilori infeksiyon ajanlarını taşıyıp taşımadığı  kalp krizi

geçirip geçirmediği mevcut kitler aracılığıyla incelenebilmektedir. Değişik infeksiyon ajanları ve

patolojik durumların tespiti için benzer kitlerin sayısı hergeçen gün artmaktadır. Daha komlex

olan hastalıkların genetik testleri ise bu konuda uzmanlaşmış laboratuvarlar tarafından

yapılabilmektedir. Ailesel akdeniz ateşi  hemakromatoz  Wilson hastalığı gibi hastalıklar  hasta

kanının genetik laboratuvarlara yollanarak analizi sonucu genetik teşhis konulabilmektedir.

Hastalıkların moleküler patolojileri aydınlanıp  hastalıkların gelişmesinde rol oynayan genler

belirlendikçe bu testlerin sayılarının artması kaçınılmazdır.

Öteyandan farmakogenetik (hastaların ilaçlara verdiği cevapların oluşmasında temel bir rol

oynayan genetik faktörleri inceleyen bilim dalı) alanındaki gelişmeler sayesinde hastalıkların

heterojenitesi ve bireylerin ilaçlara verdikleri yanıtlar moleküler düzeyde sınıflandırılabilmekte-

dir. Yakın bir gelecekte bireyin bir ilaca vereceği cevabı önceden belirleyen genetik profil

belirleme testleri yaygın olarak kullanılabilecektir. Farmakogenetik alanında meydana gelen

gelişmeler sayesinde ilaçla tedaviye hakim olan ampirik yaklaşımların yerini bireye özgü tedavi

yaklaşımlarına bırakacağını göstermektedir. Hastalıkların moleküler genetik mekanizmalarının

ve kalıtım şekillerinin anlaşılması sonucu doğuştan metabolizma bozuklukları  kanser gibi

hastalıkların  klinik belirti vermeden taramalar

yardımıyla yatkın bireylerin belirlenmesine ve önlem alınmasına olanak sağlamaktadır.

Günümüzde ailesel olarak kolon ve meme kanseri gelişimine yatkın olan bireyler genetik testler

sayesinde belirlenebilmekte ve koruyucu cerrahi ve/veya tıbbi tedavi ile bireyin yaşam süresi
ve kalitesi uzatılabilmektedir. Bu gelişmeler yakın bir gelecekte koruyucu hekimliğin daha da

önemli bir disiplin haline geleceğini ve moleküler testlerin bu alanda hemen hemen her birey

için kullanılması gerekliliğini göstermektedir. Ayrıca koruyucu hekimliğin en önemli

silahlarından olan aşı  moleküler biyoloji alanındaki gelişmelerden fazlasıyla payını almakta  aşı

üretim

teknolojileri ve uygulama yöntemleri büyük bir hızla gelişmektedir.

Gene hastalıkların moleküler genetik mekanizmalarının ve kalıtım şekillerinin anlaşılması  DNA  

RNA  protein antikor gibi molekülleri manipulasyon yeteneğimizin artması sonucu mevcut

tedavi yöntemlerine ek olarak yeni tedavi disiplinleride önem kazanacaktır. Genetik kökenli

hastalıkların tedavisinde eksik olan genin yerine konması olarak tanımlayabileceğimiz gen

tedavisi yakın gelecekte inemli bir hastalık gurubunda kullanılmaya başlıyacaktır. ADA immune

yetmezliğinde ilk klinik çalışmalar yüz güldürücü sonuçlar vermiştir ve değişik kanser türlerinde

uygulanmak üzere gen tedavisi protokolleri geliştirilmektedir. Enkapsüle hücre tedavisi (hücre

zarı çıkartılmış) immün sistemin yol açtığı uyuşmazlık problemine karşı önemli bir alternatif

olarak ortaya çıkmaktadır. Kök hücrelerin dejeneratif hastalıkların kullanılmasına yönelik

çalışmalar hergeçen gün daha fazla destek görmekte ve umut vaad etmektedir. Kök hücreler

değişik organlarda o organ hücrelerine farklılaştırılabilmekte ve bu şekilde kalp kası defektleri

ve parkinson hastalığı gibi bazı nörolojik hastalıklar deneysel olarak tedavi edilebilmektedir.

Değişik doku veya kanserlere özgün antikorlar veya protein parçacıkları (peptidler) kullanılarak

hücreler hedeflenebilmekte ve toksik tedavi edici ajanlar bu sayede hastaya zararsız dozlarda

tedavi edici amaçla kullanılabilmektedir. Gene aktif olmaları halinde toksik olabilen maddeler

inaktif olarak (prodrog) vücuda verilebilmekte ve toksisitesini göstermesi istenilen hedef hücre

veya dokularda aktif hale getirilebilmektedir.

Bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi bilgi üretimini  depolanmasını  naklini kolaylaştırmış  bilgi

dünyasındaki sınırları kaldırarak herkesin hertürlü bilgiye ulaşımını olanak sağlamıştır.

Hastaların bilgileri  biyokimya sonuçları  radyolojik tetkik sonuçları bilgisayar ortamına

kaydedilebilmekte  burada değerlendirilebilmekte  takip edilebilmekte ve dünyanın diğer

ucundaki doktorların görüşü alınabilmektedir. Artık robotların da yardımı ile uzaktan uzmanlar

ameliyat bile yapılabilmektedir. Telemedisin uygulamalarının yanısıra insan ve diğer anlıların

genom ve proteomlarına ait tarif edilemeyecek ölçüde önemli büyüklükteki bilgiler bilgisayarlar

sayesinde saklanabilmekte  değerlendirilebilmekte ve dünyanın dörtbir yanındaki bilim

adamları tarafından kullanılabilmektedir. Bilgisayarlar bilinmeyen bir yazıttaki şifrelerin

çözülmesine benzetebileceğimiz şekilde genlerin bulunmasına  fonksiyonlarının çözülmesine de

yardımcı olmaktadırlar. Bilgisayarlar hücrelerdeki proseslerin in sliko olarak modellenmesine

olanak vermekte ve bu proseslerde rol oynayabilecek moleküllerin dizayn edilmesinde yani ilaç

olarak kullanılabilecek moleküllerin geliştirilmesinde de kullanılmaktadırlar. Bunlara ek olarak


bilgisayarlar otomasyon ve robotiks amaçlı olarak kullanılmak suretiyle laboratuarlarda molekül

veya belirtec (marker) tarama proseslerinde yüksek sürat ve standardizasyon temin ederekte

ARGE çalışmalarına sekonder olarakta yardımcı olmaktadırlar. Nanoteknoloji alanındaki

gelişmeler mikromakina diyebileceğimiz (metrenin yaklaşık yüz mülyonda biri ölçütünde)

aletlerin geliştirilmesi vücut parametrelerini dolaştıkları damardan takip edebilecek araçların

yapılmasına  mikro müdahelelerle arterioskleroz gibi patolojik durumların

düzeltilmesine imkan sağlayabilecektir.

Önerilen yapısal düzenlemeler Bütün bu gelişmeler aktif olarak takip edilemediği halde

ülkemizin gelişmiş ülkelere dahada bağımlı hale geleceği aşikardır. Günümüzde ülkemizin bu

gelişmeleri bazı bireysel çabalar haricinde izlemekte bile güçlük çektiği kabullenmek zor bile

olsa gerçektir. Modern biyoteknolojinin ülkemizde gelişmesi ve toplumsal refaha katkı

sağlaması ancak  moleküler biyolojide araştırma gücünün gelişmesi ve sanayiye uygulanabilir

sonuçların elde edilmesiyle

mümkündür. Bunun için 

1. Kaliteli moleküler biyoloji ve genetik eğitimi veren kurumların kurulması  kurulmuş

olanların günümüzün gereklerine cevap verebilecek şekilde geliştirilmesi 2. Araştırma

altyapısının geliştirilmesi

3. Araştırma -Geliştirme Çalışmalarının geliştirilmesi

4. Üniversite-Sanayi işbirliğinin sağlanması

5. Küçük ölçekli Araştırma –Geliştirmeye dayalı şirketlerin desteklenmesi

6. Kök hücre ve enkapsüle hücre tedavisi gibi metodlarının geliştirilip kullanılabileceği

merkezlerin

7. Her türlü moleküler ve genetik testin yapılabileceği bölgesel laboratuvarların kurulması

8. En az bir ıyı donanımlı biyoinformatik merkezinin (Enstitü) kurulması

9. Laboratuvar ve üretim tesislerideki faaliyetleri denetlenmesi için kanuni ve kurumsal

yapıların oluşturulması

Gerektiği düşünülmektedir.

Öncelikle önerilen çalışma alanları Biyoteknoloji ve moleküler biyolojideki

gelişmelerin ışığı altında ülkemizde yapılabilirliği ve yapılmasının kaçınılmazlığı göz

önüne alındığında ön plana çıkan konuların şunlar olduğu

düşünülmektedir: 

1) İnfeksiyon hastalıkları ve diğer sık rastlanan hastalıkların teşhisi için konvansiyonel tanı

laboratuarlarında yapılabilir tekniklerin geliştirilmesi (PCR vb. DNA veya RNA ya da sinyal

çoğaltma teknikleri)

2) Hasta başında veya muayenehanelerde kullanılabilecek (near patients) tanı ve/veya takip kit

veya detektörlerin geliştirilmesi (Streptokok deteksiyon kiti  hamilelik testi  glukometre gibi)
3) Rekombinant DNA teknolojisi kullanılarak infeksiyon hastalıklarına karşı aşı geliştirilmesi

(HBV virüs DNA sının küçük bir kısmının kas hücrelerine enjeksiyonu bu viruse karşı bağışıklık

gelişmesini sağlayabilmektedir)

4) Daha etkin ve ucuz aşı ve ilaç uygulama tekniklerinin geliştirilmesi (patates gibi bitkilerde

rekombinant proteinler üretilerek sindirim sistemi aracılığıyla bağışıklığın sağlanabilmektedir)

5) Biyoinformatik metodlar yardımıyla aktif tedavi edici moleküllerin araştırılması ve bu

moleküllerin süratli bir şekilde uygun biyolojik sistemlerde test edilmesi

6) 8. Spesifik hastalık panellrine yönelik DNA veya protein çiplerinin geliştirilmeli

7) Tedavi edici proteinlerin üretilmesine yönelik rekombinant DNA teknolojilerinin geliştirilmesi

(eritropoetin interferon gibi jenerik rekombinant proteinler patent koruması kalktığında

üretilebilecektir)

 Biyolojik ve kimyasal çevre kirliliğini ölçebilecek deteksiyon sistemlerinin geliştirilmesi

Doç.Dr.M. Cengiz YAKICIER

Bilkent Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü Alıntı

Biyoteknoloji; hücre ve doku biyolojisi kültürü  moleküler biyoloji  mikrobiyoloji  genetik  

fizyoloji ve biyokimya gibi doğa bilimleri yanında mühendislik ve bilgisayar mühendisliğinden

yararlanarak  rekombinant DNA teknolojisiyle bitki  hayvan ve mikro organizmaları geliştirmek

 doğal olarak var olmayan veya ihtiyacımız kadar üretilemeyen yeni ve az bulunan maddeleri

(ürünleri) elde etmek için kullanılan teknolojilerin tümüdür.

Biyoteknoloji  temel bilim buluşlarını kısa sürede yararlı ticari ürünlere dönüştürebilmesiyle bir

anlamda kendi talebini de yaratabilir. Bu yönüyle de öteki teknolojilerden ayrılır. Örneğin sıcak

su kaynaklarında yaşayan bakterilerin birinden elde edilen yüksek sıcaklığa dayanıklı bir enzim  

günümüzde uygulama ve temel bilim çalışmalarının ayrılmaz bir parçası olan PCR’nin önemli bir

girdisidir. Biyoteknoloji uygulamaları; mikrobiyoloji biyokimya  moleküler biyoloji  hücre

biyolojisi  immünoloji  protein mühendisliği  enzimoloji ve biyoproses teknolojileri gibi farklı

alanları bünyesinde toplar. Bu nedenle de Biyoteknoloji birçok bilimsel disiplinle karşılıklı ilişki

içinde gelişir.

http://www.bakimliyiz.com/biyoloji/70611-biyoteknoloji-hakkinda-son-yenilikler-nelerdir.html

Teknolojik gelişmelerin en göze çarpıcı olanı biyoteknolojidir. Biyoteknoloji genelde "insanın yararlanabileceği,
ürün ve hizmetlerin mikroorganizmalar, mikrobiyal parçacıklar ve diğer biylolojik materyaller kullanarak
endüstriyel işlem yoluyla sağlanması" olarak tanımlanmaktadır.
1970 yıllarından başlayan süreç içerisinde biyolojik gelişmelerden yararlanan biyoteknoloji; eczacılık, tıp, ziraat
vs. gibi bilim dallarında devrim sayılacak büyük gelişmeler göstermiştir. Biyoteknoloji yoluyla insanlığın
hizmetine giren teknolojik yenilikler büyük toplumsal değişimler ortaya koymuştur. Biyoteknolojik gelişmelerden
yararlanan sektörler şunlardır:

1-Ziraat uygulamaları ve hammaddeler

Biyoteknolojik uygulamalarla birçok hammadde için gerekli enzimatik reaksiyonlarda kullanılan çok farklı
enzimler kullanılmaktadır.
Tarımsal atıklardan bugün örneğin metanol gibi maddeler bol ve kolaylıkla elde edilebilmektedir. Gıda maddeleri
piyasaya sürülmeden önce test edilip aflotoksin bulunup bulunmadığı kontrol edilmektedir. Bu teknoloji ile
bitkilerin besin değerleri artırılmış ve örneğin bünyesinde kükürt bulunan bitkilerle beslenen koyunların
yünlerinin daha kaliteli olduğu görülmüştür. Yeni teknoloji ile bitkilerden örneğin tütünden hemoglobin elde
edilebilmektedir. Ayrıca biyoteknolojik yöntemlerle bugün memeli hayvanların sütlerinden yararlı ilaçlar
üretilebilmektedir.

2-Çevre Uygulamaları

Bugün kimyasal atıklar değiştirilerek çevreye zarar vermeyecek maddelere dönüştürülmektedir. Atıkları
parçalayan mikroorganizmalar bu teknikle elde edilmektedir. Bugün biyoreaktör denilen toprak ve sudaki civayı
temizleyen kolibasilileri elde edilmiştir. Rekombinant DNA teknikleri kullanılarak çevreyi kirleten toksik atıkları
parçalayan mikroorganizmalar elde edilmiştir.

3-Sağlık Uygulamaları

Bioteknolojik gelişmelerle bugün antibiyotikler, interferon, aşılar gibi tıpta yoğun kullanılan preparatlar kolaylıkla
ve daha ucuza elde edilebilmektedir. Bugün birçok hormonun yanısıra insülün gibi maddeler de insanlık
hizmetine sunulmuştur. Genetik hastalıkların çoğunun, mutasyonlar sonucunda işlevini yitiren bir gen nedeniyle
ortaya çıktığı bilinmektedir. Bir hastanın hücrelerine normal gen kopyasının aktarılması ile tedavi edilmesine gen
tedavisi denilmektedir. Gen tedavisi somatik hücrelere yada eşeysel hücrelere gen nakli yapılması ile mümkün
olabilir. Bu yöntemde normal genler işlev yapamayan bozuk geni bulunan vücut hücrelerine aktarılır. Tek gen
mutasyonlarında hemofili, kas körelmesi vb. gibi yaklaşık 250 hastalık biyoteknolojik yöntemlerle tedavisi
yapılabilmektedir. Kanser, şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi hastalıklarda da birden fazla gen etkili
olduğundan biyoteknolojik yöntemlerle çok başarılı ümit verici gelişmeler elde edilmiştir. Genetik mühendisliği
enfeksiyon hastalıklarının hızlı ve güvenli bir biçimde tanımlanmasında önemli görev üstlenmektedir. Burada
kullanılan teknikler monoklonal antikorlar ve DNA prob teknolojisi'dir. Bu teknikler tıpta AİDS ve kanserin kesin
tanısında kullanılmaktadır.

4- Enerji sektörü

Bugün biyoteknolojik uygulamalarla metan eldesi ve enerji tasarrufu sağlayacak enzimatik reaksiyonların
yaygınlaştırılması mümkün olabilmektedir.

Gen Teknolojinin Genetik ve Evrimde Sunduğu Olanaklar


2000 yılından itibaren, genom projesi adı verilen ve insanın gen dizilerinin ve işlevinin büyük oranda açıklığa
kavuşturulması ile genler hakkında inanılmaz bilgi birikimi ortaya çıkmıştır. Bugün bu teknoloji, genetik
hastalıkların moleküler temellerini aydınlatmada kullanılan temel bir yöntem haline gelmiştir. Bunun yanısıra
astım vb. gibi çok yönlü karmaşık hastalıklarda genom analizleri çok başarılı olmuştur. Bugün genomdaki
değişimlerin izlenmesi ile bireyler arası genetik farklılıklar saptanabilmektedir. Bir veya birçok genin etkisi ile
ortaya çıkan basit ve karmaşık genetik hastalıklarda genom çalışmaları birçok özel durumları ortaya çıkarmıştır.
Örneğin insanlarda ortaya çıkan birçok hastalığın, aslında insan genomu ile çevrenin yoğun etkileşimi ile
meydana geldiği anlaşılmıştır. Hatta yüksek tansiyon damar, hastalıklarının, psikolojik bozuklukların sebebi hep
aynıdır. Gen teknolojisi metoduyla bugün yeni doğan bebeklerin bazı genetik kökenli hastalıkları için tarama
yapılabilmekte ve aileler bu konuda ayrıntılı olarak bilgilendirilmektedir.

İnsan genom çalışmaları sonucunda ilginç evrimsel ipuçları da ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bugün insandaki
30.000 dolayındaki genlerin çok azının aktif olduğu, belli kromozomlarda yoğunlaştığı ve protein kodlayan
bölgelerin büyük bölümünün tekrarlanan dizilerden (hurda DNA) oluştuğu tespit edilmiştir. Bunların tarihlerinin
belirlenmesi ve başka canlı türleri ile karşılaştırılması sonucu evrimin moleküler düzeyde incelenmesine olanak
sağlanmıştır. Evrim sürecinde vücudumuzu enfekte eden bakteri ve virüslerin, genomumuza entegre olduğunu
görüyoruz. Bunlarda bağışıklık sistemimizde rol almışlardır.

http://www.belgeler.com/blg/4oq/cagimizda-gelisen-biyoteknolojik-gelismeler

http://teknolojikgelismeler.net/2013/02/

Das könnte Ihnen auch gefallen