Sie sind auf Seite 1von 79

ALMANCA

EN COK YAPILAN
3
HATA VE YANLISLAR
ALS & WIE
Ich kann das besser als du. Bunu senden daha iyi yapabilirim
X Ich kann das besser wie du. Bunu senden daha iyi
yapabilirim.

Ich kann das genauso gut wie du. Bunu ben de senin kadar
iyi yapabilirim.
ALS & WIE
Äpfel sind genauso teuer wie Birnen. Elmalar, armutlar
kadar pahalıdır. Elmalar ve armutlar aynı fiyattır.

Äpfel schmecken besser als Birnen. Elmalar armutlardan


daha lezzetlidir. Elma ve armutun tadı farklıdır. Elmalar daha fazla tatlidir.
ALS & WIE
Du bist so sportlich wie ich. Sen de benim kadar atletiksin.
Ich bin genauso lange im Sportverein wie du. Senin kadar uzun
süredir spor kulübündeyim.

•Du bist besser in Englisch als ich, dafür bin ich besser
in Deutsch als du. İngilizcede benden daha iyisin ama ben Almancada senden
daha iyiyim.

•Ebru ist schneller mit der Gartenarbeit fertig als Ali.


Ebru bahçe islerini Ali'den daha çabuk bitirir.

•Nach Berlin ist es von hier aus weiter als nach Paris.
Berlin buradan Paris'ten daha uzakta.
DEN & DENN
•die Wortart: kelime türü
•die Aussprache: telaffuz
•Das e sprichst du bei den immer lang aus.
• den ile her zaman e'yi uzun telaffuz edersiniz.

•Bei denn ist das e kurz.


• denn ile her zaman e kısadır.
DEN & DENN - DIE WORTART
•den [Akkusativ] der artikelinin i-hali
•den çoğul die artikelinin e-hali
•Ich schreibe den Brief. Mektubu yazıyorum.
•Den bir zamirdir veya bir Begleiter`dir. Yani bir isme eşlik
eder, açıklar veya onun yerine geçer.
•Das ist ein Film, den ich schon gesehen habe. Bu daha önce
izlediğim bir film.

•Er ist ein Fußballspieler, den ich kenne. O tanıdığım bir


futbolcudur.
DEN & DENN
•denn [Konjunktion: Adv.] zira
•denn [Konjunktion] çünkü
•Konjunktion (bağlaç)
•oder Bindewort (bağlayıcı kelime)
DENN - Bağlaç olarak iki cümleyi birbirine bağlar.
DENN
• Ich kann nicht zum Termin kommen, denn ich bin krank. Hasta
olduğum için randevuya gelemiyorum.

• Ich kann nicht zum Termin kommen, denn ich fühle mich
nicht wohl. Kendimi iyi hissetmediğim için randevuya gelemiyorum.
• Ich kann nicht zum Termin kommen, denn ich muss eine
Wohnung besichtigen. Bir daireyi ziyaret etmem gerektiği için randevuya gelemiyorum.
• Ich kann leider nicht zum Termin kommen, denn Verwandte
aus dem Ausland kommen zu Besuch. Yurtdışından akrabalar ziyarete geldiği için
maalesef randevuya gelemiyorum.
DENN
•DENN kann aber auch eine Partikel sein.
• Partikel ile dili daha canlı ve nazik hale getirirsiniz. Bu kelimeyi atlarsanız, cümlenin
anlamı hala aynı kalır.

•Wenn du jetzt keine Zeit hast, wann denn dann?


Şimdi vaktin yoksa ne zaman olacak ki?

•Hast du das denn beachtet? Bunu dikkate aldın mı ki?


•Was machst du denn da? Burada ne yapıyorsun ki?
DENN -WEIL - DA
• …, weil ich Kopfschmerzen habe.
• ..., çünkü başım ağrıyor.

• …, denn ich habe Kopfschmerzen.


• ..., çünkü başım ağrıyor.

• Da ich Kopfschmerzen habe, kann ich leider nicht …


• Başım ağrıdığı için .., yapamiyorum.
WEIL – DENN - DA
• Ich kann nicht zum Termin kommen, weil ich Kopfschmerzen habe.
• Randevuya gelemiyorum. Cünkü başım ağrıyor.

• Ich kann nicht zum Termin kommen, denn ich habe


Kopfschmerzen.
• Başım ağrıdığı için randevuya gelemiyorum.

• Da ich Kopfschmerzen habe, kann ich leider nicht zum Termin


kommen.
• Maalesef başım ağrıdığı için randevuya gelemiyorum.
ENTLICH ODER ENDLICH?
Kelime nihayet «ende» den türemiştir. Bu yüzden
"d" ile yazmalıyız. Yani ENTLICH yanlış.

✓ Da bist du ja endlich. ✓ Sonunda buradasın.


✓ Endlich kommt der neue AVATAR 2 Film ins
Kino. Yeni AVATAR 2 filmi sonunda sinemaya geliyor.
✗ Entlich ist wieder Sommer! ✗ Sonunda yine yaz geldi!
GERN ODER GERNE?
GERN & GERNE arasında anlam farkı yoktur.
Üslup olarak da farklılık yoktur. Ikisi de
doğrudur. Zaman icinde «e» düsmüstür.
✓ Ich treibe gern Sport. ✓ spor yapmayı severim.
✓ Ich treibe gerne Sport. ✓ spor yapmayı severim.
Ich gehe gern / gerne ins Kino. Sinemaya gitmeyi severim.
SEIT ODER SEID?
seit [Präposition] -den beri, ...den\...dan
buyana, ...den\...dan itibaren
seid [Ihr~] sein fiilnin ihr cekimi
Ich wohne seit zwei Jahren hier. İki yıldır burada yaşıyorum.
Seit gestern habe ich Kopfschmerzen. Dünden beri başım ağrıyor.
Darauf habe ich seit Langem gewartet. Bunu uzun zamandır
bekliyorum.
SEIT ODER SEID?
seid [Ihr~] sein fiilnin ihr cekimi
Ihr seid ja lustig. Eglencelisiniz.
Wo seid ihr unterwegs? Nereye gidiyorsunuz?

Seit wann seid ihr zusammen? Ne zamandan beri


birliktesiniz?
BISCHEN ODER BISSCHEN
Kelime her zaman çift s ile yazılmalidir.
yani Bischen ve bißchen yazımları yanlış.

Trink noch ein bisschen Wasser.✓ Biraz daha su iç.✓


Trink noch ein bischen Wasser. ✗
DANKESCHÖN, DANKESCHÖN ODER
DANKE SCHÖN?
Üç doğru yazım vardır:
Dankeschön ✓
Danke schön ✓
danke schön ✓
dankeschön✗
SS ODER ẞ?
die Hasen: Tavşanlar
hassen: nefret etmek
• Kasse
• essen
• Schloss
• Schlüssel
• küssen
• lassen
SS ODER ẞ?
•Straße
•grüßen
•Soße
•Maß
•fleißig
•außen
DASS & DAẞ
•1996'daki Alamanya yazım
reformundan bu yana artık "ß" ile bir
"dass" olmadığını bilmelisiniz.

•dass & daß


TOT ODER TOD?
•der Tod: ölü, ölüm - das Substantiv-isim
•tot: Ölmüş - das Adjektiv-sıfat

•Er ist tot. O öldü.


•Der Tod gehört zum Leben wie die
Geburt. Ölüm de doğum kadar hayatın bir parçasıdır.
WIEDER ODER WIDER?
• wider [Präposition +Akkusativ: gegen] -e aykırı,
-e karşı, -in aleyhine, aleyhinde, karşı

•wieder {adv} bir daha, gene, tekrar, yeniden,


yine
WIEDER ODER WIDER?
•Es war schön, euch wieder zu sehen. Seni
tekrar görmek güzeldi.

•Ich führte die Arbeit wider Willen aus.


İşi isteğim dışında yaptım.
BUFFET / BÜFFET / BÜFETT
•In Deutschland: Büfett ✓
•In Österreich & Schweiz: Buffet ✓

•Auf jeden Fall falsch: 


•Büffett, Büffet oder Bufett ✗
COUSENG / COUSIN / KUSENG / KUSIN?

•Cousin ✓
•Cousine ✓ 
•Kusine ✓

•Couseng ✗ Coseng ✗ Cousenk ✗


•Kouseng ✗ Koseng ✗ Kuseng ✗ Kusenk
✗ Kusin ✗
WEIẞ, WEIS ODER WEISS?
• wissen {v} [weiß, wusste, hat gewusst]
bilmek, biliyor olmak, haberi olmak, öğrenmiş olmak
• weisen {v} [wies, gewiesen] göstermek,yollamak

• das Weiß: beyaz renk


• weiß {adj} beyaz Der Präsident der USA lebt im Weißen Haus.
• die Weise: alim, bilge, biçim, metot, yöntem
APROPO / A PROPOS / APROPOS
• apropos {adv} ha onu diyecektim, sahi
ona gelince, bunun dışında, konu bundan
açılmışken, ayrıca, bu arada.

• ✓ Wir können mit der U-Bahn fahren. Apropos U-Bahn: Hast du


von der neuen U-Bahn in Paris gehört?
• ✓ Metroya binebiliriz. Metrodan bahsetmişken, Paris'teki yeni
metroyu duydunuz mu?
BEIDE & BEIDES
beider | beide | beides : her ikisi
beide {adv}her iki, her ikisi, ikisi
beide [Pronom] her iki

beides {adv} her ikisi de


BEIDE & BEIDES
İnsanlar ve aynı türden şeyler "beide";
Farklı türden şeyler "beides" ile kullanilir. Her
ikisi de her zaman küçük harfle yazılır
beide: iki insan veya ayni iki nesneden
bahsederken cogul olarak beide kullanilir.
beides: Birbirlerinden farli iki cansiz nesneden
bahsederken tekil olarak kullanilir.
BEIDE & BEIDES
beide: her iki, her ikisi, ikisi
Beide Armeen hatten schwere Verluste.
Her iki orduda ağır kayıplar verdi.

Beide sind tot. ikisi de ölü.

beides: her ikisi de


Beides zugleich geht nicht.
Aynı anda ikiside olmaz. (iki farkli cansiz sey)
BEIDE & BEIDES
beide Male - iki kere
einer von beiden -ikimizden biri
Ihr beide – siz ikiniz
wir beide, - biz ikimiz
mit unser beider Hilfe -ikimizin yardımıyla
ALLE & ALLES
• "alle" çoğuldur, "alles" tekildir.
Alle sind verantwortlich. Herkes sorumludur.
Alle sind traurig, weil alle verloren haben. Herkes üzgün
çünkü herkes kaybetti.
„Wie findest du deine neuen Klassenkameraden?“ –
„Alle sind Dummköpfe!“
"Yeni sınıf arkadaşlarını nasıl buldun?" - "Hepsi aptal!"
ALLE & ALLES

Alles ist in Ordnung. Her şey yolunda.

Alles wird gut. Her şey iyi olacak.


DANKEN & BEDANKEN
Ich danke dir für die Hilfe.
Yardımın için teşekkür ederim.
Ich bedanke mich bei dir für die Hilfe.
Yardımın için teşekkür ederim.
RICHTIG & FALSCH
• kennen {v} [kannte, gekannt] tanımak, bilmek

• kennen lernen {v} [jemanden oder etwas] tanışmak

• wissen {v} [weiß, wusste, hat gewusst] bilmek, haberdar


olmak, vakıf olmak
KENNEN & WISSEN
• kennen {v} [kannte, gekannt] tanımak, bilmek, Bir kişiyi tanımak
• wissen {v} [wusste, hat gewusst] bilmek, haberdar olmak, bir
gerçeği bilmek, ne zaman / nasıl olduğunu bilmek.
• Kennen: genelde insanlara ve nesnelerde
• Wissen: genelde maddi olmayan şeylerde
• Kennst du ihn? Onu tanıyor musun?
• Weißt du, wer das ist? Bunun kim olduğunu biliyor musunuz?
RICHTIG & FALSCH
•Ich kenne Ebru.
•X Ich weiß Ebru.
•Können Sie Deutsch sprechen?
•X Kennen Sie Deutsch sprechen?
LANGWEILIG
• langweilig {adj} sıkıcı, bunaltıcı, tekdüze

•X Ich bin langweilig.


•Mir ist langweilig. Sıkıldım.
RICHTIG & FALSCH

•Mir geht es gut.


•X Ich bin gut.
RICHTIG & FALSCH
• gefällt mir: zevkine, hayal gücüne, beklentisine uygun

•X Der Kuchen gefällt mir.


•Der Kuchen schmeckt mir. Pastayı beğendim.
•Das Essen hat mir geschmeckt. Ben yemeği beğendim.
•Das Bild gefällt mir.
RICHTIG & FALSCH

•Ich werde 30 Jahre.


•X Ich bekomme 30 Jahre.
NAME
• Name / Nachname / Familienname: Soyadınız
•Vorname: Adınız
•Formlarda önce soyadınız sonra adınız gelir.
•Haci Ahmet Altiner
•Haci Ahmet ALTINER X
•Haci Ahmet Altiner. X
GEBURTSNAME
•Geburtsname und Nachname
•Nachname: Soyadınız
•Geburtsname: Doğduğunuz soyadıdır.
Evlenmeden önceki soyadı. Kızlık soyadı
NACHT
•Guten Nacht X

•Gute Nacht İyi geceler


GEGEND & GEBIET
• die Gegend: bölge, alanın nerede başlayıp nerede
bittiği tam olarak belli değilse

• das Gebiet: bölge, sınır açıkça tanımlanmışsa


GEGEND & GEBIET
• Als wir aufwachten, waren wir schon in einer mir
unbekannten Gegend. Uyandığımızda bilmediğimiz bir yerdeydik.
• Benzin ist in dieser Gegend teuer. Bu bölgede benzin pahalıdır.
• Das Land wurde nach dem Krieg in viele kleinere
Gebiete zerstückelt. Ülke savaştan sonra birçok küçük bölgeye bölündü.
• Das ist nicht mein Fachgebiet. Bu benim uzmanlık alanım değil.
• Das ist ein Naturschutzgebiet. Bu bir doğa koruma alanidir.
GÜLMEK
lachen {v} (sesli) gülmek, kahkaha atmak
lächeln {v} (sessiz) gülümsemek, tebessüm etmek

grinsen {v} sırıtmak, alaycı gülüş, pis pis gülmek


dümmlich grinsen pişmiş kelle gibi sırıtmak, aptalca sırıtmak

blöd grinsen aptalca sırıtmak


INGILIZCE ILE BENZER
KELIMELER
• “Gift” İngilizce’de “hediye” anlamına gelirken,
• “das Gift” Almanca’da “zehir” anlamına gelir.
• “hediye” kelimesinin Almanca’sı ise “das Geschenk” kelimesidir.

• İngilizce’de “Brand” kelimesi “marka” anlamına gelirken,


• Almanca’da “der Brand” kelimesi “yangın” anlamına gelir.
• “die Marke” kelimesi ise Almanca’da “marka” anlamına gelir.
INGILIZCE ILE BENZER
KELIMELER
• İngilizce’deki “cake” “Kek” kelimesi ile almanca “der Keks”
kelimesi yazılışı ile tam olmasa da telaffuzu benzerdir.
• Fakat “der Keks” Almanca’da “kurabiye” anlamına gelir.
• “der Kuchen” kelimesi ise Almanca’da “kek” anlamına gelmektedir.

• “rat” İngilizce’de “sıçan” anlamına gelirken, Almanca’da “tavsiye”


anlamına gelir.
• “die Ratte” kelimesi ise Almanca’da “sıçan” anlamına gelir.
INGILIZCE ILE BENZER
KELIMELER
• “sea” kelimesi İngilizce’de “deniz” anlamına gelir. Bunun
Almanca’daki benzeri ise “der See” göl anlamına gelir.
• Almanca’da “deniz” anlamına gelen kelime ise “das Meer”
kelimesidir.
• “die See” kelimesi de Almanca’da “deniz” anlamına gelir. Artikelin
değişmesi ile kelime anlamı değişebilir. Bu nedenle kelimeleri
artikelleri ile öğrenmek önemlidir.
INGILIZCE ILE AYRI
OKUNUSLU KELIMELER
•elegant {adj} zarif, şık

•formal {adj-adv} şeklen biçimsel, şekli, resmi


•irrational {adj} akılla bağdaşmayan, mantıksız
•neutral {adj} nöt(ü)r, tabii, tarafsız, yansız
ALMAN
• "Alman", basmakalıp bir Alman gibi davranan bir kişidir. Böylece
Almanlarla ilgili aşırı dakiklik ve doğruluk gibi klişeleri yerine getiriyor. Bu
terimi çoğunlukla alaycı ve şakacı bir şekilde aşağılayıcı kullanıyorsunuz.

•„Unser Zug fährt um 8, am besten wir sind


schon um 7 am Bahnhof.“
• "Trenimiz 8'de kalkıyor, 7'de istasyonda olmak en iyisi."

•„Boah, du bist echt ein richtiger Alman.“


• "Vay, sen gerçekten gerçek bir Almansın."
YABANCI KELIMELER
•„Vallah, ich hab dich nicht angelogen!“ "Vallah, sana yalan
söylemedim!„
• Walla Billa“, „Wallah Billah“ oder „Valla Billa“.

•„Wie geht es dir?“ — „Alles tamam!“


•„Wir treffen uns heute um 15 Uhr, oder?“ —
„Tamam!“
• "Bugün saat 3'te buluşacağız, değil mi?" - "Tamam!"
PRÄPOSITION
ANGST – VOR & UM

Er hat Angst vor dir.


O senden korkuyor.

Er hat Angst um dich.


Senin için korkuyor. (Senin basina birsey gelir diye korkuyor.)
SAPKA
•die Kappe: kep
•der Hut: şapka
•die Hut: himaye, koruma, muhafaza
SAPKA

die Kappe: kep der Hut: şapka


ARTIKEL

der Leiter: yönetici


die Leiter: merdiven
Die Leiterin: yönetici
ARTIKEL KISALTMALARI
• Artikeller şu şekilde kısaltılarak gösterilir:

• der artikeli m veya r harfleri kullanılarak gösterilir.


die artikeli f veya e harfleri kullanılarak gösterilir.
das artikeli n veya s harfleri kullanılarak gösterilir.

• MAVI ile gösterilen kelimenin artikeli "der" olacak,


KIRMIZI ile gösterilen kelimenin artikeli "die" olacak,
YASIL ile gösterilen kelimenin artikeli "das" olacaktir.

• Eril, dişi ve nötr cins (Maskulinum, Femininum, Neutrum) kelimelerinin baş harfleri
kullanılarak ve/ya "der, das, die" kelimelerinin son harfleri kullanılarak
oluşturulmuştur.
UZUN/KISA HECE
• Almancada uzun hece altina cizilen cizgi ile _

• Kisasa hece nokta ile gösterilir. .

• ß ile ss arasindaki temel farkda uzun ve kisa


olmasidir.
• Die Straße
• Die Kasse
SCHICKEN / GESCHICKT
• geschickt {adj} becerikli, kabiliyetli, mahir
• schicken {v} [schickte, hat geschickt]göndermek

• Ich habe geschickt. Gönderdim.


• Du bist geschickt. yeteneklisin.
HÖREN / GEHÖREN
• gehören {v} ait olmak, malı olmak, dahil olmak
• hören {v} duymak

• Ich habe gehört. Duydum.


• Das gehört mir. O bana ait.
GENIEẞEN / NIESEN
• genießen {v} [genoss, genossen] zevkini çıkarmak, tadını çıkarmak
• niesen {v} [nieste, hat geniest] hapşırmak

• Ich habe jede Sekunde genossen. Her saniyesinden keyif aldım.


• Ali hat geniest. Ali hapşırdı.
ABSAGEN / STORNIEREN
• absagen {v} [sagte ab, hat abgesagt] reddetmek, iptal etmek
• stornieren {v} [stornierte, hat storniert] geri çekmek, iptal etmek

• Etkinlik, sınav, toplanti veya randevu iptalinde


"absagen" kullanılır.
• Sipariş, Bilet, Gezi, Tatil veya Rezervasyon
iptalinde "stornieren" kullanılır.
STORNIEREN
• Du brauchst deinen Urlaub nicht zu stornieren. Tatilinizi iptal etmenize gerek yok.
• Ich möchte meine Bestellung stornieren. Siparişimi iptal etmek istiyorum.
• Ich möchte meine Reservierung stornieren. Rezervasyonumu iptal etmek istiyorum.
• Kann ich dieses Ticket stornieren? Bu bileti iptal edebilir miyim?
• Wir müssen unsere Reise nach Japan stornieren. Japonya gezimizi iptal etmek
zorundayız.

• Ich stornierte meine Hotelreservation. Otel rezervasyonumu iptal ettim.


ABSAGEN
• Wegen Regens mussten wir das Spiel absagen. Yağmur
nedeniyle maçı iptal etmek zorunda kaldık.

• Wir müssen das Treffen absagen. Toplantıyı iptal etmeliyiz.


• Wir sollten die Wanderung besser absagen. Yürüyüşü iptal
etsek iyi olur.

• Er hatte so starke Kopfschmerzen, dass er das Treffen


absagen musste. O kadar kötü bir baş ağrısı vardı ki toplantıyı iptal etmek
zorunda kaldı.
BEIBRINGEN / LEHREN
• lehren {v} [als Lehrer] ders vermek, öğretmek
• unterrichten {v} [als Lehrer] ders vermek, öğretmek
• beibringen {v} [brachte bei, hat beigebracht](birine bir şeyi)
öğretmek, kafasına sokmak (tecrübe ile ögretmek, yol gösteren kisi
tarafindan)

• Wenn du willst, werde ich es dir beibringen. İstersen sana


öğretirim.

• Wie lange unterrichtest du schon Spanisch? Ne zamandır


İspanyolca öğretiyorsun?
BURG / PALAST
• die Burg: kale (savunma icin)
• der Palast / das Schloss: şato, saray (kraliyet icin)
• Die Burg wird belagert. Kale kuşatma altında.
• Die Burgen sind erobert. Kaleler fethedildi.
• Der Palast und dessen Besitzer wurden in vielen literarischen
Werken beschrieben. Saray ve sahipleri birçok edebi eserde anlatılmıştır.
• Der Palast wurde in einem der italienischen Renaissance
ähnlichen Stil erbaut. Saray, İtalyan Rönesansına benzer bir tarzda inşa edilmiştir.
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Almanca'da ismin halleri:

Yalın Hali : Nominativ (was-wer)


-i Hali : Akkusativ (wohin-wen-was)
-e Hali : Dativ (wo-wem)
-in Hali : Genitiv (wessen)
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
•Ich gehe zur Schule. Okula gidiyorum.
•Ich gehe in die Schule. Okula gidiyorum.
•Ich gehe zum Arzt. Doktora gidiyorum.
•Ich gehe an den Strand. Kumsala/sahile gidiyorum.
•Ich gehe auf die Toilette. Tuvalete gidiyorum.
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich gehe in den Aufzug. Asansöre gidiyorum.

• Ich gehe in den Garten. bahçeye gidiyorum.

• Ich gehe in den Garten um zu meditieren. Meditasyon yapmak için bahçeye


gidiyorum.

• Ich gehe in die Bücherei, um zu lernen. Ders çalışmak için kütüphaneye


giderim.

• Ich gehe in den Laden. Markete giderim.


• Ich gehe in den Park. Parka gidiyorum.

• Ich gehe in den Ruhestand. emekli oluyorum


DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich gehe in den Supermarkt. Markete gidiyorum.
• Ich gehe in die achte Klasse. Ben sekizinci sınıftayım.
• Ich gehe in die Garage. Garaja gidiyorum.

• Ich gehe in die Stadt.kasabaya gidiyorum.


• Ich gehe ins Ausland. yurt dışına gidiyorum

• Ich gehe ins Badezimmer. Banyoya gidiyorum.

• Ich gehe ins Bett um 11 Uhr. Saat 11'de yatağa giderim.


DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich gehe ins Büro. ofise gidiyorum.

• Ich gehe ins Café. kafeye gidiyorum.

• Ich gehe ins Fitnessstudio. Spor salonuna gidiyorum.

• Ich gehe ins Hotel. Ben otele gidiyorum.

• Ich gehe ins Internet, um neue Musik zu


entdecken. Yeni müzikler keşfetmek için internete giriyorum.
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich gehe ins Kino. Filmlere giderim.

• Ich gehe ins Krankenhaus. Hastaneye gidiyorum.

• Ich gehe ins Restaurant. Restorana giriyorum.

• Ich gehe ins Schwimmbad, denn das Wetter ist


gut. Hava güzel olduğu için havuza gidiyorum.
• Ich gehe ins Theater. tiyatroya giderim
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
•Ich bin im Auto. Arabadayım.
•Ich bin im Bett. Yataktayım.
•Ich bin im Café. kafedeyim.
•Ich bin im Garten. bahçedeyim.
•Ich bin im Gebäude. binadayım
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich bin im Gefängnis. hapisteyim
• Ich bin im Krankenhaus. Hastanedeyim.
• Ich bin im Badezimmer, weil ich mir die Hände
wasche. Banyodayım çünkü ellerimi yıkıyorum.
• Ich bin im Büro, rufen Sie mich an! Ofisteyim, beni ara!
• Ich bin im achten Stock. Sekizinci kattayım.
DEKLINATION DER SUBSTANTIVE
• Ich bin in der Bibliothek. kütüphanedeyim.
• Ich bin in der Klasse. sınıftayım
• Ich bin in der Küche. Mutfaktayım.
• Ich bin in der Badewanne. Küvetteyim.
• Ich bin in der Lobby. lobideyim
• Ich bin in der Pause. Moladayim.
TELEGRAM
• Sie können sowohl auf die Dokumente dieser Lektion als auch auf die
Dokumente früherer Lektionen von Haci Ahmet Altiner (Deutsch
lernen ist nicht schwierig) über meine TELEGRAM-
Dokumentenaustauschgruppe zugreifen.
• Gruppenlink:  https://t.me/AlmancaOgrenmekZorDegil
• Arzu edenler gerek bu dersin dökümanlarina gerekse önceki derslerin
dökümanlarina Haci Ahmet Altiner (Almanca ögrenmek zor degil)
TELEGRAM döküman paylasim grubumdan ulasabilir.
• Grup linki: https://t.me/AlmancaOgrenmekZorDegil
VIELEN DANK FÜR
IHRE INTERESSE
UND
AUFMERKSAMKEIT.

Das könnte Ihnen auch gefallen